yirmi beş - tehlike.

12.5K 871 261
                                    

Keyifli okumalar canlarım. Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum. 💚

yirmi beşinci bölüm
[TEHLİKE]

🗝️

Ayça, Kılıç'ın kızı olmayı istemezdi fakat kaderine de karşı gelemezdi. Küçük yaşlarından beri babasının manipülesi, baskınlığı altında büyümüştü. Annesini sadece altı yaşına kadar tanıyabilmişti. Kadıncağız bir süre sonra Kılıç'ın eziyetlerine dayanamayıp kaçmıştı. Aslında yanında Ayça'yı da götürmek istemişti fakat eğer kızını Kılıç'tan ayırırsa bunun sonu olacağını biliyordu.

Kılıç, şeytanın yeryüzündeki gölgesi gibiydi. Hiçbir zaman sevgi uğramazdı ela gözlerine. Onun sevdiği şeyler olmaz, zaafları olurdu ve dünya üzerinde sadece iki zaafı vardı. Biri kızı Ayça, diğeri ise iğrenç sapık düşüncelerini yönelttiği Belinay'dı. Evet, Kılıç kızı yaşındaki bir çocuğa daha yedi yaşındayken şehvet duyabilen bir döl israfıydı. Zalimdi, iğrençti. Şeytandı belki de. İnsan suretine bürünmüş bir şeytan...

Ayça, babası gibi baskın bir karakter değildi. Güçsüzdü. Babasının dediklerini yapmadığında ceza alırdı. Acı verici cezalar. Bu yüzden on yaşındayken bırakmıştı ona karşı gelmeyi. Her dediğini yapmıştı, boşuna kaçmaya da uğraşmamıştı. Çünkü biliyordu, nereye giderse gitsin babası onu bulurdu.

Lise'ye kadar evden eğitim gördü. Evinin bahçesine bile çıkması yasak olan birisiyken babası ona diğer gençler gibi okula gitmeyi teklif etti fakat bir şartla... O şart ise Belinay'a yakın olup zamanı geldiğinde uyku ilaçlarını vermekti.

Kabul etti Ayça. Belinay'ı tanımıyordu ve daha on beş yaşındaki bir genç kız olarak dışarıya çıkacak olma isteği daha da ağır bastı. Şimdi yine dönse o yaşına, yine o teklifi kabul ederdi. Bunu biliyordu.

Belinay'a bağlanmamaya çalıştı. Çünkü yıllar geçtikçe babasının ona neler hissettiğini, neler yaptığını anlayabiliyordu. Hayatını mahvettiği insana yakın olmamak isterdi fakat başaramadı. Belinay ve Umay onun en yakını olmuşlardı. Dost olmuşlardı.

Bahadır... Bahadır ise onun en büyük umuduydu. Aşk, sevgi, ne derseniz. Ayça buna umut diyordu. Çok kez bakmıştı Bahadır'ın gözlerine, kimseye bakmadığı gibi. Anlasın istemişti. Ben söylemeyeyim ama o anlasın. Anlasın ve kurtarsın beni babamdan. Anlamadı. Kimse anlamadı. Ayça da anlatamadı.

Yapabilirdi. O babasının zaafıydı. Bunu biliyordu. Belinay'ı bir şekilde kurtarabilirdi, kurtaramasa bile en azından hayatından çıkabilirdi. Fakat annesinden dolayı yapmadı. Yapamadı. Buna cesareti yoktu. Yıllarca babasının manipülesi altında büyümüş bir kız çocuğu olarak ona ses çıkarmak için bile cesaret depolaması gerekiyordu.

Bu yüzden ihanet etti. Ona dostluğu, arkadaşlığı ve aşkı öğretenlere... İhanet etti. Eli titredi yaparken ama önemsememeye çalıştı.

Herkese dertsiz, tasasız, eğlenceli kız rolünü oynadı. Başardı da. Fakat her gece çektiği vicdan azabında boğuldu. Babasının her Belinay'a gittiği gece, çektiği azaptan ölecek gibi oldu. Onu seviyordu, Belinay'ı seviyordu. Çok, çok seviyordu ama babasına da karşı çıkamıyordu.

Birkaç saat önce Belinay'a gerçekleri anlatmak ister istemez rahatlatmıştı onu ama belki de asıl olayın bundan sonra başlayacağını bilmiyordu.

"Beni neden hala burada tuttuğunuzu söylemediniz!" diye seslendi hemen ilerisindeki polis memuruna. Adamın onu hiç takmaması sinirlenmesine yol açtı. Önündeki demir parmaklıklara sertçe vurdu. "Bana bir cevap verin artık! Hem siz benim kim olduğumu biliyor musunuz da burada tutuyorsunuz?"

sinende geçen akşamlarWhere stories live. Discover now