10. Bölüm:"İddia Kraliçesi Damla"

5.2K 457 108
                                    

Bölüm şarkımız Esin Engin - Bana Ellerini Ver mevcut!

İyi okumalar!

*

Taylan'dan ayrıldığımda titremesini durduramadığım bedenim hâlâ cızırtılar saçıyordu etrafa. Otomatik olarak titreme moduna alınmış gibiydim, Taylan gitmiş, ders başlamış, kızlar bana pis pis bakışlar atarken Tarihçi hiçbirimizi takmadan ders anlatıyordu. Ölmüştüm ve gömenim yoktu o an. Elimden gelse, "Açaydım kollarımı, gitme diyeydim!" diye böğürür, koridorları arşınlar Taylan'ın sınıfının kapısına dayanırdım. Ama yapamıyordum işte. Bunun lanet olası bir imkansızlığı vardı!

Haydi gidelim beyin!

Yaptığım salak espriye içimden kıs kıs gülerken Tarihçi Necla Hoca'ya bakıp yeniden kitabıma gömdüm kafamı çünkü yeniden erime moduma girmek üzereydim. Berru hemen yanımda Hale'yi mors etmenin sevinciyle enerjik bir şekilde ders dinlerken sağa sola sallanıyordu. Resmen tüm enerjimi alıp vakumluyordu şeker parem.

"Arım balım," diye mırıldandım. "lütfen yerinde bir dakika durur musun? Altından su mu çıkıyor senin? Ne bu hareketlilik?"

Berru sallanırken bana bakıp gülümsedi. Ardından poposunu bana doğru kaydırıp üzerime eğildi. "Çok mutluyum Cevo, kendimi tutamıyorum." Ay sanki Cici Kızlar Eurovision'u kazanmıştı da ona seviniyordu! Neredeyse kalkıp halaya duracaktı bu sevinçle.

"Ne oldu kız?" Ona doğru kendimi iteleyip sorduğumda Berru'nun gözleri öyle bir parıldadı ki, Avatar haline giren Aang görse önünde eğilir elini öperdi. O derece.

"Hani konuştuğum bir çocuk vardı ya," dedi Berru kafasını kafama dayayarak. Hala kitaptakileri okuyan hoca bizi fark etmemişti. Kadın gözlerine Çin Seddi'ni örmüş gibiydi anam nasıl görsün? O kocaman tarih kitabını sıraya dayayıp okumaya çalışırsa olacağı buydu. "işte o beni sinemaya davet etti."

Arımın hoşlandığı çocuğu gözlerimin önüne getirip kafamla onunkine vurdum. "Ayy," dedim hemencecik heyecanla. Can Taylan'ın sınıfından bir çocuktu. Böyle püskül püskül, çok uzun olmayan ama ona karizmatik bir hava katan önü uzun kesim saçları, arada bakıra benzeyen açık kahveye benzeyen gözleri vardı. Taylan'ı gözetlemek için Ajan 000'a büründüğüm sıralarda fark etmiştim onu. Efdal ve Taylan ile konuşurken bir bakışı vardı ki, etrafta ki kızlar neredeyse kalpten gidiyordu. Öyle çakmak çakmak bakıyordu ki, "Yetişin dostlar yangın var!" diye bağırası, karşıdan "Nerede?" diye sorulunca da "Yüreğimde! Yüreğimde!" diye cevap veresi geliyordu insanın.

Berru uzun zamandır ondan hoşlanıyordu, eğer arım balım onun tarafından davet edildiyse bu iş olacak demekti.

"Vay seni hınzır," dedim hafifçe kıkırdayarak. Sarı civcivim yüzünü bana çevirip gülümsedi. Dersin geri kalanı kafalarımızı birleştirip uyumamızla devam etti.

Sabah Taylan'ın gelip bana harika bir haber vermesi ve benim onun boynuna atlamamla birlikte karma benden intikam almak istiyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Tarih dersinin üst üste iki saat boyunca sıkıcılığından sonra gelen bir Matematik testi beynimin infilak etmesine neden oldu. Bir de bu yetmiyormuş gibi öğleden sonra yapmayı unuttuğum -annem sağ olsun, buradan ona çok sevgiler- coğrafya ödevi kafama dank edince onu kırk dakikaya sığdırmaya çalışmam takdir-e şayandı bana kalırsa. Velhasıl kelam, okul bittiğinde, o kurtuluş zili çaldığında benim okuldan zombie versiyonum çıkıyordu. Berru önden sinemaya yetişmek için koşturarak gittiğinden "Beyiin! Beyiin!" diye bağırarak yol alıyordum. Hani böyle, eve gelip ananızın kısır yaptığını görürdünüz ama yorgunluktan ona bile dalamazdınız ya, o durumdaydı o an. Yapabilseydim betona kıvrılır uyurdum. O derece bitmiştim. Küçük Emrah'a bağlamıştım, üzerimde gereksiz bir acı vardı. Nereye baksam acı fışkırıyor bana geri sekiyordu. Gün boyu Şekerpare'mi görememem de buna tuz biber ekiyordu. Ah nasılda burnumda tütüyordu ya...

FAVORİWhere stories live. Discover now