BÖLÜM 11 | ZİYARET

44.6K 2.1K 346
                                    

Bölüme ilham veren şarkılar:

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

Bölüme ilham veren şarkılar:

Grizfolk - Bounty on My Head

Fever Ray - Keep the Streets Empty for Me

BÖLÜM 11 : ZİYARET

Topraktan yaratılmış insanoğlu, devamlılığını sürdürebilmek adına o toprakta bir şeyler yeşertmek için didinip duruyordu. Toprakla başlayan her şey, yerin bir adam boyu kadar altında, kazılan derin bir çukurda son buluyordu. O çukuru bir kez görmüştüm. O çukura hastalıklı denebilecek derecede aşık bir kadınla beraber, bir adama karşı bir şeyler hissedebilme olasılığımı da gömmüştüm.

Elimde kemirdiğim simitin son parçasını da ağzıma atarken "nereye gideceğimizi söylememeye kararlı mısın hala?" diye sordum. Ağzım dolu olduğu için boğuk çıkan sesim dikkatini çekmiş olacaktı ki, kırmızı ışıkta yavaşlayıp fren alırken sadece başını çevirerek bana bir bakış attı.

Gereğinden fazla çiğneyip mideme öğütme görevine dair bir şey bırakmadığım lokmamı sertçe yutkunarak yemek borumdan aşağı gönderdim. "Dışarda kahvaltı anlayışın da amma farklıymış." diye devam ettim kendimi tutamayarak. Arabanın motorunu bile kapatma zahmetine katlanmadan yoldaki bir seyyar satıcıdan simit ve karton bardakta çay almıştık. Kuruyan boğazımı arabanın konsolundaki içecek tutacağından aldığım bardaktan koca bir yudum çay alarak ıslattım.

Bana cevap vermek yerine başını yukarı kaldırarak çenesini öne iter gibi bir hareket yaptığında ne demek istemediğini anlamamıştım. Kafamı sağa sola sallayıp "ne oldu ne var?" diye sordum. İşaret diline geri döndüğümüze göre yine ketumluğu üzerindeydi anlaşılan. Direksiyonu tutan sağ elini kaldırıp bana doğru uzattığında irkilip arkamdaki camın elverdiğince geri çekildim ama o çoktan dudağımın kenarına ve çeneme parmaklarını sürtmeye başlamıştı. Parmaklarının dokunduğu yerlerde bir yangın başlıyordu ve kahretsin ki ben buna engel olamıyordum. O, tek bir temasıyla derinlere gömdüğüm hisleri kazıp geri çıkarırken, tırnaklarının arasına ölü toprağı bulaşan ben oluyordum sanki.

"Her yerin susam olmuş, en son ne zaman simit yedin sen?" diye sordu. Kendisi öküz gibi yediği için onun simitleri benimkinden bayağı önce bitmişti. Ama çenesinin köşesinde asılı kalan susam tanesini biraz önce yüzünü bana döndüğünde anca görebilmiştim.

Saklayamadığım gülümsememle başımı sağ omzumun üzerine yatırarak şirin olduğunu düşündüğüm bir şekilde gözlerimi kırpıştırdım. Her zaman olduğu gibi ona çıkışmamı beklediği için yüzünde afallamış bir ifade belirdi. Sanırım onun benim şu an harcadığım çabanın binde birini bile sarfetmeden de şirin olabildiğini kabul etmem gerekiyordu. Şaşırdığında, beklemediği bir şey söylediğimde ya da yaptığımda Atlas'ın yüzüne oturan ifade içinizde yanaklarını sıkıştırarak onu sevme isteği uyandırıyordu. Bunu fark ettiğimde yanaklarıma üşüşen kanın suratımı yine kırmızıya boyadığını hissettim. Böyle şeyler düşünmemeliydim.

ASLANAĞZIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt