BÖLÜM 48 | DİKENLER VE GÜLLER

Start from the beginning
                                    

Birdenbire ona döndüğümde sol avucunu omzuma ve göğüs kafesimin üzerine bastırıp beni hafifçe geriye ittirdi. Ona uyum sağlayıp geriye doğru sarsak bir adım attım. Bakışlarım hislerini biraz olsun yansıtmayan yüzündeydi ama o, gözlerimin içine bakmıyordu. Biraz daha ittirdiğinde geriye doğru iki adım boyu sendeledim ve sırtım duvarın soğuk yüzeyine yaslandı.

En sonunda istediği yerde olduğuma kanaat getirmiş olacak ki, elini çekip iyice kıstığı gözleriyle beni süzmeye başladı. Gözlerimin içine bakmaktan itinayla kaçınıyordu ve tam da şu anda, susmasının mı yoksa bakışlarını benden esirgemesinin mi daha çok canımı yaktığına karar veremiyordum. Birkaç adım geri çekildiğinde onu baştan aşağı süzme fırsatı yakaladım. Bakışlarımın değdiği her nokta, özlemimin ağzına bir parmak bal çalarak onsuz geçen aylar boyunca ağzımı mesken tutan zehir acısı tadı silip götürüyordu. İşten çıktığı gibi bulduğu ilk uçakla Paris'e gelmiş gibi bir hali vardı. Yağmurda ıslandığımız için transparan hale gelen kar beyazı gömlek, dar kesimli olduğu için üzerine tam oturuyor ve geniş omuzlarıyla ince belini vurguluyordu. Kırışmış yakasına, üstten birkaç tanesi açılmış düğmelerinden görünen pürüzsüz göğsüne bakıp yutkundum. Olan onca şeyden sonra böyle hissetmemeliydim ama kendime bir türlü söz geçiremiyordum.

Bir anda iki eliyle birden bana doğru uzandı. Kaçacak yerim olmadığı için terleyen avuç içlerimi buz soğukluğundaki duvara yaslayarak ondan gelecek her şeyi kabullenmeye hazırlandım. Uzun ve ince parmakları üzerimdeki sırılsıklam gömleğin ilk düğmesini seri bir şekilde çözdüğünde, nefesim tıkanır gibi oldu. Gözlerindeki tereddüdü görebiliyordum ama bu biraz olsun ellerine yansımıyordu. Hızlıca düğmelerin hepsini açıp gömleği kollarımdan düşürdü. Bana dokunuyor olsa da temasımız sadece kumaş parçalarının üzerinden olduğu için özlediğim o sıcak dokunuşla aramızda duvar gibi dikilen engeller vardı. Bu hangimizin cezasıydı bilmiyordum ama beraat kararı çıkmasını bir türlü bastıramadığım bir şekilde hop oturup hop kalkar gibi bekliyordum.

Yavaşça önümde diz çöktü. Yağmurda ıslanmış kıyafetlerine rağmen hareketlerindeki zerafet kalbimde bir şeylerin eriyerek mideme doğru akmasına neden oluyordu. Parmaklarını kaburgalarımın bitiminde, belimde duran siyah eteğin yumuşak lastiklerine geçirdiğinde, bu defa sadece soluklarım değil kalbimin atışları da kesilmişti. Eteği yavaşça belimden aşağı kaydırdı, ama tamamen çıkarmak yerine leğen kemiklerimin biraz aşağısına kadar çekip durdu. Gerçek, tüm çıplaklığıyla ortadaydı artık. Birdenbire sımsıcak dudaklarını çıplak karnıma bastırdığında, bende uyandırdığı tuhaf duygular yüzünden hafifçe irkildim. Dudaklarının nemi yokluğunda kuruyup çatlayan topraklarıma hayat verirken, yavaşça kapanan kirpikleri tenimi okşayarak bana tatlı bir dokunuş bahşetti. Bir an onu itmek, parmak uçlarım teninden ayrılmaya yüz tuttuğu anda, yakalarından sıkıca tutup sarılmak, kemiklerimiz iç içe geçerek birbirine kaynayana kadar bağrıma basmak istedim. Ama, ellerim kaskatı kesilen bedenimin yanında yumruk şeklini aldı. İkisini de yapmayı başaramadım.

Başını yavaşça kaldırıp dizlerinin üzerinde durmaya devam ederek bana baktı. Harelerine kazınmış, oya gibi ince ince işlenmiş binlerce soru vardı. Beceriksizce yutkunmaya çalışıp dudaklarımı ıslattım. Ne söyleyebilirdim ki? En büyük korkum, benden gizlediği şeye karşılık misilleme yaptığımı düşünmesiydi. İçim tekrar ağlama isteğiyle dolarken hamilelik hormonlarına lanet ettim. Alt dudağım titremeye başladığında, dişlerimi dudağıma sertçe geçirerek kendimi tutmaya çalıştım. Şimdi kendimi olmayan şeylerle yok yere üzmenin hiç ama hiç sırası değildi.

Sessizce yerinden kalktı ve dar gardroba doğru yürüdü. Askıdan elbise uzunluğundaki geniş tişörtlerimden birini çektikten sonra elindeki kumaş parçasına ters ters baktı. Yanıma dönüp tişörtü kafamdan geçirdiğinde ben de eteği sıyırıp yere düşmesini sağladım.

ASLANAĞZIWhere stories live. Discover now