BÖLÜM 50 | YUVAYA DÖNÜŞ

28.1K 1.6K 385
                                    

Bölüme ilham veren şarkı:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüme ilham veren şarkı:

Can Kazaz- Nereye Gidiyoruz

BÖLÜM 50 : YUVAYA DÖNÜŞ

Şiddetle yağan güz yağmuru, İstanbul'un asfalt yollarını kömür karasına boyayarak sürücü koltuğundaki Atlas'ın görüş mesafesini oldukça azaltırken, bakışlarımı ön camdan süzülen ve bir o yana bir bu yana savrulan damlalardan çekip başımı yorgunlukla hafifçe titreyen cama doğru yasladım. Nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tamirhaneye giden yolu da Moda'daki apartman dairesine giden yolu da aklıma, hatıralarıma, hatta tüm benliğime kazımıştım. Bu defa bambaşka bir yere gidiyorduk ve alacağım cevaplardan korkarak nereye gidiyoruz diye sormaya bile çekiniyordum.

Aklıma bu sabah olanların görüntüleri hücum ettiğinde, hissettiğim utançla üzerimdeki hırkaya sarınıp küçücük kalıp yok olmak ister gibi koltukta biraz daha büzüştüm. Bir insan nasıl on sekiz saat boyunca deliksiz uyuyabilirdi? Hadi onu da geçtim, iki insan nasıl on sekiz saat boyunca deliksiz uyuyabilirdi? Peki iki insan birbirine nefes bile aldırmayacak şekilde nasıl iç içe geçebilir ve bundan gayet memnun bir şekilde saatlerce uykusuna devam edebilirdi? Bu sabah uyandığımda, yatak yerine Atlas'ın üzerinde uzanıyordum. Başım sert ve çıplak göğsünde kendine rahat bir yer bulmuş, burnum boynuna iyice sokulmuştu. Alıp verdiğim temkinli soluklar onun o güzel kokulu tenine çarpıp daha da ısınıyor ve sonrasında yüzüme geri çarparak beni de ısıtıyordu. Derin bir şekilde uyumaya devam eden Atlasınsa bu durumdan hiç şikayeti yok gibiydi. Üzerimdeki uzun tişört ben uyurken farkında olmadan kaburgalarıma kadar sıyrıldığı için açıkta kalan karnım onun çıplak karnına yapışmıştı. Tabi tüm bunlar karşısında Atlas da boş durmamıştı. Güçlü kollarıyla üzerinde boylu boyunca uzanan bedenimi sarmış, kocaman ellerinden birisiyle kalçamı avuçlarken, bir bacağıyla da iki bacağımı birden kafesleyip hareket kabiliyetimi sıfıra indirmişti.

Devamında olanlar zihnimi işgale başladığında, olduğum yerde utançla inlememek için kendimi zor tuttum. Loş ışıkta oldukça davetkar bir şekilde dudaklarımın önünde duran zarif boynu, birdenbire kendimi  'sadece bir öpücük, hem kendim için değil, İda için.' derken bulmama sebep olmuştu. Kendi kendimi kandırabilmek için gösterdiğim bu çaba bana kalırsa takdirlikti. Sadece birkaç saniye sonrasında ise, kendime engel olamayarak dudaklarımı yumuşacık tenine, tam şah damarının üzerine bastırıvermiştim işte. Dayanamayıp enfes kokusunu ciğerlerime sonuna kadar çekerken, sessizliğin içinde göz kapaklarının ağır bir kapının açılırken çıkardığı o hafif gıcırtılı sese benzer bir şekilde aralandığını duymuştum. Atlas uyanmış, dudaklarımın altında atan nabzı hızlanmıştı. Ama ben öylece durmuş, yerimden milim bile kıpırdamadan, beni hayatta tutan pamuk ipliği aslında onun şah damarıymış gibi dudaklarımla hayatı onun kan akışından çekiyordum.

Gözlerimin önündeki buğu dağıldığında, dudaklarımı ısırıp tekerleklerin altında kayan ıslak yolu izlemeye başladım bu defa. Yanaklarım hala alev alev yanıyordu ama bir süre daha bu utançla yaşamaya mahkumdum sanırım. Benim deliliğimin yanında Atlas'ın aklı başında, ısrarcılıktan ve özellikle de alaycılıktan uzak davranışları bana güven vermeliydi ama nedense kendimi oldukça kötü hissetmeme neden olmuştu. Kanlı gömleği yerine eşyalarımı toplarken dolabın içinde bulduğu, zaten kendisine ait olan tişörtü giyip giyemeyeceğini sormuştu sadece. Bunu sorarken hiçbir imada bulunmamış, aylarca sarılıp uyuduğum tişörtün neden daha çok benim gibi koktuğunu sorup beni utandırma girişiminde bulunmamıştı. Dahası, ne saatlerce süren uykumuz, ne de uyanma şeklimiz hakkında bir yorum yapmıştı. Benden elinden geldiğince uzak duruyor, bir adım kadar yakınımda, hatta ensemde olsa da herhangi bir fiziksel temastan özenle kaçınıyordu. Kafam yine hiç olmadığı kadar karmakarışıktı. Belki de sadece sözünü tutacağının altını çiziyordu. Ama o Atlastı ve ben her ne kadar onu iyiden iyiye tanımaya başladığımı düşünsem de sürekli yeni yeni taraflarını keşfetmeye devam ediyordum.

ASLANAĞZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin