BÖLÜM 25 | KIRILAN HAYALLER

En başından başla
                                    

Aramızda uzayıp giden sessizlik devam ederken, "Sahi, sizin Atlasla alıp veremediğiniz ne?" diye sordum kendimi tutamayarak. Aklıma sadece kız meselesi olabileceği geliyordu ama onun yarattığı hasımlığın da liseden bu yana devam edebileceğini düşünmüyordum. Belki de edebilirdi, erkek beyninin çalışma prensibi hakkında pek fazla fikrim yoktu sonuçta.

"Kız meselesi." diye onayladı ilk düşüncemi. Sol kaşım benden izin almadan sorgular gibi havalandığında, "ha, yok, öyle sandığın gibi bir şey değil." dedi.

"Melek, lisede bizim iki alt dönemimizdi." diye devam etti. "Her kız gibi onun da gördüğü anda Atlas'a vurulması uzun sürmedi. Ve her kız gibi onun da acımasızca red yemesi de yine fazla uzun sürmedi."

"Melek?" dedim sorar gibi.

"Kız kardeşim."

İşte şimdi taşlar yerine biraz olsun oturmaya başlamıştı. Karşımdaki sadece kardeşini korumaya çalışan bir abiydi. Anlayışla kafamı salladım.

"Sen şimdi Atlas umursamaz, hiçbir şeyi kafasına takmayan biri zannediyorsun, o zamanlar daha da beterdi. Karşısındaki insanı sözleriyle ne derece kırabileceğini hiç hesaplamazdı."

Atlas'ın bundan daha karanlık bir dönemden geçtiğini hayal edebiliyordum. Ama yaptığı şey her neyse belli ki geriye büyük bir hasar bırakmıştı.

"Sonra ne oldu? Yani Melek'e?" diye sordum biraz çekinerek. Anlatmak istemeyebilirdi, eğer istemezse bunu anlardım.

Taylan'ın yüzünü bir anda hiddet bürüdü ve esmer teni sanki bu mümkünmüş gibi biraz daha karardı. "Yurt dışına göndermek zorunda kaldık. Bir süre tedavi gördükten sonra eğitimine orda devam etmesini uygun gördü bizim peder bey." dedi tükürür gibi.

Taylan'ın beslediği düşmanlığı biraz olsun anlayabiliyordum şimdi. Atlas yüzünden kız kardeşinden olmuştu. Gerçi hikayenin bir de öbür tarafını dinlemekte fayda vardı. Hemen galeyana gelip de hareket etmek olmazdı. Bu onların meselesiydi ve araya girmek isteyeceğim en son şey olurdu. Hem zaten ondan önce, bizim kendi aramızda halletmemiz gereken başka hususlar vardı.

"Bengisu'nun harekete geçmek için bu kadar uzun süre beklemesi tesadüf mü sence?" diye sordu. Ama bu soruya bir yanıt beklemediğini biliyordum. "Önceleri erkendi, Melek olayının yatışmasını, suyun iyice durulmasını bekledi. Şimdi de geç kaldı." dedi iki eliyle birden beni göstererek. Şu uğursuz kızın adını duymadan bir günüm bile geçemeyecek miydi benim?

Taylan ceketinin iç cebinden çıkardığı gümüş tablanın içinden bir tane sarma sigara çekip bana uzatırken, hala elimle boğazını kavradığım ve kucağımda sıkı sıkıya tuttuğum yarılanmış viski şişesine baktı. Sigarayı iki parmağının arasında kaldırırken "Bu seni ondan daha fazla ısıtır." dedi.

Sorgular gibi kaşlarım havalanırken sigarayı geriye çekerek dudaklarına götürüp yaktı. Dışarı üflediği ilk nefeste kağıda sarılı şeyin aslında tütün olmadığını anlamıştım. Élodie ve ben kullanmamamıza rağmen Luc ve Axel biranın yanında ot içmeye bayılırlardı ve sırf onların yüzünden hafif ispirtoya benzettiğim bu kokuyu nerede alsam tanırdım. Dışarı ne zaman çıksak barlar sokağının üzerinde yükselen duman, havaya karışmak yerine yoğun bir bulut kümesi şeklinde asılı olurdu ve içeri adım attığınız anda tüm koku etrafınızı sarardı. Ottan birkaç nefes daha çektikten sonra bana uzattı ama başımı sağa sola sallayarak reddettim.

"Sıkıcı." diye söylendi dişlerinin arasından. Telefonuna bakıp saati kontrol ettiğini gördüğümde "on ikiye ne kadar kalmış?" diye sordum. Kafam vücuduma aldığım alkolün de artmasıyla beraber, birkaç saat önceye oranla daha güzeldi. Ama şimdi onunla burada olmak, yeni yıla sadece ismen tanıdığım biriyle giriyor olmak o kadar da iyi bir fikir gibi görünmüyordu gözüme.

ASLANAĞZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin