KO-10

275 20 37
                                    

16.03.2024

Herkese hayırlı ramazanlarr ✨

Yeni bölümle sizi baş başa bırakmadan önce oylarınızı ve bol satır arası yorumlarınızı beklediğimi tekrar tekrar iletiyorum efenimmm 🤭

İyi Okumalar.

§

Metronun merdivenlerinde sağ tarafta beklerken yüzümde huzurlu bir tebessüm vardı. Arkamda durup kolunu omzuma dolayan adamdan dolayı kendimi çok fazla öne eğemediğim için kucağımdaki şebboy buketini yüzüme yaklaştırdım.

Beyaz şebboyların tam ortasında bir tane turuncu şebboy olan buket...

Şebboyların kokusunu içime çekerken kokum Yavuz tarafından içe çekildi. Kulağımın arkasına, saçlarımın üzerine derin bir öpücük kondurdu. "O ilk şebboyun sana kimden geldiğini bir gün öğrenmezsem deliririm."

Kıkırdayarak başımı geriye attım. Benden bir basamak yüksekte olduğu için başım göğsüne denk gelmişti. "Bir gün hatırlarsam ilk sana söyleyeceğim."

Aklımda çok silik bir anı vardı. O anımın sesi yok, görüntüsü çok silik. Kokusu var ama. Şebboy kokusu... Bir de şebboy kokusuna karışan simit poğaça kokusu vardı.

Üç ya da dört yaşımdaydım. Bir şeyden dolayı öfkeli hissettiğimi hatırlıyorum. Gözümün önünde silik bir görüntü, görüntüdeki tek net şey bir buket çiçek... Çiçeğin türü şebboy... Demet aynı kucağımdaki gibi bembeyaz şebboylar ve beyaz şebboyların tam ortasındaki turuncu şebboydan oluşuyor.

O buketi bir kadın kucağında tutuyor. Kadın olduğunu biliyorum çünkü elleri çok zarif, zarif elinde serçe parmağından bileğine doğru uzanan kemiğin bilek kemiğine oldukça yakın bir yerinde minicik ama benim net bir şekilde hatırladığım beni var. Tırnakları ince uzun ve alt tonunda kahverengi barındıran nude bir oje var.

Kadının kucağında tuttuğu bukete bir el daha uzanıyor. O el bir erkek eli. Kadının zarif eline inat büyük bir eldi. Şimdi hatırlayınca o adamın eli aynı Yavuzun elleri gibiydi. Sadece işaret parmağı ve başparmağı arasında kalan ince derinin üzerinde bir yara izi vardı o elin. Ya da küçük, daire şeklinde bir yanık izi... Tam ayırt edemiyorum.

Bukete uzanan el turuncu olan şebboyu alıyor. Önümde üzerinde yeşil olan bir bedenin çöktüğünü hatırlıyorum. Yüzü yok o adamın. Sadece turuncu şebboy ve şebboyun arka planında kalan bulanık, üzerinde yeşil olan bir beden... Turuncu şebboyu bana uzatıyor.

Çiçeği alıp utanarak kokladığımı hatırlıyorum. O koku öyle büyük bir huzurla harmanlanıp doldurmuştu ki ciğerlerimi o huzuru bir daha uzunca bir süre hissedememiştim.

Kokladığım hiçbir şebboy da o şebboylar kadar güzel kokmamıştı burnuma hiç. O şebboyun ayrı bir kokusu, ayrı bir anlamı vardı. Ve ben o kokuyu bir daha içime çekip o huzuru yaşadığımda, o anlamı en derinlerimde hissettiğimde hayatımdaki her şey yoluna girecek gibiydi.

Yürüyen merdivenin birinden inip diğerine binerken serinleyen hava bedenimi daha çok sarmalamaya başladı. İnsanların karınca gibi oradan oraya ilerlediği metroda kartlarımızı basarak turnikeden geçtik. Tüm bunları yaparken elimi asla bırakmayan adamla kalbim pır pır atıyordu.

Tüm bu gündelik eylemler bile Yavuzla çok güzel ve çok değerliydi. Günlük yaşamdan çok uzak olan hayatımızda ilk defa Yavuzla metroya biniyor olmam çok garip bir his uyandırmıştı içimde.

Keşke Olsaydı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin