KO-4

381 30 52
                                    

15.01.2024

Herkese merhabaaa 💁🏻‍♀️

Yeni bölümle sizi baş başa bırakmadan önce bol satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı beklediğimi iletiyorum efenimmm 🤭

İyi Okumalar.

§

Hayatta hiç kimseyi hiçbir şey zorlayamam. Yanımda tutmaya zorlayamam. Beni sevmeye zorlayamam. Ama zorlamasam da bunları yapmasını istediğim kişi olmadan çok zorlanırım. Yanımda sevdiğim kimse yokken yaşamak çok zor gelir. Sevdiğin olmadan ne seni mutlu eder ki? Kahve içmek mi? Başlarda yalnız içmek keyifli gelebilir. Ama bir süreden sonra kalbi acıtır. Evde tek başına keyfine bakmak mı? Başlarda çok güzel gelir. Özgürsündür, istediğini yaparsın ama sonradan yalnızlık koyar.

İnsan yanında bedenen değilse bile ruhen sevdiğinin olmasını ister. Onun yanında olduğunu hissetmek ister. Hissederken güzeldir yalnız bir şeyler yapmak. Çünkü bilirsin o his, onu sana getirecek. Sevdiğinin yanında olduğu hissi senden gittiğinde ise hayatın ne tadı kalır ne tuzu...

Hayatımdan ruhen çekip giden o kadar çok sevdiğim oldu ki artık kendimi sevilmeye değer birisi gibi bile hissetmiyorum. Hayatımdan beni koşulsuz sevmesi gereken kişiler bile öyle bir gitti ki varlığımdan şüphe ettim.

Yavuzun da beni varlığımdan şüphe ettiğim raddeye sürüklemesinden korktum. Beni bu ihtimale sürüklediği için kırıldım. Ama şimdi o şüpheye giden yolda bileğimdeki kelepçe ayaklarıma pranga oldu. Hareket etmeme, o şüpheye sürüklenmeme izin vermiyor, bileğimdeki kelepçe.

Şöminenin önünde Yavuzun dizine yatmışken yüzüme harıl harıl yanan odunların sıcaklığı vuruyordu. O sıcaklık beni mayıştırmıştı.

Şuracıkta huzurlu bir uykuya kendimi teslim etsem ne olur ki?

Yavuzun zoruyla babasının yaptığı çorbadan bir kase bitirmiştim. Ağzıma sokulan her kaşıkta kendimi kusacak gibi hissedip yemekte zorlansam da kase bittiğinde kendimi daha iyi hissetmiştim. Sanırım kendimi açlıktan kötü hissettiğim savı doğruydu.

Yemekten sonra saatin daha sekiz olduğunu öğrenince uyumak istememiştim. Biyolojik saatimin çıktığı tatilden dönmesi gerekiyordu artık. Onu eski yaşantısında kavuşturmak için kendimi en erken ona kadar uyanık kalmak için zorlamam gerekiyordu.

Değişik bir düşünce işte benimki de.

Ben uyumak istemeyince şöminenin önüne gelmiştik ve beni yine zorla dizine yatırmıştı. Dilim istemiyorum dese de ruhum huzurun kucağına yerleşmek istiyordu.

Huzur.

Huzuru gerçekten bulabilmem için gerçekleri öğrenmem lazım benim. Her detayıyla hem de. Öğrendiklerimden sonra bu sefer gerçekten duygularımla değil mantığımla hareket edecektim. Elimden geldiği kadarıyla...

"Bana her şeyi anlat."dedim sıcaktan mayışsam da. "En başından. İlk öğrendiğin hatta şüphelendiğin yerden..."

Saçımdaki eli birkaç saniye duraksadı. Sesli bir soluk doldurdu içine. "Gizlilik diyeceğim ama yeterinde sıçtım zaten içine." Saçlarımı tekrar sevmeye başladı. "Yine üzüleceksin."diye uyardı beni.

Evet, belki üzülecektim ama gerçekleri bilmeye de ihtiyacım var. Gerçekleri bilmezsem nerede nasıl davranmam gerektiğini bilemem bundan sonra. Kim ne biliyor, ne kadar biliyor?

"Anlat."dedim uyarısına rağmen.

"Bir adamın peşindeydik."dedi bir süre sadece saçlarımı sevdikten sonra. "Evlendikten sonra elimize adamla ilgili bir ipucu geçti. Bir baston." Gözlerimi kapattım ondan tiksinirken. Elinden hiç bırakmadığı bastonu onun sonu olmuştu demek. Öyle şerefsizse olsundu sonu. "Sonradan babanla karşılaştığımızda bastonların aynı olduğunu fark ettim."

Keşke Olsaydı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin