❄️SEMÛM ATEŞİ

38.6K 3.3K 1.9K
                                    

İletişim için İNSTAGRAM adresini "endless_q.r" veyahut WATTPAD hesabımı takip ediniz.

Arkadaşlar bilgisayarım bozuldu şuanda serviste. 15 - 20 güne ancak gelir dediler. Bölümü telefondan yazdım. Yanlışım varsa kusura bakmayın.

Bir sonraki bölümde istediğiniz gibi günlük hayatlarını yazacağım. ❤️

▏₰ Alysa

Karnımda ki baskı, ensemdeki ağrıyla uyandım.

Bacaklarımın havada asılı kaldığını hissedebiliyor buna rağmen garip bir şekilde hareket ediyordum. Yere basma ihtiyacı duymam tamamen reflekstendi. Ayaklarım sert bir zemin arasa da içinde bulunduğum tuhaf durum yüzünden bu isteği baltaladım. Sezgilerim bana ölü taklidi yapmamı söylüyordu. Neler olduğunu hatırlamakta güçlük çekiyordum. Şuurum yavaş yavaş yerine otursa da anılarıma bakmayı denedikçe görüntüler cızırdayarak piksellerinden ayrışıyordu.

Gözlerimi açtım.

Kara basarken çıkan katur kutur sesleri kulağıma çalındı. Başım çatladığından tantananın susması için yalvarabilirdim. Kış ayının günlerinde sıradan gelen gürültü şuanda beynime yüzlerce çivi çakıyormuşçasına rahatsız ediyordu. Her ne oluyorsa birden fazla kişinin işin içinde olduğunu söyleyebilirim. Verdiğimiz çetin mücadeleden sonra takatim tükenmişti, evet. Lakin kılımı kıpırdatamayacak denli yorgun değildim. Şimdiyse göz kapaklarımı açık tutmak dahi külfet geliyordu.

Odaklanamıyordum.

Puslanıp netleşen, karın üzerinde derince ayak izi bırakan botlar tanıdık gelmiyordu. Burnuma dolan acımsı ten kokusu da öyle. Dürtüsel olarak daha yoğun ve sakinleştirici bir koku aradım. Aldığımsa bunun tam tersiydi. Bilinçsizken karnımda hissettiğim baskı birinin beni omzunda taşımasından kaynaklanıyordu. Baş aşağı sarkıyor oluşum buhranıma eksi yönde yarar sağlıyordu. Bakışlarımı sağa, sola çevirerek nerede olduğumu çıkarmaya çalıştım. Etraf hala karanlık olduğundan savaşın üzerinden çok geçmiş olamazdı. En son ne yapıyordum? Hyuga ve diğerleri ile konuştuğumu anımsıyordum.

Başım dönüyor. Bana ne verdiler? İlaç mı? belki. İçinde bulunduğum alemi farz edersek ot karışı ya da büyüsel bir şey daha mantıklı geliyordu.

Eve gidiyordum. Ah, şimdi hatırladım. Anahtarla kapıyı açarken biri enseme vurmuştu. Kim olduğunu göremesem de kaçırıldığım barizdi. Kalash'a nasıl girmişlerdi? Nasıl girmişlerse öyle de çıkmışlardı belli ki. Kollarıma sarılmış hasır halat, ayak bileklerime de dolanmıştı. Firar etmeyeyim diye her türlü önlemi almışlardı.

Beni nereye götürüyorlar? Beyaz cadıyı elde etmek isteyen ırklarla, rehin alanların alakası var mıydı? Bilincimi yitirmemek için tüm irademi kullandığımdan kalan küçücük enerjimle onlarla kapışamazdım. Fevri davranmamalıyım. Tabi bu hiç bir şey yapmayacağım anlamına gelmiyordu. Gideonun ne zaman döneceği belirsizdi. Mehtaba hala dolunay hükmediyordu. Arkadaşlarım beni evde uyuyor biliyordu. Eğer azıcık akılları varsa arkalarında bıraktıkları izleri sileceklerdir. Peşimden acemileri yollayacaklarını sanmıyordum. Her şeyin hesapladığım gibi seyredeceği mutlaktı.

Beyaz cadıya giden bütün yolları tıkadıklarında hayatım karabasanlarla dallanıp budanacaktı.

Küt küt atan kalbim nefesimi seyrekleştirdi.

Kurtların beni bulması için işaret bırakmalıydım ama nasıl?

Diğerleri önden gittiğinden sorun teşkil etmeseler de, beni un çuvalı gibi taşıyanın işkillenmemesi gerekiyordu. Zaten alternatiflerim kısıtlıydı. Cebimde taşıdığım dikkat çekici bir eşya yoktu. Olsa dahi dolambaçlı yollar muhtemelen yanlış taraftan gitmelerini sağlayacaktı. Bıçaklarımı almışlardı. Baldırımdaki çantaya uzanmak için hareket etmem gerekiyordu, bunu yapamazdım. Ayrıca tılsımlarımı alıp almadıklarını bilmediğimden riske atamazdım. Üstelik işaretin sürekli olması elzemdi. Takip eden kişinin kaybolmaması için sık sık yön göstermem gerekiyordu.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Onde as histórias ganham vida. Descobre agora