Bölüme ilham veren şarkı:
Lacuna Coil - Spellbound
BÖLÜM 30 : DELİLİK
Kaşları çatılan Atlas, mekanik ve donuk hareketlerle kulaklığı elimden aldı ve ses kaydını belirttiğim kısıma kadar geriye sardı. Sandalyesini çekip oturma gereksinimi bile duymamıştı ve ne kadar gergin olduğunu vücudunun kaskatı duruşundan anlayabiliyordum. Konuşulanları dinledikçe, yüzünde oluşan renk değişimlerini gördüğüme yemin edebilirdim. Suratı önce sinirle kıpkırmızı kesildi, sonra hınçla ve hırsla dolmuş gibi karardı. Kulaklığı bir hışımla çıkarıp ekrana doğru fırlattığında irkilerek geri çekildim. Çatlayan ekrana bakarken hala burnundan soluyordu. "Ben böyle işin içine edeyim." diye sinirle hırladı. Atlas'ın hışmına uğrayan monitörün masanın üzerindeki klavye ve fareyle beraber yerle buluşması da uzun sürmedi.
Pır pır eden kalbimle yerimden kalkıp ne yaptığımın farkında bile olmadan birkaç adım geriledim. Acaba ona söylemekle hata mı etmiştim? Ya da önce o biraz olsun iyileşene kadar birkaç gün beklemeli miydim? Ama büyük ihtimalle o zaman bana daha çok kızardı ve ben öfkesinin tamamının bana yönelmesine katlanamazdım.
Şimdiyse tüm kızgınlığı sanki kendine ve ikizlere değilmiş gibi ettiği ağza alınmayacak küfürlerle duvarı yumruklamaya başlamıştı. Öfke nöbetine giren birine nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyordum ama bu, onu sakinleştirmeyi denemeyeceğim anlamına da gelmiyordu. Kendine zarar vermesine daha fazla izin veremezdim. Duvarla arasına girip elimi tam yumruğunun denk geleceği yere doğru kaldırıp avucumu açtım. Benim orada olduğumun farkında bile olamayacak kadar delirmişti. Bir okçunun yayında gerdiği ok gibi geri çekilen kolu, yumruğunu tekrar duvara geçirmek için hızla harekete geçtiğinde, gözlerimi kapatarak hissedeceğim acıya kendimi hazırlamaya çalıştım. Yumruğunun yarattığı rüzgar avucumun içine çarparken yüzümü buruşturdum. Ancak tek hissettiğim sıyrılmış parmak boğumlarından elime bulaşan kanın ıslaklığı ve sıcaklığı oldu. Burnundan hızlı hızlı soluduğu nefesler suratıma çarpmaya başladığında, gözlerimi aralayıp sinirle çarpılmış yüzüne baktım. "Öfkemin odağında olmak istediğine emin misin? diye sordu.
Yumruğunu onu korumak ister gibi onunkine göre minik kalan avucumun içiyle sararken, "kendine bunu yapma." diye fısıldadım.
Birkaç adım geriye çekildi ve kararlılığı gözlerinden okunurken, "oraya gitmem lazım." dedi sıkılı dişlerinin arasından. Sırtım hala duvara dayalı bir şekilde, kocaman açılmış gözlerle ışık hızıyla bir oraya bir buraya gidişini izlemeye başladım. Üzerindeki rahat kıyafetlerden kurtulup koyu renk bir kot pantolon ve ince, siyah bir kazak giyişini donuk gözlerle izledim. Öğrenene kadar durmayacaktı. Eğer bu sinir harbiyle hareket ederse canımız çok yanacaktı.
Tekrar konuşmaya derman bulabildiğimde, "Atlas çok fevrisin böyle olmaz. Enine boyuna düşünmeden hareket edemezsin. Hem öfkeyle kalkan zararla oturur diye boşuna dememişler." dedim biraz olsun bana kulak vermesini umarak. Ama deliliği öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, şu an sağlıklı düşünemediğine de söylediklerimi biraz olsun duymadığına da emindim. Sıvılaşan korkum damarlarımda gezinmeye, geçtiği yerleri karıncalandırarak felce benzer bir his uyandırmaya başlamıştı.
YOU ARE READING
ASLANAĞZI
General FictionWattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birinci elden yaşamayı reddeden bir kızla tanıştığında; hayatları bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. *** Daha önce, hayal kırıklıklarımın öl...