Bölüme ilham veren şarkı:
Claire Gueresso - Skipping Stones
BÖLÜM 46 : SEKEN TAŞLAR
Tren garları, havaalanları, otogarlar. Birini bir diğerinden alıp, ötekini kavuşturan yollar...
Luc neredeyse benim boyumda olan bavulumu trene yerleştirirken, Élodie ile istasyonda kalıp ağlamaklı duran yüzüne hüzünle baktım. Trenin kalkmasına hala 5 dakika vardı, bu yüzden hem içerdeki hem de dışarıdaki insan kalabalığı artmıştı. "Gitmesen olmaz mı?" diye sordu Élodie bir kez daha dudakları titrerken. Karnımın elverdiğince onu sımsıkı kendime çektim ve anında kafasını göğsüme yerleştirmesini gülümseyerek izledim. Bir yandan yumuşacık sarı saçlarını onu teselli etmek ister gibi okşarken bir yandan da kulağına eğilip fısıldadım. "Biliyorsun gitmem gerek, konuştuk bunları."
"Bari doğum günüme kadar kalsaydın." dediğinde bu defa dudaklarının titremesine incecik sesi de eşlik etti.
Doğum günü için Luc'un yaptığı planlardan haberdardım. Onu bir spa merkezine kaçıracağı için burada kalsam da zaten görüşemeyecektik. Élodie kadar cıvıl cıvıl ve sürekli konuşan biriyle Luc kadar sessiz birinin nasıl olup da anlaşabildiğine hayret ediyordum bazen. Sanırım iş dengeyi kurmaktaydı.
"Ben farkında bile olmadan, bunca zaman saçma bir ümitle burada kalıp onun dönmesini beklemişim. Sanki beni eliyle koymuş gibi bulsun diye..." dedikten sonra burnumdan histerik bir nefes koyverdim. Acınası durumdaydım. "Ne kendimi ne de İda'yı daha fazla yaralamayacağım, o yoluna devam etti. Biz de edebilmeliyiz." dedim sesimi güçlü tutmaya çalışarak. Bu o kadar zordu ki, yaraya yapışmış bir bezi tek hamlede çekmeyi buna tercih ederdim.
"Ben hala hayal gördüğünü düşünüyorum." dediği sırada Luc trenin kapısında göründü. Belki fikrim değişir diye içeride fazlaca oyalanarak bize zaman vermek istediğinin farkındaydım, ama kararımdan caymayacaktım. Ağır adımlarla yanımıza geldi, sonra Élodie'yi korumak ister gibi kolunun altına alıp başının tepesine bir öpücük koydu. "Valizini koltuğuna yakın bir yere yerleştirdim sakın sen indirmeye kalkma, birilerinden yardım iste." dedi ve tam o sırada trenin artık hareket edeceğine dair son anons yapıldı.
Oldukça dermansız çıkan sesimle, "görüşürüz." dedim her ikisine de. İkisinde de herhangi bir hareketlenme olmayınca bir adım geri çekilip gitmeye hazırlandım. Tam o anda sarı kafa sevgilisinin kollarından sıyrılıp boynuma atladı. "Beni minik yeğenimden mahrum bırakıyorsun ya, alacağın olsun affetmeyeceğim seni bunun için."
Ağlamamak için işi şakaya vurmayı denedim. "Oh oh iyice abart, duyan da dünyanın öbür ucuna taşınıyorum zannedecek. Altı üstü Paris'e gidiyorum, hem söz verdin doğumda yanımda olacaksın."
Bakışlarımız son kez kesiştiğinde ikimizin gözünden de bir damla yaş aynı anda süzüldü. Bu defa duraksamadım, dönüp arkama bakmadım ve trenin basamaklarını tırmanırken adımımı tam anlamıyla beni bekleyen yeni hayata doğru attım.
YOU ARE READING
ASLANAĞZI
General FictionWattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birinci elden yaşamayı reddeden bir kızla tanıştığında; hayatları bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. *** Daha önce, hayal kırıklıklarımın öl...