30.Bölüm: "Sırrımız?"

3.3K 346 61
                                    

Selda Bağcan – Adaletin Bu Mu Dünya?

*

"Höst ulan!" dedim söyledikleri şeye karşın. Ama benim sözlerimi bastıran bir ses oldu, koridorda inleyen.

"Lafınızı bilin, öyle konuşun!"

Taylan bir anda bağırdığında tüm koridor sustu. Dahası, pustu. Kaşlarını çatmış, omzumdaki elini daha da bastırmıştı tenime. Belki de hayatımda ya da onu tanıdığım bu dört yılda ilk defa Favori'mi bu kadar kızgın görüyordum. O hep tatlı, kibar ve ponçik biriydi, sinirlenmezdi ki.

Ama sinirlenmişti işte. Hemde bana laf atanlara karşı! Ah ideal koca adayım bre! Kap gel kaçır beni uzaklara. Al beni, al, al, al!

"Bu kadar çirkinleşmenize gerek yok! Cennet'e karşı doğru dürüst konuşun," Bana kötü sözler sarf eden kızlara döndü. "bir kız olarak hemcinsine böyle iğrenç bir imada bulunmanız daha beter!" Herkese küçümser bir şekilde baktığında Nur ve tayfası da bozardı.

"Herkes sınıflarına, hadi! Zil çalalı kaç dakika oldu hala dikiliyorsunuz koridorda!" Bir hoca bağırarak geldiğinde insanlar dağılmaya başladı. Taylan ise beni kolumdan tutup merdivenlere yöneldi. Beraber o kalabalıktan kaçarken Nur'un arkamdan söylendiğini duydum.

"Cadaloz..."

Sensin lan o, kokuşmuş adi barbie bebek! Ay valla seni alacak kocaya yazık be! Bunlar beni kanser etmek için yollanmışlardı sanki dünyaya yahu, her biri bambaşka bir dertti. İçimi şişiriyorlardı yeminle. Alıp birbirlerine tokuştursam hepsi de aynı anda çatlayıverirlerdi.

Üst kata çıkıp benim sınıfımın olduğu kata geldik. Alt katın aksine burada kimse yoktu. Muhtemelen derse başlamışlardı bile. Kesin öğretmenden papara yiyecektim!

"Sen sınıfa gir," dedi Taylan yavaşça kolunu çekerken. "söylenenler için de özür dilerim... Ben bir çare düşüneceğim, tamam mı?"

Kafamı kaldırıp ona baktığımda kızgınlığın yerini büyük bir pişmanlığa bıraktığını gördüm. Oldukça hüzünlü bakıyordu, neden bu durumdaydı? Kaşlarımı hafifçe çatıp dudaklarımı büzdüm. Bu hali beni, kızların hakkımda ima ettikleri şeylerden daha çok üzüyordu.

"Özür dileme. Senin hatan değil ki." Hafifçe gülümsedim. Ama o hala gülümsemekten çok uzaktı.

"Benim yüzümden o sözleri sarf ettiler. Benim hatam." Gözlerinde ki kırgınlığı gördükçe böyle kalbime en ağırından öküzler oturuyordu. Nefes alamıyordu zavallı kalbim.

"Ama korudun ki beni. Bir önemi yok." Tuttum ellerini yavaşça. Güven vermek ister gibi sıktım. "Üzülme..."

"Hadi," dedi ellerini çekip gülümseyerek. "sınıfa git. Geç kaldık zaten."

Gülümsemesinin sahteliğini fark edebiliyordum ama tek kelime edemedim. Sadece kafamı sallayarak sınıfa doğru yürüyebildim. O da kendi sınıfının yolunu tuttuğunda sınıfımdan içeriye girdim önce kapıyı tıklayarak. Hoca çoktan gelmişti, masasında yoklama defterini dolduruyordu.

"Hocam, özür dilerim...Girebilir miyim?" Önce bana baktı, ardından da kafasını sallayıp içeriyi işaret etti.

"Daha önce yapmadığın için izin veriyorum Cevahir ama bir daha olmasın."

"Olmaz..." Kapıyı ardımdan kapatıp sınıfa girdiğimde Berru'nun defteriyle ilgilendiğini gördüm. Konuşmaya ihtiyacım vardı hemde fena bir şekilde. Hoca defteri doldurmaya devam ederken montumu çıkarıp sırama oturdum. Sınıf arkadaşlarım ise –ki özellikle Hale- arkamdan konuşmaya başladılar hemen.

FAVORİWhere stories live. Discover now