❄️TESLİMİYET

63.8K 3.6K 3.3K
                                    

Bölüm 7325 kelime, 31 sayfaya denk geliyor :)

▏₰ Alysa

Ateş ısırdığını yiyip bitirene dek sönmez. Sende her şeyi yakmak mı istiyorsun?

Özümün bulunduğu karanlık çukurda yanmayı sürdüren alev kulağıma vesvese verircesine fısıldadı. Öfkem damarlarımdaki ateş kadar yakıcıydı. Kırmızıya çalan alaz derimin üzerinde gezinirken sanki ihtiyacı olan yakıtı da oradan alıyordu. Ilık bir hissiyat verse de uysallığı aldatıcıydı. Ben hariç herkesi düşman bellemişti. Ve birileri ona el uzatma saygısızlığında bulunursa bir anda ölümle sona ererdi küstahlığı. İçimdeki yıkıcı gücün zehabına kapılmamak için direniyordum. Hatta öyle bir çabalıyordum ki tırnaklarımı avuç içlerime saplamak zorunda kaldım, etimden içeri nasıl girdiklerine odaklandım. Acı aklımı kaybetmemem için tutunabileceğim tek dal kalmıştı.

Bunun için husul bulduk Âteşî; emret.

Bulanıp duran duygularımın baskın çıkmaması için uğraşıyordum. Odağım kayıyordu, sanırım kontrolü yeniden yitirmek üzereydim.

Hayır.

Binlerce kez teklifini zihnimde ret ettim. İçimde bir yerlerde ateşe uyarsam pişman olacağımı ve sonucundan kaçamayacağım hakkında uyarılıyordum. Gözlerimin önüne buz tutmuş göle düştüğüm vakit açılan koca delik ve ormanı tutuşturan felaket görüntüleri gelince biraz daha irademi kuvvetlendirmiştim. Tamamen hakimiyetim altına alamasam da kışkırtmasını durdurmuştum. Özümün iletişime geçmeye çalışması başlı başına tehlikeyi çağrıştırıyordu zaten. Yalnızca yaşanacak büyük hadiselerde benliklerini ortaya çıkarırlardı.

Göğsüm körük misali inip kalkarken soğuk havanın dahi sinirime işlemediğini fark ettim. Ateş çekirdeği bir noktada hatalı olsa da tümüyle yanlış sayılmazdı. Belki her şeyi değil ama bu kadının Gideonu arsızca isteyen dilini küle çevirip yok etmek istiyordum. Sonra sıra bana ait olana dokunmaya çalışan terbiyesiz ellerine gelecekti. İrdeledikçe çıldırıyordum, bu da etrafımdaki ateşi harlayıp çoğaltıyordu.

Küçük tepeden atlayıp yere indim. Zemine basan ayaklarımın çevresindeki ateş anında kar tabakasını cızırdatarak eritmeye koyuldu. Avcı kadına doğru ilerlerken botlarımın tabanları karın altında kalan donmuş toprağı yüzeye çıkarıyordu. Kar ateşle temas ettiğinden şeffaf bir duman yükseliyordu. Kalia neler olduğunu anlamamıştı. İrileşen gözleri afalladığını anlatır biçimdeydi.

Aramızda az bir mesafe kalacak şekilde karşısına dikildim.

"Kabilenizde size öğretilen ilk şey nasıl utanmaz olmanız gerektiği mi?"

Arkamdan gelen tuhaf sesi önemsemedim. Bırak avcıları direk kabilelerine hakaret ettiğimden Metus boğuyormuşçasına bir nefes çekmişti, muhtemelen bu da öyle bir ses çıkarmasını sağlamıştı. Kurtlar Avcılardan diğer ırklara kıyasla biraz daha çekiniyorlardı. Başka zaman olsa bende anlaşma yoluna başvururdum. Şuandaysa tek istediğim bu kadını kırmaktı. Sadece fiziksel değil, mental olarak da.

Kulaklarında birkaç defadan fazla çınladığını bildiğim cümlemden sonra Kalia'nın yüzü öfkeyle gerildi. Çirkin ifadesi tıpkı vahşi bir canavarın suretindeydi. Sıktığı dişlerinin arasından "Bu ne cüret!" diye bağırdı. Üzerime atlamak, kemerinde asılı duran hançerini boğazımı keserek kanla kirletmek istediğini söylemese de koyulaşan irislerinden o tutkuyu okuyabiliyordum. Öne doğru çıksa da son anda kendini frenlemişti. Yasaları unutmaması gerekiyordu zira en ufak bir ihlal bir daha klanlara girememesine sebep olabilirdi.

Şüphe, güvensizliği de beraberinde getirirdi.

Dudaklarım soğukça kıvrıldı. Onunla dalga geçtiğimi idrak ettiğinde yumruğunu sıktı. "Doğru dedin. Cidden bu ne cüret?" ne demek istediğimi çözemese de alaylı tavrımdan kendisinden söz etmediğimin ayrımına varabiliyordu. İyice yaklaştığımda hemen çaprazımdaki Gideon olaya müdahale etmek için kıpırdandı. Bana engel mi olacaktı? bir şey yapmasına izin vermeden bakışlarımı hızlıca gümüşlerine sabitledim. Artık nasıl baktıysam dondu kaldı. Elalarım 'Sakın' dercesine çalkalanıyordu. Bu kadının yaptıklarını yanına bırakırsam akşam uyuyamazdım.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin