Tanıtım

17.7K 752 138
                                    

Yayınlanma tarihi: 17 Ağustos, 2016

Fazla düşünmeden, ayrıntılara takılmadan, sadece ciddi ve üzücü hayattan kaçmak için eğlenip gülebileceğiniz bir iş olduğunu düşünerek okuyunuz.

*

Kapıda dikilmeye devam ettim. Ellerim resmen titriyordu. Avucumda ki zarf çoktan büküldüğü için mektubumun mürekkebinin çoktan birbirine karıştığını tahmin ediyordum. Taş devrinden kalma yazım artık daha da okunamaz haldeydi kesin. Heyecanım kulaklarımdan taşıyor, önümde ki kapalı kapı uzun, büyük bir duvar gibiydi benim için. Çin Seddi'ne bile pabuç bırakamayacak derece de kalındı ve cesaretim çoktan sönerken bacaklarıma geri geri koşmamak için direnmek zorunda kalıyordum. Kafamı iki yana salladım ve derin bir nefes aldım. Bunu yapmak için nasıl sabahladığımı, nasıl kendimden beklenmeyecek üstün bir gayretle çabaladığım kendime hatırlattım. Annemin görünce bana ustalıkla kumanda fırlatacağı elektrik faturasına acımalıydım en azından... Eğer şimdi açılamazsam hiçbir şekilde açılamayacaktım ve okul bittiğinde, kaybeden ben olacaktım. Annemin nasihatını, daha doğrusu bana nasıl çemkirdiğini anımsayıp son kez derin bir nefes alıp yanaklarımı şişirdim. Keyfinden halli Cemre'nin cesaret toplaması için reklamda ki gibi "Cemre'nin cesarete ihtiyacı var!" diye bağırabilmeyi diledim. Ama sonra bu düşünceyi hızla kafamdan attım. Avucumda ki buruşup zarfa bakış atıp, kapı koluna uzandım. Bilerek okul çıkışını, basketbol takımının çalışmasının bitmesini beklemiştim değil mi? Kapı koluna dokunduğumda elime yayılan soğuklukla duraksadım.

Kaçsa mıydım? Belki de uygun bir zaman değildi? Arkadaşlarından biri gelirdi? Belki de önemli bir konuda içeride kafa patlatıyordu? Ya da gelmediği günlerin notlarını geçiriyordu? Belki de FBI ajanının teki gelmiş ve onu gizi bir görev için kaçırmıştı? Ya da bir uzaylı ile içeri de dünya meselelerini konuşuyordu? Meşgul olabilirdi. Elimi koldan çekmek için yeltendim ama bir anda annemin kızgın suratını anımsadım.

"Kaldır poponu bakayım! Seni kanı yavaş seni!"

Düşüncelerimin saçmalığına kafamı salladım. Ani bir ürkmeyle vazgeçmek için çırpındığım, kaçmak için yollar aradığım kapının kolunu çevirip içeri adım attım.

Loş bir ışık çarptı ilk olarak gözüme. Turuncu güneş ışığı gitmek üzereyken sınıfa dolmuş ve boş sıralar arasında kendine yer edinmişti. Perdeler sonuna kadar çekilmiş, dışarısının görülmesi için özenle bağlanmıştı. Eşikten içeriye girdiğimi anımsayıp yutkundum ve bakışlarımı, camlardan çevirip sınıfta gezdirdim. Kulağıma dolan bir burun çekme sesiyle aniden onun yerini buluverdim. Kalbim halayı için mendil çekerken usulca onu izledim.

Orada, en arka sırada, dolabın hemen önünde bacaklarını kendine çekmiş oturuyordu. Üzerinde okul kıyafetleri vardı ama buna rağmen hala çok yakışıklı ve karizmatik görünüyordu. Dizlerine eğdiği başı ve üzerinden akarcasına parıldayan güneş ışığı onun için var gibiydi. Öyle güzeldi ki, simsiyah saçlarının üzerinde ışıktan bir hale vardı sanki. Benim Çekik Gözlü Fındığım, yine kalbimi pır pır ettirmeyi başarmıştı. Öyle güzeldi ki gözümde, onun adına anıt dikmek istiyordum! Yeniden burnunu çektiğinde ve öksürdüğünde aklımdan geçen olasılıkların dışında, aslında kenarda kıvrılmış ağlıyor olduğunu anladım. Nedensizce o an kalbime bir ağırlık çöktü. Heyecanım uçup giderken hızla yanına yaklaştım ne yaptığımı bilmezcesine. Sadece onun yanında olmak, onun acısını paylaşmak istedim her ne için ağlıyorsa. Eğdiği kafası yüzünden göremediğim gözyaşları pantolonuna damlarken hemen başucunda durdum. Onu ağlatanların analarının yaptığı kısırlara tuzu basmak, babalarının kumandalarının pillerini çalmak istedim!

"Niye ağlıyorsun?" diye sordum çatlayan sesimle. Nesi olduğunu bilmememe rağmen ağlayacakmış gibi hissediyordum ve onun yanına yaklaşma cesareti bulabilmem için onun ağlaması gerektiği için bu durumdan nefret ediyordum. Ürkek tavrımın ayağına kurusıkı sıkmam mümkün olsaydı, o an yapmış olabilirdim. Beni tanımıyordu ama bilinçsizce kafasını iki yana salladı. O güzel dudaklarını göremesem de kıpırdatıp burnunu çekti bir kere daha. Konuştuğunda sesi fısıltıdan farksızdı ama ne dediğini anlamıştım.

"Terk edildim," Ağzından çıkan tek bir kelimenin beni yaralayacağını sanırdım ama öyle olmadı. Kızlarla konuştuğunda üzülen ben bile o an üzülemedim. Sadece kızdım. Öyle ağlatıldığı için. Birisi onun duygularını umursamadığı için. O kızı bulmak istedim, yapamayacağımı bilsem de, önünde kekelemekten konuşamayacak olsam bile o kıza bir çift laf etmek istedim. O çift lafı onun yüzüne vura vura, ayaklarından Galata Kulesi'nden sarkıtmak istedim! Lakin bunlar hayalden öteye gidemezdi.

Ayrıca onun hiçbir şeyi değildim, benimle niye konuştuğunu bile bilmiyordum. Tek yapabildiğim onunla beraber üzülmekti o an. Ona güç vermek için elini tutmak istedim. Bu yüzden bakışımı kafasından alıp aşağıya çevirdim.

Ve ancak o zaman, yerde bitik bir şekilde duran sol elinin arasında sıkıca kavradığı fotoğrafı fark ettim. Tutmak istediğim parmakların arasında ki fotoğrafta ne olduğunu kavrayabildiğimde ağzımdan bir şaşkınlık nidası, duygularımın tercümanı aşk mektubum yere doğru süzülürken çıktı. O an bir şey düşünemedim. Ağlamak istedim ama şaşkınlığım buna fırsat vermedi. Kalbimin halay başı usulca mendilini düşürüp kargaşa çıkarırken nefessiz kaldım. Benim çıkardığım gürültüyle, hızla kafasını kaldırdı o da. Sanki elektrik çarpmış gibi elini aniden fotoğraftan çekti. Şaşkınlıkla o güzel hafif çekik siyah gözlerini bana çevirip sırtını dolaba yasladığında bakışlarım kontrol edilemez biçimde yeniden fotoğrafı buldu. Olmayan hayallerimin yıkıldığını, yerinin çoktan kuruduğunu hissettim. O, pişmanlıkla yutkunurken bunu öğrenen ilk kişi olduğumu fark ettim.

Sevgilisini yanağından öptüğü fotoğrafta şaşırdığım şey, yanında duranın bir erkek olmasıydı. İlk yılımda sakarlığım yüzünden merdivenden yuvarlandığımda bana yardım eden nazik, çalışkan, edepli, düşünceli, cömert, sadece benim değil herkesin Favori'si olan Taylan Nediz'in erkeklerden hoşlanıyor olmasıydı ağlamama sebep olacak şey.

Başıma nasıl bir büyük bir dert aldığımın farkında değildim o anlarda. Ne kadar büyük bir sırrın altında ezilebileceğimi bilmiyordum. O sıralarda sadece kalbim bu gerçekle boğuşuyordu. Sadece kendime ağlıyordum. Bildiğim tek bir şey vardı.

O hayatımın Favori'siydi.

Ve şimdi, en büyük sırrı benim omuzlarıma binmişti. Ama ne sır!


FAVORİWhere stories live. Discover now