Bölüme ilham veren şarkı:
Jehan Barbur - Kırık Bir Aşk Hikayesi
BÖLÜM 48 : DİKENLER VE GÜLLER
İçimi tırmalayıp duran, tırnakları törpülenmemiş vahşi bir kedi gibiydi özlem.
Dışarı çıktığımız anda çiseleyen yağmur birkaç adım sonra sağanak halini almıştı. Saçlarıma düşen iri taneleri umursamıyordum. Alnım Atlas'ın omzuna dayalı olduğu için yüzüm göğün gazabından gizlenmişti. Yağmurla birlikte daha da açığa çıkan çam kokusunda nefesleniyordum. Yaşadığı şokun ardından dakikalar sonunda kendine gelebilen Atlas'ın yerde baygın yatan Baha'yı ayağının ucuyla kontrol etmesini boş bakan gözlerle izlemiş, ellerimi hala sıkı sıkıya bağlayan ince halatlar yüzünden derimin sıyrılan kısımlarına dişlerini sıkarak baktıktan sonra hızlıca çözerek beni kucakladığı gibi oradan çıkarmasına sesimi çıkaramamıştım. Bu konuda pek hevesli olduğum da söylenemezdi zaten.
Ağzından tek bir kelime dahi duymamıştım henüz, onun sesini duymadıkça benim de içimden hiçbir şey söylemek gelmiyordu. Dilimin kilidini açacak olan şey onun sesinin efsunlu tınısında gizliydi sanki.
Yağmur hızlandıkça adımları da hızlandı. Eskisinden daha ağır olduğumun farkındaydım ama beni taşırken herhangi bir yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Nefesleri bile sıklaşmamıştı. Göğüs kafesi düzenli olarak almaya devam ettiği soluklarla inip kalkmaya devam ederken, bu hisse duyduğum özlem kalbime bir pençe daha geçirdi. Adımları nihayet durduğunda kafamı kaldırıp nerede olduğumuza baktım. Yaşadığım apartmanın önüne geldiğimizi gördüğümde yaşadığım şaşkınlık sadece birkaç saniye sürdü. Apartmanın kapısına bir omuz atınca zaten hiçbir zaman kilitli görmediğim demir kapı ardına kadar açıldı. Sarmal merdivenlerin başına geldiğinde kollarının arasında huzursuzca kıpırdandım. O kadar katı taşımasına gerek yoktu. Tabi ki bu hareketime aldırmadı ve zamanla iyiden iyiye aşınmış mermer merdivenleri tırmanmaya başladı. Kapının önünde beni usulca yere indirip ayaklarımı yere sağlam bastığıma emin olduktan sonra bunca zaman tek omzunda asılı durduğunu fark etmediğim sırt çantamı açıp içinde anahtarları aramaya başladı.
Tıp oyunumuzu sürdürerek sadece boğazımı temizlemekle yetindim ve elini derinliklerine daldırdığı çantama uzanıp çantayı hafifçe kendime doğru çektim. Ön taraftaki minik gözün fermuarını açıp anahtarlığı kolayca bulduğumda kaşları havalandı.
İkimiz birlikte aynı anda dairenin kapısından içeri adımımızı attığımızda, köprüden önceki son çıkışı kaçırdığımın ve dönüşü olmayan bir yola girdiğimizin farkındaydım. Hemen arkamızdan Atlas'ın kapıyı usulca örttüğünü ve yere bırakılan çantanın çıkardığı tok sesi işittim. Göz kapaklarım ağırlaşarak kapandı. Kirpiklerim birbirine tamamen perçinlendiğinde ensemde sıcak nefesini hissettim. Ufak bir adım daha atarak yaklaştı. Herhangi bir temasımız olmamasına rağmen bedeninden yayılan sıcaklık dalga dalga kıyılarıma çarpıyordu. Sertçe yutkunduğumda boğazımdan gelen sese kaşlarımı çattım. 'Ne olacaksa olsun' dedim içimden. Daha fazla gücüm kalmamıştı. Aylardır tek kelime etmemiştik. Bu sessizliğe daha fazla tahammül edemiyordum.
YOU ARE READING
ASLANAĞZI
General FictionWattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birinci elden yaşamayı reddeden bir kızla tanıştığında; hayatları bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. *** Daha önce, hayal kırıklıklarımın öl...