Özel Bölüm 3: "Seni Seviyorum...Cennet."

Start from the beginning
                                    

Amanın...

Kızdı ya bu bana! Amaney!

"Ay bir de kızıyor. O değil miydi Çağlar'ı gıcıklık olsun diye bize yollayan? Ay vallahi huy değiştiriyor bu çocuk." Kendi kendime söylenerek cevap yazmaya koyuldum. O sırada da sodam geldi. Garson az daha erken gelseydi kesin kendi kendime konuşuyorum diye kaçar giderdi.

Kime: Sevgili Yarım

Ayol sakin ol... Ama sen kaşındın. Verdin gazı, verdin gazı. Sen değil miydin, Damla'ya güzel bir kıyafet seçmesini söyleyen. Sen değil miydin, benim sevgilim gecenin en güzel kızı olmalı, diyen? Bana niye kızıyorsun be?

Mesajımı yollayıp bardağımı dudaklarıma götürdüm. O sırada da saate bakıyordum. Sevdiceğim gecikmişti. Bir şey mi olmuştu yoksa?

İçime bir sıkıntı basınca aniden ofladım. Ben sodamı içerken telefonum mesaj geldiğini bildirir şekilde çaldı.

Kimden: Sevgili Yarım

Öf tamam. Pis sevgili yarısı seni. Sustum.

Cevabına bakıp gülümsedim. O sinirli ve de gıcık bir şekle bürünmüş olan yüzü birden gözümün önüne geldi. Şapşik ya!

Kime: Sevgili Yarım

Şapşik misin yaaaaaaaaa?

Mesajı yollayıp Facebook'a filan bakındım. Sevdiceğimden sonra sosyal ağlarda da hesaplar açmıştım ve bu sanırım hayatımda verdiğim en komik karardı. Damla'nın Twitter'dan Efdal'e göndermeleri, Efdal'in Facebook'tan paylaştığı capsler...

Sonra bir de Yalın'ın yazdığı o komik özlü sözler...

Birlik olup beni gülme komasına sokmaya çalışıyorlardı. Öyle de şirin insanlardı benim arkadaşlarım işte!

"Cevahir?" Birisi adımı söylediğinde gözlerimi telefon ekranından çekip yukarıya kaldırdım. Karşımda irice bir adam duruyordu. Böyle kalıplı filan. Gözlerini bana dikmiş, şaşkın şaşkın bakınıyordu. Sonra, o kelimeyi söyledi. "Kızım?"

Yutkundum. Beni birisiyle karıştırıyordu herhalde? "Pardon?"

"Benim," dedi garip bir heyecanla. "baban."

Telefonu masaya bırakıp suratına baktım. Duvarlar üzerime doğru gelirken kafamı iki yana doğru salladım. "Hayır," dedim sakince. "hayır benim bir babam yok."

"Buradayım ya kızım," Bir anda bana doğru hamle yaptı ama ayaklandım. Boyu çok uzundu, suratında çizgiler vardı ama üzerinde ki hiçbir şey, ne suratında ne de bakışlarında, benden bir parça değildi.

Yalan söylüyordu. Babam beni terk etmişti. Hiçbir zaman terk etmeyeceğini söylerken hem de. Ona ne kadar güzel paten kaydığımı gösteremeden, üçlü atmadan gitmişti.

"Ben sizi tanımıyorum, beni rahat bırakın." dedim sandalyemi biraz geriye doğru iterek. O ise cebinden bir fotoğraf çıkarıp bana uzattı.

"Bak, burada sen ve ben varız. İlk kez paten kaymaya götürmüştüm ya seni. Hatırlamıyor musun?" Gözümün önünde sallandırdığında zihnimde şimşekler çaktı. Hatırlıyordum. İlk kez düştüğümde nasıl ağladığımı hatırlıyordum. Kaymayı beceremediğimde ne kadar çok üzüldüğümü hatırlıyordum. Sırf üzüldüğüm için bana hediye alan babamı hatırlıyordum.

Ama karşımdaki yabancıyı hatırlamıyordum.

Gözlerim dolmaya başlayınca ayaklandım. Eşyalarımı ve montumu kucakladım. "Ben sizi hatırlamıyorum!"

Yürümek için hamle yaptım ama beni kolumdan yakalayarak durdurdu. Fotoğraf hala parmaklarının arasındaydı. Artık insanlar bize bakıyordu. Neden buraya gelmişti? Üzerinden on sekiz yıl geçmişti ya... Niye sıradan bir günde sıradan bir kafede karşımdaydı?

"Ama ben hatırlıyorum!" dedi gözleri hüzünlü bakarken. "Konuşalım, lütfen!"

"Hanımefendi," dedi bir anda garsonlardan birisi. "İyi misiniz?"

"Siz karışmayın," diye onlara döndürdü suratını bu sefer. "Kızım o benim."

"Ben senin hiçbir şeyin değilim!" diye bağırdım ve kolumu çektim ondan. Artık gerçekten de ağlıyordum. Omuzlarım sarsılıyordu. "BENİ RAHAT BIRAK!"

Ona omuz  attım ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde o kafeden kaçtım. Bir daha o kafeye ayak basmayacağımdan emindim... Ne kadar garipti. Bir insanın aklına nasıl gelirdi terk ettiğini kızının böylesine bir zamanda karşısına çıkmak? Sıradan bir kafede, sıradan bir günde, gününü tam anlamıyla zehir etmek. Nasıl düşünürdü ki gerçekten onunla konuşabileceğimi? Beni hiç tanıyamamıştı demek ki.

Doğrusu tanımamıştı. Çünkü ben büyürken yanımda değildi.

Düşüncelerim bulandıkça koşmaya devam ettim. İnsanlara çarpa çarpa, bazen kendim düşerek koşmaya devam ettim. Peşimden gelemeyeceğini bilsem de kaçtım. Hep o benden kaçmıştı bugüne kadar. Bugün de ben ondan kaçtım.

Fena mıydı?

"Cennet!" diye bağırıp biri kollarımdan yakaladığında inledim. Rüyadan uyanmış gibi gözlerimi kırpıştırdım. Bir çeşmenin önünde duruyordum. İki kolumda sımsıkı ellerle kaplanmıştı. Taylan'ın suratını yüzümün önünde görünce burnumu çektim. Gözyaşımın tadı damağımdaydı, genzim yanıyordu sanki. Dudaklarımı buruşturdum, ağlamamak için kendimi sıktım. Ama benim hislerimden çok, onun suratında ki ifadeyi gördükçe daha da kötü oldum. "Cennet," dedi elini kollarımdan çekip yüzüme kaydırırken. "Ağlama, lütfen, lütfen..."

Birkaç saniye daha baktım o güzel yüzüne. Daha sonra ise kendimi tutamadım. Daha da şiddetli ağlamaya başladım. İnsanlar bize bakarken, küçük bir çocuk gibi ağladım. Dizlerim bükülüp yere düşerken, Taylan'da benimle birlikte yere çömeldi. Gözyaşlarımı sildi, saçlarımı okşadı.

Bir erkeğin açtığı yarayı, yine bir erkek kapattı.

Söylediklerinden sadece tek bir tanesini duydu o anda kulaklarım. Saçlarımı yüzümden çekip gözlerime baktı ve "Seni seviyorum," dedi. "Sen ağladıkça benim kalbim daha da parçalanıyor. Sana değer vermeyenler için ağlama. Seni sevmeyenlere bel bağlama. Seni sevenleri düşün ve gör ki ben seni seviyorum. O yüzden lütfen gözyaşı dökme artık. Bir baba gibi sahip çıkamam belki sana ama bir adam gibi sarmalayabilirim seni. Benim güzel 3C'im, istediğin zaman baba şefkatini kollarımın arasında bulabilirsin, bunu unutma. Kimse sen istemediğin sürece seni rahatsız etmeyecek. Bu yürek ister sana baba olur ister eş. Ağlama, tamam mı?"

O bunları söyleyince ben daha kötü bir şekilde ağlamaya başladım. "Sen çok iyisin ama!" Tamamen oyunbozan ufak bir çocuk gibiydim. Kalbim kırıklığı yerini Taylan'ın iç gıcırdatan sözlerine bırakmıştı. "Bende seni seviyorum Favori."

"Ağlama," dedi bu sefer farklı nedenden akan gözyaşlarımı. Parmaklarını gözümün üzerinden dolaştırdı ve ben ağlarken nazikçe, dudaklarımdan öptü. "Ağlama."

"Seni seviyorum Cennet, lütfen ağlama."

Beni öperken gözyaşlarımı, sevgisiyle dindirdi. Sanırım o gün kalbim Taylan'a ve babama ulaştı. İkisi de O'na uçtu. Bazen elimi tutan sevgilim oldu ve bazen de, çok nadir, ağladığımda, bana sarılan babam oldu.

Her şeyim oldu.

FAVORİWhere stories live. Discover now