BÖLÜM 9 | CEZA

44.8K 2.3K 403
                                    

Bölüme İlham Veren Şarkılar:

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüme İlham Veren Şarkılar:

Siri Nilsen - Passasjer

BANNERS - Start a Riot

Vianney - Pas là

BÖLÜM 9 : CEZA

Rüzgar arkamdan var gücüyle üfleyerek uzun saçlarımı yüzümü kapatacak şekilde savurur, görüşümün kapanmasına yol açarken, bu şekilde daha fazla ilerleyemeyeceğime kanaat getirerek arka frene asılarak bisikleti durdurdum. Ayaklarımdan birini bacaklarımın arasında yere paralel uzanan demire dikkat ederek sağlamca yere bastım. Bu pozisyondayken diğer ayağım yere yetişmediği için tek ayak üzerinde bir süre soluklandım. Yola devam etmeliydim. Rüzgarın esiş yönünün avantajını kullanmalı ve ne olursa olsun durmamalıydım.

Ceketimin fermuarını aşağı indirip saçlarımı elimin etrafında topuz gibi yaparak ensemden içeriye yolladım. Tokam yoktu, ama bu şekilde idare edebilirdim. Fermuarı dibine kadar sıkıca kapatırken iç geçirdim. Üzerimde hala Atlas'ın bana bu akşam giymem için verdiği tişört vardı. 'Duygusallığa yer yok.' diye fısıldadım kendi kendime. Bu adamı tanımıyordum, bu bu durumlarda şöyle davranır, şu şartlar altında bunu söyler diyebiliyordum demesine ama bu benim insan davranışlarını gözlemleyerek çözümleyebilme yeteneğimden geliyordu. Onu çözebilmem zor olmuştu ve zaman almıştı ama sonunda onun hakkında az çok bir fikrimin oluştuğunu söyleyebilirdik. Resmiyette tam olarak kim olduğu hakkında ise herhangi bir bilgim yoktu. Talihsizce o çatışmanın ortasında kalmamdan ve yanında saklanmaya başlamamdan bu yana neredeyse bir ay olacaktı. Bazen davranışları, bazen saatlerce öylece bilgisayarının başında tüm ciddiyetiyle oturması bile beni etkileyebiliyordu. Ama bunun böyle devam edemeyeceğinin de farkındaydım. Bu sebeple artık harekete geçmeliydim.

Her iki tarafı da ağaçlarla kaplı yolda öylece dururken, kafamı tepemde kapkara bir sonsuzluk gibi duran yıldızsız gökyüzüne çevirip, bundan sonra ne yapmam gerektiğine dair bir yanıt aradım. Yanıtlar yıldızlarda saklıydı belki. Görebilseydim, oradan biri eğer göz kırpsaydı... Ama sonbaharın olmazsa olmazı bulutlar, kalın bir perde gibi her şeyin üzerini örterek beni sürüncemede bırakıyordu. Önümde ve arkamda beni dört bir tarafımdan çevrelemiş olan zifiri karanlığı aydınlatarak delen tek şey, bisikletin farından gelen cılız ışıktı. Devam edebilmek için havada asılı kalmış olan sağ ayağımı kendime doğru çekerek pedalın üzerine bastım. Bu hareketimle beraber, beni yerle bir edebilecek kadar keskin bir acı kasıklarıma saplanırken gözlerimi sımsıkı yumarak zorlukla gidona tutundum. Acının azalması ve kaybolması için içimden yavaş yavaş, her rakamdan sonra, nefesimi büzdüğüm dudaklarımın arasından hafifçe dışarı üfleyerek ona kadar saymaya başladım. Kaybolmak şöyle dursun, her bir sayı bir diğerinin üzerine eklendiğinde acı da sanki bir o kadar katmerlenerek artıyordu.

Çaresizce bisikletin üzerinden dikkatli hareketlerle inip ıssız yolda önce arkama sonra tekrar önüme baktım. Zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Sahi ne kadar süre geçmişti ben oradan ayrılalı? Kaç dakika olmuştu, öğrendiğim hile sayesinde gıcırdatmadan açmayı başarabildiğim kapıya sonsuz ve sessiz teşekkürlerimi göndererek sıvışalı? Her şey neden üst üste geliyordu ve her şey neden benim başıma geliyordu? İki büklüm olmuş bir şekilde bisikleti iyice yolun kenarına çektim. Gecenin bir yarısı bu haldeyken bir de araba kazasına karışmam pek de hoş olmayan durumlar doğurabilirdi. Şu an, doksanlarda şarkıcı olabilmek umuduyla evden kaçıp büyük şehire gitmek isteyen kızlardan beni ayıran en büyük şey yirmi küsür seneydi. Onlar gibi şaşkın, onlar gibi çaresiz, onlar gibi başıboştum. Yine de oradan kaçtığıma biraz olsun bile pişman değildim.

ASLANAĞZIWhere stories live. Discover now