❄️NEFES KESİĞİ

53.7K 3.5K 2.7K
                                    


Multimedia: Joji- Slow Dancing in the dark.

Oy vermeden geçmeyin lütfen :( 

DİPNOT: Bölüm 40 sayfa.

▏₰ Alysa

Dün gelmişti.

Bizden bir gün sonra.

Onu beklediğimden odamdaki yağ lambasını söndürmemiştim. Yatakta dizlerimi karnıma doğru çekmiş, çenemi diz kapaklarımın üstüne koyarak saatlerce o pozisyonda kalmıştım. Eve geldiğinde penceremden yansıyan turuncu ışığı görmüş olmalıydı. Uyanık olduğumu biliyordu. Koridorda yürürken çıkardığı ayak sesleri odamın kapısının önüne gelince duraksamış ardından devam ederek kaybolmuştu. 

Konuşmak için hazır değildim.

En çok da öldürdüğü onca çocuğun kesilen ılık solukları hala üzerindeyken gelmesin istemiştim. 

Ertesi gün kahvaltı hazırladıktan sonra üstün körü atıştırarak odama geçmiştim. Her lokma bir bir boğazıma dizildiğinden pek bir şey yiyememiştim. Bu suskunluğunun geçici olduğunu biliyordum. Kendince bana zaman tanıyordu. Kalbimdeki ağırlık yüzünden sık sık gözlerim dolacak gibi olsa da bir türlü yaşarmamıştı kirpiklerim. Ağlayabilsem, içimdeki fazlalığı bir atabilsem rahatlayacağım ama yapamıyorum. 

Kış dinlenmesindeki ağaçların uzun ve ince dalları duygularımı barındıran mağaranın ağzına ağ örüyordu. İnin derinlerine gömülmüş her bir his, her bir hatıra donmuştu. Üstlerini örten kırağı erdiğinde uyanacaklardı. İçlerinde birikmiş yığın ilk hallerinden farkıydı. Bende aynı kişi değildim. 

Değişmişlerdi.

Değişmiştim.

İan Gasadalur'da olanları diğerlerine özet geçerken aramızın limoni olduğunun da altınızı çizmiş olmalıydı. Zira Yulier'in bunca zaman kapıma dayanmamasının başka açıklaması yoktu. İlk önce olanları aramızda halletmemizi istiyor olmalıydılar. İlk kavgamız değildi, son da olmayacaktı. Anlayışlı olmalarını seviyordum. Ne konuşacak, ne de içine girdiğim bu karmaşayı anlatacak gücüm vardı çünkü. 

Yalnız kalmak istiyordum, yalnızdım da. İçerideki adam bunun olması için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ona bağırıp çağırmam neyi değiştirecekti? Yalvarırım daha fazla birilerini öldürme desem yaşadığımız dünyada böyle bir şeyin mümkün olabilme olasılığı yüzde kaçtı? Bir, iki gün eline kan değmese şükredecek hale geliyordum. 

Sorun ölümler değildi. Bunu kabul etmek, içimde hazmetmek çok zordu ama gerçek buydu. Belki de dahil olduğum bu vahşi diyarın sert kurallarına git gide adapte olduğumdan ağzımı açamıyordum. Bir yarım bu aleme aitti. Onu ölümler için suçlamayacaktım. İnsanlığımın üzerine balyoz gibi inen, vicdan denen o şey içimi talan etse de hakikat buydu. Gideon yetiştirdiği cadısının geldiği durumla ne gurur duyar, ne de kınardı. O sadece yapması gereken şeyi yapıp beni yutmak isteyen dev dalgalara karşı hazırlıyordu. İstediğinden değil, olması gereken bu olduğundan.

Onun için hiçbir şeyin anlamı yoktu.

Gözlerinin içine baktığımda bazen oradaki boşluğun büyüklüğünü görür gibi oluyordum. Ürperiyor; ucu bucağı görünmeyen hiçlik karşısında dehşete kapılıyordum. Bir insan, canlı, kişi her ne haltsa... nasıl o kadar büyük bir boşlukla yaşayabilirdi? 

Baş edebileceğinden fazlaydı. Bakışları içinde bir yerlerde büyümeye hala hevesli deliğin yavaşça ettiği istilayı durduramamasından kaynaklı arada değişiyor, kötürümleşiyordu. Yılların getirdiği bir savaşın yorgunluğunu taşıyordu zihni.  

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin