Daire birçok insanın standartlarının altında, küçüktü fakat benim için yeterince büyük. Bir yatak odam Portland'daki favori yerim sedef Caddesi'ne bakıyordu. Burası Krisal Yayıncılığa çok yakındı. İşi alamasaydım bile amacım buydu.Ama sanırım ben zaten onu alma konusunda oldukça kararlıydım.

Her zaman  Sedef Caddesi'nin Portland'daki en iyi yer olduğunu düşünmüşümdür. Belki de benim gibi bu alanda gözü olan bütün sanatçılar ve yazarlar bu bölgedeydi, ama atmosferi hakkında birşeyler beni anında evimde hissettiriyordu.Benim bütçem kapsamında iyi bir ev bulmak zor olmuştu  ama Aaron'ın yardımıyla burayı bulduk ve ben burayı seviyorum.

Saydam levhaları yatağımın üzerine koyarak farklı fotoğraflarımı ve ufak süsleri düzenlemeye başladım.Bir fotoğraf Aaron ve ben kostümcüme giderken, bir fotoğraf annem ve babam ile birlikte, bir fotoğrafta ise kız kardeşim ve ben Kent Park'ta yürürken gülümsüyorduk. Fotoğrafa bakarken göğsümde bir sızı hissettim. Bu herşey olmadan önceydi.

Biliyorum, muhtemelen neden benim New York gibi hareketli bir şehirden, kasvetli Portland'a neden taşındığımı merak ediyorsunuz ve tüm en iyi yazarlar New York da iken neden benim burada çalıştığımı.Sanırım taze bir başlangıç ve manzarayı değiştimek istedim. Ve Portland'in karakterini seviyorum , burası güzel bir şehir. Kristal Yayıncılık da ülkenin en iyi yayıncılarından biri.

En azından insanlara bunu söylüyordum.

Kendi kendime hayretimi bitirdim ve yatak odamı açtım, ellerimi kalçama koydum. Saat sekizi gösteriyordu.Aaron artık izinli olmalıydı.

Heniz bunu düşünürken hızla kapı zilim çaldı. Kapıya yürürken kalbim çarpıyordu.Yüzümdeki gülümsemeyle Aaron'ı görmeyi bekliyordum.

Yüzümdeki gülümseme bunun Aaron olmadığını kavradığımda silindi. Onun yerine uzun boylu, yüzünü çevreleyen koyu bukleleri ve zümrüt yeşili gözleriyle benim yaşlarımda biri duruyordu. Dudakları rahatsızlık ifadesiyle büzüşmüştü ve beyaz bir Rolling Stones tişörtüyle siyah bir kot giymişti.

''Merhaba. '' dedim.

''Selam. '' dedi.Ses tonu keskindi ve ben biraz şaşırmıştım.

''Buraya taşındığını fark ettim ve gürültüyü azaltman gerektiğini bildirmeye geldim.''Derin sesinde ingiliz aksanı fark ettim.

''Ben...ben gürültü yaptığımın farkında değildim.'' dedim.

''Değildin.'' dedi. ''Henüz. Sadece gelecek için söylüyorum.''

Kaşlarımı çattım.  ''Bu biraz gereksiz oldu.''

''Evet! Oldukça.'' diye çıkıştı.

''Bak, neden bu kadar sert davrandığını anlayamıyorum--''

''Sadece gürültü seviyesini düşük tut, '' diyerek beni kesti. Topuklarının üzerinde döndü ve doğrudan karşıdaki dairenin içine kayboldu.

Daireme dönmeden önce birkaç dakika kapıda kaldım. Geldi ve bana gürültü yapmamamı söyledi. ''Binaya hoş geldin'' ya da ''Portland'a hoş geldin'' değil. Sadece... ''Gürültüyü düşük tut.''

Zaten o kim ki? Bana adını veya herhangi birşey söylemedi.

Onu ve kabalığını kafamdan atmaya zorladım ve odama geri döndüm, kutuları açmaya devam ettim. Cebimdeki telefon çaldı ve açarak kulağıma götürdüm.

''Merhaba?''

''Rose , ben üzgünüm fakat bu gece beni çağırdılar, '' dedi Aaron. ''Seni bu gece dışarı çkarmayı dilerdim, ama--''

''Oh.''  İç çektim. ''Peki. ''

''Üzgün olma--''

''Değilim. Sadece...benim için biraz hayat kurtar. '' Tonumu neşeli hale getirdim ve o göremese bile yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

Aaron kıkırdadı ''Yapacağım.''

Telefonu kapattım ve yatağıma oturdum. Sanırım bu gece kalıyordum.

Akşam yemeğimi hazırlamaya başlamak için kalktım, düşüncelerim karşıdaki çocuğa döndü. Belki gitmeli ve ona neden ona bu kadar kaba olduğunu sormalıydım. Ya da gelecek için gürültü yapmamayı. Neredeyse kendi düşüncelerime gülecektim, fakat biliyorum hiçbir zaman bunları söyleyecek kadar cesarete sahip değildim. Belki de gidip kendimi tanıtırdım ve biz daha önce hiç tanışmamış gibi davranırdık? O zaman doğru komşuluk olurdu öyle değil mi?

Planımdan memnun olmuş bir şekilde hazırlama işimi bitirdim ve yemeğimi yedim, bulaşıkları yıkadım. Anahtarlarım kaptım ve koridorun karşısına yürüdüm. Kapıya ulaştım ve zili çaldım.

Tanışmaya hazırdım fakat bu çocuktaki bir şey beni kızdırıyordu.

Kapı dönerek açıldı ve oğlan gözüktü. Gözleri bana düştüğünde ağzı hoşnutsuzlukla açıldı. Bir adım geri gittim, kendi kendimi tekrar yatıştırdım. Onun hakkındaki birşeyler beni hafifçe hem sıkıyor hem de utandırıyordu.

''Yardımcı olabilir miyim? ''  diye çıkıştı.

Onun kabalığını dikkate almadım ve suratıma bir gülümseme sıvadım. ''Selam.'' dedim. Yapışkan elimi onun için uzatarak salladım. ''Ben Rose Knight, koridorun karşısına taşındım.''

Kısa bir an elime dik dik baktı. ''Ve? '' dedi.

Elimi kendi yanıma geri çektim. ''Ve...Sanırım şimdi komşuyuz.''

Gözlerini devirdi. ''Fantastik.''

Kollarımı göğsümde çaprazladım, bir cevap aradım. Hiçbir şey yapmadığımı görünce kapıyı kapatmaya başladı.

''Bekle! '' dedim.

Kapı durdu ve beklentiyle bana baktı.

''Kimsin sen? '' diye sordum.

''Sana ne?''

''Şey...Biz komşuyuz.''

''Benim için bir anlamı var mı?''

''Ben..Ben bilmiyorum.''

''Kesinlikle. '' Tekrar kapıyı kapatmaya başladı fakat bu sefer ona ulaşarak yakaldım.

''En azından bana adını söyleyemez misin? '' diye sordum.

Cevap vermeden önce bir süre bana gözlerini dikti. ''Harry. '' dedi. ''Harry Styles. '' Ve bununla birlikte kapı kapandı.

Hidden | (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin