M.L 1.2

32.7K 2.2K 3.2K
                                    

Üstte gördüğünüz tüm o kırmızı çatılar okula ait binalar arkadaşlar. Böyle büyük bir okul burası.

Beni takip etmeyi ve beğeni atmayı unutmayalım lütfen. Ve instagram hesabım atikesungunapsa. 

Değersizlik hissi insana her şeyi yaptırırdı. Ben de yapmıştım zamanında ve fakat bakıp gördüğüm zaman hiçbir değişiklik olmadığını anladığım an vaz geçmiştim. Sonrasında zaten hayat öylece akmıştı ve akmaya da devam ediyordu. Keşke değersizlik hissi taşımasaydım ama hala taşıdığımı biliyordum. İçimdeki çok bilmiş Mısra sürekli uyarı veriyordu bana. Mallık yapma diyordu, insan olduğun için, hatta aynı yaratandan geldiğin için sen de değerlisin, sadece farkında değilsin. Sahi, gerçekten böyle miydi?

Okuldan sessiz sakin çıkmaya çalışıyordum çünkü bugün zaten sabah sabah sinirlerimiz bozulmuştu. Hatta kantinden çıkmak üzereyken reislerinin sözünü dinleyen tekstil kızları seslerini çıkartmazken Atakan Mehtap'a seslenip konuşmak istedi ve fakat Mehtap gülüm kabul etmedi. Gel zaman git zamandı işte. Neyin ne olacağı belli değildi. İşte bu yüzden insanlara güvenmekten nefret ediyordum. En başta bu güvensizlik hissini veren abim denilen Asil'di. Bizim sülale bayağı kalabalıktı. Dedemin bir sürü çocuğu ve torunu vardı. Biz dört kız kardeştik ve amcamlarda da sadece erkek çocuğu Asil'di. Bu yüzden hep ayrı tutulmuştu. Bu erkeklerin ayrı tutulma ve üstün görülme meselesinden dolayı derken bir araba çok fena korna öttürdü.

"Ezseydin bir de," diye bağırdım. Arabadan bilin bakalım kim çıktı. Pabucumun reis bozuntusu egolayzır Aykut.

"Asıl sen önüne bak," diye bağırdı arabadan inip yanıma gelirken.

"Karşıdan karşıya geçiyorum, bilmem farkında mısın?" diye cırladım, "yaya yolundayım ayrıca da." Sağ kolumun dirseğinin üzerinden tutup olabildiğince sıktığında kurtarmaya çalıştım.

"Kör müsün de gelen arabayı görmüyorsun, yol hakkı benim."

"Def olup bin o zaman arabana." Haklıydı çaktırmayın. Benim bakmadan geçmemem lazımdı ama burnumu yere indiremezdim ona karşı, bir kere ezilirsem hep ezilirim psikolojisi vardı bende.

"Bana bak ressamlık kızı," dediğinde gözleri kan çanağına dönmüştü, sinirden mi titriyordu amk? Sıktığı kolumdan çevirip arkamda duran arabasına doğru iki adım attırdı ve arabaya sırtımı vurdurdu. Kolum zaten acıyordu, bir de sırtımı acıtmıştı şerefsiz metal erkeği.

"Ne var?" dedim daha sakin bir sesle.

Hiçbir şey demeden gözlerimin içine bakmaya devam etti. Böyle şey gibi nefes alıyordu. Asil gibi. Evet, evet Asil gibiydi. Asil de bir zamanlar böyle nefes alırdı. Hayır reisler böyle nefes almıyordu. Bu şeyden oluyordu.

"Reis," dedi Gökay, geçen seneki arkadaşlarımdan birisiydi ve bu civarda oturuyordu. Ben tam olarak Okçubaba türbesinin oradan karşıya geçiyordum. "Sakin ol," dedi Gökay, yanında da Merter vardı. İkisi de beni kardeşi gibi görürdü, her zaman en büyük destekçilerimdendi.

Merter, "Gel bin arabaya," deyip kolundan tuttuğunda Aykut reis zorla da olsa arabaya gitmeye başladı. Gökay kolumdan tuttuğu gibi yolun karşısına geçirdi.

"İyisin değil mi, sana bir şey yapmadı?"

"Yok," dedim arabaya bakarak. Merter arabaya bindirip gaza basarken yanından ayrıldı.

"Ne oldu Merter?" diyerek Atakan Okçubaba'dan, mekanlarından çıkarak yanımıza geldi. Olayı Atakan dışında arkadaşlarıma anlattım.

"İyisin değil mi ama?" diye sordu Atakan. İyiyim de seni öldürsem daha iyi olurum.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin