bir - haber.

21.4K 1.1K 893
                                    

Keyifli okumalar... Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. 💚

birinci bölüm
[HABER]

🗝️

Önünde durduğum şirketi baştan sona süzdüm. Karacan Holding, inşaat alanında sınırları aşmıştı, fazlasıyla güçlü ve zengindi. İstanbul, İzmir, Ankara yetmezmiş gibi Amerika ve Çin'de de şirketleri bulunuyordu.

Alparslan Karacan'ın büyük büyük dedesi tarafından kurulmuştu ilk şirketleri ancak bünye, en yükselişte olduğu zamanları hiç şüphesiz Alparslan'ın başa geçmesiyle yaşamıştı. Babası Turan Karacan, on yedi yıl önce geçirdiği bir kaza sonucunda yatağa bağlı yaşam sürmekteydi. Tabii, medya bunu böyle biliyordu. Doğrusu, adam zamanında yeraltında çok can yaktığı için kendisine suikast düzenlenmişti. Elden ayaktan düşünce de Alparslan mecbur şirketin başına geçmek ve aynı zamanda da yeraltında babasının bıraktığı koltuğa oturmak zorunda kalmıştı.

Öğrendiğim bilgilere göre Alparslan ilk başta bu bataklıktan çıkmaya, sıyrılmaya çalışmıştı ancak bir kere battığı balçıktan çıkamayacağını anlayınca o bataklığın kralı olmaya karar vermişti. Ki olmuştu da.

Yeraltının acımasız kralı, yeryüzünde prensliğini sürdürüyordu.

Çalan telefonumu anında açarak kulağıma götürdüm. "Tamam mı?" diye sordum direkt.

"Tamam," dedi hattın ucundaki Atakan. "Gözümü kameralardan ayırmıyorum."

Göremese de onu başımla onayladım, "Bir terslik sezdiğin an polise haber veriyorsun," diyerek son hatırlatmamı yaptım ve aramayı sonlandırarak telefonumu geri çantama attım.

Kendimi güvenceye almak şu sıralar en büyük görevimdi. Eğer Karacan Holding'in güvenlik kameralarını herhangi bir hacker aracılığıyla ele geçirseydim anında çalışanlar anlardı ve önlem alınırdı. Koskoca şirketi hacklemek kolay değildi. Bu yüzden bizzat holdingin güvenlik kameralarından sorumlu kişisiyle -yani Atakan ile- birkaç ay önce bazı durumlarda bana çalışması için anlaşmıştım.

Bunun karşılığında her iş için maaşının iki katını verecektim ama canım sağ olundu. Ne yapalım yani?

Yaklaşık beş dakikadır karşısında beklediğim holdinge doğru ilerlemeye başladım. İstanbul'un en işlek caddelerinden birisiydi burası ve öyle gürültülü, öyle kalabalıktı ki... Kendimi kasmaktan ağlayacaktım artık.

Arabaların arasından nihayet ölmeden geçmeyi başardıktan sonra önümde uzanan merdivenleri çıktım ve döner kapıdan içeri girdim. Şirkete girmemle beni müthiş bir sessizlik karşıladı. Şehrin tüm gürültüsü ardımda kalmıştı ve sanki şuan cennette gibiydim.

Sessizlik, sanırım benim cennetimdi.

Gerilen bedenimi bu sessizlik eşliğinde gevşettim ve gözümdeki güneş gözlüğünü çıkararak güvenlikten geçtim. Hemen ilerimdeki bankoya ilerleyerek danışmana seslendim. "Merhaba," dedim küçük bir gülümsemeyle. "Alparslan Karacan ile acil görüşmem gerekiyor. Mümkün müdür acaba?"

Sarı saçlı, kahve gözlü çalışan tatlı bir ifadeyle gülümsedi, "Randevunuz var mıydı peki?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım, "Ne yazık ki yok ama önemli bir mevzu. Elimde Alparslan Bey'e ait bir dosya var ve ona ulaştırmam gerek."

Çalışan önündeki bilgisayarda bir iki yere tıkladı ve sonunda dudaklarını büzerek bana döndü, "Alparslan Bey'in beş-altı dakika sonra bir toplantısı görünüyor. Maalesef bugün bir görüşme ayarlayamam ancak isterseniz yarına rand-"

sinende geçen akşamlarNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ