37. Bölüm: "The Görümce"

2.9K 341 41
                                    

Şenay - Hayat Bayram Olsa

*

Taylan giyinip geldiğinde Efdal ve Damla'da hazırdı. Damla onunla iki adım bile yürümeyeceğini söylese bile Efdal bunu takıyormuş gibi değildi. Hala ona laf atıyor, onu kızdırıyordu. Bense ilk randevumuz ve zehir olmuş birincilik kutlamamızdan sonra ilk kez tek başımıza bir yere gideceğimiz için heyecanlıydım. Bir şeyler içimde habire kabarıp kabarıp sönüyordu. Damla ve Efdal çekişirken Can geldi yanımıza. Berru ise bir-iki adım öteden bizi izliyordu.

"Hep şanstan. O tezahuratın," Beni işaret etti gülerek. "kafa karıştırıcılığından kaybettik. Yoksa sizde iş yok."

"Kapı gibi gıcırdama." Taylan güldüğünde Efdal Can'ın koluna vurdu.

"Unutma, PES parası sizden!"

Can kafasını sallarken üçü 'erkekçe' sarılıp -hani tek eli tutup beden arasına kıstırarak kucaklaşma- birbirlerine veda ettiler. Can uzaklaşırken Berru'yla göz göze geldik. Hemen bakışlarımı çevirdim tabi. Ona bakmak istemiyordum.

"Sohbetinize doyum olmaz ama ben gidiyorum." Damla'ya sarıldık, onun hareketlenmesiyle Efdal de hareketlendi.

"Hayırdır?" diye sordu sevdiceğim, Damla otobüs kartını çıkarıp arkasını dönmüşken.

"Bende o taraftan gidiyorum."

"Hayır gitmiyorsun." Damla omzunun üzerinden bakıp birkaç adım geriledi. Efdal de ona doğru ilerledi.

"Geliyorum."

"Hayır! Hayır!" Damla tabanları yağlayıp koşmaya başlayınca Efdal sanki bekliyormuş gibi koşmaya başladı.

"Evet!" diye bağırdı onu koştururken Damla'ya. Sonra bize dönüp aceleyle, "Görüşürüz!" dedi ve ikiside gözden kayboldu.

Taylan gülüp çantasını sırtlandı. Arkadaki kalabalığı saymazsak resmen yalnız kalmıştık. Ilk yalnız kalışımız sayılmazdı ama beni hala heyecanlandırıyordu!

Doğum günümde gelen Selda Bağcan albümü gibi!

Kalbim gümlemeye başlayınca bana sıcakta basmaya başladı haliyle. Sevdiceğime, yanaklarını ponçiklediğimin uşağına yan gözle bakıp parmak uçlarımda sallandım. "Nereye?"

"Nereye istersen," dedi anında gülümseyerek. Sonra kolunu kaldırıp omzuma koydu ve beni kendine doğru çekti. Nefesim boğazımda kalırken kalbimim orkestra misali konserini duyumsadım. İyi ki o duymuyordu!

Omzumun üzerinden arkaya baktım: Berru'nun Can ile konuştuğu yere. Ama o bana bakmıyordu. Bir an ilk günkü halime dönecek gibi oldum ama son anda, Çekik Gözlü Prensi'min sesiyle kurtuldum.

"Gidip döner ya da başka bir şey yiyelim mi?" Klaslığına yakışmayan bir alaturkalıkla sorduğunda güldüm ve önüme döndüm.

"Kokoreç varken dönere bakmak mı, asla!" Yüzüme bakıp dişlerini gösterdi ve yürümem için hafifçe itekledi beni.

"Sanırım sokak kokoreçcisi gibi bir şey yoktur?" Masumlukla sorduğunda irkildim.

Bu çocuğun kokoreçten haberi yok muydu yoksa?

"Amaney..." Ağzımdan bir nida kaçıverdi. Hem adımlarımı durdurdum. "Bana sakın kokoreç yemediğini söyleme!"

"Yok." Cıklayıp güldü. Hala kolu omzumdaydı. "Valla yemedim."

"Eksiksin! Taylan Nediz eksik! Bu yetmişlerde Hababam Sınıfı sevmemek gibi bir şey! Allah'ım!" Boşta ki elini yakaladım ve kolunun altından çıkarak onu çekiştirmeye başladım. "Kıyamet kopmadan sana kokoreç yedirmemiz lazım."

Ben hararetle konuşurken bakışları aşağıya kaydı ardından güldü. Tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki başka bir ses duyduk.

"Ağabey!"

Arkamızı dönmemizle, elektrik mavisi renginde elbise giymiş, ağzındaki sakızı şişirirken bize doğru koşan Bilgin'i görmemiz bir oldu. Hemen yanımıza gelip yanağından öptü ağabeyinin. Taylan da elimi bırakıp sarıldı kardeşine.

"Hayırdır?" dediğinde omuz silkip sakızını patlattı Bilgin. Bana başıyla şöyle bir selam verdiğinde el salladım ona. O niye gelmişti ki? Bir şey mi olmuştu acaba?

"Ağabeyimi görmeye gelmek için nedene ihtiyacım yok." Gözlerini kıstı ve sakızını patlatıp bir, iki adım geriledi.

"Yemek yemeye gidiyorduk," dedi Taylan açıklama yaparcasına. "Gelecek misin?"

"Evet," diye onayladım başımı sallarken. Bilgin suratıma bakıp basitçe "Olur," dedi.

Aramızda bir problem mi vardı ki?

"Hadi o zaman," Taylan yürümeye başlayınca bende hareketlendim. Bilgin'i hesaba katmamıştım ama bana bir şey kaybettirmezdi. Tanıyalı çok olmamıştı ama her zamanki uzak tavırlarını takınıyordu sanki. Taylan gibi çok -tamam baya- popüler bir ağabeye sahipken böyle yabani olması garipti sanki. Ya da bana karşı böyleydi.

Kız bu seni kıskanıyor olmasın?

Beynim yine ortaya bir şey atınca kalbim gümledi. Kıskanması için bir neden mi vardı ki? Genelde hep ayrı düşen iki organım bu konuda anlaştılar. Kalbim beynime katılıyordu.

Ay 1.50 boyu var, türlü türlü huyu var!

Çaktırmadan Bilgin'e baktım. Otobüs durağına ilerlerken Taylan'a bir şeyler anlatıyordu. Yoksa bu cidden beni ağabeyinden kıskanmış mıydı?

Çağ atladım resmen! Diğer kız iken, kıskanılan yenge pozisyonuna geçtim, ay maşallah!

O gazla içten kendimi köklerken ben, otobüse bindik. Şehir merkezine, sahil kenarındaki bir seyyara gittik. Hem döner hem kokoreç satıyordu. Güzelde yapıyordu satan amca. Ufak, konuşamayan bir torunu vardı. Tüm engellere rağmen konuşurdu benimle. Gülümser, resimler çizer ya da yazardı. Ama en sevdiği sessiz sinema oynamaktı. Tek o değil, her şey sessizdi o zaman çünkü.

Biz gittiğimizde amca da torun da yoktu, yerlerinde amcanın yeğeni vardı. Söylediğine göre torunu hastalanmıştı amcanın. Ondan yoklardı. Ama onun yemekleri oradaydı. Üçümüzde kokoreç alıp bir iskemle çektik. O ufak kızı anlattım onlara.

"İlkokulda öğretmeni yerine gelen vekil öğretmen bilmiyormuş dilsiz olduğunu, kız ısrarla konuşmayınca kızmış tabi. İşin aslı sonra öğrenilmiş. Baba istemiş özel bir okula vermek ama buranın sahibi amca izin vermemiş. Şöyle demiş oğluna, 'Bu çocuğu okuldan, yaşıtlarından ayırmak demek, onu ötekileştirmek, yalnızlaştırmaktır. Biri mi fedakarlık edecek: varsın onlar etsin! Engelin ve insan olmanın farkına varsınlar. Okuldan alıp sende onu ötekileştirme, dışlama. Eğer yaparsan oğul, ahirette iki elim yakanda olur.' Adam almamış, ufak kız başta zorlanmış tabi ama şimdi çok iyi. Varsın konuşamasın. Allah eli kolu değilde kalbi sakat bırakmasın!"

Ufak kızı ve amcayı anlatırken soğuğa karşı yedik kokoreçlerimizi. Sonra konu okuldan, ondan bundan açıldı. Bilgin'in tavırları hala mesafeliydi bana karşın. Ama gitme vakti geldiğinde, Taylan hesabı ödemek için kalkınca koluma yapıştı.

"Konuşalım," diyince bende şaşkın şaşkın kafamı salladım.

"Tabi." Ne diyeceğini tahmin edemiyordum.

"İyi bir kızsın," dedi ve hemen konuya girmesiyle beni kendine hayran bıraktı. "Yoksa seninle muhattap dahi olmazdım ama kalbi temiz ve son olaylar dahilinde sadıksın. Sen dürüst olabilirsin ama herkes sen olamaz. Bu yüzden oyun oynama. Gözüm üzerinde. Onun kalbini kırma bende seni kırmayayım." Omzuma vurdu. "Görümce işleri, anlasın." Göz kırptı ve Taylan adımızı söyleyince hareketlendi. "Körler, sağırlar birbirini ağırlar."

Bilgin hızlıca yanımdan kalktığında ben hala söylediklerinin etkisindeydim. Ne demekti bu? Onun kalbini kırma mı?

Ama...

Hadi canım...

Derin bir nefes aldım, ruhum burun deliklerimden kaçaakmış gibi sıktım kendimi.

Yoksa...

Taylan benden mi hoşlanıyordu?


FAVORİUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum