34. Bölüm: "Berru'nun Sırrı"

2.9K 325 72
                                    

Barış Manço - Can Bedenden Çıkmayınca

*

Akşam geçtikten sonra Cuma günü geldi çattı. Haftasonu yine kapıda belirirken günlerin ne kadar hızlı geçtiğine inanamıyordum. Dilek Teyze'yi aramıştım ama o Berru'nun evde olmadığını söylemişti. Gerçekten mi evde değildi yoksa öyle mi söyletiyordu bilmiyordum ama artık bu iş çok uzamaya başlamıştı. Okulda onu kenara sıkıştıracaktım. Başka çarem yoktu çünkü artık.

Akşam annem eve gelince güzel bir sofra kurmuştu. Ceylan Teyze iyiydi ve annem her zamankinden daha zinde gibi duruyordu. Nohut tenceresinin altını kapatıp mercimek çorbasını kaselere koyarken Sezen Aksu'dan kubbeler söylüyordu.

"Anne," dedim yanına gidip. Kocaman öptü beni kaseleri tabaklara yerleştirdikten sonra. Yazmasını yine tepesinden bağlamış, altına da benim eşofmanlarımdan birini giymişti.

"Hadi geç, soğutma." Ekmek kırıp oturduğunda bende yerime geçtim. Dün gece evde olmadığından beni çok merak etmişti, sormak için yanıp tutuşuyordu biliyordum; ama umarım sormazdı. Yanardım vallahi. Yalanda sallayamazdım Taylan ve Çağlar gibi evlatlık kariyerim bitiverirdi.

"Mm." diye mırıldandım. Mercimek çorbasını çok severdim annem de bunu bildiğinden bana sık sık yapardı. Kazanla yapsa, dibini yalardım o derece! "Nohut iptal, mercimeğe dalıyoruz."

Büyük bir şevkle yemeye devam ettim. Hatta annem nohut alırken tabağına ben ikinci çorba kasemi içiyordum.

"Nohut yemeyecek misin?" diye sordu annem salata yerken. Durmak istiyordum ama duramıyordum. Göbek atmak beni yormuştu vallahi! Nazime Teyze fenalaşma daha da atacaktım da, kesin eve çuval gibi dönerdim.

"Anne... Bunun üzerine gül koklanır mı anne..." Çorbanın kokusunu içime çektim. "Eğer Yahudi olsaydık Hitler bile akşam yemeğinde mercimek varsa katliam durdururdu."

Ben kendimi kaybedip konuşunca annem uzanıp benim Çağlar'ı tehdit ederken kullandığım tahta kaşığı aldı ve kafama vurdu.

"Ya anne!" diye mızmızlandım tabi. Sınır tanımayan annem kafama öyle çok vuruyordu ki, devrelerim durmadan yerinden oynuyor, bende saçmalıyordum.

"O ne biçim örnek öyle! Ben sana Piyanist'i boşuna mı izlettim? Duymayayım bir daha." Tahta kaşık tehditle bana doğru sallandığında sustum. O filmi hatırlıyordum. Beni en çok etkileyen sahne, duvarın arkasında yaşlı bir teyze yemeğini yere düşürünce bir adamın yerde duran yemeği avuç avuç yemesi ve teyzenin de onu "Yemeğim!" diye durdurmaya çalışmasıydı. Onu izledikten sonra yemek seçen ben, yemek seçmemeye başlamıştım.

Ah ne ağlamıştım be o filmi izlerken!

"Özür dilerim... Ama ne yapayım çok seviyorum be annem." Yavru penguen bakışımı attım ama annem artık bağışıklık kazandığından zerre etkilenmemiş gibiydi.

"Tamam sev de insan yarına da bırakır çocuğum!"

Dudaklarımı büzüp ağzıma ekmek tıktım. "Lokmalarımı mı sayıyorsun anne sen?"

Annemin kahve gözlerinde bir şimşek çaktı. Böyle X-MEN olsa beni gözüyle buharlaştırırdı. Zaten tüm atarı gideri banaydı onun.

"Sus da yemeğini ye. Eşek sıpası seni!"

Gecemiz annemle yemek tartışmamız, ardından da beraber Masterchef izlememizle geçmişti. Ben Natasha diye ölürken Krissi'ye saydırıyorduk. En sonunda annemin The Good Wife'ı başlayınca odadan sepetlendim. Bende gidip önce Deli Saraylı sonra da Elveda Rumeli izledim.

FAVORİWhere stories live. Discover now