KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-

47K 3.9K 2K
By endless_Q

▏₰ Alysa

İhanetin tadı her zaman bu kadar acı mıydı? sırtıma saplanmış bıçakların hepsinde... bir isim kazılıydı. Özenle işlenmiş isimler bıçakların sahiplerine aitti. O kadar fazlalardı ki bazen taşımakta güçlük çekiyor, tökezliyordum. Gittiğim her yerde benimle olmakla, son nefesimi verene kadar benimle tanışmakla lanetlenmişlerdi.

Elistaya geldiğimizde buranın halkı bizi istemezken büyükanne onları yatıştırıp, bir şans vermelerini söylemişti. Robert denen herif evini basarak, Gideon ve sürüsüne hakaretler yağdırmıştı. Kendisine yaptığı saygısızlığı bile umursamamış, soyundan olmayanları savunarak, evinden onu kovmuştu. Bize yemek vermiş, kalacak barınak sağlamıştı. Her şeyin, tüm bu iyilikleri yapan kadının başının altından çıktığına inanmak istemiyordum. Fakat ruhların yalan söyleyemeyeceklerini de göz ardı edemezdim.

Diğer alemin üzerinde söz hakkına sahip olmayabilirdim lakin Gideon yanımdayken ne saldırmaya, ne de bizi kandırmaya cüret edebilirlerdi. Zira tüm seans boyunca ruhların Gideonun varlığının etkisiyle tir tir titrediklerini sezebilmiştim. Ondan çekinmeyi bırak, doğrudan doğruya korkuyorlardı. Bir Kurt'un aurasını duyumsamaktan rahatsız olmuşlardı.

"Hepsi bir oyundu" diye mırıldandım.

Hepsi bir oyundu.

Büyükannenin yüzünde korkunç bir gülümseme belirdi. Mutlulukla eğrelti duran tiksinç bakışlarını gördüğüm gibi, yapmadığına dair tutunduğum o ince iplikte kopuvermişti. Sürüden iki kişi yaklaşarak, kaçmasını önlemek için başında dikildiler. Büyükanne onların gelişinden tedirgin olmamıştı aksine oldukça pervasız duruyordu. 

Metus azımsanamayacak kadar serinkanlı tavırlarıyla, önüne çöktü. "Robertte işin içindeydi. Kara Cadıyla anlaşma yapıp ilk adımı attıktan sonra devamını getirmen zor olmadı. Köy kargaşaya boğuldu ancak işin içinden tek başına çıkman bir süre sonra güçleşmeye başladı. Eh yaşını düşünürsek oradan oraya koşturman kolay olmaz. Sana birde suç ortağı gerekiyordu. Köyde işine yarayacak ve sana ayak bağı olmayacak birini aradın. Ahhh, bir de unutmadan! bu kişi senin kadar büyük bir nefret taşımalıydı. İnsan olmayan tüm ırklardan iğrenecekti. Robertten başka kim bu kadar uygun olabilirdi ki? ona her şeyi anlattın ve yardım etmesini istedin böylece öldürebildiğiniz kadar tür öldürecektiniz. Öldürdükçe gerçekleşen vakalar sizin için intikamdan çok eğlence haline geldi. Her gelen gruba bize yaptığın gibi cana yakın davrandın. Onlara yardım edebilmek için her türlü tavizi verdin" kıkırdadı. Bu gülüş iyi huylu duygulardan değil, soğuk bir ayaz esintilerini taşıyordu. Yaptığı analiz çok kuvvetliydi. Büyükanne onu bölmeden dinledi. Yaptıklarından hoşnut olduğu barizdi. 

Kafamı karıştıran şey, tüm bu zaman boyunca gözlerini üzerimden ayırmamasıydı. Bilerek yapıyor gibime geliyordu.

"Entrikalarınız basit fakat oldukça işe yarardı. Biriniz kötüyü oynayarak gelenlerin şüphelerini üstüne çekecek, diğeri ise kahramanı oynayarak itimat kazanacak. Her şey istediğiniz gibi yolunda gitti. Öyle ki Tengu soyu bizimle iletişime geçecek kadar müşkül duruma düşmüştü" yüzünü büyükanneye iyice yaklaştırdı. Çehresinde, avına saldırmadan önce kurtların fıtrinde beliren canilik ortaya çıkmıştı. İrisleri parıldıyor, kararmış gözleri insanın kalbini delip geçiyordu. "Ne yazık ki bizim elimize düştün. Sana acısam mı bilemedim" ses tonu gırtlağından çıktığından kalınlaşmıştı. Cümleleri sıradan birinin takatini çekip koparacak güçteydi. 

Büyükanne gülümsemesini büyüttü. Bakışlarını korkusuzca Metus'un yüzüne çevirdi.

Meydan okuyordu.

"Senin gibi aşağılık bir soyun bu kadar zeki olması şaşırtıcı. Tahminlerin bire bir tutuyor. Kökünüzü kurutmak için Kara Cadılara başvuracak kadar ileri gittim. Gelen her grubun eksik sayıyla geri dönmesi beni ne kadar mutlu ediyordu sana anlatamam! zevkten vücudum okşanıyormuş gibiydi! onlarcası öldü! ahahahahahaha! onlarcası bir insanın elinden sefilce can verdi!"  

Donakaldım. Sadece ben değil, köy halkıda büyükanneden uzak durabilmek için geri çekilmişti. Bu kadın ruhunu şeytana satmıştı. Sırf insan olmayan kişileri öldürmek için kendinden bile vazgeçmişti. Kara Cadılarla anlaşma yapmak nasıl bu denli kolay olabilirdi ki? eğer dilersen bedelini ödemek zorundasın. Bu yaşlı kadın ölümü, kötülüğü, kanı dilemişti ve isteği cevapsız kalmamıştı. Bu dünyada ki günü bittiğinde özü, anlaşma yaptığı Cadı tarafından alınacaktı. Sonsuz bir işkenceye çarpmıştı kendini. Ne için? yalnızca kibrinden. 

Tırnaklarımı Gideonun kıyafetine geçirerek, avuçladım. Önümdeki bu berbat görüntüden kendimi koruyabilmem için dayanağa ihtiyacım vardı. Bir kere daha taşlaşmış vicdanın, insana neler yaptırabileceğine şahit oluyorduk. Onlarca masum canın mesuliyetini taşıyordu.

Az önce delirmişçesine gülen kadın birden bire duraksadı. Ardından dudaklarındaki gülümseme yavaşça soldu. Arkaya attığı başını ağır ağır indirerek, içimi ürperten gözlerini yeniden bana dikti. "Ama nereden bilebilirdim ki senin ortaya çıkacağını? soyunun çoktan Kara Cadılar tarafından tüketildiğini sanıyordum. Seni daha ilk gördüğümde anladım ne olduğunu. Kanının hışırtısı ızdarap misali çınlıyordu. Senin yanında durarak bile kirleniyordum lakin yapmam gereken bir vazife vardı. Sadece Cadı değil, üstelik Şaman yetilerine de sahipsin!" şu ana kadar dinginlikten çıkmayan sesi, sonlara doğru kabardı. Öfkeye büründü. 

Oturduğu yerden kalkarak, bana saldırmaya kalktı. Yanında hazır bekleyen sürü üyeleri omuzlarından bastırıp, onun yeltenişine engel oldular. Büyükanne vazgeçmedi. Kolunu bana doğru uzatarak hala ulaşmaya çalışıyordu. Öyle bir ifade vardı ki yüzünde eline geçtiğim anda parmaklarının boğazıma dolanacağından emindim. Hıncını benden çıkaracaktı. "Her şey senin yüzünden oldu! sen olmasaydın kimse olanları öğrenemezdi! Kara Cadılar soyunu yok ettikleri gibi senin de yaşamaya izin vermeyecekler! ben alamasam bile onlar intikamı mı alacak! sen her zaman istenmeyen olacaksın! seni yosma!"

Her zaman istenmeyen. 

Yutkundum. Sonunda hakiki sureti kendini göstermişti. O sevimli yaşlı kadın aslında huysuz ve şirretle bütünleşmiş bir kişilikti. Söylediklerine gelecek olursak... bildiğim bir şeyle nasıl bana zarar verebilirdi ki? 

"Götürün onu" Gideon emrettiğinde sürü üyeleri yaşlı kadının kollarından tutarak onu götürdüler. Yaşlı kadın onlara bir hayli zorluk çıkarıyordu. En sonunda sürükleyerek dışarı çıkarmışlardı. İnsan gücüyle nasıl Kurtlara direnebilirdi ki? Gideon yargılanacağı vakte kadar onu tutsak olarak tutacaktı.  

Metus çöktüğü yerden kalktı. Köy halkı hala kendine gelememişti. "Görüyorsunuz ya. En masum olduğunu düşündükleriniz, gün geliyor sizi hayal kırıklığına uğratıyorlar. Kurnaz ihtiyarın itiraf ettiklerine hepiniz tanık oldunuz. Robert'i öldürmenin suçundan kendimizi akladık. Sizin de kestirebileceğiniz üzere o şerefsizin köyden kaçmasının nedeni haber uçurmak içindi. Bu yüzden bize karşı çıkıp, saldırmaya kalktı" 

"Ş.. şimdi ne olacak? olanların suçlusunu bulmuş olsak bile köy hala kurtulmuş değil. Eğer saldırılar devam edecek olursa... korkarım ki bu bizim sonumuz olur"

Metus daha cevap veremeden dışarıdan olağanüstü bir çığlık koptu. Bu sesleri aylardır duyan ahalinin beti benzi atmıştı. Metus zevkle sırıtarak, ellerini birbirine sürttü. "Bende bunu bekliyordum! Şu oyuncakları bir deneyelim bakalım işe yarıyorlar mı!"...

Metus kalabalığın arasından geçerek dışarı çıktı. İçerideki tehlikenin geçtiğini bilen diğer üyelerde onun peşine takıldılar. Kalabalıkta ki erkeklerden bazıları kaptıkları tırmık, kürek ve sopalarla yardıma koştular. Çoğunlukla kadın, yaşlı ve çocuklar kalmıştı şimdi. Biraz önceki sorularını cevaplamak için öne çıktım. Zira Metus soruyu duysa bile yanıt vermeye yetecek sabrı bulamamıştı kendinde.

"Evde kaldığınız sürece size zarar veremezler. Metus ve diğerleri hortlakların köye girmemesi için bir dizi tuzak hazırladı. Biz çıktıktan sonra kapıları desteklemek için ağır eşyalar kullanın. Ayrıca aranızdan pencere başlarında fark edilmeden bekleyecek kişiler seçin. Ses çıkarmamaya özen göstermeniz çok önemli. Akılları olmadıkları için içgüdüsel olarak gürültüye tepki gösteriyorlar"

"Peki ya siz ne yapacaksınız bu durumda? ne zamana kadar tahammül etmemiz gerekiyor? ismi lazım değilin dediğine göre büyüleri geri alınamaz. Köyü terk etmekten başka çaremiz yok mu?" insanlar korktukları şeylerin adını anmak yerine daha çok o kişiye lakap takar yada isimsiz diyerek seslenirlerdi. O kimsenin ismini anmak bir nevi uğursuzluktu. Kara Cadılarda bu tabuların arasındaydı. 

Sabah vakitlerinde ruhların bağıra çağıra bir şey anlatmaya çalıştıkları o an aklıma geldi. Ne dediklerini bir türlü algılayamamıştım. Fakat bayılmama ramak kala içlerinden birinin mezar dediğini çok net hatırlıyordum. Beni uyarmak istemişlerdi! Mezarda onları bile sindirecek bir şey yatıyordu. Korktuğum için üstünde fazla durmamıştım. Şuanda anlıyordum ki bana yardım etmeye çalışıyorlardı. Belki de hortlakların öldürdüğü köy halkının ruhlarıydı onlar. Huzura erememelerinin tek sebebi arkalarında ailelerini bırakmaları değildi. Kara Cadı tarafından yapılan büyü onları bu köye hapis etmişti. Ruhlar diğer aleme göç edemiyorlardı.  

"Taş mezarlardan birinde. Onu bulduğumuzda parçalayabilirsek hortlaklarla arasındaki bağ kesilecek. Kontrol edilmeyen cesetler ise kabirlerine geri döneceklerdir. Böylece sizde eski mutlu günlerinize kavuşacaksınız. Bir daha köyü rahatsız edemezler" 

Eski günlerine duydukları özlemle bazılarının gözleri dolmuştu bile. Aylardır çektikleri on yaş birden aldırmış gibiydi. Benimle konuşan otuzlu yaşlardaki adam yanıma gelerek elimi, iki elinin arasına aldı. Her halinden bize minnettar olduğu anlaşılıyordu. "O yaşlı kadının bize yaptığı tek iyilik size bir şans vermemizi istemesiydi. Kalash klanının ünü sadece insanlar tarafından değil, tüm ırklar tarafından biliniyor. Yaptığınız iyiliği hiçbir zaman unutmayacağız. Sana teşekkürü borç biliriz klanın dişi lideri" kızararak, göz ucuyla Gideonun tepkisini kontrol ettim. Beni bu şekilde çağırmaları utanmama yol açıyordu. Hele de sürünün asıl lideri bizi izlerken!

"Hayır. Buna gerek yok. Zaten görevi kabul ettiğimiz için alacağımız ödül uğraşlarımızı karşılıyor"

"Yine de siz kimsenin başaramadığını başardınız. İnsan ırkından olmayanlarla aramızdaki nefret zincirlerini kırmak hiç kolay olmadı. Dokunulmaz olarak kabul görülen bu kuralı yıktınız. En azından bizim için" izleyen kalabalıkta onaylayan başları ve mırıltıları işittim. Gülümsedim. Hiç değilse artık yardım istemek için gönülsüz olmayacaklardı. 

Gideon bileğimi tutarak, adamın elinden uzaklaştırdı. Şaşırarak ona baktığımda kaşlarının çatılı olduğunu gördüm. "Gidelim. Geç olmadan önce" her zamanki gibi az ve öz konuşarak anlaşıyordu benimle. Zaruri olmadığı sürede konuşmaması da bundandı. 

"Tamam" dediğimde kapının önünde duranlar bize yol verdi. Gideon kapının kolunu tuttuğunda duraksayarak, bana döndü. "Mezarlığa vardığımızda taşı bulmak senin işin olacak"

"Biliyorum" 

Bir süre bana baktı. Sanki bir şey daha söyleyecekti ama vazgeçmişti. Kapıyı açtığında "Sana yaklaşmalarına izin vermeyeceğim, korkma" deyince beni cesaretlendirmesini beklemediğimden afalladım. Geniş sırtına baktım, yüzü kapıya dönüktü. Neden bilmiyorum ama o yanımdayken korkmam gereken hiçbir şey yokmuş gibi hissediyordum. Ne kadar kavga edersek edelim, onu ne denli incitirsem inciteyim korumasını üzerimden esirgemiyordu. 

İçimde eriyen bu yabancı duygudan nefret etmiştim. Yine de... kötü hissettirmiyordu.

Dışarı çıktığımız gibi savaş alanındaki ortamı kolaçan ettim. Hortlaklar her yerdeydi! duvara tırmanmış olanlardan biri, onu indirmeye çalışan adama doğru tıslıyordu. Elindeki kürekle zombiye vurup duran kişi köylülerden biriydi. Metus cesetlerin tam ortasında, önüne çıkanı bıçağıyla delik deşik ediyordu. Daha çok sıradan insanların baş edemeyeceği canavar cesetleriyle ilgileniyordu. Köye girmeye çalışan zombiler ise bir saniye sonra kendilerini derin bir çukurun içinde buluyorlardı. Tırnaklarıyla toprağa tutunup, çıkmaya çalışsalar bile kayıp duruyorlardı. Öfke gibi duygulara sahip olmadıkları için sar başa aynı şeyi defalarca tekrarlıyorlardı. Çukura düşüp durduklarından pek boş yer kalmamıştı geriye. Bu yüzden bazı hortlaklar çukura yuvarlanmış arkadaşlarının kafalarına basarak kendilerine köprü kuruyorlardı. 

Zıplama gücüne sahip olanlarınsa karşıya geçmeleri sorun teşkil etmiyordu. Gideon avcı bıçağıyla bize en yakın olan zombinin kafasını tereyağından kıl çekermişçesine kesti. Mezarlık köyün dışındaydı. Girişten çıkıp, oraya ulaşmak ise intihar etmekten farksızdı. Bundan dolayı eskimiş çitlerden birine yöneldik. Çitler dün gece sağlamlaştırılmış olsa da hala sur olmaktan çok ıraklardı. Gideon tekme atarak çitleri paramparça etti. Açtığı yoldan hızla geçerken ondan uzaklaşmamaya gayret gösteriyordum. Birde bu sebeple aramızın bozulmasını istemiyordum.

Ağaçlara tırmanmış olan cesetlerden biri, birden bire önüme çıktığında çığlığı bastım. Kanlı yüzü direk gözlerimin içine bakıyordu! Gideon anında arkasını dönerek zombi ile ilgilendi. Diz kapağının arkasına vurarak, kemiğin kırılmasını sağladı. Zombi iki büklüm olduğunda ise kafasından bıçağı sokup, geri çekti.  

"Şimdi!" Metus'un bağırışını duyduğumda ondan tarafa doğru baktım. Onun işaret vermesiyle birlikte giriş kapısında karşılıklı duran sürü üyeleri havada ki ipe asıldılar. İpi çektikleri gibi yerin altından kalın bir kütük çıktı. Kütüğün gövdesine başları sivriltilmiş kalın odunlar saplanmıştı. Son hızla köye saldıran hortlaklar zamanında duramadıklarından çürümüş vücutları bu dikenler tarafından deşildi. Kalbinden yada bedeninin değişik yerlerinden delinenler hala hareket edebilir haldelerdi. Uzuvlarına çakılmış dikenlerden kurtulmaya çalışıyorlardı. Sivri uçları direk beyinlerine saplanmış olanlarsa kıpırdamıyordu. Görünüşe göre dün sadece Gideonun emirlerini yerine getirmekle kalmamış birde ufak tefek düzeneklerde kurmuşlardı. Boşuna Kalash klanının ünü her yere yayılmamıştı.

Onların taşı kırana kadar idare edebileceklerinden emin olduğumda rahatlamıştım. Gözüm arkada kalmadan, Gideona yetişmek için adımlarımı sıklaştırdım. 

On dakika sonra mezarlığa girmiştik.   

Burada da zombiler geziyordu. Bizi fark ettikleri anda kükreyerek, üzerimize atıldılar. "Taşı bul" Gideon kemerine yerleştirdiği fırlatma bıçaklarının dördünü, parmaklarının arasına aldı. Aynı anda hepsini fırlattığında küçük bıçakların hedeflerine mükemmel bir biçimde girdiklerini gördüm. Beyinlerinden vurulan dört hortlak iki, üç adım attıktan sonra yere yığıldılar. Onlar bile vurulduklarını sonradan fark etmişti. Her ne kadar bana taşı bul dese de aramıza bir metreden fazla mesafe koymamaya özeniyordu. 

Bunca mezarın arasından taşı bulmak kolay olmayacaktı! gördüğüm sanrıda Kara Cadı yada Büyükanne hangi mezara, taşı nasıl koyacağını söylememişti! herhangi bir mezar olabiliyorsa bu hepsini aramak zorunda kalacağımız anlamına gelebilirdi! ayrıca buradaki mezarların üzerine demirden kafesler yapılmıştı. Görünen o ki köy halkı ölen yoldaşlarının zombiler gibi uyanmasından endişe etmişlerdi. Bu düşüncelerinde haksız olmadıkları barizdi. Zira mezarların neredeyse hepsinden buruşuk, etsiz yada sadece kemikleri kalmış eller fırlamıştı! dışarı çıkmaya çalışıyorlardı! 

Gideon önündeki zombiyi havaya kaldırdığı gibi fırlattı. "Alysa!" diye bağırdığında bende "Arıyorum!" diyerek aynı şekilde cevap verdim. Zombiler burada toplanmaya başlamıştı ve Gideon tek başınaydı. Nereye kadar onlarla baş edebilirdi ki? mezarların arasına insanlar yürüyebilsinler diye boş alanlar bırakılmıştı. Telaşla dolanıyordum. Mezarlarda farklı bir işaret, renk yada dikkat çekecek herhangi bir durum tespit etmem lazımdı. Kalbim göğsümü dövüyordu. Nefes nefese kalmıştım. 

Ne olabilirdi? taşın yerini unutmaması için bir iz koyması gerekirdi. Gözlerimi her birinin üzerinde gezdiriyordum. Ama yoktu işte! zihnimin karanlık odalarında çakan şimşekle birlikte durdum. Mezarların sahipleri dışarı çıkmak için tüm güçlerini kullanıyorlardı. Kritik bir anda büyükanne taşı saklamak isterse, nasıl cesetlerden sakınacaktı kendini? bir ihtimal Roberte bu görevi verebilirdi. Ona taşı emanet edecek kadar güveniyor muydu ki? hayır. Yaşlı tilki taşa kimsenin dokunmasını istemeyecektir. 

O halde geriye sadece tek bir seçenek kalıyordu. 

Sahte bir mezar kullanması gerekiyordu.

Tabi ya! bunca mezarın içinde fazladan bir tane göze çarpmazdı! o halde yapmam gereken tek şey içinden ceset çıkmaya çalışmayan bir tanesini bulmaktı! düşündükçe olasılığım kuvvetleniyordu! çok mantıklıydı! anında işe koyularak sessiz bir mezar bulmaya çalıştım. Beş dakika sonra içinden el, kol yada farklı bir organ çıkmamış bir mezar bulmuştum. Koşarak mezarın başına geldiğimde başka bir sorunla karşılaşmıştım. Bu demir kafesi kırmamın veyahut kaldırmamın imkanı yoktu. 

"Gideon şu kafesi parçala!" Gideon sorgulamadan mezara doğru döndü. Ardından yumruk yaptığı elini kafesin üzerine geçirdi. Kafes anında içe doğru göçtü ve demir parçaları koptu. Sonra hiçbir şey yapmamışçasına, kaldığı yerden zombilerle dövüşmeye devam etti. Yamulan kafese tuhaf tuhaf baktım. Bu adamda deli gücü vardı!

Şimdi buna takılmanın zamanı değil! kafesin çivilenmiş yerlerini es geçerek, ortadaki demirleri temizledim. Ellerimle toprağı kazmaya başladım. Neden yanımıza kürek almamıştık ki?!...

Kanter içinde kalana kadar toprağı eşeledim. Gideon arada sırada bana bakarak, takatimi ölçüyordu. İkimizde durmadan efor sarf ediyorduk. Kollarımda derman kalmamıştı. Öyle ki kaslarım güçsüzlükten titriyordu. Sonunda kara toprağın içinden çıkan taşı gördüğümde sevinçten daha hızlı kazmaya başladım. 

"Buldum!"  yumruk büyüklüğündeki taşı avuçlarımın arasında tutarak, ayağa kalktım. Sesimi duyan Gideon başını bana doğru çevirdiğinde yüzü gerildi. 

"Taşı hemen elinden bırak!" neler olduğunu anlamamıştım. Gideon resmen kükreyerek bağırdığı için refleksle birkaç adım geriye attım. İnsan sıcaklığını hisseden taş o sırada uyanmıştı. Kara Cadının elindeyken taşın kırmızı bir renkle yanıp söndüğünü görmüştüm. Yalnızca bu değil, taşın içindeki nabız atışları da kulaklarımın içinde gümbürdemişti. Avuçlarımın arasında kalp misali atan taşın aslında kırmızı olmadığını fark ettim, şeffaftı. Taşın içindeki kırmızı sıvı göreni yanıltıyordu. Havuz görevini gören taşın içindeki sıvı dolanıyordu. Şu anda kendi vücudumun içinde hissettiğim bu sessiz gürültü kanımı kaynatarak, damarlarımda coştu. Kalbimin ritmi, taşın ritmiyle eşleşti. Gözlerimi ardında dek açarak, taşa bakmaya başladım. 

Hipnoz olmuştum.

İçerideki sıvı fokurdamaya başladı. Çıkan baloncuklar kabararak, patlıyordu. Sonra bu kabarcıklar bağıran, ızdırap çeken insan suratlarına döndü. Boş göz çukurlarının içi karanlıktı. Ses çıkaramıyorlardı ancak acı çektiklerini sezebiliyordum. Yüzler çoğalıyor, çoğaldıkça ruhum taş tarafından çekiliyordu. Çatırdama sesleri yükseldi. Kristalize yüzeyinde binlerce çatlak oluştu. Kırık yarıklar ilerleyerek tüm gövdesini kapladı. En sonunda taş ellerimin arasında un ufak oldu. 

"Alysa!" Gideonun telaşlı sesi zihnimin içinde bir fırtına kopardı. Vücudumdaki ısı yok olmuştu, donuyordum! Tamamen taşın etkisi altına girmiştim. Beynim yaşadığı darbeyle vücudumda ki bağlantıyı kaybetti. Dizlerimin üstüne çöktüm. Yere yığılmadan evvel, puslanmaya başlamış görüşümle zombilerinde benim gibi dona kaldıklarını seçebilmiştim. Toprağın içindeki ufak taşlar etime girecek güçte batıyorlardı. 

Hortlaklar tam o anda üstlerindeki donukluğu atarak, yeniden canlandı. 

Sallana sallana geri dönmeye başladılar. Dün köyü terk ederken de bu haldelerdi. Ne var ki bu gidişlerinin dönüşü olmayacağından emindim. 

Taş kırılmıştı.

Büyü bozulmuştu.

Yerde zangır zangır sarsılıyordum. Sanırım hipotermi geçiriyordum. Gideon koşarak yanıma geldi. Kolunu sırtımın altından geçirerek, vücudumu biraz kaldırdı. Gümüş renkli irislerindeki sakinliği tamamen yitirmişti. Gözlerini baştan aşağıya üzerimde gezdirdi. Bakışlarında kan kırmızı iki çizik belirmişti. Kaşları çatıktı, dişlerini sıkıyordu. Parmakları yanağıma değdi. Tüm öfkesine rağmen nazikçe okşuyordu. "Seni kurtaracağım. Sadece bana güven" dediğinde güçlükle yutkundu. Alçak ama dediğini yapmaya ikna eden bir ses tonuyla konuşuyordu.

Nasıl yapacaktı? bu soru aklımı kurcalasa da ona inandığımı fark ettim. 

Yüzümdeki okşayışı hiç durmadı. Dokunuşu kaygımı yatıştırıyordu. Ateş gibi yanan bedenine sığınmak istercesine ona yaklaşmak istedim. Beni sarmalasın ve sıcaklığını benimle paylaşsın istedim. Zira şuanda ondan başka hiç kimse beni ısıtamaz gibiydi.

İyice yaklaştı. Değen her nefes biraz daha uyuşturdu tenimi. Yüzündeki öfke silinip yerini ızdırapla çizilmiş bir ifadeye bıraktı. Yanağımdaki el saçlarımın arasına kaymıştı. Soğuktan olsa gerek doğru düzgün odaklayamıyordum kendimi. Göğsümün içinde çekilmeyi andıran bir sancı hissettiğim anda dudaklarımı yakıcı bir dokunuş kavradı.

Sadece dokunuşlarla süren kısa öpücükler yerini daha sert, daha vahşi bir tutuma bıraktı. Başımı kendisine doğru çekerek, üst dudağımı kavradı. Ardından geri çekilerek alt dudağımı ısırdı. Hoyratça öpüyor, dudaklarımda ki sızı gittikçe aklımı başıma getiriyordu. Öyle bir şoka girmiştim ki onu itmeyi bile düşünemiyordum. Ağzımın içine giren ıslak dille gözlerimi sonuna kadar açtım. Pus tamamen ortadan kalkmıştı. Elalarımın çivilendiği gümüş renkli irisler koyulaşıyordu. Gözlerini benden kaçırmıyor, tam aksine bu anı ölümsüzleştirmek için beni izliyordu. 

Sonunda kıpırdanarak ondan kurtulmaya çalıştım. Konuşamadığım için inleme tarzı sesler çıkarıyordum. Kalbim göğsümde kendini oraya buraya savururken, bu sesleri duyduğunu bilerek daha da beter rezil ediyordum kendimi. Gideon onu itmeme izin vermedi. Hatta kollarımı tutarak ona direnmeme engel oldu. İnanamıyorum! resmen bir adam tarafından zorla öpülüyordum!

En korkunç olan şey ise bu hissin... tanıdık gelmesiydi.

Dakikalarca süren öpücük yüzünden yorulmuştum. Gideon ise geri bırakacak gibi değildi. Dili dilimi kavrıyor, ağzımın kenarından birbirine karışmış bir ıslaklık akıyordu. Ciğerlerim nefessizlikten isyan ettiğinde can çekişir gibi bir nida yükseldi göğsümden. Aynı anda Gideonda geri çekildi. 

Nefes nefese kalmış bir şekilde soluklanmaya başladım arada öksürüyordum. Gideonun göğsü de körük gibi inip kalkıyordu yine de yerinden ayrılmadı. Kurt gözleri ortaya çıktığında, bünyesinden kara bir aura sızmaya başladı. Dik bir yarık biçiminde ki irisleri alttan, keskin bir bakış attığında bana kaburgalarıma bıçak saplandı. Diliyle çenemdeki tüm sıvıyı yaladı. Bunu yaparken gözlerini, gözlerime dikmişti. 

Dudaklarımın üstüne yükseldiğinde yeniden beni öpeceğini düşünürken, o sadece dudaklarını aradı. Bunu yaptığı anda içimde sürünen bir baskı hissettim. Ağzımı araladığımda, karanlık bir duman dudaklarımın arasından çıkarak Gideona uçtu.

Gideon karanlık dumanı içine çekerek, yuttu. Dumandan kurtulduğumda vücudumun yeniden ısınmaya başladığını hissetmiştim. Beni diri diri yiyen o acıda yok olmuştu. 

"Artık iyisin" dediğini duyunca üzerime bir ağırlık çöktü. O öpücük... dumanı ortaya çıkarmak için miydi? kötülükten kurtulan zihnim hücrelerime bitkinlik aşıladı. 

Kirpiklerim yarı yarıya kapandığında bile arzuyla yoğunlaşmış bu bakışların etkisi altından çıkamamıştım. Gözlerim tamamen kapanmadan önce mırıltı eşliğinde sordum. Uykuyla uyanıklık arasında gidip geldiğimden ne sorduğumu hatırlamıyordum.

"Söylesene Gideon. Seninle... daha önce bir yerlerde tanıştık mı?...

✹ 

Yeniden uyandığımda rahat bir yerde uzanıyordum. Dinlenmiş gibi hissediyordum lakin bir yandan da her bir kasım sızlıyordu da. Gözlerimi açtığımda dün uyandığım tavanla karşılaştım. Başımı yana çevirdiğimde Gideonun yatakta oturduğunu gördüm. Bakışları boşluğu süzüyordu. Rahatsızca yerimde hareket ederken, bir yandan da sızlandım. Gideon gözlerini üzerime çevirdi. "Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğunda duraksadım. Nasıl hissediyordum? yüzümü buruşturdum. Bu kadar güçten düşecek ne yapmıştım ben? Elimi çatlayan başıma götürerek, ovdum. Sinema perdesi gibi oynayan anılarımda öpüşen bir çift gördüğümdeyse buz kestim. 

Olamaz.

Gideona baktım. Anında dudaklarına düşmüştü elalarım. Bunu fark ettiğimde gözlerimi oymak istemiştim! yanaklarım karıncalanıyordu! kesinlikle kıpkırmızı kesilmiştim. Gideon cevap vermeyeceğimi anladığında konuşmaya başladı. "Kara Cadının yaptığı o taş farklı ırkların kanını, etini ve ruhunu yemiş. Bu sayede bir canlının nabzına kavuşmuş. Kısacası o taş bir canavara dönüşmüş. Üzerinde kara büyünün halesi var. Ona çıplak elle dokunan kişiyi istisnasız lekeler. Sen ise ona karşı doğdun. Yani vücudun saf. Seni yemeye çalışarak kendini parçaladı. Üzerinde ki kara gölgeyi de vücuduna kuluçka olarak bıraktı. Eğer o kara dumandan kurtulmasaydın ruhunu bitirecekti" bana zorla yaptığı şeyin izahını mı yapıyordu? 

"Taşı nasıl bu kadar kolay yok edebildik? Kara Cadı büyülerinin geri alınamayacağını söylemişti oysaki" en iyisi bu konuyu kurcalamamaktı. Düşündükçe öfkelensem de mecbur kalmıştı. Dilini tut Alysa! dilini tut yoksa koparırım!  

"Kolay mı?" Gideonun sesinde bir küçümseme vardı. "Onu parçalara ayırdın. Ben bile bunu yapmakta zorlanırdım. Eğer taşa dokunan kişi sen olmasaydın köyün başı büyük belaya girerdi. Senin sayende hortlak derdinden kurtuldular"

"Ben... gerçekten böyle bir şey yapabilecek biri miyim?"

"..... Sen ne denli değerli olduğunu bilmiyorsun" son söylediğinden sonra oturduğu yerden kalkarak, kapıya doğru gitti. Çıkmadan önce "Yaşlı kadının cezasını vermek için toplandılar. Aşağıya in" deyip odadan çıktı. Kapanan kapıya boğazımda birikmiş ukteyle baktım. 

İlk defa biri bana değerli olduğumu söylemişti. 

Toparlanmaya çalışarak, duygularımı bastırdım. Sakın Alysa! sakın bu hislerin tesiri altına girme! daha önce ne olduğunu unuttun mu?! bir kere daha sahte hayallerin peşinde mi koşacaksın?! her seferinde boş ellerle geri döndüğün halde? 

Doğru. Bir daha buna izin vermeyeceğime dair yemin etmiştim kendime. 

Yattığım yerden doğruldum. Derin bir nefes alarak, gözlerimi kapattım. Şaha kalkan dalgaları dizginlediğim de oturduğum yerden kalkarak, aşağıya indim. Evin içi boştu fakat dışarıda kopan büyük bir yaygara vardı. Pencereden gördüğüm kadarıyla güneşin batmasına az kalmıştı. Köylülerin büyükanneye ne tür bir bedel ödeteceklerini merak ediyordum. Evden çıktığımda kalabalığın olduğu kısma doğru yürüdüm. Beni gören insanlar gülümseyerek selam veriyorlardı. Bende selamlarına karşılık veriyordum. En önde duran bizimkileri görünce yanlarına gitmek için izin istedim. Öne çıktığım gibi izledikleri sahneyi görünce geldiğime bin pişman olmuştum. 

Tahtalarla kurulmuş platformun üzerinde küçük bir iskemle konulmuştu. Sağlam bir direğe geçirilmiş kalın ip büyükannenin boğazına geçirilmişti. İpten kurtulamasın diye de kolları arkasından bağlanmıştı. 

İdam edilecekti. 

Ahali büyükannenin bir an önce asılması için teşvik ediyordu. Büyükannenin yüzünde ise çirkin bir ifade mevcuttu. Yapabilse tüm kalabalığı kendisiyle birlikte götürecekti. Benimle konuşan otuzlu yaşlardaki adam büyükannenin yanında bekliyordu. Köyün sakinleri bu adama liderleri olarak nişan koymuşlardı. 

"Aylarca çektiğimiz zülüm bu kadın tarafından planlanarak gerçekleştirildi! kalbini kararttığı yetmemiş gibi en kötülerle iş birliği yaptı. Yüzümüze güldü fakat ailelerimizi bizden kopardı! kurduğumuz mezarlıkta yatan suçsuz akrabalarımızın ölümüne sebep oldu! çoğu çocuk öksüz, yetim kaldı! kadınlar kocalarını, kocalar karılarını kaybetti! bugün Kalash klanının mensupları tarafından kurtarıldık! onlara artık can borcumuz var! burada toplanmamızın asıl nedeni ise bu şeytanlaşmış kadının cezasını hep birlikte vermek!" dedikten sonra topluluk öfke, mutluluk, intikam hisleriyle dolup taştı.

Adam büyükannenin bastığı iskemleyi tekmeledi. Son sözlerini söylemesine izin dahi vermemişlerdi. Kalın halat sıkışarak büyükannenin boğazını sıktı. Dehşet içinde çırpınan ayaklarına bakarken, görüşüm başka biri tarafından karartıldı. Burnuma dolan sandal ağacı kokusunun sahibiydi bu kişi. Büyükannenin gırtlağından gelen boğulma sesleri ölüm figürünün geçtiği yerlere yıkımı bıraktı.

Bu görüntü elimi ayağımı boşaltmıştı. 

Göğsüm daralıyordu.

Gideon kulağıma doğru "Bakma" diye fısıldadı. 

Baskılanmış bir şeyler bilinmezin zihnimde patlamasına yol açmıştı. Geri tepen enerjinin içinde yaşayan hüzünlü sözcükler, dokusundan acı sızdırıyordu.

'Seni seviyorum... Zeref'

Kimdi? Zeref kimdi?...


დ First Kiss mi ooooo 🙊😂 bölüm çok uzun diye ikiye ayırdım. Devam etsem yedi bini bulurdu ki günlerdir bölüm nerede yazıyorsunuz... ayrıca bu bölümde 4 bin civarı. Devamı olacak kısacası.

დ Ay başımıza neler neler geldi. Bölüm uzun diye bitmiyor, sahne zor diye çok düşünmem gerekiyor, wattpad kafayı yemiş hesabı açmıyor sonunda tüm engelleri aşıp bölümü tamamlayabildim 💪 ve saat 06:53... bölümü tamamlamak için SABAHLADIM.

დ Sizce Zeref kim?

დ Alysanın geçmişinde neler olmuş olabilir?

დ Bölüm nasıldı? en sevdiğiniz kısım neresi oldu? 

OY ve YORUM yapmayı unutmayalım lütfennnn ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

145K 6.2K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
16.7K 2.5K 52
IŞIĞIN ALEVİ SERİSİ 2. KİTAP (+18) "Serinin devamına görkemli bir düğüne, Şehvetli bir aşka Txerrea Krallığı'na Ve yeni ırklara yolcuk edeceksiniz. ...
9.6K 349 14
ღ- Yandere takıntılı aşk durumudur. sözlük anlamı Yandere, Japon pop kültürü içinde geçen karakter tiplerinden biridir. "Yandere" terimi; hasta olmak...
330K 36.4K 30
"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir ev...