İyi Ki Geldin!

Per Nevinturgut

1.3M 74.3K 6.1K

Doğmadan önce anne babasını kaybeden bir bebek,onu kabul etmekte zorlanan ama ona sımsıkı bağlanan bir teyze... Més

İyi ki Geldin!
İkinci bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Açıklama
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi Ikinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz ikinci Bölüm
Otuz Ücüncü Bölüm
Duyuru
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Besinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kirk BIrinci Bölüm
Kırk ikinci Bölüm
Kirk Ücüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Yedinci Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli Ikinci Bölüm
Elli Ücüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Özür
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
FiNAL
FiNAL(Ikinci Kisim)
TEŞEKKÜR
Özel Bölüm
Özel bölüm
Selamlar

Dokuzuncu Bölüm

27.7K 1.3K 62
Per Nevinturgut

Artık Nilüfer´in gitme vakti gelmişti. Sabaha kadar gözlerini Naz´dan da ayıramadı. Ona baktı, sarıldı, öptü. Gün ağarıncaya kadar düşündü, nasıl yapacaktı? Nasıl dayanacaktı? Gidince işlerini nasıl ayarlayacaktı? Cevabını hala bulamadığı sorular... Sabah uyandığında başında annesi vardı, gözleri yaşlı kendisini izliyordu.

-Anne!

-Uyandın mı kızım? Hadi kahvaltı hazır dedi annesi. Nilüfer annesinin elini tutup: 

-Neyin var? dedi.

-Bu sefer kabullenemiyorum gidişini, önceki gidişlerinde de üzülüyordum ama bu sefer... Derin bir iç çekip "Asu”dan  sonra yapamıyorum, seni ve Cihan´i kaybetme korkusu içimi kemiriyor. Hep gözümün önünde olun istiyorum ve kalbim çok acıyor deyip tuttuğu gözyaşlarını isyanla bıraktı Gülfem Hanım. Nilüfer yatağından kalkıp annesine sarıldı, öylece kaldı bir süre sonra ondan ayrılıp çağlayanlar gibi akan gözyaşlarını silmeye çalıştı.

-Annem, bu defa hepimiz için çok zor biliyorum. Ben de sana, babama, Cihan´a ve Naz´a bir şey olur korkusu taşıyorum. Ama gideceğim, hepimiz için. Bu korkuyu yenmek zorundayız, böyle yaşayamayız. Ben şimdi gideceğim işlerimi halledeceğim ve sen de babamla Naz´ı getireceksin ve birazcık benimle yaşayacaksınız.

-Tamam, ama yine de bu korku...

-Anne, Naz ne yapsın peki? Anne babasını doğmadan kaybetti o. Kendine can katan canlarını. Hayata 1-0 yenik başlamadı mı kuzum? Ona bu korkuyu yaşatamayız, hakkımız yok. Ona birilerinin yoksunluğunu, kaybetme korkusunu değil, güven ve sevgi vermeliyiz. Yapma böyle hadi canım benim, dedi. Gülfem Hanım hayretler içinde kızına bakt:.

-Ne zaman böyle büyüdün sen? Küçük prensesim büyümüş ve anne olmuş dedi.

 Nilüfer’in gözleri büyüdü "Anne olmak mı?" bunu düşünemezdi bile.

-Anne değilim ben.

-Ama sen Naz´ın...

-Ne olur söyleme anne, ben onun teyzesiyim. Ablamın yerini alamam ben.

-Ama…

-Aması maması yok hadi kahvaltıya inelim. Naz nerde?

-Cihan geldi erkenden, sesini duyunca girip almış aşağıda mamasını yediriyor dedi annesi. Nilüfer gülümsedi:

-Hadi inelim dedi ve aşağı indiler. Cihan halinden gayet memnun Naz´ın gazını çıkarmaya çalışıyordu. Zafer Bey ortalıkta yoktu.

-Anne babam nerde? dedi Nilüfer.

-Çalışma odasında, eve iş getirmezdi ama bir haftadır yarım saat çalışıyor odasında. Cihan bu aralar önemli bir işiniz var galiba dedi Gülfem Hanım. Cihan kaşlarını çattı:

-Babam artık işlerle ilgilenmiyor, onay aşamasında kendisine başvuruyoruz. Yani ilgilenmesini gerektiren bir iş yok bildiğim kadarıyla dedi.

-Allah Allah dedi Gülfem Hanım. Nilüfer:

-Ben babamı çağırayım dedi ve çalışma odasına yöneldi. Kapıyı tıklattı ama ses gelmedi yavaşça kapıyı açtı ve içeri girdi. Babasını tekli koltukta karşısındaki duvarda bir şeye bakarken buldu. Hızla yanına gidip o tarafa döndü ve gördüğü manzarayla olduğu yere çakıldı.

Duvarda çerçevelenmiş kocaman bir fotoğraf vardı. Bu fotoğraf ablasının evini toplarken buldukları üç kardeşin bir arada olduğu o fotoğraftı. Ne güzel de gülüyorlardı. Kendisi de gülümsedi ve babasına döndü, o da gülümsüyordu sonra Nilüfer´i fark etti.

-Ne güzel çıkmışsınız değil mi?

-Evet dedi sessizce Nilüfer.

-Hiçbir zaman beni üzmediniz. Her zaman gurur duydum sizinle. İyi ki benim evlatlarımsınız. Allah'a her gün şükür ediyorum ve bir daha evlat acısı yaşatmaması için yalvarıyorum. Ne olur onlardan önce beni al diyorum.

-Babam!  deyip kollarına atıldı Nilüfer annesinin yanında ne kadar güçlü, metanetli durduysa babasının sözlerinden sonra hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

-Evlat acısı zormuş kızım. Ağlama, inşallah sizler evlat acısı görmezsiniz. Hadi kahvaltıya gitmeyelim mi? Hem sen biraz kilo mu aldın? Ağır geldin birden.

-İlahi baba ne kilosu yaa? dedi sahte bir dudak bükmeyle.

-Tamam, asma suratını nerde benim öpücüğüm? dedi ışıldayan bir gülümsemeyle Zafer Bey. Nilüfer de her zamanki sulu öpücüğünü kondurdu ve kol kola kahvaltı için salona ilerlediler.

 Tam kahvaltıya başlayacakları sırada kapı çaldı ve Muammer Bey, Firdevs Hanım, Leyla ve Vural geldi. Bütün Karacan ailesi bir aradaydı. Sadece Halide Halası yoktu,  o ve ailesi Ankara´da yaşıyordu. Cenaze dolayısıyla gelmiş 3 hafta kalıp dönmüştü. Beraberce güzel bir kahvaltı yaptılar. Kahvelerini bahçede içmeye karar verdiler. Bahçeye çıkınca Leyla Nilüfer´i kolundan sürükleyip ikili koltuğa oturttu.

-Ayyy o gece hiç uyuyamadım ya, nasıldı o falcı kadın? dedi. Nilüfer ağzını açıp cevap verecekken Firdevs Hanım:

-Ne falcısı Leylaaaa?

-Anne bizi mi dinliyordun? Aşk olsun, hiç yakıştıramadım.

-Bak bak birde üste çıkmaya çalışıyor, düzgün anlat bakalım şunu yoksa Vural´a söylerim.

-Ya anne hile yapıyorsun ama; abimi nerden karıştırdın simdi? Offfff of!

-Oflama anneye, anlat ne karıştırdın yine schnell! (Almanca çabuk demek) dedi. Firdevs Hanım emekli Almanca öğretmeniydi ve hem kendi çocuklarına hem de Nilüfer, Cihan ve Asu´ya Almanca öğretmişti. Akıcı şekilde Almanca konuşabiliyordu hepsi. Hatta bu derslerin çoğunda bulunan Gülfem Hanım bile konuşabiliyordu Almanca’yı.

-Biz 2 gün önce falcıya gittik.

-Hem de bensiz gittin inanamıyorum sana. Neden bana da haber vermedin?

-Yok, anne ben senle bir daha falcıya gitmem. Geçen gittiğimizde nerdeyse kadın bizi kovacaktı ve emin ol falcılar konfederasyonu olsaydı adımızı alır, hiçbir falcıya gidemeyelim diye bütün falcılara dağıtırdı.

-Gevezelik etme! Ne yaptım ki? Kadın sordu bende hayır  dedim dedi masum bir şekilde.

-Tabii  tabii, kadın ne dediyse yok dedin, yok yetmedi daha neler, nerden çıkarıyorsun, nerden uyduruyorsun dedin. En son darbe de sen bir kahve iç, kapat; ben sana fal bakayım, bak nasıl bakılıyormuş? dedin. Kadın da para bile almadan sepetlemişti bizi. Nilüfer ve annesi dayanamayıp gülmeye başlayınca Firdevs Hanım ve Leyla da gülmeye başladı. Erkekler "Ne oluyor?" gibi bakınca, Gülfem Hanım:

-Havadan sudan konuşuyoruz dedi kahkahalarının arasında. Vural:

-Ne havası? dedi.

-Oyun havası deyince Leyla, bu sefer hepsi birden gülmeye başladı. Leyla da abisinin diline düşmekten kurtulduğu için derin bir soluk aldı ve zevkle kahvesini yudumladı.

Gitme vakti yaklaştıkça herkes sessizleşmeye başladı, bir kişi haricinde "Naz" sanki ayrılığı hisseder gibi huzursuzdu. Kim kucağına alsa ağlıyordu, ne zaman Nilüfer alsa susuyor, kucağında rahat ediyordu. Her ne kadar güzel bir duygu olsa da Nilüfer´i çıkmaza sürüklüyordu. Acaba o gidince böyle ağlamaya devam edecek miydi? Bu soru kafasında dönerken:

-Bavulun hazır mı? dedi Cihan. Hemen hemen hiç eşyası yoktu ki. Apar topar Amerika´ya gitmiş sonra da Türkiye´ye dönmüştü. Küçücük bir valizi vardı.

-Hazır ağabey, alıp geliyorum dedi. Naz´ı annesine verdi. Odasına çıktı, valizini aldı. Çıkarken Naz´ın yatağına baktı son kez ve orada Naz´ın akşam çıkardığı fırfırlı mavi elbisesini gördü. Aldı, kokladı sonra hemen onu da valizine yerleştirdi. O sırada kapıda Cihan belirdi:

-Hani hazırdı valizin? dedi alayla.

-Hazırdı son kez baktım dedi ve abisinin yanına gidip sarıldı "Seni özleyeceğim, özellikle de aniden kapımda belirip laf sokmalarını." dedi ve gülümsedi.

-Ben de seni özleyeceğim, hele de durmadan mızmızlanmanı. Ama Naz da seni aratmayacak gibi, baksana çok huysuz dedi.

-Evet, acaba hasta mı? Bir doktora mı gitsek?

-Hasta falan olduğunu sanmıyorum sadece senin kokunu arıyor galiba, senin kucağına gelince hemen susuyor fark etmedin mi? dedi Cihan.

Nilüfer fark etmişti fark etmesine ama yine de kondurmak istemiyordu. Ezilen yüreğini daha da ezip parçalamak, iyice çıkmaza sürüklenmek istemiyordu; yoksa şimdi valizini atıp "Gitmiyorum." diyecekti. Bunun yerine inkâr yolunu seçti.

-Abartma istersen ağabey. Küçücük bebek ne anlayacak kokudan  Allah aşkına? dedi ve arkasını döndü elini kalbinin üzerine koydu ve derin nefesler aldı. Cihan onda bir gariplik olduğunu anladı ama seslenmedi.

-Öyle diyorsan öyle olsun dedi.

-Evet dedi kısık bir sesle Nilüfer.

-Hadi öyleyse valizini alıp inelim daha aşağıda bir saat vedalaşırsınız siz kadınlar dedi ve yüzünü ekşitti Cihan.

-Biz kadınlar mı? Ah kusura bakma siz erkekler kadar duygusuz olmadığımız için. Hatırlıyorum da askere giderken hadi görüşürüz deyip gitmiştin. Seni yolcu etmemizi bırak, sarılıp ağlamamıza bile izin vermemiştin duygusuz.

-Ooooo sizin sarılıp ağlama faslını çekseydim, gecikmeden dolayi askerliğim yanardı be. En güzelini yaptım ben. Hiç de pişman değilim. Ama şimdi aşağı inmezsek sen vedalaşamadığın için çok pişman olacaksın, hadi cimcime marş dedi.

-Ayyy gerçekten gitmemiz lazım, beni lafa tuttun aşk olsun. Koşşş! dedi Nilüfer ve aşağı indiler.

Herkesle teker teker vedalaştı Nilüfer. Abisi haricinde kimseyi havaalanına istememişti, bundan dolayı herkesle evde vedalaşıyordu. Önce amcasıyla, yengesiyle, Vural ve Leyla ve Emel ablası ile vedalaştı. Sabah anne ve babasıyla yaşadığı duygu patlamasından sonra sıra babasına geldiğinde sıkıca sarılıp kulağına:

-Canım babam seni çok seviyorum, dedi. Babası da bu sözler karşısında kızına daha sıkı sarıldı ve:

-Ben de seni çok seviyorum, kendine dikkat et dedi. Kızından öpücüğünü aldıktan sonra zor da olsa kollarını çözdü arkasını döndü ve gözündeki iki damla gözyaşını sildi.

Sıra annesiyle vedalaşmaya geldiğinde annesinin güzel gözlerinde çoktan firar etmiş gözyaşlarını gördü ve bir an "Gitmesem mi acaba?" diye düşündü.

-Kızım deyip annesi kollarını açtı. Nilüfer annesine sarıldı. "Küçük kızım gözün arkada kalmasın, Naz bize emanet, sana kavuşacağı güne kadar en iyi şekilde bakacağız.”

-Anne o nasıl laf? Sizden başka kimse ona iyi bakamaz, gözüm arkada kalmayacak. Asıl sizin gözünüz arkada kalmasın, işlerimi en kısa zamanda halledeceğim ve göz açıp kapayıncaya kadar yanımda olacaksınız dedi.

Sıra küçük kuzusuna gelmişti yengesinin kucağındaydı Naz, kucağına aldı. O da anlamış gibi gözlerini açtı masmavi gözleriyle Nilüfer'e bakıyordu.  Önce sarıldı sonra da doya öptü ne kadar doyulursa. Bırakamayacağını anlayınca hızla annesine verdi.

-Anne aşılarını unutma olur mu? Mamayı da çok vermeyin tamam mı? Gecede..

-Tamam, kızım tamam. Anlamadığım bir şey olursa seni ararım dedi annesi. Utandı Nilüfer:

-Öyle demek istemedim, sadece…

-Anladım kızım.

-E hadi gitmeyeceksek benim işlerim var dedi duygusuz Cihan.

-Geldim geldim. Allah´a emanet olun hepiniz dedi, son kez Naz´ın elini tutup öptü. Naz sıkı sıkı sarıldı parmağına zorla ayırdı kendini Nilüfer ve Naz ağlamaya başladı. Nilüfer üzülerek baktı ama daha fazla kalamadı. Koşarak evden çıktı ve arabaya bindi. Cihan hemen gaza bastı, yola koyuldular.

Nilüfer´in hıçkırıklarıyla gittikleri yolda artık Cihan daha fazla dayanamadı ve radyoyu açtı:

Akşama geleceğim, akşama geleceğim.

Haci baban evde mi?

Tavukları pişirmişem.

Haciyı da çarşıya göndermişem

Akşama geleceğim akşama geleceğim

Zalım anan evde mi?

Tavukları pişirmişem

Anamı da komşuya göndermişem.

Nilüfer şaşırmış bir şekilde:

-Bu da ne? dedi. Cihan çok bilmemesine karşın Nilüfer´in ilgisini çektiği için:

-Favori şarkım dedi ve sesini kalınlaştırıp "Akşama geleceğim, akşama geleceğim…" deyince Nilüfer gülmeye başladı. Cihan da onunla beraber güldü. Radyoda çıkan birkaç şarkıya beraber eşlik ettikten sonra:

-Artık Jonathan söyler sana “Akşama geleceğimi” dedi ve göz kırptı. Sonra biraz ciddileşip" Sahi ne yapıyor? Kendi derdimizden bu aralar hiç görüşemedik, kötü günlerimizde telefonuyla çok destek oldu sağ olsun." dedi.

-Evet, sağ olsun dedi Nilüfer.

- Peki, Naz konusunda ne yapmayı düşünüyorsun?

-Ne demek ne yapmayı düşünüyorsun? İşlerimi ayarlayıp yanıma alacağım.

-Hayır, Jonathan ile diyorum, ilerde evleneceksiniz herhalde, ya kabul etmezse.

-Böyle bir durum olmayacak dedi Nilüfer.

-Nerden biliyorsun? Konuştunuz mu bu konuyu?

-Konuşmadık, konuşmaya da gerek yok.

-Neden?

-Boşver. Naz benimle yaşayacak o kadar.

-Nilüfer! dedi Cihan sert bir şekilde."Havaalanına varmadan dökül yoksa o uçağa binemeyeceğini biliyorsun"

- Bir günde merak etme be adam, kurcalama; ama yok. Abisinin aniden kendisine baktığını görünce  "Tamam. Jonathan ve ben ayrıldık." Cihan aniden fren yaptı Allah'tan arkadan gelen yoktu.

-Ne dedin sen? Ayrıldınız mı, ne zaman, bizim niye haberimiz yok? Ya da benim mi yok?

-Kimsenin haberi yok. Ayrılalı 3 ay oldu.

-Bize ne zaman söyleyecektin hanımefendi?

-Önce sizi üzmek istemedim. Sonrada başımıza gelenler... Anlatamadım deyip omuz silkti Nilüfer.

-Neden peki? Gayet iyi gidiyordunuz. Bir yanlışı mı oldu demeye dilim bile varmıyor çok düzgün biri Jonathan dedi.

-İkimizin de yanlışı yoktu ağabey. Zamanımız hiç yok, birbirimize hiç vakit ayıramıyorduk. Son olarak da yaptığı araştırmalar sonucu İngiltere´den bir teklif aldı. Evlenip beraber gitmemiz konusunda çok ısrar etti ama hem yerimden memnunum hem de orada da birbirimize zaman ayıramayacağımızı düşündüm. O ne kadar “Yapabiliriz.” dese de yapamazdık biliyorum. Önce kabul etmedi, gitmekten vazgeçti ama gitmese bile bu ilişkinin biteceğini anlatınca artık asıl kalmanın bir anlamı olmadığını söyledi ve iki ay sonra gidecek, bu kadar ağabey.

-Yapardınız belki.

-Yapamazdık. İlker´den sonra denedim ama yapamadım.

-Bana ondan bahsetme.

-Ben istemedim, biliyorsun. O da evlenmemizi ve evde oturup çocuklarıma bakmamı istedi, ben de kabul etmedim.

-O kadar evlenme delisiydi, neden gecelerde sürtüyor hala bunca yıldır?

-Ne bileyim ağabey? Valla yeter sıkıldım.

-Tamam dedi Cihan bıkkınca. Nilüfer´in Jonathan´dan da ayrılmasına üzülmüştü. Çünkü o çok iyi ve sahipleniciydi, kız kardeşini yaban ellerde yalnız bırakmadığını düşünüyordu. Şimdi yine gerilmeye başlamıştı. Şu sıcak günde bu haberle sanki her yanına kar yağıyordu. Cimcimesi yine yalnızdı ve  Nilüfer artık onun sahip olduğu tek kardeşiydi. İçi buruldu, “Gitme.” demek istedi ama asi kardeşini sinirlendirmek de işine gelmiyordu, sustu. Zaten havaalanına da gelmişlerdi.

Bavulunu verdi, bilet işlemlerini halletti Nilüfer. Sonra abisine baktı.

-Asma suratını.

-Ne olurdu İstanbul´a kadar ben götürseydim oradan da bindirir dönerdim. Şimdi sana iki iş, önce İstanbul´da in, sonra tekrar uçağa bin 14 saat Kanada.

-Senin şirkette işlerin yok mu? Git işlerini hallet, hem ben araba yolculuğu sevmiyorum, uçak daha rahat dedi Nilüfer.

-Öyle olsun, Hadi öyleyse vedalaşalım her ne kadar sevmesem de deyip kollarını açtı Cihan. Nilüfer de hemen bu kollara koştu sıkı sıkı sarıldı."Kendine dikkat et, bir şey olursa bir telefon sadece bir telefon et, her gün beni arıyorsun, akşamları kapını pencereni kitliyorsun, soğuklara dikkat et, duş alıp işe koşma.

-Tamam anne, diye sözünü kesti Nilüfer Cihan´ın ve gülümsedi.

-Çokbilmiş sen de dedi Cihan alınmış gibi ama dayanamayıp o da gülümsedi.

-Ağabey Naz´a iyi bak tamam mı? Doktor kontrollerine ya da hastaysa hastaneye annemle sen götür olur mu? Ve bana her gün fotoğrafını yollar mısın? Bir de, bir de  her gün ona benden bahseder misin unutmasın beni dedi sesi titreyerek. Cihan da hüzünlendi, boğazını temizledi.

-Merak etme sen, hadi uçağı kaçıracaksın. Dedi aslında uçağın kalkmasına daha çok vardı ama Cihan her an ağlayacağını hissediyordu ve bu kardeşini sadece üzerdi.

Nilüfer de ona el sallayıp arkasını döndü ve gitti. Cihan Nilüfer gözden kayboluncaya kadar arkasından baktı, gözünden akan bir damla göz yaşını silip arabasına doğru ilerlerken telefonunu eline aldı ve tuşlara bastı.

-Vural! Nazım abinin yerine gidiyorum.

-...

-Tamam, görüşürüz deyip arabasına atladı, gaza bastı.

Nilüfer Cihan ile erkenden vedalaşıp ayrılınca uçağa ilk binenler arasındaydı. Yerine yerleşti ve hemen kitabını açtı çünkü yanına gelen kişi ile sohbet etmek istemiyordu ve yanınızdakini püskürtmenin en iyi yolu ya kulaklıklarınızı takıp bir şeyler dinlemek ya da kitap okumaktı. Nilüfer  yıllardır yaptığı yolculuklarda edinmişti bu tecrübeyi. Kitabından bir iki sayfa okuduktan sonra bir gölge belirdi kitabının üzerinde. Yanına oturacak kişinin geldiğini anladı, hiç kafasını kaldırmadı. Gelen kişide bagaj kısmına çantasını yerleştiriyordu muhtemelen. Sonra yanına oturdu ve:

-Merhaba! dedi.

 Nilüfer kafasını kaldırdı ve şaşkınlıkla bakakaldı.

 

Merhabalar!

Ben geldim yine yeni bölümle, bakalım beğenecek misiniz? Acaba Nilüfer´in yanına oturan kim? Tahminleri alayım. Keşke okuyan kadar yorum yapan da olsaydı :(  ya da beğenen.  Neyse canınız sağ olsun. Bu bölümü oylarini hic eksik etmeyen sessiz okurum TlayYldz´a ithaf ediyorum. Gelecek bölümde görüşmek üzere...

Continua llegint

You'll Also Like

MARAZLI (+18) Per Semerida

Literatura romàntica

140K 4.2K 22
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
Abi Per ✨️

Literatura romàntica

138K 8.9K 23
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
58.5K 6K 22
Evren ahraz bir şefti. Barlas ise kalbi insanlara karşı buz tutmuş veterinerdi. →İç ısıtan, soft ve kısa hikâye. → Bu iki erkeğin aşkını anlatan bir...
MÂHÎ Per Esmehis

Literatura romàntica

72.3K 1.7K 29
Arap bir erkeğin Türk bir kadına aşık olup onu mahi etmesinin hikayesi. ***Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilmiştir. ***