39. Bölüm: "Bebek Bakıcısı"

Start from the beginning
                                    

Ayy bana bir şey oluyor!

Cehennemime vardığımda hala Taylan hakkında hayaller kuruyordum. Tüm teyzeler orada toplanmıştı. Bu sefer Yalın yoktu.

Öpüşüp koklaşma faslındayken, "Görev nerede?" dedim hüzünle.

"Ne görevi?" Feyza Teyze poğaçaları tabaklara ayırırken bana baktı.

"Bebek." dedim anında. Hemen kaçıp camdan atlasam vahşi doğada hayatta kalma ihtimalim kaçtı? Başarabilir miydim? Ormana kaçar, nehir suyu içip bitki filizleri yerdim! Evet, olabilirdi!

"Al bakalım ablası," Seray Teyze dünden razıymış gibi kucağıma bıraktı Ahmet'i. Acaba diğerleride burada mıydı? Onları da çekemezdim! Hemen elime hazır meyve püresi ve kaşıkta sıkıştırdı. "Altı değiştirilecek, maması yedirilecek. Ah unutmadan, az oynattıktan sonra uyutuver."

"Diğerleri de burada mı?" Ahmet garip bir ses çıkardığında Seray Teyze cıkladı.

"Tek Ahmet var. Eh, kolay gelsin." Sırtımı sıvadı ve kulağıma, "Teşekkürler," diye fısıldayıp çay içmeye gitti.

Bende elimde mama, kolumda Ahmet ile Feyza Teyze'nin üniversite son sınıfta okuyan kızının odasına girdim. Genelde çocuklar orada oynardı çünkü.

"Pekala yakışıklı," dedim Ahmet'e. "Hadi gel altını temizleyelim."

Elimdeki mamayı çalışma masasına bırakıp Ahmet'i yatağa yatırdım. Ben onu bırakınca mızırdanmaya başladı hemen.

"Seyay... Seyay..." Ahmet annesinin adını mızırdanmaya başladığında bebek bezi ve ıslak mendili aldım bebek çantasından, o daha fazla huysuzlanmadan da yanına gittim.

Şimdi altını açacaktım ve korkuyordum... Kesin kokacaktı!

"Ben ölürsem, plaklarıma sadece Onur dokunsun, tamam mı?" Ahmet'e baktığımda o yüzünü ekşitmişti, beni anladığını sanmıyordum. "Tamam... Bir... İki... Üç..."

Hızlıca altındaki eşofmanı indirdim, sonra da çıtçıtlı atletini çözdüm. Bezini çıkardığım sırada etrafa bir koku yayıldı ve Ahmet, altının açılmasıyla birlikte sevinerek kıkırdamaya başladı. İki tuvaletini birden yapmıştı, ben ıslak mendil alırken o da bir tane kapıp emmeye çalıştı.

"Vay canına, bağırsakların iyi çalışıyor ha?" Ahmet'in elindeki mendili çekip aldım. "Bu emilmek için değil."

Altını mendille silip yeni bir bez geçirdim popuşuna. Altı yeniden kapanınca huysuzlanmaya başladı tabi. Gevşek iken daha neşeli bir bebek oluyordu. Hemen söz konusu bombayı bir poşete koyup ağzını kapattım. Ahmet yine bir mendil çıkarmış onu emikliyordu.

"Sana ağza alınmaz, dedim. Kaka o aşkım, kak. Öğh o." Mendili çekip ıslak bezi kaptım. Ahmet önce suratıma baktı, sonra el çırptı.

"Kayka," dedi beni taklit ederek. "Kayka!"

"Evet kayka." Mama kutusunu ve kaşığı aldım. "Şimdi yemek zamanı, yiyeceğiz, sonrada oyun oynayıp uyuyacağız."

"Mamma!" Ahmet ellerini çırptı bende onu mama yemesi için dikleştirdim.

Mama kavanozunu açıp yavaşça yedirmeye başladım. Ona komik yüzler yaptığınız sürece mamasını yiyen bir bebekti. Bu yüzden çok uzun sürmedi karnını doyurmak. Mamasını yedirip gazını çıkarttım. Tamamen yenilenmiş gibi çığlıklar atmaya başladı. O tatlı ağzıyla car car konuşmaya başlayınca dayanamadım ve sulu sulu öptüm onu.

"Ay! Isıracağım seni şimdi!"

Ben onu öpünce kıkırdadı ve eliyle ağzına vurarak sesler çıkarmaya başladı.

"Ağağağağağa... Guyguyhulu..."

"Evet," dedim onu tekrar ederek. Bende ses çıkarırken ağzıma vurmaya başladım. Oyuncak kutusuna gidip bir oyuncak araba ve de ufak bir ayıcık aldım. "Bak bende ne var,"

Arabayı önüne koydum. Hemen arabayı alıp sevinç çığlıkları atarken o, oyuncak ayıyı salladım.

Sesimi değiştirip kalınlaştırdım. "Benim adım Bay Ruffles ve ben sarılmayı çok severim! Hadi sarılalım!"

Ahmet'e doğru oyun yaptım ama o arabaya o kadar odaklanmıştı ki beni umursamadı.

"Düüyt. Düüyt. Oyta oyta!" Arabayı bana doğru salladığında onayladım onu.

"Evet oyta." Oyuncağı sallarken onu gıdıkladım. "Üç yaşındasın, hala otomobile oyta diyorsun. Nazar mı var anlamadım ki."

Ahmet ağzıyla birkaç ses daha çıkardı. Bir süre daha arabasıyla oynadı. İyice gözleri kaymaya başlayınca da yastığı ve kokulu örtüsünü aldım. Kendi kokusunu duymadan uyumuyordu Ahmet. Öyle garip alışkanlıkları vardı. Duvara yaslanıp ayaklarımı uzattım ve onu yatırdım.

Ona ninni söylemezdim, masal anlatmam yeterdi.

"Biliyor musun galiba aşık olduğum çocuk benden hoşlanıyor," dedim Ahmet'e onu sallarken. Battaniyesine sarılmış ve çoktan gözlerini kapatmıştı. İçerinin gürültüsü çok fazla rahatsız etmiyordu bizi. "Aslında o bir gay," diye fısıldadım birinin duymasından korkarak. Duysalar bile anlamazdılar ya, neyse. "Ama öyle bir ihtimalde var. Belki ne bileyim bizi kekliyordur? Ya da kendini gay sanıyordur? Olabilir, değil mi?"

Ben konuşurken Ahmet çoktan uykuya dalmıştı. "Bir yanım inanmak istiyor, bir yanım istemiyor. Ama ne yapalım, aşkta böyle bir şey. Değil mi?" Ona baktım. "Gerçi sen daha çok küçüksün ya, neyse. Anlayacağın araftayım. Bihter Ziyagil gibi 'Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar!' diye isyan etmek istiyorum. Keşke biraz cesaretim olsa da, tüm bunları yapmamın nedeninin onu sevdiğim olduğunu anlatabilsem. Ama yapamam, değil mi? Ondan böyle sürünüyorum işte." Uyumuştu çoktan. Onu kucaklayıp yatağa bıraktım. İki yanına yastık koyup güzelce örttüm üzerini. Odadan çıkmadan da alnından öptüm.

"Neyse, bunları düşünmek için çok zamanın olacak."


FAVORİWhere stories live. Discover now