❄️LANETLENMİŞ HAFIZA

20.5K 2.7K 917
                                    

Multimedia- James Arthur/ Let me love the lonely

Oy sınırı: 2000.

Arkadaşlar lütfen WATTPADDEN beni takip eder misiniz? Bölümler gelince sizi bildirim gelmesini istiyorsanız beni takip etmeniz gerekiyor <3

Bu bölümde SU TANRISININ GELİNİ adlı kitabımla ilgili bayağı bir spoiler var ama yapacak bir şey yok ona göre okuyun miller :D

▏₰ Alysa

Ruby nine şöminenin ateşiyle tutuşturduğu kağıt parçasıyla yanına dizdiği dört mumdan turuncu renkli olanı eline aldı ve fitilini tutuşturdu. Fitilden yükselip havaya kıvrılarak karışan beyaz duman yerini birkaç saniye içerisinde küçük bir aleve teslim etti. Yanmaya başlayan mumu Gideonun uyuduğu yatağın ayak ucuna bıraktı. Kahve renginde olan ikinci mumu alıp aynı şekilde yaktıktan sonra başının denk geldiği yere bıraktı. Üçüncü mum eflatun rengindeydi; onu sağ tarafına, yeşil ve sonuncu mumu ise yakarak sol tarafına bıraktı.

Çaka yeraltına ait çizimler ve yazılar içeren çemberi tebeşire benzer bir şeyle parkeye çizmiş, Gideonu yatırdıkları yatağı ise bu çemberin üstüne gelecek şekilde odanın ortasına çekmişlerdi. Uzaktan bakıldığında mumların rastgele bir şekilde değil de belli bir nizama göre yerleştirildikleri anlaşılıyordu.

Tüm bunların neden gerekli olduğunu anlamıyordum. Anlamamak ise beni daha da tedirgin ediyordu.

Yaşlı dişi kurt mumları yakma işlemini bitirdiğinde tutuşturduğu kağıt parçasını üfleyerek söndürdü. Yanık kağıdı şöminenin içine attı. Kalash'ın evleri inşa edilirken tek bir şömine yapılır, duvarın içerisindeki kanallar sayesinde ısı diğer odalara dağıtılırdı. Ruby ninenin diğer evlere nazaran hem salonunda hem de şifa odasında şöminesi vardı. İksir kaynatırken ateşe ihtiyaç duyacağı için bu sorunu baz alarak evi yaptırmış olmalıydı. Ben ateşimi istediğim zaman kullanabildiğimden çalışma odası için ekstra bir şömineye gerek duymamıştım.

Yanan mumların hoş kokusu birleşerek odanın içerisine yayılıyordu. Derin bir nefesi içime çekip gerilen sinirlerimi yatıştırmaya çalışsam da faydasızdı.

Gideon bana saldırmaya kalkışmıştı.

Zihnime bu cümleyi fısıldayıp duran iç sesim daha olayın üzerinden bir saat geçmediği halde yaşadıklarımı unutmamdan korkarcasına aynı şeyleri tekrar edip duruyordu. Ona seslenip kendine getirmeseydim ya da o kendine gelip bu güdüden kendini kurtarmak için pençelerini bacağına geçirmeseydi bana saldıracaktı.

Yaşadıklarımın etkisinin altında kalmıştım. Titreyen ellerimi kimseye fark ettirmeden masanın altından birleştirerek sıktım. İçime dalga dalga yayılıp önüne çıkan her şeyi talan eden bu duyguyu nasıl tanımlamam gerektiğinden emin değildim. Dehşet? Korku? Belki de çok daha fazlası...

O gözler... sevdiğim adama ait değildi.

Vahşi, beni parçalamaya hazır bir yırtıcıya aitti. Kocamın beni öldürmek istemesi her ne kadar beni dehşete sürüklese de asıl sarsılışımı gözlerinin içine bakarken yaşamıştım. Bana yönelttiği saf nefret... benim Gideon'um bana öyle bakmazdı ki.

Elalarımı titremesi durmayan ellerimden çekip yatakta uzanan adamın baldırındaki bandaja çevirdim. Beni kendisinden korumak için gözünü kırpmadan kendini yaralamıştı. Titreyen çenemi durdurmak için dişlerimi sıktım. Ruby nine pençeleriyle deşip açtığı yarıkları temizleyerek ilaçlayıp sarmıştı. Orada bilinçsiz bir şekilde yatıyor olsa da huzursuz bir uykunun kollarında olduğunu alnının boncuk boncuk terlerle dolmasından anlamıştım.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin