22.Bölüm: "Sen Kimsin?"

3.9K 325 84
                                    

Multimedia'da Çağlar var! Bölüm şarkımız Barış Manço - Gibi Gibi 

*

Cumanın kanser gibi geçmesinden mütevellit sabah kalktığımda ruh gibiydim. Annemin erkenden işe gitmesinde sonra yapabileceğim her şeyi yapmıştım. Tüm evi bile toptan temizlemiştim ama nafile. İçimi kemiren o suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamamıştım.

Dün yalan söylemiştim yahu! Yalandan nefret ederdim ben ama Taylan için onu bile söylemiştim. Ve şimdi bu ikilemde sıkışıp kalmıştım. Ne yapacağımı da bilemiyordum. Ne yapmalıydım ki? Hıristiyanların rahatlamak için günah çıkarması gibi bende Camii imamının yanında gidip mi anlatsaydım acaba? Hayatımda hiç bu kadar kararsızlık yaşamamıştım.

Kendimi koltuğa atıp tek bacağımı sırt yaslama aparatına attım ve telefonumu elimde çevirerek beklemeye başladım. Kalbimle beynim büyük bir savaş içerisindeydi. Vicdanım susmuyordu bir türlü.

Yalan söyledi küçük kızın anne... Artık masum değilim...

Kalbim beni daha da suçlu hissettirirken beynim buna tamamen karşı duruyordu.

Ay abartma. Acil durum beyaz yalanıydı o bir kere. Bir şeycikler olmaz.

Tabii ya. İlk beyaz yalanım. Hatta en beyazından, böyle süt beyazı. Sırf bir yalan yüzünden hayatımı karartamazdım değil mi?

O yalan yüzünden Sırat Köprü'sünden geçemeyeceğiz kafir!

"Ay yeminle daraldım!" Yüksek sesle hayıflanıp telefonu üzerime koydu. Böyle duvarlar üzerime üzerimde doğru geliyordu sanki. Her yalan söyleyen insan benim kadar sorun ediyor muydu acaba merak ediyordum.

Acaba ben burada yüreğimle boğuşurken Taylan ne yapıyordu? Odasında üzgün üzgün oturuyor muydu? Çağlar'ı mı düşünüyordu? Yoksa basketbol oynamak için arkadaşlarının yanına mı gitmişti? Bu durumda bile nasıl olduğunu merak ediyordum, vallahi saçlarımı yolasım geliyordu.

Bir anda telefonumun çalmasıyla "Tövbe bismillah!" diyip yerimden sıçradım. Öyle kaptırmıştım ki kendimi ödüm patlamıştı.

Hemen telefonumu kapıp koltukta doğruldum. Tanımadığım numaraya birkaç saniye bakıp en sonunda aramayı cevapladım. "Alo?"

"Selam." Dedi karşımda ki kişi. Ama sesinden kim olduğunu çıkaramıyordum.

"Affedersiniz, tanıyamadım. Kimsiniz acaba?" Bağdaş kurduğumda karşıdan bir gülme sesi geldi. Komik olan ne emmi? Söyle bizde gülelim, bir sevaba gir.

"Dün akşam mesaj attığımda numaramı kaydedeceğini düşünmüştüm açıkçası." Sözünü bitirmesiyle böyle başımdan aşağıya, Shrek 2'te büyük kurabiyenin üzerine döktükleri gibi bol köpüklü kaynar süt döküldü. Dudak sarkıtarak yüzümü buruşturdum. Niye ya Rabbim? Niye? Niye bir çiçek gibi tüm arıları çekiyordum kendime? Üstelik bunlar eşek arısıydı! Yahu ben bu çocuğu görmek istemiyordum ama bana sümüklü böcek gibi yapışmıştı, gitmiyordu!

"Hı..." dedim farkında olmayarak. Şimdi ben buna onu görmek istemediğimi nasıl diyecektim? İşte, aldın yine başına başka bir belayı Cevahir! Yemin ediyorum bunlardan kurtulayım şeker dağıtacağım çoluk çocuğa.

"Müsait misin?" Heyecanlı bir şekilde sorduğunda "Ne yapacaksın kardeş?" diyesim geldi ama dilimi ısırdım. İçimden ona kadar saydım hızlı bir şekilde. Bir şekilde onu başımdan kovmalıydım. Hah! Biriyle doğru dürüst utancın konuşamayan biri için çok kolay (!) bir işti bu ya...

FAVORİWhere stories live. Discover now