BÖLÜM 2 | KAHVE

72.5K 2.9K 491
                                    

Bölüme İlham Veren Şarkılar:

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüme İlham Veren Şarkılar:

DYAN - Looking for Knives

Sen Yağmur Dök - Kani

Frazey Ford - One More Cup of Coffee

BÖLÜM 2 : KAHVE

Bir hissizlik denizinde suya sırt üstü uzanmış, akıntıyla beraber bir sağa bir sola süzülüyordum. Burada, yüzeye ne kadar yakın olursanız olun, kulaklarınız suya gömülüyken, ölenin ardından yakılan ağıtlar, atılan acı dolu çığlıklar duyulmazdı mesela. Sadece nefes almaya devam ederdiniz, hissiz. Buraya daha önce gelmiştim. Burada olmayı seviyordum ama buraya ait olmadığımı da biliyordum. Acizdim. Biri benim yerime tıpayı çeksin ve bu denizin topraklarını çatlatana kadar kurutsun istiyordum. 

Akıntı bedenimi kıyıya vurdu. Hisler kıyıma vurdu. Sızı... geri gelen ilk his buydu. Gözlerim hala kapalıyken yüzümü buruşturdum. Onlarca sızım, onlarca kırık döküklüğüm vardı. Kimine kendim sebep olduğum, kimine engel olmaya gücümün asla yetmediği; geceleri ara ara yoklayarak beni sızlatan, kışın en soğuk gecesinde dışarda kalmışım ve ayazı kemiklerime kadar yemişim gibi tir tir titrememe neden olan yalnızlıklarım vardı. Kolaya kaçtım ve odaklanmak için kendime yeni bir tanesini, somut olan bir tanesini seçtim. Şu an kaburgamın hemen altı cayır cayır yanıyordu.

Uyku çekilir, uyanıklık hali yavaş yavaş kendini göstermeye başlarken, parmak uçlarımda yürüyen karıncaları yok edebilmek için ellerimi birkaç defa yumruk yapıp açtım. Sağ elimi kaldırıp üzerimdeki tişörtün üzerinden bıçak yarasının üzerine götürdüm. Kumaşın altındaki sargıları hissettiğimde gözlerimi yavaşça açtım. Duvara dayalı, tek kişilik olması muhtemel küçük bir yatakta yatıyordum. Belime kadar ince bir battaniyeyle örtülmüştüm. Ortamı aydınlatan nereden geldiğini tam olarak kestiremediğim oldukça cılız bir ışık huzmesi vardı. Gözlerimi akmış tavandaki devasa koyu renk lekede, çok yüksekte tavana yakın bir yerde enlemesine uzayan daracık pencerede, boyası yer yer kabarıp dökülmüş büyük ihtimalle bir zamanlar beyaza boyalı olan duvarda ve taş çatlasa 20 metre ötemde duran ve karaltısı dev bir canavarı andıran büyük arabanın üzerinde gezdirdim. Burnuma doluşan hafif bir nem kokusu vardı ama aşırı derecede rahatsız edici değildi. Neresiydi burası? Ellerimi bastırıp yataktan güç almaya çalışarak kalkmaya yeltendiğimde, yaylardan acı bir gıcırtı yükseldi. Dişlerimi sıkarak gözlerimi kıstım. Görüş açıma birbirini tamamlayan üç ayrı monitör, bir adet tekerlekli bilgisayar sandalyesi, ve o sandalyenin üzerinde oturup gözlerini ekranlardan bir saniye bile olsun ayırmadan bakan bir adam girdi. Omuzlarının bir kısmını, üzerine giydiği beyaz tişörtü ve özenle şekil verilmiş gibi duran hacimli saçlarını görebiliyordum.

Az önce gıcırdayan yayları duyduğundan emin olsam da bana dönmedi. Farkımda olduğuna dair herhangi bir belirti göstermeyince battaniyeyi bir kenara atıp çıplak ayağımı yataktan dışarıya sarkıttım. Tam karataş kaplı zemine basacakken zınk diye durdum. Ayağım çıplaktı, bacağım çıplaktı, onu da geçtim, üzerimde yalnızca kalçamın hemen altına kadar örten büyükçe bir tişört vardı. Ani sonlanan hareketimle yarama feci bir ağrı saplandığında dişlerimin arasından çıkan ıstırap dolu bir ıslığa engel olamadım.

ASLANAĞZIWhere stories live. Discover now