KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️SİYAH HALKA

45K 3.8K 1.8K
By endless_Q

Bol bol Alysa - Gideon sahnesi var ;)

▏₰ Alysa

Ne kadar tatlı olsa da zehir, zehirdir.

İçimde beslenmesine izin verdikleri tohum sonunda uykusundan uyanmıştı. Ruhumun merkezinde, benliğim tarafımdan izinsizce korunuyordu. Kendi bedenimin bizzat kendisinden korunmaya çalışmam komikti. Organlarımın arasına yeni bir uzuv eklenmiş gibiydi. Kalbimin damarlarıma pompaladığı kan artık büyü çekirdeğinden de geçiyordu. Bu da dolaşımımın tamamen büyüyü yutmasını sağlamıştı. 

Tüm bu olanlarla nasıl başa çıkmam gerektiğini bilmiyordum. Dertlerim bitmek, tükenmek bilmiyordu. Biri bitmeden öteki çıkarak bana yük oluyorlardı, yorulduğumu hissedebiliyordum. "Acıyor mu?" Yulier'in orman yeşili irisleri endişeli bir şekilde üzerime dikilmişti. Büyük ihtimalle nasıl bu kadar sakin kaldığıma anlam vermeye çalışıyordu. Göğüs kafesimi tamamen işkal etmiş örümcek zambağı çiçeği sıradan bir yerde yaptırabileceğim, güzel bir dövme gibi işlenmişti tenime. Lakin cezbedici özelliği de burasıydı. 

Mest edici alımlılığı karadulun çekimiyle kıyaslanabilirdi.  

Zarif ama ölümcül.

"Endişen yersiz. Göğsündeki sembol yalnızca büyü gücünü temsil ediyor" yaşlı Elf kadın açıklama yapsa da Yulier hala rahatlama belirtisi göstermiyordu. Birbirlerine karşı bu denli güvensizken nasıl oluyor da hala anlaşma içerisinde bulunabiliyorlardı? Gideonda kadının boğazına yapışmıştı. Parmak boğumlarının şeklini alan kızarıklar yerini koruyordu. 

Sıkıntıyla gözlerimi kapattım. Pervasızdı.

"Acı göğsünde mi toplandı yani? belki sen farkında değilsin ama ne zaman krize girecek olsan göğsünü tutuyorsun Alysa" gözümün önünde ki sinema perdesinde gördüğüm rüyalar oynamaya başladı. "Kendi dünyamda da benzer acıyı tattığım anlar oldu" itirafımla birlikte konuşmaya Ruby ninede dahil oldu. Aynada gördüklerimizden sonra Yulier koşarak onlara haber etmişti. Neler olduğunu kestiremediğimizden ikiliye danışmanın en iyisi olacağına karar vermiştik. 

"Göğsündeki ağrı tohumunun aradığı büyü gücünün vesilesinden kaynaklanıyor olmalı. Kendi diyarında büyü olmadığından derin bir uykuya mahkum edildi ama bu demek değil ki tamamen boş bir insan kabuğundan ibaretsin. Her zaman Beyaz Cadı kanı seninle birlikte oldu. Kanının içerisindeki büyü tohumunu kışkırttığından dışarıya çıkmaya çalışmış olabilir, bu da sana acıya mal oldu. İlaveten tohumun bugüne kadar kimsenin beceremeyeceği bir azimle açlığını giderdi. Patlamaması sadece şans. Bu tarz bir tehlikeyi atlattıktan sonra minik bir filiz vermesini bekleyemezdik. Bir anda serpilerek yaşıtlarının sahip olacağı güce eriştin. Normalde tohum varlığını sana yaptığı gibi dışarıya sunmaz. Tabi Beyaz Cadı olduğun gerçeğini göz önünde bulundurmazsak olacak olanlar bunlar" 

Elf kadının badem biçimindeki gözleri göğsümdeki çiçekten ayrılmıyordu. Her bir santimini incelerken oldukça dikkatliydi. Açıkça söylemek gerekirse onun yanında tedirgin oluyordum. Zira edindiğim Beyaz Cadı sıfatı birçoğunun aç gözlülüğünü körüklüyordu. "Geçmişten günümüze kadar süregelen Beyaz Cadılar, yarı uyanış gerçekleştirdikleri vakit bedenleri hep bir çiçek dövmesiyle taçlandırılmıştı. Kitabelerde yazdığına göre çiçekler kişinin mazisini, şimdiki anını ve geleceğini sembolize edermiş. Kısacası bizimle birlikte taşıyıcısına Beyaz Cadı hakkında ipuçları veriyor" bakışlarını elalarıma çıkararak, ciddi bir ifadeyle "Ayrıca bu çiçek dirilişi temsil eder. Beyaz Cadının içinde doğuşunu" dedi. Sanki özellikle bu cümlesinin altını çizmek istemişti. Beni manipüle etmeye mi çalışıyordu?

Geceliğimi avuçlarımın arasına alarak, sıktım. Parmaklarımın arasında serzenişimin lisanı olmuştu. Gittikçe ben, ben olmaktan çıkıyordum. Dönüştüğüm şey tamamen belirdiğinde eski kişiliğimden geriye ne kalacaktı?

"Yani şimdi Alysa büyü kullanabilecek mi?" Yulier bu konuda benden daha heyecanlı görünüyordu. Kurtların büyü kullanamıyor olması yüzünden merakını çok görmüyordum. Elf kadın "Elbette. Bedeni büyü kullanmaya hazır olduğunda çağırmaya bile gerek duymayacak. Efsunlar ona seslenecektir. Zira en sevdikleri soy, doğanın kutsamasını almış Beyaz Cadılardır" Yerinde zıplayarak, el çırptı. "Vay canına! daha önce hiç büyü kullanan biri klanımızda olmamıştı! Ah, şey Ruby nineyi saymıyorum elbette" Ruby nineye çekingen bir bakış attı.

Kıkırdadı. "Merak etme alınmadım kızım. Benim yaptığım şeyler daha çok araçların vasıtasını gerektiren tılsımlar. Alysanın büyüsüne erişemem" 

"O yüzden büyüsüne kavuşabilmesi için bizimle Elf diyarına gelmeli" biraz önceki neşeli hava Elf kadının söyledikleriyle birlikte solup gitmişti. Gerginliğin çıkardığı akım tenimi karıncalandırıyordu. "Bianna bu konuyu Gideon yokken açman yanlış" yaşlı Elf kadın, Ruby ninenin çıkışmasını umursamış gibi görünmüyordu. Tam aksine anında karşılık verdi. "O hergelenin konuşmama dahi izin vermeyeceğini en iyi sen biliyorsun Ruby ve neyin doğru olduğunu da"

Yulier'in gözleri tehditkar bir ışıkla parlamaya başladı. "Kim olursanız olun Kalash klanının liderine saygısızlık etmenize göz yummayacağım" edindiğim tecrübelere göre Kurt klanlarının göz parlaması iki seçenekten birini işaret ediyordu. 

Kişi ya Kurt versiyonuna bürünecektir. Ya da dönüşümü tetikleyen bir öfkeye kapılmıştır. 

Yaşlı Elf kadın Yulier'in tepkisine bakarak gülümsedi. "Görüyorum ki Gideon astlarını fazla şımartıyor. Gerçekten senin gibi genç bir Kurt'un karşımda durabileceğimi sanıyorsun?" Yulier bu sözlerin altında kalmayarak, alayla gülümsedi. "Neden denemiyoruz?" 

"Elf klanı benimle niye bu kadar ilgileniyor?" ne yaptıklarını umursamayarak, direk merak ettiğim konuyu sordum. Birde onların böbürlenme yarışıyla uğraşamazdım. Bunu beklemediklerinden ortadaki meydan okumada yarım kalmıştı elbette. Ruby nine uyarmak için "Gideon bundan hoşlanmayacaktır" dediğinde beni durdurmaya çalıştığını anlamıştım. "Bir gün Gideonu dinlemeye karar verirsem ikazını değerlendireceğim Ruby nine" cümlelerim havada asılı kalırken, fazla ukalaca çıkmış olabilirdi. Yine de amacım asla bu olmamıştı. Gideonun bana ve çevresindekileri yalan söylemeye ittiğini unutmamıştım. 

Madem beni yok saymıştı, o halde bende kuralına göre oynayacaktım. 

Esasen kızmalarını beklemiştim. Fakat Yulier'de, Ruby nine de söylediklerimden epey hoşnut duruyorlardı. Doğru ya, itaat onlar için kazanılması gereken bir şeydi. Gideonun lider olarak başa geçmesi demek, hepsinin saygısını kazandığı manasına geliyordu. Daha farkına varmadan parmaklarım yumruk halini almıştı. Ne zaman benimde onayımı almak için uğraşacaktı? belki sürüsünden biri olamayabilirdim ama burada kalacağım süre zarfı içinde birlikte yaşayacaksak aramıza yalanlar, sırlar girmemeliydi.     

Onun tarafından göz ardı edilmek istemiyordum. 

Eğer istediğim şeyi vermezse bende zorla alırdım.

"Elfler; Beyaz Cadıların kanını miras taşıyorlar" şaşırmıştım, demek tüm bu tantananın sebebi buydu. "Bizler Beyaz Cadının atalarımızdan biriyle evlenmesinden doğan çocukların devamıyız. Kan ilk çocukta baskın çıksa da zaman geçtikçe gözükmemeye başladı. Unutmamak gerek ki Elflere bildikleri her şeyi öğretenlerde onlardı" gümüş rengindeki saçları onlara veraset olarak kalmış olsa gerek. Aramil'in atalarından bahsedip durması da bu yüzdendi. Beni de onlardan biri olarak gördüğünden 'Azize' diye hitap etmişti. 

Kısacası Kalash klanında değil, onlarla kalmalıydım.   

"Eğer bizimle gelirsen sana sahip olduğun tüm güçleri öğreteceğiz ve sağlıklı bir şekilde uyanışını sağlayacağız. Ayrıca kendi soyunun tarihini de miras bırakılan kitaplardan araştırabilirsin. Kalash klanında kalman onlara yalnızca bela getirir"

"Bu çok fazlaydı Bianna!" işte şimdi Ruby nine kızmıştı. Yaşlı Elf kadın tek kaşını kaldırarak, Ruby nineye döndü. Hayli sakin bir şekilde "Yalan mı? biz zaten Beyaz Cadıların nişanını taşıyan ırkız. Bizimle birlikte olursa kimse buna itiraz edemez zira buna doğuştan hakkımız var. Lakin Kurtların Beyaz Cadıyı barındırmaları diğer klanları kışkırtacak. Zaten Kara Kurt'a ve Şamana sahipsiniz. Üstüne birde Beyaz Cadıyla birlikte dengeleri alt üst edeceksiniz. Bu durum sizi değil Alysa'yı tehlikeye atacak. Türlerin arasında onu elde etmek için bir kapışma gelişecek. Şuanda varlığını yalnızca birkaç ırk biliyor. Tamamen uyandığında onu gizlemenize imkan yok, hepsi öğrenecek!" diyerek olacakları bir bir saydı. Öngörüşünde tek bir yanlış cümle dahi yoktu.   

"Hak konusunu açmaya cüret ediyorsan o zaman torunumun mührüyle ilgili de konuşalım" kalbim tekledi. Mühür konusuna hala alışamamıştım. Durup düşünmek için boş vaktim olmadığı gibi aralık yaratmaya da özellikle uğraşmamıştım. Üzerinde duracak olursam içinden çıkamazmışım gibi geliyordu. Görünmek için an bekleyen utancıma toprak attım. Buradaki herkes Gideonun bana mühürlendiğini biliyordu. "Kara Kurt'un Alysa'nın üzerinde bir hakimiyeti yok. Düşünecek olursak Beyaz Cadıya mühürlenmemesi bile gerekiyordu. Kara Kurtlar yalnızca Beyaz Kurtlara mühürlenebilirler. Bir yanlışlık olmadığına emin olması gerekenler sizlersiniz" 

Ne?

Yulier afallamamı yakalayarak, kaşlarını çattı. "Bizi palavracılıkla mı suçluyorsunuz? hangi gerekçeyle? eğer onunla aynı kuşakta mühürlenebileceği Beyaz Kurt yoksa elbette ona denk bir kişiye mühürlenecekti. Hal böyle olunca Kara Kurt'un diyardaki tek Beyaz Cadıya mühürlenmesi o kadar da garip sayılmaz" 

Beyaz bir Kurt'a mı mühürlenmesi gerekiyordu?

Bakışlarımı önümdeki boşluğa diktim. Kaşlarım çatılmak için güçlü bir istek duyuyordu, yine de buna yeltenmesine izin vermedim. Üçü kendi arasında kavga etmeye devam ederken, ben onları duymuyordum bile. Dişlerimi sıktım. Neden? neden kendimi ikinci plana atılmış gibi hissediyordum? sanki Beyaz Kurt'un yerini gasp etmiş gibiydim. Pekala bunu hazmedebilirdim. Asıl sorun çok başkaydı. 

Bundan hoşlanmamıştım. 

Gideonun Beyaz bir Kurt'a mühürlenmesi gerektiği fikrinden ölesiye nefret etmiştim. 

Yoksa ben... ben onu kıskanıyor muydum?

"Kavga etmeyi kesin!" öfkeyle bağırdığım gibi sustular. Elf kadına bakarak "Teklifini düşüneceğim" dedim. Anında Ruby nine ve Yulier'den itiraz sesleri yükseldi. "Alysa!" elimi kaldırarak ikisinin de daha fazla konuşmasına engel oldum. "Konu benimle alakalı. Lütfen kararıma saygı duyun" Elf kadın gülümsedi. Takındığı ifadelerden en samimisi buydu. "O halde cevabını bekleyeceğim" hafifçe selam vererek, odadan çıktı. 

Yulier dizlerinin üstüne oturarak, elimi tuttu. "Gerçekten gidecek misin Alysa? lütfen o yaşlı karının dediklerini umursama. Gideonda, bizde en başından beri riskin farkındaydık buna rağmen bizimle kalmanı istedik. Hem sen Klanın dişi liderisin nasıl seni Elflerin eline bırakırız? bu durum inan bana onların üzerimizde ki hakimiyetini arttırır" böyle bir konuşma bekliyordum ancak geçici liderliğimi bu denli ciddiye alacaklarını sanmıyordum. Zaten bana isteyip istemediğimi bile sormamışlardı! şayet klanda söz hakkına sahipsem Elfler bunu kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.  

Her dışarıya çıktığımda üzerime çevrilen bakışların amacı beni incelemekti. En başından beri dişi lider olduğumdan haberdarlardı. Gerçekler ortaya çıktıkça tabloda ki boşluklarda yerine oturuyordu.

Tanrım, ne yapacağım? nereye tutunmaya çalışsam düşüyordum.

"Bana burada eğitim vermeyi kabul etmeyecektir" başını onaylamak için salladı. "Ellerindeki kitaplar kimsede olmayan türden. Onları dışarı çıkarmak yasak"  

Duygularım çalkalanıyordu. Çaresizlik içerisinde baktım ona. "Öyleyse ne yapmamı bekliyorsun Yulier? işler artık kontrolüm altından çıktı. Bahsettiğiniz büyü gücünün üzerinde hakimiyetim yok. Ya idare edemez de size zarar verecek bir şey yaparsam? kendimi bile öldürebileceği mi söylüyorsunuz!" Yulier umutsuzlukla çöktü. Gitmemi o da istemiyordu ama tercih meselesini çoktan geçmiştik. Büyü gücümü baskıladıkça neler olduğunu görmüştük zaten. 

Ben ondan uzak kalmaya çalışsam da, o benden asla vazgeçmeyecekti.

Büyü bazı kişiler için lütuftan çok lanet gibiydi. Zira istediğinde içinden sökülüp alınamıyordu...

Göğsümde ki dövme çıktıktan sonra vücudumda bir rahatlama meydana gelmiş, acılarımda beraberinde dinmişti. Artık büyüm rahatça akıyordu kanımda. Daha fazla odamda kalamayarak, kendimi salona atmıştım. Yulier ve Ruby nine gittikten sonra saatlerce düşünüp durmuştum. Uyandığımda zaten akşam sularındaydık. Şimdiyse gecenin bir vaktiydi. Gideon hala geri gelmemişti. Fazla ışığın rahatsızlığıyla salondaki tüm yağ lambalarını söndürmüştüm. Şöminenin karanlığı yaran loş ışığıyla beraber yerde oturuyordum. Dizlerimi kendime doğru çekmiş, öylece ateşi izliyordum. Odunların çıkardığı çıtırtılar sessizliği bölen tek unsurdu. Salonun içi sevdiğim gibi sıcacıktı, beni mayıştırıyordu. 

Kafamda dönüp duran ihtimaller, keşkeler olmasa uykuya bile dalabilirdim. Beynimin içi süratle dönüp duran bir matkap tarafından deliniyor gibiydi. Ne bildiğimi bildiğimden bile emin değildim artık. Kanlı Ay bir daha ne zaman çıkacaktı? ne zaman geri dönebilecektim? o vakte kadar güçlerimle baş edebilir miydim ki? peki ya Elflerle gidersem? orada rahat edebileceğimi pek sanmıyordum. Şimdi bile varlığımı kutsal bir şey varsayıyorlar. Bu düşünceyle birlikte dudaklarımda alaylı bir kıvrım biçimlendi. Kutsallık mı? benim verebileceğim tek şey bedbahtlıktı. Dünyaya gelirken bile bir canı feda etmemiş miydim? gözlerimi açtığım anda başlamıştı kara talihim. 

Bazen keşke hiç doğmasaydım diyorum. Bir ihtimal mutsuzlukla cezalandırdığım herkes refaha ulaşabilirdi. Benim gibi bunu dileyip durduklarından o kadar emindim ki. Her hatırlayışımda kalbime ekilmiş burukluk dönerek, büyüyordu. Titreyen alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Dolu gözlerimden çok içimdeki sızıyı tutmadığımdan, sol gözümden kaçmıştı o tek damla. Çenemden kayarak, gecelime düştü. Orada bıraktığı küçücük ıslaklık vicdanımdan çekip çıkarılan bıçak gibiydi. Her seferinde nefretleri için ağlamayacağım diyordum, beceremiyorum. Savaştıkça yeniliyor, direndikçe kaybediyordum. 

Mazimdeki anılar dokusunda zehir barındırıyordu. Kana kana içirdiği yetmezmişçesine musibetini de içime akıtıyordu. Biriken katran ruhumun yaydığı çürük kokusuna eşlik ediyordu.

Evin kapısı gıcırdayarak açıldığında gözlerim büyüdü. 

"Alysa? neden karanlıkta oturuyorsun?" 

Gelmişti.

Boğazımdaki düğümden kurtulmaya çalışarak peş peşe yutkundum. Yavaşça başımı ondan tarafa çevirdiğimde gördüğüm manzarayla nefesim kesildi. Kapı ardına dek açık duruyordu. Girişte tüm heybetiyle dikilen Gideonun arkasında mehtap tüm çıplaklığıylaydı. Bugün bulutlardan arınmıştı. Örtülmüş yıldızlar gökyüzüne doluşmuş, müthiş bir tablo oluşturmuştu. Hilal evresindeki Ay'ın pusu sırtına vuruyordu. Hafiften esen rüzgar saçlarını dalgalandırıyordu. Şarap rengindeki saçlarının her bir teli gümüş bir hare yansıtıyordu. Sık kirpiklerinin arasına kurşuna bulanmış mücevherlere benzeyen irislerini almıştı. 

Kalbim katlanılmaz bir sancıyla doldu. 

Bir anda oturduğum yerden kalkarak, ona doğru koştum. Tökezleyecek gibi olsam da sonradan dengeme yeniden kavuşmuştum. Kollarımı boynuna dolayarak, sıkıca sarıldım. Gideonun şoka uğradığı taş kesilen bedeninden anlaşılıyordu. 

Burnuma dolan sandal ağacının rahatlatıcı kokusu gevşememi sağlamıştı. Titrek bir sesle "Neredeydin?" diye sordum. Üzüntüden yıpranmış tınım ağladığımı sezdiriyordu. Neden bu kadar aptaldım? ona hala kızgın olduğumu biliyordum, bana yalan söylemişti. 

Ne kadar kabullenmek istemezsem istemeyeyim gene de... tüm gün gözlerim onu aramıştı. 

Kolu yavaşça belime dolandı. Aynı anda kasları da çözülmüştü. "Üzgünüm" elini saçlarıma götürerek, şefkatle okşadı. "İşim uzadı. Konseyin yoluna sokması gereken çok şey vardı. Tüm gün onlarla uğraştım" uyandığım andan, Elf kadınla olan konuşmalarımıza dek her şeyin ona bildirildiğinden emindim. Demek gelmek istemiş ama yapamamıştı. Hıçkırdım. "Gelmen gerekirdi" 

"Biliyorum güzelim, gelmem gerekirdi" o sese gizlenmiş anlayış... beni yatıştırmaya çalışıyordu. Ağladığım için mi? boynuna gömdüğüm yüzümü, saklandığım yerden ayırmadan tükettik dakikaları. "Kim incitti seni?" cevap vermeden başımı iki yana sallarken, dudaklarım tenine sürtünmüştü. Derin bir nefes aldı. "Öyleyse neden ağlıyorsun?" 

"Sadece olanlar fazla geldi" pes etmek üzere olduğumu, bataklıkta kendimi boğulmaya bırakmama ramak kaldığını bilse nasıl bir tepki verirdi acaba? kollarını geri çekerek, beni kendinden uzaklaştırdı. İrisleri elalarımı talan ederken gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. Öyle yoğun, öyle dikkatli bakıyordu ki her şeyi görecek güce sahip gibiydi. 

Kirli geçmişimi dahi.

Parmakları çenemin ucundan hafifçe tutarak, başımı kendine doğru çevirdi. Ardından göz yaşlarımı sildi. Tüm bu zaman boyunca kaşları hafif çatık halde bana bakmadan, damlaların bıraktığı ıslak yolu izlemişti. Ben ise onu. Yüz çizgileri sertti, tıpkı bakışları gibi. Gümüş renkli irisleri duygularına göre renk değiştiriyordu. Kızdığında fırtına bulutlarının rengini alıyordu. Çoğunlukla bu renkle rastlaşıyordum zaten. Hüzünlü veya acı çektiğindeyse kayrak grisine dönüşüyordu. Acaba güldüğünde nasıl olurdu? onu kahkahalarla gülerken hiç görmemiştim.

Doğal ve gür kaşları vardı. Evcilleştirilmediğinden ona katı bir ifade veriyordu bu yüzden yaklaşılması zor biri olarak lanse ediyordu. Çenesi keskindi. Sakallarını sık sık kesiyordu lakin arada hafifçe bıraktığı da oluyordu. Her iki şekilde ona yakışıyordu. Vücudu çok çalıştığını kanıtlarcasına sıkı ve diriydi. Kalıplı olmasına karşın çirkin bir görünüşü yoktu. Damarlı kolları vardı. 

Cidden yakışıklı bir adamdı. 

Ve inanılması güç bir şekilde bu adam bana mühürlüydü.  

Kararsızca duraksadım. Bana ait... sayılır mıydı?

Hayır, hayır, hayır. Saçmalıyorsun Alysa!

Düşüncenin yarattığı etkiyle kalbim deli gibi atmaya başladı. Zihnim kuru çalılıklar misali her şeye takılıyordu. Hem gözlerindeki mesafeli ve ifadesiz bakışlar hala tutumunu yürüttüğünün göstergesiydi. Bana mühürlenmeyi o seçmemişti. Peki uzak durma gayesine devam edecek miydi? hüzün içime yayıldıkça daha çok üşüdüm.

Bakışları yüzümden boynuma, oradan da yavaşça göğsüme kaydı. Üzerimde iplik askılı kısa bir gecelik vardı. Dekoltesi fazla olmasa da yeterince açıktı. Gümüşlerinin değdiği tenimde kıvılcımlar çakıyordu sanki. Nefesimi tuttum, dövmeye bakıyordu. Doğru ya onu ilk görüşüydü. İncelemesine izin vermek istiyordum fakat ağzından tek bir kelime çıkmadığı gibi göz bebekleri koyulaşmaya başladı. Vücuduma basan sıcaklığa daha fazla dayanamayarak ona sırtımı döndüm. Etrafımızdaki atmosferin ağırlaştığını hissedebiliyordum, soluk alıp vermek güçleşmişti. 

Ciğerlerim oksijen ihtiyacıyla hızla inip kalkıyordu.

Eli saten kumaşın üzerinden belime dokundu. Bir adım atarak yaklaştığında sırtım göğsüne değmişti. Onun ısısı şömineden daha kuvvetliydi. Sıcaklık anında kaburgalarıma yayıldı. Boyu benden uzun olduğu için boynunu kulağıma doğru eğerek "Görmeme izin ver" diye fısıldadı. Ne diye bu ses tonuyla konuşuyordu?! kıpkırmızı kesildim. "Biraz önce baktın" kafam dönüyordu. "Hayır, tamamını görmedim" duyduğum şeyle birlikte gözlerim ardına dek açıldı. Çiçeğin bir kısmının geceliğin altında kaldığı doğruydu yinede yarısından fazlasını gördüğünden figürü aklında resmede bilirdi değil mi?!

Kulağıma doğru yeniden "Alysa" diye fısıldadığında gözlerimi sıkıca kapattım. Beni hipnoz altına alıyordu adeta. "A.. ama dövme çok aşağıda" kahretsin kekelemiştim! kıkırdadı. Boğazından yükselen tını yoğun bir boğukluk içeriyordu. "Unuttun mu? burada kimse yok, baş başayız" asıl korktuğum da buydu ya zaten!

Titreyen ellerimi askılıklara götürerek omuzlarımdan sıyırarak, indirdim. Gecelik üzerimden kayıp düşmesin diye kollarımı göğsümde bağlamıştım. Gecelik artık göğüslerimin ufak bir kısmını kapatıyordu bu haldeyken kırmızı örümcek zambağı tamamen görünüyordu. Gözlerimi kapatarak yavaşça ona doğru döndüm. Gideonun dövmeyi görüp görmemesinin bir önemi olup olmadığını bilmiyordum. Beyaz Cadı hakkında pek bilgi sahibi olduğunu da sanmıyordum. 

Sadece görmeyi diliyordu.

Üç saniye, üç yıla tabi olmuştu. Kıpkırmızı bir şekilde içimden saydıktan sonra yavaşça kirpiklerimi araladım. Gideon derince yutkunduğundan adem elması aşağıdan yukarı doğru oynamıştı. Normalde gümüş renkli olan irisleri şuanda koyulaşarak barut grisine bürünmüştü. Odayı yalnızca şöminenin ateşi aydınlatıyordu. Turuncu ateş yüzüne vurarak yansıyordu. Ne kadar iyi gördüğünden emin değildim lakin Kurt gözleri olduğundan tahmin yürütemiyordum. Ne zamana kadar böyle durmam gerekiyordu?

Elini uzatarak, parmaklarıyla kırmızı çizgileri takip etmeye başladı. Tenimi okşarcasına dokunuyordu. Çenesini sıktı. Yanaklarının içe çökmesinden anlamıştım. Daha ileriye gitmemek için kendini tuttuğu kanısına varmam garip miydi? "Fazla güzel. Sikeyim çok yakışmış" beğendiğini mi dile getirmeye çalışıyordu? öyleyse neden kızgın görünüyordu? baş parmağını göğüs oluğuma bastırıp aşağıya doğru kaydırmasıyla aynı anda kasıklarıma kramplar girdi. Ağzımdan kaçan inlemeyi tutamadım. Beni getirdiği durumdan fazlaca haz almış gibi görünüyordu. Zira dudağının yukarı doğru bükülen kıvrımının başka bir açıklaması olamazdı. Bu memnun olmuş ifade de neydi böyle? nedense sinirim bozulmuştu.

Düzleşmiş kaşları aklına gelen şeyle beraber yeniden çatılmıştı. "Bianna'nın teklifimi duydum" derken cümlenin harflerinde barınan gazabı duyurmuştu. Ruby ninenin dediği gibi bundan hoşlanmamakla kalmamış hiddetlenmişti. Acaba Bianna nineye de çıkışmış mıydı? bu adamın öfkesi beni tedirgin ediyordu. Gözü hiç bir şeyi görmediği gibi elinden kurtulanda nadirdi. Bir adım geriye doğru atarak, ondan uzaklaştım. Arkamı dönerek, geceliğin askılarını toparladım. 

Cevap vermediğimden olsa gerek "Gitmeyi aklının ucundan bile geçirme, izin vermem" dedi. Bastıra bastıra söylemiş olması kararının şiddetini vurguluyordu. Şayet gideceğim dersem yakıp yıkacaktı ortalığı. İç çektim. "Pek fazla seçeneğim yok" dediğim sırada kolumdan tutarak, hızlıca kendine çevirdi beni. İşte şimdi öfkesi kontrolü eline almıştı. "O sefil Elflerin bir bok bildiği yok. Tek Beyaz Cadı atalarıyla onlar hakkında her haltı bildiklerini sanan şımarık bir ırktan fazlası değiller. Yalnızca seni diyarlarına davet ederek eski şaşalı günlerine geri dönmek istiyorlar. Seni yalnızca kullanmak için kandırıyorlar Alysa!" korkusuzca gözlerinin içine bakarak "Ve Kalash'ı da tabi" dediğimde afalladı. Bir şey söylemesine fırsat bırakmadan devam ettim.

"Ben sürünün dişi lideriymişim ya. Hani şu hiç haberim olmadan bana vaat edilen konum. Benim bile bilmediğim şeyin bilgisine sahip olduklarından bunu lehillerine çevirmek istemelerini çok görmememiz lazım" imayla karışık yaptığım alayın üzerinde durmadı. Kızgınlığımın farkında olmasına rağmen gülümsedi. Gerçek bir tebessümle karşılaştığımdan dona kaldım. İrisleri tarif edilemez bir parlaklıkla donatılmıştı. Kolumu biraz daha çekerek, yüzümü yüzüne yaklaştırdı. "Ne güzel yakıştı ağzına dişi liderim lafı öyle" dediğinde ona söyleyecek tek bir lafım bile olmadığını fark ettim. Küçümsemek yada dalga geçmek üzere söylemiş değildi. Cidden beğenmişti. Bu adamın bir anı, bir anına uymadığından ne yapacağımı şaşırıyordum. 

Az önce Elflere bir sövmediği kalmışken şimdi mutlu gözüküyordu.

"Sen cidden dengesiz bir adamsın" dedim. Kıkırdadı. "Ve bunu yüzüme söyleyebilecek tek kadın da sensin" evet. Kalash klanının liderine hakaret etmek her yiğidin harcı değildi tabi. Yulier bile Bianne ninenin söylediği lafa saldırmak için tepki vermişti. Somurttum. Neden bu adama kızgın kalamıyordum ben? şuan resmen şebeklik yaptığının farkında mıydı acaba? 

"Ayrıca güzelim dişi lider değil. Bu hitabı yalnızca klan mensubu olmayan ırklar söyler. Liderlerin aksine Dişi olanlara farklı hitap edilir zira bize göre kadın demek lütuf, şans ve bereket demektir. Dişi liderler klanda öne çıkar" onlar için bu denli değerli olduklarından habersizdim. Yulier sözlerinde haklıydı. Elfler çıkarcıydı. "O zaman onları nasıl adlandırıyorsunuz?"  

"Aşina" dedikten sonra eliyle saçımı geriye çekip ensemde tuttu. Birkaç kısa tel parmaklarının arasından kaymıştı. Uzanarak, boynuma dudaklarını yasladı. Sinir uçlarım dokunuşla birlikte uyarılarak, zihnime pus indirdi. Hafifçe geri çekildikten sonra yeniden "Aşina" dedi. 

Bu seferki daha kısık bir sesle söylenmiş versiyonuydu. Sıcak nefesi içimi ürpertiyordu. Sanki mevki mi hatırıma kazımak istiyordu.

Bana sesleniyordu...

"Her şey yoluna girecek, yoluna sokacağım söz veriyorum" bana bahşettiği tüm bu hisler mühre yenik düşmesinden mi kaynaklanıyordu? mühür nasıl işliyordu? kullanıcısına nasıl etkileri vardı? öğrenmek istiyordum. Lakin Gideona soramazdım. Eğer gerçekten mührün hakimiyeti altındaysa beni yanıltacaktır. 

Teslim olmak istemiyorum. Bu duyguları istemiyorum. Hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. İnancım kalmadı, kendime dahi. Ya korkularımdan beni sıyırırsa? 

Geleceği görmek gibi bir gücüm yok ama yine de içimde bir yerlerde bilir gibiydim. 

Karşımda ki bu Kara Kurt bana kimsenin getiremeceği bir yıkım getirecekti. 

"Bu dolaylı yoldan gitme mi demek?" hala kollarının arasındaydım. Sarılmıyorduk ama ikimizde birbirimizin kollarını tutuyorduk. Bir yandan şöminenin içindeki yanan odunların çıtırtısı, diğer yandan çoğunluğu karanlıkta kalmış loş bir ortam. Bundan zevk alırcasına lambaları yakmıyorduk. Dingin bir hava oluştuğundan olsa gerek yatışıyordu ruh halimiz. Gideon başını boynumdan çıkararak, gözlerimin içine baktı. Kaşları her zamanki gibi hafifçe çatıktı. "Hayır, gitme değil. Gidemezsin demek" istersem gidebileceğimi bal gibi de biliyordu. Dürüst olmak onun için hala zordu. Neden gitmemi istemiyorsun diye sorsam susacaktı biliyorum. Gümüşleri konuşuyor olacaktı lakin ben onların lisanını hala çözemiyordum. Bekleyebilirdi. Evet, vakti geldiğinde öğrenecektim.

"Gideon güçlü olabilirsin ama senin de önceden söylediğin gibi her şeyi yapacak muktedire sahip değilsin" elimi kalbinin üstüne koydum. Bunu neden yaptığımı bende bilmiyorum. İstemsizce hareket etmiştim. Avucumun içerisinde çarpan güçlü atışlar hızlıydı. Gözlerimi oradan ayırmadan devam ettim. "Bir gün çaresizliği tadacaksın. Hiçbir şey yapamayacağını anladığın o gün geldiğinde..." 

"Nereden biliyorsun?" sözümü keserek sorduğunda şaşırarak, ona baktım. Gözlerindeki ifade acıya sarılmıştı. Öyle bir bakıyordu ki o anda bahsettiğim hissi dibine kadar tattığı bir geçmişi olduğunu anlamıştım. Konuşmasına gerek kalmamıştı. Şaşkınlıkla "Gideon" dediğimde daha fazla irdeleyeceğimi anlayınca geri çekildi. Tüm ambiyans birden bire yok olmuştu. Çetin duvarlarına toslarken bulmuştum kendimi. Arkasını gitmek için döndüğünde bir sonraki adımımı düşünmeden beline sarıldım. 

Canım yanıyordu.

Gümüşlerinde ki ızdırabın zinciri nereye dayanıyordu?

Etime gömdüğü kırık camların her birinde soru işaretleri kazılıydı.    

Bir kitapta okumuştum. Satırda; bazen insanları, acılarındaki benzerlik kadar birbirine bağlayan hiçbir şey yoktur yazıyordu. Bu yüzden mi Gideon bana diğer herkesten daha yakın geliyordu? Elemden de oluşsa bir yerde düğüm olduğumuzdan.

"Bana mührü göster" sorgulamayacaktım. Anlatmaya hazır değildi. Zorlamam yalnızca aramızı bozardı. Gitmemesi için bahanem yoktu, tek bulabildiğim çare mühürdü. Hem bir parçam deli gibi görmekte istiyordu. Nasıl bir şeydi acaba? Yulier'in ki gibi pranga tarzında mıydı? yoksa herhangi bir sembol mü? sessiz kaldığından istemediğini farz etmiştim. Hayal kırıklığı kalbime dolmaya başladığında, geri çekilmeme izin vermeyerek kolumu kavradı. Beni şöminenin önüne götürdü.

"Burada daha iyi görürsün" dediğinde sevinmiştim. Dudağımı dişleyerek, sırttım. Başımı aşağı yukarı salladığımda gözleri dudaklarıma takıldı. Parmağını alt dudağımın hizasında gezdirerek "Isırma" dediğinde bugün bana ne kadar çok dokunduğu dikkatimi cezbetmişti. Sanırım fazla sınırlarını zorluyordum. Bilerek yaptığımdan değil gerçi. 

"Hazır mısın?"

"Evet!" aptal ne diye heyecanını belli ediyorsun! şükür ki tavrımın üzerinde durmamıştı.

Elini kaldırdığında başta değişik hiçbir şey göremedim. Bir saniye sonra cildinde belirmeye başlayan karartıları seçebildim. Sanki derisinin altından yavaşça gün yüzüne çıkan siyah bir mürekkep vardı. Mühür tamamen ortaya çıktığında kitlenmiştim. Biri kalın, diğeri ince iki halka sarmalıydı parmağında ki. Sol elinde ve yüzük parmağındaki mühür tamamıyla alyansı andırıyordu!

Kalbe direk giden tek damara takılı alyans, aşkı ve sadakati temsil ederdi. Duygularımın kıyısına vuran hisler emsalsiz bir şeylere ulaşmıştı, alıkoyamıyordum. İçimde infilak eden alelade hissiyat herkes için sıradan benim içinse yabancıydı. Karmakarışıklığımın yüzüme yansımasına izin vermedim.

"Neden gizliyorsun?" zaten herkes bilmiyor muydu mührün onda belirdiğini?

"Rahatsız olabileceğini düşündüm" 

Elmacık kemiklerime batan minik iğneleri göz ardı ettim. Altında yatan asıl sebebi ben bilsem de o ateşe yakınlığımızın zannına kapılabilirdi, en iyisi buydu. "Saklama. Rahatsız olmam" diye mırıldandığımda gözleri kısılarak, tebessüm etti.

"Bu sahibine geri dönmeli" merakla cebinden çıkardığı şeye baktım. Ortasında kan kırmızısı yakut bulunan kurt kolyesini görünce duraksadım. Gideon zincirinden tutmuş, kaldırmıştı. Kolye havada ileri, geri sallanıyordu. 

"Bana hala anlamından bahsetmedin"

"Kolye yadigar. Kalash klanı kurulduğundan beri Aşinalar bu kolyeyi üzerlerinde taşırlar. Bir nevi gelenek. Senin dişi lider olduğunu temsil ediyor. Ayrıca auranı baskılayacaktır"

Tek kaşımı kaldırdım. "Başka?"

"Tabi ki diğer ırkların sana yaklaşmasını engeller. Hele de çiftleşmek için kadın arayan erkeklerin" sondaki cümleyi tıslayarak söylemişti resmen. Kolyeyi ilk saydığı nedenlerden değilde, sırf sondaki niyeti için takmamı istediğini bu kadar belli edemezdi. Zira gelenek - göreneği takan bir kişiliği yoktu.

"Gitmek istediğini biliyorum yada tüm bu olanlarla uğraşmak istemediğini. Yine de Kalash'ı terk edene dek senin Aşina olduğun gerçeği değişmeyecek. Belki yük olacak ama o vakte kadar kolyeyi taşımanı istiyorum" sanırım bu kadarını yapabilirim. Saçlarımı yukarıdan toplayarak, sırtımı ona çevirdim. Eğer ben Aşina isem bu kolyeyi de bana Kalashların lideri takmalıydı. Gideon itirazsın kolyeyi boynuma geçirdikten sonra klipsini taktı. Tekrar ona döndüm.

"Saat çok geç oldu, uyumalısın"

"Sende öyle, dinlenmelisin" yorulduğunu belli etmese de istirahat etmeliydi. 

Beraber salondan çıkıp odalarımızın olduğu koridora girdik. Benim odam onunkinden daha yakın olduğundan çabuk varmıştık. Gülümseyerek "İyi geceler" dediğimde aynı şekilde karşılık verdi. Sebepsizce odasına girdiğini görmek istediğimden içeri girmeden bekliyordum. Koridorda daha on adım atmadan duraksadı. Vücudunu yarım bir şekilde benden tarafa döndürdü. "Elfler Kalash klanını himaye altına almak istediklerinden seni istemiyorlar Alysa"

Şaşkınlıkla "O halde neden?" diye sorduğumda gözleri karardı. Tehlikeli bir aura yaymaya başlamıştı. Garip bir biçimde çevremizin havanın titreştiğini ve gittikçe tekinsizleştiğini hissettim. Tüylerim diken diken olmuştu.

"İstedikleri benim. Kara Kurt'un gücünü kontrol altına almayı arzuladıkları için beni tuzağa çekmeye çalışıyorlar. Nasıl bir yaratığın pençesine hapis olduğunun bilincine varmalısın. Çünkü bir elinde Beyaz Cadının ışığını taşırken, diğer elinde Kara Kurt'un karanlığını taşıyorsun"...

  

 დ  "Bazen insanları, acılarındaki benzerlik kadar birbirine bağlayan hiçbir şey yoktur..." (Dostoyevski) bu bölüm azıcık romantik olsun dediğimden heyecansız yerde bitirdim :D

დ  Sizce Gideonun başına ne gelmiş olabilir?

დ  Alysa Elf diyarına gitmek zorunda kalacak mı? peki ya güçleri onlarla nasıl baş edecek? elfler bu konuda ne diyecek?

დ Gideonun mührünü beğendiniz mi? 

დ Bölüm nasıldı? en sevdiğiniz kısım neresi oldu? ooo!!! o sondaki cool cümlelerde neydi öyle Gideoncuğum :D kalbimden vuruldum.

GÖRÜŞMEK ÜZERE BENİM BOL BOL YILDIZ VEREN VE YORUM YAPAN OKUYUCULARIM!

Continue Reading

You'll Also Like

9.6K 349 14
ღ- Yandere takıntılı aşk durumudur. sözlük anlamı Yandere, Japon pop kültürü içinde geçen karakter tiplerinden biridir. "Yandere" terimi; hasta olmak...
67.2K 10.8K 49
Bütün evrenin zaman akışını değiştiren saati almak için büyücüler ve mistiklerden oluşan beş kişilik bir takım yaratılır. Takımdaki kilit nokta, Tess...
151K 6.5K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
3.6M 300K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...