Halikarnas'ta Bir Gece | Gece...

By -BuzlarKralicesi

3M 142K 13.5K

❝ Her şey o gece başlamıştı. Bardan içeri girdim, içkiyi fazla kaçırdım, sahneye çıkıp şarkılar söyledim ve i... More

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | ÖNEMLİ AÇIKLAMA
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | PROLOG
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 1/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 1/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 4
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 5
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 6/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 6/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 8
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 9/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 9/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 10/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 10/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 11/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 11/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 13/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 13/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 14/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 14/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 15/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 17
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 18
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 19
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 20
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 21
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 22/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 22/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 23/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | ALINTI
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 23/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 24/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 24/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 25/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 25/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 26/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 26/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 27
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 30
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 31/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 31/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 33/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 33/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 37/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 37/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 38/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 38/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 39/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 39/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 41/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 41/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 42/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 42/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 43
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 44/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 44/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 45 | FİNAL
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2. KİTAP : Napoli'de Bir Gece
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Serinin Devamı: Napoli ve Rio
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3 MİLYON ve Nikolai Miloradov

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 15/1

38.3K 1.7K 145
By -BuzlarKralicesi

-15/1-

❝Lâl

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp çıktık. Asansöre girerken içimde ilginç bir duygu olsa da onunla baş başa bir mekânda nefeslerimizin karışma hissi hoşuma gidiyordu. "Demek bana Beyrut'u gezdireceksin."

"Merak ediyor musun?"

"Hem de nasıl." Kollarımı kavuşturmuş arkamda duran adama asansörün yansımasından bakıyordum. "Hep meraklı biri olmuşumdur. Gezmeyi de çok severim."

"Buna sevindim." Son sözü hırıltılı bir mırıldanma gibi kulağıma üflenmişti. Arkamdan bana öyle yaklaşmıştı ki kalbimin hızla atışından heyecan duyduğum belli oluyordu. Elleriyle kollarımı yumuşakça kavramış beni kendine daha da yaklaştırıyordu.

Benim ise havaya kalkmış sağ elim onun gür saçlarında gezinirken kıvrılan belim onun sert bedenine dokunmanın gizli hazzını yaşıyordu. "Ah, Valentino. Yapma."

"Bir şey yaptığım yok." Ne yaptığını çok iyi bilen ama asla kabul etmeyen bir tavrı vardı. Beni kendine bağımlı kılmaya çalışıyordu ve işin kötüsü, planının farkında olmama rağmen buna engel olamıyordum. Beni yavaşça yüzüstü asansörün duvarına yaslarken kulağıma fısıldamaya devam ediyordu. "Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?"

"Her türlü fanteziye açık olmam mı?" Ne? Ne diyordum ben? Valentino'nun gülüşü eşliğinde gözlerimi kapadım ve salak gibi ağzımdan kaçırdığım cümleye lanet okudum. Birincisi, bizim bir fantezi yaptığımız yoktu. İkincisi, her türlü fanteziye açık olsan bile gidip bunu adama söylemezsin seni şapşal! Şimdi her şeye dünden razıymış gibi görünüyorsun, ne oldu hoşuna gitti mi?

Söylediğim söze gülen Valentino ise neyse ki bunun üstünde çok durmadı. "Hayır. Lunapark'taki hız treni gibisin, ne yapacağını asla kestiremiyorum." Sesli bir iç geçirip ekledi. "Ve bu beni heyecanlandırıyor."

Beni yüzüstü asansörün duvarına yaslamış, arkamdan sıfır mesafe bana yapışmış adamın beni baştan çıkarmasına keyifli bir çaresizlikle sessiz kaldığım yeterdi sanırım. "Valentino, şimdi asansör kapısı açılacak."

"Eee?"

"Eeesi, herkese rezil olacağız."

Burnunu boynuma sürterek iç geçirmeye devam etti ve "Benim için sakıncası yok." diye mırıldandı.

Nefesini boynumda hissederken yutkundum. Karşı konulamaz bir kokusu olduğu yetmiyormuş gibi bir de burnuma doluyordu şimdi. Hadi bakalım buyur buradan yak. Ne kadar ben marjinalim yeaaa aşk maşk yok diye rol kesebilirsin ki? Gerçi duygum tam olarak bu değildi, bilen biliyor ama... Amaaan neyse ne ya, umurumda bile değildi ve bunu yüzümü ona dönerek yeterince gösterdiğimi düşünüyordum. Burnum burnuna sürterken yüzüme vuran sıcak nefesini içtim. Mentol gibi keskin bir koku doluvermişti her yana. Sağ elimle boynunu kavrayıp dudaklarına yapıştım ve deli gibi dudaklarının tadına varmaya başladım. O ise beni kalçalarımdan yakalayıp kucaklarken bacaklarımı beline dolamıştım. Diğer elim gür saçlarında gezinirken kendimden geçiyordum. "Bana ne yaptığına dair en ufak bir fikrim yok." diye fısıldadım.

"Asansörde biriyle mahsur kal."

Dudaklarım adamın elmacık kemiklerinde gezinirken duraksadım ve şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Ne?"

"Asansör kapalı, tadilatta." Son kelimesini imayla söylemeseydi de bunu kendisinin yaptığını anlardım sanırım. "Ve ben isteyene kadar kapalı kalacak."

"Sen..."

"Ölmeden önce yapılacaklar listende görmüştüm."

Yapılacaklar listesi yanımda olmadığı için kaç numarada olduğunu bilmiyordum ama böyle bir madde olduğunu çok net hatırlıyordum.

Madde bilmem kaç - Asansörde biriyle mahsur kal.

Benim için bunu mümkün kılmıştı. Tabii doğal yollarla olmasa da. Bir elim boynunda, diğeri gür saçlarındayken kalbim hür bir kuş gibi kanat çırpıyordu içimde. Az sonra havalanıp kaçacakmış gibiydi. "Sen delisin." dedim sadece.

"Senin kadar değil." Sıradan ses tonu ve havalanmış kaşlarıyla karşı konulamaz derecede çekici görünüyordu. Elbette bu aramızda kalacaktı, ona söylemeyi düşünmüyordum. Şımarmasını göze alamazdım. Tamam, sadece şakaydı.

Güzel bir gün olarak başlamıştı benim için. Tüm Beyrut'u gezdik. Beyrut Ulusal Müzesi'ni, Jeitta, Biblos ve Harissa. Güvercinler Kayası'na bakan bir kafede oturup manzarayı seyrettik. İnanılmaz güzeldi. Kendimi hiç bu kadar özgür ve keyifli hissetmemiştim sanırım. Orada öylece büyük bir sessizlikte otururken masada duran elime dokundu. Gözlerimi adama çevirdiğimde ne diyeceğini bekler vaziyetteydim.

"Sen..." Tam bir şeyler söyleyecekken sustu. Yine derin bir sessizliğe kapılıp gideceğimizi düşünürken beni yanıltmıştı. "Çok tuhaf olduğunun farkındasın değil mi?"

Başımı öne eğip güldüm. "Ah, bunu şimdi mi fark ettin? Delinin tekiyim işte, tasdik mi istiyorsun?"

"Tasdik?"

Merakla bakan adama açıklama gereksinimi duydum. "Yani onaylamak demek."

Anladım, dercesine başını salladıktan sonra güneşten kısılmış gözleri ve hafif çatık kaşlarıyla bir Yunan heykeli gibi kusursuz görünüyordu. Klasik zaten, bilirsiniz biz kadınlar karizmatik bulduğumuz adamları heykelleştirmeye pek bir meraklıyızdır. Ama bu öyle değildi sanki. Sert bir granit parçası gibiydi. Kusursuzca oyulup şekil verilmişti sanki. Bu sadece yakışıklı olmakla ilgili değildi. Mimikleri öyle sahici ve kusursuzdu ki delice bir tutku uyandırıyordu içimde. Onda ise sorgulayan bir ifade hâkimdi. "Sana bakınca uzun bir yol görüyorum. Gidilmesi gereken uzun bir yolsun ama gittikçe uzaklaşıyor gibiyim."

Güldüm. "Allah aşkına Valentino, tasdik nedir bilmiyorsun ama şair gibi konuşuyorsun. Bu nasıl iş?" Konuyu dağıtmaya çalışsam da pek başarılı olamıyordum, ha?

"Bir an bana çok yakın, başka bir an çok uzaksın. Ben sana hiç ulaşamayacak mıyım?" Elinin altındaki elimi okşuyordu.

Ona ne cevap verebileceğimi bilmiyordum. Ben buydum. Nasıl değişebilirdim ki? İnsanlara güvenmek benim için hep zor olmuştu. Ayrıca ona nasıl anlatacağımı bilemediğim sırlarım vardı. Aynı duygular benim için de geçerliydi. Bana çok yakın, bir o kadar uzaktı. Tüm kalbimi açabilecek kadar yakın, sırlarımı anlatamayacak kadar uzak. O an için en uygun kaçış yöntemini kullandım, cevap vermemeyi seçtim. "Kalkalım mı artık?"

Kısa bir bakış attıktan sonra söylediğimi duymazdan geldi ve cevaplamayı reddetti ama bir önceki konuyu da üstelemedi.

Bana soracak olursanız Valentino'nun her şartta beni mutlu etmeye çalışması hoşuma gidiyordu. Beni her hâliyle sevdiğini söylemesi de çok güzeldi. Üstelik sabahki asansör meselesinden sonra beni mutlu etmek için uğraştığını anlamak zor olmasa gerekti. Ona kendimi hiç olmadığım kadar yakın hissediyordum ve dilimin bağları çözülmeye yüz tutmuştu ama söylediklerimden sonra beni sevebileceğinden hiç emin olamıyordum. Her neyse, tüm bunları bir kenara bırakmam gerekiyordu çünkü bugünün büyüsünü bozmak istemiyordum. Uzun zamandır böyle güzel bir gün geçirdiğimi hatırlamıyorum. Gerçekten. Biri gelip bana Halikarnas'ta öptüğün ve bir gece geçirdiğin adamla sorgusuz sualsiz Beyrut'a gideceksin ve hayatının en güzel günlerini geçireceksin deseydi sanırım ona kıçımla bile gülmezdim. İnandırıcılıktan o kadar uzak bir hikâyeydi benim için. Gerçi her yer terk ettiğim yerden daha iyiydi, orası ayrı ama bu kadar mutluluk ve özgürlük de hayaldi benim için. Masaldı. Ama şimdi görüyorum ki benim için hayal gibi gelen masalın tam olarak içindeydim.

Halikarnas.
Hayatımın aşkıyla tanıştığım ve dünyadaki cennetimi yaşadığım masalsı günleri yaşatan mucizevi yer.

Beyrut.
Önce kaçırıldığım, sonra aslında kötü kaderimden kaçtığımı anladığım şehir. Meğer beni buraya getiren Valentino'nun emrivakisi değil, kötü kaderimle çatışıp savaşı kazanan iyi yarınlarımmış. Ben bunu anlıyordum.

İç geçirerek Güvercinler Kayası'na bakıyordum. Türkiye'de de böyle bir yer olduğunu duymuştum ama gerçekten var mı hiçbir fikrim yok çünkü gitmedim. Şimdiyse hiç bilmediğim bir yerde aslında tam olarak tanımadığım bir adamla sonu olmayan bir maceranın içindeydim. Kahvemi yudumlarken "Başıma bir şey gelmeyecekse sormak istiyorum. Hep merak etmişimdir, mafya olunur mu yoksa doğulur mu?" diye sordum. Sanırım bu en aptalca röportaj sorularından bile daha aptalcaydı ama ne yapayım, merak etmiştim bir kere.

Komik sayılamayan bir espri duymuş gibi yarım ağız gülen Valent "Ne demek bu?" diye sordu hâliyle.

Bense ellerimi masanın üzerinde kenetlemiş asıl öğrenmek istediğimi açık bir şekilde ifade etmeye çalışıyordum. "Yani KPSS gibi MSS falan var da o sınava girip mi kazanıyorsunuz?" Yani ben gerçekten bunu şuan sordum mu? Allah'ım lütfen şuan üstüme beton döker misin? Evet, şuan. Tam olarak burada. Hiç mi mümkün değil? Peki, teşekkürler.

Kahkahalara boğulmadan önce "MSS?" diyebildi yalnızca Valentino.

Sağa sola kayan gözlerimi utandığım belli olmayacak şekilde devirirken dürüstçe yanıtladım. "Yani ne bileyim, aranızda Mafya Seçme Sınavı tarzı bir şey vardır diye düşündüm."

"Lâl, biliyor musun? Bir gün beni gülmekten öldüreceksin." Başını iki yana sallayarak güldükten sonra kahvesinden bir yudum alıp esasında neyi merak ettiğimi sorguladı. "Sen tam olarak neyi merak ediyorsun?"

"Bu yola isteyerek mi girdin?"

"Kim böyle bir yola isteyerek girer ki? Ben bunun için yetiştirildim sadece, hepsi bu." Sağ elini saçlarından geçirirken "Bak Lâl, bazı şeyler senin tercihine sunulmaz. Olması gerekiyordur ve olur." dedi net bir biçimde. "İki seçenek vardır bazen, kötü olan ve daha kötü olan. Sen birini seçmek zorunda kalırsın. Ya düzene ayak uydurursun ya da yok olursun. Beni anlıyor musun?"

Anlıyordum. Çok basitti aslında. Ya bu ekosisteme uyar hayatta kalırsın ya da ölürsün. Hayatta kalmak için bunu sürdürmeye mecbursun. Onaylar bir biçimde başımı sallarken "Hiç tahmin edemeyeceğin kadar iyi anlıyorum." yanıtını verdim. "Ama anlamadığım... Neden sen? Luigi var, Pietro var. Daha Allah bilir ailenizde kimler kimler var. Neden sen?"

"Ölmeden önce padrino babamdı."

"Padrino?"

"En tepedeki kişi, baba."

Elimi alnıma sertçe çarptım. "Ah, tabii ya! Salak mısın kızım, hiç mi Baba filmi izlemedin?" Karşımda gülmekten iki büklüm gelmiş adama endişeyle baktım. "Ben az önce bunu dışımdan mı söyledim?" Ondan baş işaretiyle bir onay aldıktan sonra utanma eylemime kaldığım yerden devam ettim. "Aman ne bileyim ben, sanki hayatımda her gün bir mafyayla tanışıyorum. Tabii ki filmdekilerle kıyaslayacağım."

"Haklısın, ben sadece verdiğin tepkiye gülmüştüm."

"Ne yani, sen şimdi padrino mu oluyorsun bu durumda?"

Belli belirsiz başını sallarken bundan pek de gurur duyar ya da memnun bir hâli yoktu. Daha çok ekosisteme uyum sağlayan bir görev adamı gibiydi tavrı.

"Bu kadar genç padrino mu olur canım?"

Bıyık altından gülerken "Bunun yaşla ilgisi yok." yanıtını verdi Valentino. Beni yavaş yavaş dünyasına alıyor, kapıdan içeri misafirperver bir biçimde buyur ediyordu. Bense bu esrarengiz koridoru adımlarken korkudan ziyade merak duyuyordum.

"Bu durumda Luigi ve Pietro ne oluyor?"

"Onlar consigliere, yani senin anlayacağın dilde danışman oluyor." Boş bakışlarımı görünce ister istemez açıklama gereksinimi duydu. "Bu sarsılmaz bir sistem, Lâl. Biz de bu sistemin önemli parçalarıyız ve buraya hiç kolay gelmedik. Senin ve diğer herkesin mafya olarak bildiği bu sisteme, aileye katılmak hiç kolay değildir. Öncelikle İtalyan ya da Sicilyalı olmak zorundasın, bu aileye girmek için ilk şarttır. Aday olman için de en az ailedeki iki üyenin tavsiyesi gerekir."

"Ha, anladım. Yani kefil gibi bir şey. Sana kefil olacak iki kişi."

"Aynen öyle. Bu yeni üye polis, ajan ya da hain çıkarsa kefillerin de sonu gelmiş olur. Bu yüzden üyeler yeni birine kefil olmayı pek tercih etmezler."

"Başka ne şartlar var aileye girebilmek için?"

"En başta mafya adına en az bir infaz gerçekleştirmiş olmak zorunda. Yeni adam tüm şartları karşıladığı takdirde bir yemin töreniyle aileye dâhil edilir."

"Ooo uzun iş desene."

"Çok kolay olduğu söylenemez."

"Peki, padrino ya da consigliere olacak kişiler nasıl belirleniyor?"

"Bu sistemin kademeleri, rütbeleri var. Tıpkı askerlik gibi. En alt tabakada çömezler vardır, onlar henüz aileye kabul edilmemişlerdir ve yemin töreni yapılana kadar kendilerini kanıtlamak zorundadırlar."

Çok bilmiş bir ifadeyle "Sen güldün ama aslında benim şu sınav fikri gerçekmiş, ha?" diyerek göz kırptım.

Güldü adam. "Evet." Alaycı bir ifadeyle "MSS gibi bir sınav olmasa da bir sınav söz konusu. Acıya dayanıklılık, güven, emirler itaat, kamuflaj gibi birçok süreçten geçiyorlar."

"Sonra?"

"Sonra... Diğer bir rütbe yemin töreni yapılmış askerler. Artık ailenin bir parçasıdırlar, fedai gibi düşünebilirsin. On kişilik grup hâlinde bir şef tarafından yönetilirler. Şefler askerleri kontrol altına alıp üstüne rapor verir. Şeflerin üstü de capolar, yani kaptanlar. Onlar da asker ve şefleri idare eder. Belirli bölgeleri vardır ve o bölgeler capolardan sorulur. Capolar da consigliere yani danışmanlara rapor verir. Consigliere yani danışmanlarsa padrinoya rapor verir. İdare dışındakiler yani askerler kolay kolayca padrino ile iletişime geçemez hatta patronun kim olduğunu bile bilmezler. Padrino consigliere emir verir, o capolara, capolar şeflere ve şefler de askerlere iletir. Bu sisteme dayalı olarak en tepedekinin suçla ilişkisini bulmak mümkün olmaz."

"Ne kadar çok terim var, kafam yandı." Merakla başımı kaşırken matematik dersinden çıkan bir öğrenci gibi kafam karışmıştı. "Peki, sen de ettin mi o yeminden?"

"Yemin töreni mafya ailesine giren herkese düzenlenir, ben de ettim tabii."

"Nasıl oluyor bu yemin peki, kutsal kitaba el falan mı basıyorsunuz?" He Lâl, aynen. Kur'an'a falan el basıyorlar Allah bunları çarpsın diye. Te Allah'ım ya. Bazen kendime şaşıyorum gerçekten, bu zekâyla çok bile yaşamışım.

"Ben zaten ailede doğduğum için şartlar benim için biraz değişiyor ama yemin töreni herkes için aynıdır. Aday uygun şartları taşıyorsa capolar yani kaptanlar tarafından ansızın evinden alınır, tören için götürülür. Törende sadece beş üye olur, ne az ne fazla. Adayın silah kullanan eli bıçakla kesilir ve akan kan Hristiyanların kutsal saydığı bir azizin resminin üzerine damlatılır. Bu resim ateşle tutuşturulur ve aday kağıt kül olana kadar bunu elinde tutar, ardından yemini eder." Gözleri uzaklara falan Valentino, tıpkı kendi yemin edermiş gibi devam etti. "Aileye asla ihanet etmeyeceğime, dostlarımı canım pahasına koruyacağıma, karım ölüm döşeğinde olsa bile görevimi yerine getireceğime, yemin ederim." Gözleri dalarken geçmişini düşündüğüne yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım sanırım. "Bu çok büyük bir yemindir ve İtalyan mafyasında bu yemini bozmanın cezası yakılarak infaz edilmektir. Herkes bilir bunu."

Bu sanırım beni bira ürkütmüştü. Valentino'nun yakılarak infaz edildiğini düşünmek bile nefesimi kesmeye yetiyordu. "Peki, benim anlamadığım... Neden sen? Luigi ve Pietro değil de neden sen padrino oluyorsun?"

"Öncelikle ölmeden önce padrino babamdı. Padrinonun yani en tepenin de bir üstü vardır, o da konsey. Bu tür kararları konsey verir. Beni de onlar seçti."

"Son bir soru." Kafamı kaşırken utana sıkıla sordum. "Şimdi ben bu bilgileri öğrendim diye başım belaya girmez değil mi? Sniper'la falan nişan alıp vurmazlar inşallah."

Kahkahalara boğulan Valentino "Lâl, ne saçmalıyorsun Tanrı aşkına?" yanıtıyla içimi biraz olsun rahatlatmıştı. Tamam cesur ve özgür ruhluydum da ölüm sebebimin mafyanın gizli sırlarını öğrenmiş olmasını istemezdim sonuçta. Ne var yani? Siz hiç mi korkmadınız? Gözlerimin içine baktı ve tüm ciddiyetiyle ekledi. "Hem ben yanındayken sana kimse hiçbir şey yapamaz." Acaba hep yanımda olacak mıydı? Onu da göz önünde bulundurmak gerekiyordu. Ben bunları karışık bir kafayla dalıp gitmişken hâlâ merak ettiğim şeyler olduğunu düşünüyor olacaktı ki soruverdi. "Tamam mı, artık merakını giderdin mi?" Onaylayarak başımı salladığımda sanki hep bu anı bekliyormuş gibi sordu. "Şimdi soru sorma sırası bende."

Ay inşallah çalışmadığım yerden sormazdı. Gerçi şöyle bir düşünüyordum da, ben hiçbir yere çalışmamıştım ki. "Tamam, sor." Bakışlarımda kaderine razı gelmiş bir ifade vardı.

"Batur kim?"

...

*

YAZAR NOTU: Art arda yeni bölüm yayımlayarak umarım sizleri mutlu edebiliyorumdur. 💖 Tutku Meyvesi'ni bekleyenler için de yeni bölümü yazmaya başladığımı söyleyeyim de mutluluğunuza mutluluk katılsın. 🎀 Ayrıca yeni bölümler için istek sahneleriniz varsa buraya bırakabilirsiniz, kim bilir yeni bölümde o sahnelere de yer verebilirim. Ve yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi de buraya alayım, Batur konusu açılmak üzere çünkü. ❤️ Keyifli okumalar diliyorum, sevgiler ve bol kokulu öpçükler! 😘

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
349K 13K 32
Karanlığın tanımı neydi? Uçsuz bucaksız, alabildiğine uzanan bir siyahlıktı onlar için. Kirli mürekkep damlalarına bulanmış düşünceler, yabancı insa...
376 80 5
"Vedalar acıtsa da Bazen gitmek gerekir."|Can Yücel "Biliyor musun sevdiğim insanlara karşı çok iyi biriyimdir. Onlara kıyamam, kalplerini kırmaktan...
YERALTI By SEMİHA KAYA

General Fiction

1.1M 50.9K 32
Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek intikamına tutundu. İntikamı, aradığı gerç...