35. Bölüm: "Buzun Hükümdarı"

2.9K 354 38
                                    

Erol Evgin - İşte Öyle Bir Şey

*

Berru'nun isteğiyle tüm sınıfın yeri değişmişti. Ben en arkada, Mine ile oturuyordum. On dakikaya kadar yan yanaydık ama şimdi sınıfın iki ucunda, birbirimizden çok uzaktık.

Okul çıkışı Nur ve tayfasıyla okulu terk ettiğinde artık bu işin şaka olduğunu kabullenmiştim. Başka çarem yoktu. Berru beni satmıştı. Alışmam gerekiyordu.

Herkes çıktıktan sonra son gözyaşlarımı sildim ve öyle çıktım sınıftan. Gözlerimin kızarıklığını saklamak için başımı öne eğdim. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Sırlarımı bilen tek kişiydi ve bunları gidip Nurlara anlatmıştı. Taylan'ın ailesine gideceğimi o ve Damla'dan başka kimseye söylememiştim, Berru'da bunu onlara ispitlemişti.

Kimseye güvenemeyecek miydim ben? Güvendiğim herkes neden çekip gidiyor bir de üzerine kalbimi kırıyordu ki? Ben ne yapmıştım onlara?

Okul kapısında konuşan Taylan ve Efdal'i gördüm. Yanlarından geçip gitmeyi umdum. Favori'm böyle ağladığımı görse kesin endişelenirdi. Onu endişelendirmek istemiyordum. Eve gidip Onur'u aramaktı tek istediğim. Onunla dertleşip haftasonuna gelmesi için yalvarmak.

Tam yanlarından geçiyordum ki Efdal durdurdu beni. Gülerek tuttu kolumdan. "Yenge basket maçı yapalım, diyoruz sevgilini desteklemeye gelsene."

Çekinerek kafamı kaldırdım. İkisi de kızarmış gözlerimi görünce şaşırdı. Efdal yavaşça çekiverdi elini kolumdan. Taylan hemen yaklaşıp elini yanağıma koydu. Baş parmağıyla okşadı yanağımı ve hafif, tüy gibi bir sesle, "Ne oldu?" diye mırıldandı.

Burnumu çektim. Tekrar ağlayabilirdim. "Berru... Berru...Sa-sa-sattı beni..."

Gözlerim sulandığında iki baş parmağıyla sildi ve kafamı boynuna yaslayarak başımı okşadı.

"Bende gidecektim zaten," dedi Efdal ve Taylan'a bir şeyler mırıldanıp gitti.

Köşede birkaç dakika, yufka yüreklim saçlarımı okşarken ağladım. En sonunda susup burnumu çektiğimde kafamı kaldırıp gülümsedi bana. Yine yanaklarımı okşuyordu.

"Bak şimdi, anneni arıyorum ve seninle özel bir yere gidiyoruz, tamam mı?" O, çekik gözlerini kısıp dünyalar kadar güzel bir şekilde gülümsedi.

Ellerini çekip telefonunu çıkardı. Hızlıca annemi arayıp boşta ki eliyle parmaklarımı avuçladı. Yürümeye başladığında beni de peşinden sürükledi. "Alo, Nilgün Teyze benim Taylan. Evet. Ben, şey, Cennet'i bir yere götürmek istiyorum da, izin isteyecektim. Hm? Yok çok geç kalmayız. Ben eve kadar bırakırım onu zaten. Tamam, teşekkürler."

Telefonu kapatıp bana döndüğünde okulun bayırını iniyorduk. Hemencecik telefonu cebine tıktı ve en yakında ki taksi durağına götürdü beni. Nereye gidiyorduk anlamıyordum zaten fındığımın bana söyleyeceği de yoktu.

"Nereye?" diye sordum gözümü ovalayarak. En sonunda pınarlarım durulmuştu.

Kapıyı açıp binmem için işaret verdi. "Gidince görürsün. Hem sürprizler söylenmez."

O, öyle diyince el mahkum bindim arabaya. Sırf duymayayım diye şoför binmeden önce gideceğimiz yeri söyledi, ardından binip oturdu yanıma.

Bazen benden çok onun bana yardımı dokunuyormuş gibi hissediyordum. Hep etrafımdaydı, hep benimleydi. Varlığı ve kokusu üzerime sinmişti sanki.

Ay kız yıka yıka çıkmayacak, o gidince ne yapacağız?

Tüm benliğim bağırdığında derin bir nefes aldım. Bu işin sonu hayra alamet değildi yeminle.

FAVORİWhere stories live. Discover now