BÖLÜM 67 | PİYON

20.5K 1.3K 361
                                    

Bölüme ilham veren şarkı:

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

Bölüme ilham veren şarkı:

Canozan – Dünya Dursun

BÖLÜM 67 : PİYON

Tamirhanede geçirdiğimiz 24 saatin ikimize de çok iyi geleceğini nereden bilebilirdim ki? Eğer bilseydim, çok önceleri bunu ona ben teklif etmiş olurdum. Önce uzun uzun, tadını çıkara çıkara ona, sonra arabanın yan aynasından kendime baktım. Atlas'ın yüzüne oturmuş derin bir huzur, benimkindeyse garip bir ışıltı vardı. En önemlisi de, belki de ilk defa, geleceğe dair bir umudumuz vardı. Her saniye evimize biraz daha yaklaşırken, artık ikimiz de eskisi kadar karamsar değildik.

Atlas, radyoda çalan eski bir parçaya ıslıkla eşlik etmeye başladığında, "Bakıyorum da bugün çok keyiflisin." dedim kendimi tutamayarak.

"Olmayayım mı? Karımla kızım yanımda, işler tıkırında..."

"Karın mı? Henüz teklifine evet demedim, her an fikirimi değiştirebilirim." Amacım keyfini kaçırmak falan değildi, sadece söz konusu o olunca ateşle oynamayı, arı kovanına çomak sokmayı seviyordum.

Kaşları hayretle havalandı, ağzının içini sertçe dişlediği için alt dudağı üst dudağının altında kayboldu.

Kıkırtımı içeride tutabilmek için takdire şayan bir çaba sarf ederken, yan gözle çaktırmadan profiline baktım. Dişleri alt dudağını serbest bıraktı, sonra yüzündeki gergin ve belirgin çizgilerin değişimine, sinsice gülümsemeye başlamasına anbean şahit oldum. Eğer ben de Hazelsem ve onu birazcık tanıyabilmişsem, biliyordum ki az evvel gole çevirebileceği güzel bir orta açmıştım. Nitekim, hemen sonra kurduğu cümleyle beni yalancı çıkarmadı.

"Dün gece kaç kere evet dediğini sayamadım ben halbuki. Ah evet Atlas, tam orası! Evet! Evet!" diyerek sesini incelttiğinde onunla birlikte gülerek omzuna şaplak attım. Boğazını temizleyip devam etti. "Şu ikizlerin biletini bir keseyim, o zaman hesaplaşırız Hazel Hanım."

Onunla iletişimimiz zaman içinde evrilmiş, kimilerinin oldukça değişik ve cüretkar bulabileceği bir hal almıştı. Lafının altında kalmamak için hazırcevaplığımı konuşturup, "Sen de ölü birine göre biraz fazla konuşuyorsun." dedim. Hemen ardından sesimi kalınlaştırıp, "Hazel bebeğim amacın beni öldürmekse başardın." diyerek onu taklit ettim.

Bu defa ikimiz de kahkaha krizine girerken, ben bir elimle karnımı tutmuş, diğer elimle gülmekten yaşaran kısık gözlerimi kurulamaya çalışıyordum. Nihayet gülmeye bir son verebildiğimizde Atlas ciddiyetle boğazını temizledi. Dikkatimi tamamen ona verebilmek için emniyet kemerinin el verdiğince yerimde dönüp başımı koltuğun arkasına yasladım.

"Yarın..." diye başladı söze ama bir süre daha devamını getiremedi. Arabanın içini kaplayan o pozitif atmosfer birdenbire yok olmuş gibiydi. "Yarın, senin de benimle ofise gelmeni istiyorum." diye devam etti bana asırlar geçmiş gibi gelen bir süre sonunda. Tek eliyle direksiyonu tutmaya devam ederken diğer eliyle zaten geniş olan tişörtünün yakasını çekiştirip sanki onu sıkan bir şey varmış gibi gevşetmeye çalıştı. Direksiyon hakimiyetinin ne kadar kuvvetli olduğunu biliyordum, isteseydi bu konuşmayı yaparken gözlerimin içine bakabilirdi, ama o delici bakışlarını yola dikmeyi tercih etmişti. "Her şeyi yüzlerine vurduğumda senin de yanımda olmanı istiyorum. Hem o kadar çok bu işin içindesin ki, onlar yüzünden o kadar çok zarar gördün ki, bu senin en büyük hakkın."

ASLANAĞZIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt