Ellinci Bölüm

14.2K 1K 161
                                    

Merhaba.

İnanamıyorum 50. Bölüme gelmişiz. Bu hikâyeye başlarken "10 bölümden daha fazla yazamam" derken şu an hikâyeyi bitiremiyorum. Ne ironi ama:) Yalnız, cidden hikayemizin bitmesine az kaldı.

Hikâyeme başladığımda sadece iki okuyucum vardı: Birisi bu hikâyeyi yazmam için beni teşvik eden ablam asuaktug, diğeri ise bölümlerimin birçoğunu düzenleyen sevgili yeğenim doktorverve. Her zaman bu gönülde yeriniz çok ayrı kızlar;)

Şimdi ise okunma sayısına göre çok çok düşük oylar ve yorumlarla devam ediyoruz. Yorum yapan arkadaşlarım, hepinize çok teşekkür ederim. Tek bir cümle, tek bir kelime bile o kadar değerli ki...İyi ki varsınız. Kaybolmayın lütfen. Haydi şimdi yeni bölüme geçelim. Bu bölüm "kalimeerroo"ya ithaf edilmiştir.

Keyifle okuyun...

-Çiçekleri ve çikolata işini hallettik mi?

-Bu kaçıncı soruşun, Cihan? Gidip sen aldın ya, oğlum!

-Sahi, ben aldım; değil mi? Ne bileyim, unutmuşum işte. Anne, ben bugünü nasıl atlatacağım? diye sordu Cihan.

Herkesin her derdine koşan, mantıklı kararlarıyla krizleri bastıran, iş yerinde rakiplerini titreten Cihan, şimdi heyecandan neredeyse titreyecek hale gelmişti. Evdeki herkes bıyık altından gülüyordu bu haline.

-Aman be Cihan; altı üstü kız isteyeceğiz! dedi pişkince Vural.

-Söyleyene de bakın hele! Sabahın köründe hepimizi ayağa kaldıran kimdi acaba kız isteme gününde? diye lafı yapıştırdı Muammer Bey.

-Abartma baba ya. Ben gayet sakindim, dedi Vural suratı utançtan kızararak.

-Onun için sabah altıda bizdeydin, dedi Cihan da.

-Tamam ya. Kolay değil, Cihan. Allah yardımcın olsun, dedi ve çareyi susmakta buldu Vural.

Nilüfer ise bir yandan güzel kızını giydirirken, bir yandan da Türker ile olan konuşmasını düşünüyordu. Zaten dünden bu yana o konuşma hiç çıkmamıştı aklından; her kelimeyi noktası virgülüne kadar hatırlıyordu. Hele de Türker'in içine sokarcasına sarılışını. En çok da hatırladığı ve mutlu olduğu buydu. Türker'den duyduklarıyla rahatlamıştı Nilüfer. Türker ve ailesi Mithat'ın evlendiğini hiç bilmiyordu; o nedenle Asu ve Naz'dan da haberdar değillerdi. Hâl böyle olunca da hastaneden oğullarını alıp gitmişlerdi.

Şimdi ise Türker ile nasıl barışacak, onu düşünüyordu Nilüfer. O sırada odaya Cihan girdi.

-Hazır mısınız hanımlar? dedi Naz'a kocaman bir öpücük vererek.

-Hazırız, dedi Nilüfer de.

-Nilüfer?

-Efendim, abi? Cihan gülümsedi. Nilüfer sinirlenmedikçe ya da korkmadıkça "abi" demezdi.

-"Abi" mi?

-Evet, abi. Öyle değil misin?

-Öyleyim de, sen pek kullanmazsın bu kelimeyi.

-Eh, artık evleneceksin; yaşlandın, abi demenin vakti geldi.

-Öyle mi? Peki ben yaşlandıkça sen genç mi kalıyorsun? Sen de yaşlanıyorsun. Nilüfer, Naz'a bakarak:

-Böyle bir kızı varken insanın yaşlanması mümkün mü? diye sordu abisine.

-Değil tabii. Yaşama nedeni olur ancak. Nilüfer, keşke, keşke...

-Keşke ne, Cihan?

-Keşke isteme işini ertelememe izin verseydin. Sen mutlu olmadan ben...

-Yapma böyle; mutluluğu bulmuşken neden erteleyelim, Cihan? Hem ben iyiyim.

İyi Ki Geldin!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin