Üçüncü Bölüm

33K 1.8K 60
                                    

Ben miii?

Birden bütün gözler hayretle Nilüfer'e çevrildi. Şaşırmışlardı ve daha da önemlisi böyle bir kararı Asu ne zaman almıştı? Öleceğini biliyor muydu? Hayır, bu olamazdı çünkü Mithat ile son kontrolüne giderken karşı şeritteki bir tırın aniden direksiyonu üzerlerine kırmasıyla çarpışarak kaza geçirmişlerdi. Mithat olay yerinde can verirken Asu’ nun da beyin ölümü gerçekleşmiş ama bebekten dolayı yaşatılıyordu.

Birden "Ah abla! Neden ben?" dedi Nilüfer ve annesine döndü. Kadıncağız ne yapacağını bilmez halde kizina bakıyordu, Zafer Bey gerilmiş alnını sıvazlıyordu. Cihan küçük cimcimesine bakıp Asu’nun bu yükü neden onun omuzlarına bıraktığını düşünüyordu. O sırada avukat Nilüfer'e bir zarf uzattı:

“Bu size, ablanızdan.” dedi.

Elleri titreyerek zarfı aldı, ne yapacağını bilemiyordu. Sanki ciğerlerine hava gitmiyordu, nefes alması gerektiğini düşündü ve:

“Ben biraz hava temiz almak…” dedi ve soluğu dışarıda aldı. Cihan’ın kolları arasında buldu birden kendini.

-Bu-bunu okumaya cesaretim yok, bu yükü taşıyamam ben.Kendime zor yeterken bir bebeğe nasıl sahip çıkarım? Nasıl beni düşünmedi, niye yaptı bunu bana? Annem dururken neden ben?, dedi. Cihan kafasına bir öpücük kondurup sadece

-Bilemiyorum, dedi.

-Mektubu sen al içinde ne yazdığını bilmek istemiyorum. Bu yükü kabul edemem, edemem anlıyor musun?

Titreyen ellerinde sıkı sıkı tuttuğu mektubu zorla Cihan’ın ellerine yerleştirmeye çalıştı. Cihan mektubu almadan gözlerine baktı:

-Sakin ol artık, içinde ne yazdığını bilmiyorum ama bu mektup sana ait ve onu okuyacaksın. Bu yükü sana taşıtmayacağım, istemediğin hiçbir şeyi sana yaptırmayacağım söz veriyorum. Gözlerime bak, dedi.

 İnci gibi yaslar süzülen ela gözlerdeki korkuyu acıyı gördükçe içi dağlandı.

-Söz dediysem söz anladın mı? Şimdi ne olursun Allah aşkına su muslukları kapat dayanamıyorum. Hadi her zaman gittiğimiz parka gidelim, açılırız dedi.

 Nilüfer başını salladı ve abisinin koluna girerek yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Cihan hem açılmak hem de mektubu okutmak istediği için parkı uygun görmüştü . Parka girmeden önce birer kahve aldılar ve en sevdikleri ağacın gölgesindeki banka oturdular.

“Hadi oku artık.” dedi Cihan. Önce anlamayan gözlerle baktı Nilüfer daha sonra gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı ve elini çantasına daldırdı ve mektubu aldı. Elleri titriyordu titremesine de, ya yüreğine ne demeliydi? Yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Acaba ne yazmıştı, neden ona bırakmıştı bebeği? Her şey su zarfın içinde saklıydı. Açmak istemiyordu Cihan'a baktı "Açma!" demesini bekledi ancak Cihan “Hadi.” dedi. Tuttuğu nefesini bıraktı ve zarfı açtı. İçinden "Allah’ım bana yardım et." dedi ve mektubu açtı...

Gül kokulu Nilüfer'im,

Bu mektubu hiçbir zaman senin eline geçmemesini ümit ederek yazıyorum. Eğer eline geçtiyse şu dünyadaki en değerli varlığımı, kızımı bırakmak zorunda kalmışım demektir ve eğer öyleyse çok üzgünüm. Yine de umut ediyorum ki bu mektubu ortaya çıkaracak bir ayrılığımız olmaz.

Ama hayat bu. Olur da ben ve Mithat artık yoksak biricik evladımız canımız Naz’ımızı sana emanet etmeye karar verdik. Günlerdir içimde olan bu korkuyla Mithat’a açıldım. Böyle şeyler düşünme, dedi ama ben yine de ısrar ettim; olursa ne olacak kızımıza diye. Düşündük, bildiğin gibi Mithat'ın bir ailesi var ama yok. Hiç tanımıyorum ve Mithat bu konuda hiç konuşmuyor. Bize bir şey olması durumunda onun ailesinden hiç kimseye evladımızı bırakmak istemediğimize karar verdik ve sıra benim aileme, yani sizlere geldi. Anne ve babama Naz’ı bırakamam, onlar artık yaşlı ve çocukları olmadan biraz rahat etsinler istedim. Cihan bekar bir erkek ve kendi ailesini kurduğu zaman kızımın ona sorun olmasını, üvey evlat muamelesi görmesini istemiyorum. Evet, belki bencilce ama kızıma annesine en yakın olan anne yarısı, teyzesi yani seni vasi tayin ettik. Sen de bir gün yuva kuracaksın, evlatların olacak biliyorum ama benim evladımı kendi evlatlarından ayırmayacağını ve ona benim veremediğim anne sevgisini benden de iyi verebileceğine inandığım için seni seçtim. Ne olur bana kızma darılma.

Sadece sev onu. Bizim yokluğumuzu hissetmesine izin verme. Bu mektubu okuyorsan bu benim senden son isteğim olacak. Kızımı sıcaklığınla sar gülümsemenle mutlu et  ve senin gibi bir evlat yetiştir, bizi de unutturma. Kuzumu önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum.

Her zaman mutlu ol. Anne ve babama, Canım Cihan’ıma yokluğumda destek ol.

                                                                                                                                Seni seven ablan ASU.

Mektubu Cihan’ın da duyabileceği sesle okumuştu ama sonlara doğru hıçkırıkları, bitirmesine engel oldu. Cihan devam etti, mektubu bitirdi. Birbirlerine sarılıp ağladılar. Bu sefer kendini ilk toparlayan Nilüfer oldu. ne demişti ablası mektupta? “Anne ve babama, Canım Cihan’ıma destek ol.” demişti. Şimdiye kadar ablası ne istediyse yapmıştı bunu da yapacaktı. Abisinin ellerini tuttu

“Hadi gidelim, Naz’ı görelim.” dedi.

Cihan kafasını salladı sonra şaşırmış bir halde "Naz mı?" dedi. Nilüfer gözlerinde parlayan yaşlarla abisine bakıp:

 "Kızım." dedi.

 Abisi ayağa kalktı, yürüdüler, park çıkışında bir taksiye binip hastaneye geldiler. Zafer Bey ve Gülfem Hanım  oradalardı. Onları görünce yanlarına koştu Nilüfer ve sarıldı. Cihan elindeki mektubu babasına verdi. Zafer Bey ve Gülfem Hanım bir köşeye geçtiler ve mektubu okumaya koyuldular. Nilüfer ve Cihan da Naz'a bakmaya başladılar.

Zafer Bey mektubu okuduktan sonra Cihan’ı yanına çağırdı "Ne olacak? "dedi. Cihan da mektuptan sonra Nilüfer’in  “Kızım” dediğini anlattı. Zafer Bey, avukatın yanına gitmeleri gerektiğini birkaç evrakın Nilüfer tarafından imzalanması gerektiğini söyledi. Nilüfer o sırada yanlarına gelmişti ve:

“Arayalım, avukat müsaitse hemen imzalayayım.” dedi.

Onun bu sakin ve hemen kabullenişine bir anlam veremediler. Bilmiyorlardı ki Nilüfer'in içinde ne fırtınalar kopuyordu. Bu bebekle ne yapacaktı hiç bilmiyordu, evet ablası ona emanet etmişti ama o bir çiçeğe bile bakamazdı ki. Çok çalışıyordu. Eve gelemediği geceler oluyordu; yemek yemeyi unuttuğu, tarihleri karıştırdığı yoğun tempolu bir hayatı vardı. Bu hayatın neresine bu bebeği koyacaktı, hiç bilemiyordu.

Öğleden sonra avukatın bürosuna gidip evrakları imzaladı. Babası bütün gidiş işlemlerini halletmişti. Artık yolculuk vaktiydi. Naz yarın sabah hastaneden çıkacaktı ve öğleden sonra yola çıkacaklardı.

Ertesi gün herkes hazırlanmıştı eşyalar hazırdı. Vakit, Naz’ı alma vaktiydi. Nilüfer elleri titreyerek hastane kağıtlarını imzaladı. Doktordan gerekli bilgileri aldı ve şeker pembesi bir elbise içinde Naz’ı teslim aldı. Küçük bebeği kokladı,  yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Gözlerini açan bebek ona baktı ve sanki gülümsedi. Nilüfer kabul etmese de o an bağlandı bu küçük yüreğe.

Annesinin yanına gitti, bebeği ona verdi. Gülfem Hanım bir yandan bebeği seviyor bir yandan ağlıyordu.Zafer Bey ve Cihan cenaze işlemlerini halledip yanlarına gelmişti. Sırayla kucaklarına aldılar, o anda Nilüfer babasından bebeğin adını vermesini istedi. Zafer Bey, bebeğin kulağına ezan okuyup ismini söyledi:

“Kızım senin adın NAZ.”

İyi Ki Geldin!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin