❄️GEÇMİŞ

41K 3.6K 1.5K
                                    

Multimedia - Cem Adrian / Kül

▏₰ Alysa

Daralıyordum.

Duvarlar üzerime üzerime geliyor, aldığım her nefes göğsümle dudaklarımın arasında sıkışıyordu. Parmaklarımı koluma gömdüm. Ne kadar sıktığımın önemi yoktu. Tam tersine fiziksel acı bilincime tutunmamda bana yardımcı olacaktı. Yoksa nöbet geçirebilirdim. Saatler alıyormuş gibi gelen nöbetlerin getirisi somut işkenceye kıyasla tamamen psikolojikti. Beni gitmek istemediğim geçmişe götürüyor, çıkışı olmayan bir kuytuya hapsediyordu.

O bodrum katına.

Kendimi oyalamak için volta atıp duruyordum. İllaki birileri gelecekti. Evet, evet kesin gelirdi. Yulier yokluğumu er ya da geç fark edecektir. Avuntumun üzerinden daha iki saniye geçmesine rağmen daha fazla dayanamayarak, gerisin geri girişe koştum.

Buradan çıkmam lazımdı.

Kapıya kaçıncı olduğunu bilmediğim yumruklarımı indirirken, bir yandan da birilerinin sesimi duyması için yalvarıyordum. Soğuk bile sorun değildi, yeter ki buradan kurtulayım. "Açın şu kapıyı! açın!" boğazım bağırmaktan tahriş olmuştu. Eminim akşama kalmadan yer yer morluklar çıkacaktı etimde. Kalashlar depolarını göze batmayacak yerlere inşa etmişti. Herhangi bir saldırıda yiyeceği korumak elzemdi. Bu sebeple etrafta doğru dürüst kimse dolanmıyordu. Kurtlar sürekli devam eden gürültüden rahatsız olacaklarından olağanüstü işitme kabiliyetlerini yalnızca istedikleri zaman devreye sokuyorlardı. Sıradan bir günde insanın duyma yetisine dek güçlerini sınırlıyorlardı.

Şansım asla yaver gitmemişti ki şimdide öyle olsun!

Başım girdap misali dönmeye başladığında kulaklarımda geçmişin sefil haykırışları yankılanmaya başladı.

Yapamazdım. Burada kalamazdım.

Zihnime kurduğum barikat bizzat kazdığım toprağın altında gözlerini açan hatıralarımla birlikte yavaş yavaş yıkılıyor ve içindeki savunmasız Alysa dışarı çıkıyordu. Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçtı. Yeniden dirilmesine dayanamazdım. Onca iğne, onca seans... imkansız. Beni oraya tıkmalarına izin vermeyecektim! ortam bir anda değişti. Burnuma dolan rutubet kokusuyla irkildim. Ayakta durabilmek için elimi yasladığım duvar ahşaba dönüştü. Tamamen karanlıktı. Beş yaşındaki ufak bir kız çocuğu için dehşetin kelime anlamı olacak denli zifiriydi.

İçeri tepildikten sonra anahtarın korkutucu bir şekilde yuvasında dönerek, kapının üstüne kilitlendiğini dile getiren edanın ardından gelen tüyler ürpertici sessizlik. Karanlığın içinde saklanan, kabuslarında gördüğün tüm o canavarlarla birlikte tek başına kalırsın. Düşerken bacaklarının yere sürtünmesiyle açılan yaraların sızlamasını dahi umurunda olmaz, gerisin geri kapıya koşarsın. Minicik ellerinin yaptığı yumruklarla kapıya vurur, seni oradan çıkarmaları için yakarırsın.

Ağlarsın ama duyan olmaz.

Sesin kısılana kadar bağırırsın fakat içten içe günlerce orada kalacağını bilirsin. Kurumuş vicdanları sana ne zaman merhamet etmişti? peki ne yapmıştı da reva görmüşlerdi bu cezayı ona? oyun oynarken yanlışlıkla kolunun değdiği vazo düşüp kırılmıştı. Bu yüzden miydi? cansız bir eşya ondan daha mı değerliydi?

Doğru. Beni hapsetmek için bahaneye mi ihtiyaçları vardı? o kadının... emretmesi yeterdi.

İşte böyle delirtirler insanı... yavaş yavaş, acele etmeden.

Yapılan her şey mubahtır. Zira terbiye edilmesi gereken şımarık biz kız çocuğusundur. Asla şımartılmamış lakin şımarık. Sevilmemiş, sevilmeyecek bir kız çocuğu. İstenmeyen, zavallı, kusurlu ve uğursuz. Tüm tanımlar yalnızca senindir.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Where stories live. Discover now