Seçim

291 49 166
                                    

Kağan'ın şirketine geldiğimizde önde yürüyordum.

Harun Abi ve Yusuf arkamdan gelirken gerekli belgeleri taşıyorlardı.

Şirkete girdiğimizde ilk gördüğümüz çalışan kadın, "Size nasıl yardımcı olabilirim Filiz Hanım?" diye sordu.

Beni tanıması gururumu okşamıştı.

"Kağan'a haber verin, onu görmeye geldim."

"Maalesef randevunuz yoksa sizi içeri alamayız." dediğinde "Ben izin almıyorum, haber vermenizi söylüyorum." dedim.

Çalışan ne yapması gerektiğini bilemezken saate baktım.

Fazla vaktimiz yoktu.

Çalışanı umursamadan asansörlerin yanına gittim ve asansöre binip Kağan'ın odasının olduğu katın düğmesine bastım.

Asansör çalışırken "Silah çıkarsa dahi ben bir şey demeden sakın hareket etmeyin." dedim.

"Emredersin yenge."

Asansör durduğunda önlerinden asansörden indim ve uzun koridorda yürümeye başladım.

Topuklu ayakkabımın her zemine bastığımda çıkardığı ses koridorda yankılanırken omuzlarım dikti.

Sadece önüme bakıyordum.

İnsanların bana baktığına emindim.

Kağan'ın odasına geldiğimizde kapıyı çalmadan açtım ve içeri girdim.

Kağan koltuğunda oturmuş gülümseyerek bana bakıyordu.

Yanındaki iki adamına baktım ve "Dışarı çıkın." dedim.

"Burası sevgilinin şirketi değil, istediğine emir yağdıramazsın." diyen Kağan'ın sözü bitince belimden tabancamı çıkardım ve Kağan'a doğrulttum.

Adamları anında bana tabancalarını doğrulttuğunda güldüm.

"Tek sen benimle başa çıkamaz mısın?"

"Bunu baş başa konuşmaya ne dersin?" diye soran Kağan ile Yusuflara baktım.

"Dışarı çıkın."

"Yenge..."

"Çıkın, dedim."

Kağan da kendi adamlarına işaret verdiğinde hepsi odadan çıktı.

"Madem konuşmak istiyorsun o tabancayı indir." dedi, Kağan.

"Niye korkuyor musun?"

"Beni vuramazsın." dediğinde "Haklısın." dedim.

"Şu an işim var, öldürmem." dedikten sonra Harun Abi ile Yusuf'un taşıdığı evrak çantalarını kaldırıp Kağan'ın masasına koydum.

Hırsızlığına ve Tolga'yı vurmak için ayarladığı adam ile bağlantısını kanıtlayan dosyaları çantalardan çıkarıp önüne koydum.

"Sana bir teklifim var ve bu teklifi kabul etmekten başka çaren yok."

"Benim şirketimde beni tehdit edemezsin."

"Ben de tam bu konuda bir teklif sunacağım." dedim ve şirketini her anlamıyla bana devretmesi için gerekli olan tüm evrakları çıkardım.

"Burası benim olacak."

"Oldu, başka?" diye soran Kağan dalga geçiyordu.

"Benim için başka diye bir seçenek yok."

"Benim için mi var?"

"Elbette var. Seni tek bir seçenekte sıkıştırmak istemem."

"Neymiş onlar?" derken keyfi yerindeydi.

"Ya teklifimi kabul etmezsin ve seni adam yaralama, hırsızlık gibi suçlardan hapse attırayım. Ne kadar süre kalacağını avukatın ile hesaplarsın, orası beni ilgilendirmez. Sonuçta ilk gününde seni oradaki mahkumlara öldürteceğim."

"Ya teklifini kabul edersem?"

"Şu an şirketine gelen polislere bir karışıklık olduğunu söylerim ve tüm kanıtları sana teslim ederim. Sen de şu anda var olan mal varlığın ile hayatını sürdürürsün."

Polis lafını duyması ile kaşları çatılmıştı.

"Blöf yapıyorsun."

"Yapıp yapmadığımı birazdan anlarsın ama sana tavsiyem seçeneklerini düşünmeye başla. Yoksa polisler gelince seçmeye zamanın olmaz ya da seçme şansın olmaz."

Kağan sinirle evrakları incelerken masasının önündeki koltuğa oturdum.

"Birkaç dakikan rahat vardır, lütfen iyi karar ver." dedim.

Kağan ne yapacağını düşünürken bana cevap verememişti.

Bilmiyordu ki hangi seçeneği seçerse seçsin bu onun sonu olacaktı.

Yaklaşan ölümüne kadar gün yüzü görmeyecekti.

Kağan incelemeye devam ediyordu.

Birkaç dakika hızla gelip geçmişti.

Kağan'ın masasının üzerindeki telefon çaldığında açıp "Efendim." dedi.

"Polisler mi?"

Gülümsedim.

"Tamam, odamdayım. Gelsinler."

Blöf olmadığı anlaşılmış olmalıydı.

"Yeraltında kimse birbirini polise söylemez." diye sinirle konuştuğunda "Ben sizin işinizde değilim ki. Olsam polis çağırmazdım." dedim.

Kağan derin bir nefes aldı.

"Kararımı verdim."

Güçlü ve ZarifWhere stories live. Discover now