Final

557 60 148
                                    

5 Sene Sonra

Kapı çaldığında gülerek kapıyı gidip açtım.

Murat ve Ceren'i karşımda gördüğümde "Hoş geldiniz." dedim.

İkisini geçen yaz evlendirmiştik.

"Hoş bulduk." diyerek içeri girdiklerinde "Tolga! Eliz!" diye bağırdım.

Eliz, Tolga'nın omuzlarında geldiğinde dikkat çeken Tolga'ydı.

Eliz'in saçlarını toplayıp taş takmasına izin vermişti.

Ceren kendini tutmayıp gülerken Murat, "Kayınço yeni tarzın sana çok yakışmış." dedi.

Tolga ona kızacaktı ki Eliz, "Dayı sevdiysen sana da yapabilirim!" dedi.

O kadar saf bir istekle söylemişti ki Murat'ın reddetme şansı yoktu.

"Tabii yapacaksın. Babana yapıp bana yapmazsan küserdim."

Eliz utanarak gülerken Tolga onu omzundan alıp yere indirdi.

"Annecim hadi kardeşini de çağır, birazdan yemeğe otururuz." dedim.

Eliz, "Tamam anne." diye koştururken Ceren, "Biz de miniklere hediye almıştık." deyip elindeki poşetleri bize uzattı.

"Bak ikisini de siz şımartıyorsunuz. Büyüdüklerinde siz uğraşırsınız." dedim.

"Uğraşırız tabii, yeğenlerimiz değil mi?" diye soran Murat'a "Kendi çocuğun olsun, görürüm seni." dedim.

Murat dediğimi duymazdan mutfağa geçerken onaylamayarak arkasından baktım.

Tolga'ya döndüm ve tacını çıkartırken "Bir zamanlar sert adam rolünde takılırdın. Kızların olunca ne çabuk yumuşadın." dedim.

"Ben annelerine vurulduğumda yumuşamıştım."

Ona gülümserken gelen Eliz ve Tuğba'ya baktım.

Eliz, dört yaşını geçirmişti.

Tuğba ise iki buçuk yaşındaydı.

Tuğba'yı gülümseyerek kucağıma aldım ve yanağından öptüm.

"Bak kimler geldi annecim?"

Tuğba heyecanla "Kim geldi?" diye sorduğunda mutfağa yürüdüm.

Tuğba; Ceren ve Murat'ı görür görmez heyecanlanmıştı.

El çırparak "Hala! Dayı!" dediğinde Murat onu kucağımdan aldı ve "Dayısının minik prensesi." dedi.

İltifat Tuğba'nın hoşuna gitmiş olmalı ki gülerek yüzünü kapattı.

Bu halleriyle beni güldürürken Eliz'e "Dayınız ve halanız gelirken size hediye almış, bakmak ister misin?" diye sordum.

Eliz, beni başıyla onayladığında Ceren'in verdiği poşetleri ona uzattı.

Tuğba da hediye lafıyla Murat'ı satıp hediyesine koşmuştu.

"Satıldık." diyen Murat'a "Büyüyünce atlatırsın." dedim.

"Aman ne komik."

Güldüm.

Sofraya yiyecekleri taşırken "İş nasıl gidiyor?" diye sordum.

"İyi gidiyor. Hastanenin bana sundukları güzel."

Murat, bana söz verdiği gibi Eliz doğmadan uyuşturucuyu bırakmıştı.

Bu onun için çok zor bir dönemdi.

Onun en büyük destekçisi ise durumu sonradan öğrenmesine rağmen Ceren olmuştu.

Şimdi ise mesleğine geri dönmüştü.

Benim işim ise daha beklenmeyen bir sondaydı.

Başta Kağan'ın çalışanları beni kabullenememişlerdi fakat sonradan güzel bir düzen oluşturmuştuk.

Tolga ile yarışıyorduk.

Tolga'nın benden katça iyi olduğu kaçınılmaz bir gerçekti fakat onunla yarışabilme potansiyelini elde edebilmek beni mutlu ediyordu.

Kağan ise kaldığı hapishanenin duşunda bıçaklanması sonucunda hayatını kaybetmişti.

Nasıl olduğu, kimin yaptığı her zaman bir soru işareti olarak kalacaktı.

En azından bizim dışımızdakiler için öyleydi.

Tolga belimden sarılıp yanağımı öptüğünde daldığım yerden bakışlarımı ona çevirdim.

"Daldın gittin güzelim."

"Sadece güzel ailemizi düşünüyordum."

Gülümsedi.

"Bence o aileyi büyütmemiz lazım." dediğinde anlamamazlık yaparak "Yeğen istiyorsan bunu benimle değil, Ceren ve Murat ile konuşmalısın." dedim.

"Sen ne demek istediğimi anladın."

"Prenseslerimiz yetmedi mi sana?"

"Babasına benzeyen bir erkek çocuk fena olmazdı." dediğinde güldüm.

"Bakarız."

Tolga'nın istediğini aldığını ise çok sonradan anlamıştım.

Hangi saf duygu ile istemişti, bilmiyorum fakat üç numaramız ,son çocuğumuz, erkek olmuştu.

Her şeyin başlamasına sebep olan adamın adıydı, oğlumuzun ismi.

Ona babamın ismini vermiştik.

Eğer babam kirli işlere bulaşmasaydı, kovulduktan sonra bir işe girseydi ya da başka seçimler yapsaydı Tolga ile hiçbir zaman tanışamayacaktım.

Hayatımın en büyük şansı, en doğru seçimi olmuştu.

Onun sayesinde hayatımın minik şanslarını da kucağıma almıştım...

Güçlü ve ZarifWhere stories live. Discover now