Fark

394 55 54
                                    

Yorgunlukla kalemimi masaya bırakırken Kağan'a döndüm.

"Yoruldum ve acıktım, mola istiyorum." 

Gülerek "Son çalışmanı düzenleyelim, sonra bırakırız." dedi.

"Peki." diyerek eskiz defterimi önüne koydum.

"Ben kalem değdirmeyeyim. Tolga Polat'ın beni kalemim ile tanıyacağına eminim." 

"Senin için de geçerli bu." dediğimde "Tabii ki. O adamın tarzından tut, kalemine kadar her şeyini çok iyi bilirim." dedi.

"Aslında birleşseniz çok büyümez misiniz? İkiniz de dünyaca tanınmış tasarımcılarsınız. Aynı zamanda rakiplerinize göre çok gençsiniz. Dikkat çekersiniz."

"Tolga Polat, yönetmek için doğmuş. Beni ve benim çalışanlarımı yönetmek ister. Ben ise çalışanlarımı ona bırakmam."

"Kendini?" dedim, sorarcasına.

"Bırakırsam beni bitirir. Tek sahip olmak ister."

"Öyle olmasaydı peki?"

"Yine olmazdı. Tarzlarımız farklı."

"Farklı mı?" diye sordum, şaşırarak. 

"Fazla fark yok diye düşünüyordum."

Gülümsedi ve "İkimizden başkası anlamaz ama fark var ve bu farkı anlayan ikimizden birini bitirebilir." dedi.

Şok içinde "Gerçekten mi?" diye sordum.

"Gerçekten."

Daha fazla sorgulamamı istemiyor gibi bir hali vardı. 

Konuyu değiştirmek amacıyla "Kalemini geri al hadi." dedi.

"Peki." diyerek kalemimi geri elime aldım ve eskiz defterimi önüme çektim.

"Burada pırlanta çok öne çıkmış. Öne çıkan taşı küçült, diğerlerini büyült. Eşitlensinler."

"Emin misin?" diye sordum, çekinerek.

"Eminim, bana böyle bir tasarım gelse üretimine başlarım."

Kağan tek başına bu işe başlamıştı. 

Küçük bir iş yerini büyütüp adını dünyada duyurmuştu. 

Onun tüyolarını dinlersem onun gibi büyüyebilirdim.

"Peki." dedim ve silip baştan çizmeye başladım.

"Madem baştan çiziyorum, yapacak yemek düşün. Açım diye sızlanan biri gelecek ve karnı doyana kadar susmayacak." dediğimde güldü.

"Senin için baştan çizdiriyorum. Bunun bana bir faydası yok." dediğinde tiksinerek ona baktım. 

"Lisedeki bir hocam gibi konuştun."

Dediğim ona komik gelmişti.

"Hangi hocan?"

"Fizik hocası." 

"Seviyor muydun bari?" diye sorduğunda hiç düşünmeden "Nefret ediyordum." dedim. 

"Fizik başlı başına işkence zaten." dediğinde onu kafamla onayladım. 

"Dersten nefret ettirmişti. Performansıma, sınıf içime ve projeme lise ikideyken hep elli girmişti."

Kağan şaşırarak "Hepsine mi?" diye sorunca "Hepsine." dedim.  

"Nefret etmekte haklıymışsın." 

"Biliyorum." dediğimde gülüp "Haydi devam et. Sonra gömersin fizikçini." dedi.

"Peki."

Çizmeye devam ederken balkon kapısı açılınca irkilerek kapıya döndüm.

Yorgunluktan saçları karışmış, çantasını tek omzunda taşıyan Murat, merakla Kağan'a bakıyordu. 

"Geldiğini duymamışım, hoş geldin."

Bana "Hoş buldum." derken Kağan'a bakmayı sürdürüyordu.

"Murat sana Kağan Bey'den bahsedeyim. Kendisinden sana bahsetmiştim." dediğimde Murat, Kağan ile el sıkıştı. 

"Tanıdım da evde olacağını bilmiyordum." diyen Murat korumacı tarafını aktifleştirmişti.

"Ani bir davetti, haber vermeye fırsatım olmadı." 

"Anladım. Yemekte ne var?"

"Yemek yok, hazırlamaya fırsatım olmadı." diye cevap verdiğimde yüzünde büyük bir hayal kırıklığı oluştu.

"Hiç mi yok."

"Hiç yok."

"Ne yiyeceğiz?"

"Songül Teyze'nin yaptığı böreklerden birazını difrize kaldırmıştım. Onu çıkart istersen, ısıtırım."

Murat tatmin olarak mutfağa döndüğünde Kağan'a "Sen ona bakma. Aç ve yorgun iken gözü başka şeyi görmez. İnsan en azından memnun olduğunu söyler." dedim.

"Sorun değil, normal."

Sandalyemden kalktım ve "Ben Murat'a yardım edeyim. Muhtemelen börekleri yerini bile bulamadı." dedim.

Balkondan çıkacakken Kağan el bileğimden tuttu ve "Filiz." dedi.

Merakla ona baktım.

"Efendim."

Bileğimden tutmanın doğru seçim olmadığına karar vermiş olmalı ki elini çekinerek çekti ve "Pardon." dedi.

"Sorun değil."

"Aslında gideyim diyorum. Arkadaşın da geldi."

"Murat'ın gelmesi önemli değil, bu tarz şeylere takılmaz. Hem yanında bahsettik, canın kalmasın. Akşam yemeğine de kal."

"Zahmet olmasın."

"Olmaz."

"O zaman kalabilirim." dediğinde tebessüm ettim. 

"Tamamdır, senin için de servis açıyorum." dedim ve mutfağa döndüm. 

Murat'ın kollarını kavuşturmuş, beni beklediğini gördüğünde "N'oldu?" diye sordum. 

"Hayırdır?" diye fısıldadığında "Beni eve bıraktı. Ben de onu eve davet ettim." dedim. 

"Seni neden eve bıraktı?"

Balkona baktım ve "Adam gidince konuşalım bunu." dedim.

"İyi, öyle yapalım."

Güçlü ve ZarifWhere stories live. Discover now