10. Bölüm:"İddia Kraliçesi Damla"

Start from the beginning
                                    

Şak şuka, şak şuka! Şak şuka şaka da şuka.

Kalbim anlamsızca Tarık Mengüç'e bağlamış şekilde hoplarken bedenim, "Sus! Sus!" diye bağırıyordu. Ben merdivenleri inmiş okul bahçesine kendimi zor atmışken servise gitmek için kendimi resmen zorluyordum onlar neyin derdindeydi. Güneşli, açık havanın da bana hiç yardımı olmuyordu üstelik.

"Ne bu halin?" Birisi gelip dibimde bittiğinde yavaşça kafamı çevirdim ve karşımda Efdal'ı gördüm. Çocuğum niye tek geliyorsun, insan Taylan'ımı da getirirdi.

"Www.bombabomba.com!" diye halsizce mırıldandım kollarım önüme düşmüş, çantam yeri ha boyladı ha boylayacak. Efdal söylediğimin anlamını çıkarmaya hiç yeltenmeden hemen sırtıma doğru uzanıp çantamı çıkardı.

"Yenge anladım senin kafan gitmiş. Herhalde üst üste fazla ders dozu aldın sen. Gel bak ben sana şeker vereceğim." Çantamı diğer eline alıp koluma girdi ve sanki bir hastaymışım gibi beni yürütmeye başladı.

Vallahi bu çocukta iş vardı. Nasılda yardım ediyordu bana yahu. Ama tabii beynim bulanmış olduğundan ve mavi kablosu kırmızıya, kırmızı kablosu maviye takılı olduğundan ben elimde olmadan saçmalamaya başladım.

"Ya el yelil, yelil yelil!" Kafamı salladığımda Efdal'den öyle bir kahkaha koptu ki diğer öğrenciler dönüp bize baktı. Kafamdan "Ne bakıyorsunuz, arı mı oynuyor burada?" diye bağırırken dudağımdan hala "Yelil, yelil..." kelimesi dökülüyordu.

Efdal son kez kıkırdayıp koluma iyi girdi. "Ya Cevahir vallahi alemsin. Bu halini daha çok seviyorum, mini bir Cem Yılmaz, Ata Demirer, Yılmaz Erdoğan'a dönüşüyorsun yemin ederim."

"Ah kalbim ben senden çok çektim..." Hafifçe mırıldandığımda Efdal yeniden güldü ve beni okul sınırlarından çıkardı. "Ay bana bir şeyler oluyor. Uyumamız gereken bir mevzuat var..."

"Haydi," dedi Efdal beni servisime bindirirken. "Git evine güzelce dinlen, kafan yerine gelsin. Taylan'ın okul partisi için toplantısı var zaten. Al çantanı da. Haydi görüşürüz yenge. Dikkat et kendine."

Kıçımı koltuğa dayayıp Efdal'e el sallayarak başımı cama yasladım. "Bekçi baba yangın nerede? Yüreğimde... Yüreğimde..."

Efdal lafıma gülüp bana el salladı ve gülümseyerek benden uzaklaştı. Salih Amca hepimizin hazır olduğunu teyit edip yola koyulduğunda yanağımı camdan çekmedim. Allah'ım kalmıştı YGS'ye aylar, ben daha bir okul gününden sağ çıkamıyordum kim bilir iki buçuk saatlik bir ölüm kalım savaşından sonra nasıl olurdum? Allah korusun Bakırköy'e yolum görünür, arkamda gözü yaşlı bir anne bırakırdım.

Zaten istatistiklere göre çoğu öğrenci YGS'den sonra beyin sağlığını kaybediyor, tıpta beyinde sulanma dediğimiz bir travma geçiriyordu.

Bunu şimdi uydurdun!

Beynimin çıkışıyla kablolarını düzeltmeye başladığını anlayıp derin bir iç çektim. İrem Derici'nin burnunu düzelttirmek için duvara kafa atması gibi bende sınavdan kaçmak için bacağımı mı kırsaydım acaba? Az mı gelirdi yoksa?

Ya sen beni rahat bıraksana... Üzülüyorum anlasana...

Kalbimin bu üzgün atarıyla beynim burun kıvırdı.

Hep bir duygu sömürüsü hep bir halka oynama...

Kalbim hızlıca tekleyip hıçkırırken cevap verdi.

Alakası yok...

Tabii o an uykuya dalmaya çalışan ciğerlerim olaya müdahele etti.

Lan bir susun!

FAVORİWhere stories live. Discover now