KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️ULAK

45.2K 4.1K 861
By endless_Q


Alysa

İnsanı etkisi altına alan çeşitli bitki kokusu içeri girdiğiniz anda ciğerlerinize çöküyordu. Ufak tefek şişelerin, küçük bir kazanın olduğu masanın üzeri demet demet bitkilerle doldurulmuştu. Birkaç bağ basit bir iple sarılarak toplanmıştı ancak hala bitkilerin ayıklanarak gruplandırılması gerekiyordu. Sabahın daha erken saatlerinde olduğumuz için evin içerisi sıcaktı. Gideonun evine kıyasla bu bölgedeki hanelerde güneşin ısısı soğuğu kırmaya yeterli oluyordu. 

"Otur Alysa" yerdeki geniş minderlerin birine geçerek oturdum. Dünün aksine bugün çember şeklinde yerleştirilmiş yastıkların ortasına dörtgen bir masa yerleştirilmişti. Masa cilalanarak parlatıldığı için gayet şıktı. Yüzeyine kazınmış antik harfler göze çarpıyordu. Simgeler bana bir şamanın evinde olduğumu unutmamam gerektiğini hatırlatmıştı. Zaten hangi akla hizmet bu işi kabul ettiğimi bilmiyordum! şimdide çatlaklarla dolu kararsızlığım küçük bir darbeyle tamamen parçalanmaya müsaitti. Sinsice bekleyen telaşa fırsat bırakmadan Ruby nineye odaklandım.

İki yandan ayırarak mısır örgüsü ördüğü kalın saçları, gözlerinin altında, alnında ve çenesinde ki garip dövmeler ondan gelen uhrevi hissiyatı güçlendiriyordu. Bu ürkütücü olduğu kadar arkanıza bakmadan buradan kaçma isteğinizi de körüklüyordu. Gözlerimize inmiş perde bizi diğer alemden ayıran en kalın sınırdı ancak onun irisleri bahsedilen perdeden yoksundu. Gördüğü şeylere nasıl katlanabiliyordu? bu çok ağır bir yüktü.

Önüme birkaç kitap bıraktığında irkildim. Düşüncelerime kapıldığım için kendi dünyama çekilmiştim. Çıkan ses ise beni oradan çıkaran etken olmuştu. Tek temennim Ruby ninenin bu dalgın halimi fark etmesiydi. Zira ona tatmin olacağı bir açıklama yapamazdım. 

Karşıma oturdu. Bana dönmeden önce soluk yeşil renginde ki kitaptan bir sayfa açmıştı. Açtığı sayfaya 24 sembol karalanmıştı. Ruby nine sembolleri incelemem için bana zaman tanıdı ardından peş peşe sordu. "Büyünün ne olduğunu düşünüyorsun Alysa? büyünün kaynağı sence nedir? büyü nasıl aydınlık ve karanlık diye ayrılır?" sorduğu sorular üzerlerinde kafa yorulması gereken şeylerdi. Fark ettiğim bir diğer konuysa bunları daha önce hiç sorgulamadığımdı. Cadılar, büyücüler yada adlarını bilmediğim diğer ırklar beyaz ve siyah olarak iki tarafa ayrılırlardı. Lakin bunları neye göre ayırıyorlardı? ayrıyeten iki büyü tarzımı vardı? yoksa nedeni çok daha derin anlamlar mı taşıyordu? 

Ruby nine yüz ifademden cevabımın olmadığını anladığında ufak bir tebessüm etti. "Bu tarz soruların yanıtını çok az kişi merak ederek arar. Büyü gücüne sahip olanlar bile kaynaklarının nereye dayandığını umursamaz. Karanlık ya da aydınlık tarafta olmasının doğduğu anda kaderinde belirlendiğine karar verir ama işin aslına bakarsak öyle olmadığını görürüz" parmağını sembollerin üzerinde gezdirerek "İşte büyünün kaynağı bu mistik imcelerdir" dedi.

"Ritüeller ve büyüler bu harfler vasıtasıyla gerçekleşir. Nasıl her soyun kendine ait bir dili varsa büyünün de lisanı var. Lisan tek olsa da her zaman parlak değildir. İşte bir diğer sorununda cevabı burada yatıyor. Sanılanın aksine büyünün tek bir dili vardır. Yan yana getirilen harfler, gönlündeki istek ve arzu birleşerek, yoğrulur böylece büyü karanlık yada aydınlık olarak dışarı çıkar. Karanlıkla ruhu yıkanmış bir cadı aydınlık büyülerini içeren güçlerden sonsuza dek kovulur. Aydınlık taraf ise isterlerse karanlık büyüyü de kontrol edebilir. Tabi ki sonuçlarını tartmak şartıyla. 

Aydınlığı seçmiş kişiler aç gözlülük ederek karanlık büyüye de el atmaya çalışırlarsa bunun hoş sonuçlar doğurmayacağı kesindi. Esasen bunun bir tuzak olduğunu da öngörebilirdik. Karanlık büyünün tadını alan saf ruhlar git gide bataklığın içine gömülerek elinde sonunda kara büyücüye dönüşeceklerdi. Ve bunun geri dönüşü olmayacaktı. Bakışlarımı Ruby nineden alarak sayfaya çevirdim. Bunlar sandığımın aksine sembol değillerdi önümdeki kitap koca bir büyü dilinin alfabesini içeriyordu. 

"Büyü lisanının bir adı yok mu?" Ruby nine dikkatimi cezbettiğini anlayınca hevesle kaldığı yerden devam etti. 

"Oriya dili" 

"Oriya.." diye mırıldandım. 

"Bu eski harfler, bir şekilde çevrelerindeki dünyada belirli bir enerji akışını yaratmak için kullanır. Runik büyü yaratıcı ve çeşitlidir. Bu büyü dilini ne kadar çok irdeler ve idrak etmeye çalışırsan kimsenin erişemediği büyülere dokunabilirsin. Cadılar ve büyücüler bile kendi aralarında mertebe sahibidir. Eşit olamadıkları için ünleri artan çok az büyücü yada Cadı vardır. Bu yüzden derslerimizden biri Oriya dilini öğrenmek olacak. Bu dili bilmeden büyü yapmanın mümkünatı yok" 

Sadece ezberlemekle yetinmeyip, harflerin üzerinde alıştırma da yapsam iyi olacaktı. Çünkü kendi dilimizden çok uzak şekil ve kıvrımlar kullanılarak oluşturulmuştu bu alfabe. Yeşil kitabı bir kenara bırakıp, soluk pembe kitabı açtı. Karşıma çiçek ve bitki resimleri çıktı. Kendimi durduramayıp birkaç dal daha çevirerek göz attım. Her sayfayı etkilenmeden geçemiyordum. Resimler baskı şeklinde değil, fırça darbeleriyle çizilmişti. Bu kitap kimin şaheseriydi bilmiyorum ama çizimler o kadar ayrıntılı ve hassastı ki sanki gerçek gibilerdi! taç yapraklarının içinde ki ince erkek organları bile birebirdi! yanında ki boş kısımlara da detaylı açıklamaları eklenmişti.  

"Bu kitaptansa ormanın içinde yetişen bitki türlerini tanıyacaksın. Onlardan nasıl iksirler ya da ilaçlar yapacağını da sana göstereceğim" yutkundum. Kitapta neredeyse binden fazla yaprak vardı! bunları ezberlemem tam olarak ne kadar zamanımı alacaktı?! 

"Öğreneceğim başka bir şey kaldı mı peki?" Ruby nine bana alttan bir bakış attı. Bu bakış normalin aksine fazla huzursuz ediciydi. Bu yüzden daha gelecek şeyi duymadan önce tüylerim diken diken olmuştu. "Bunların yanı sıra sana diğer alemi de öğreteceğim" dediğinde uzuvlarıma yayılan kanın hızla geri çekildiğini hissettim. Tohum ekilmiş topraklarımda korku filiz atmıştı, kökleri ruhumu ağ misali sarıyordu. İtiraz etmek için dudaklarımı açmışken Ruby ninenin sözleri tüm söyleyeceklerimi boğazıma tepti. 

"Diğer alemi öğrenmeden kendini öğrenemezsin Alysa"...

Güneş batmaya yakın Ruby ninenin evinden çıktığımda ilk gün ki dersimi tamamlanmıştım. Gökyüzüne düşmüş alacakaranlık etrafı soluk bir maviye bürümüştü. Günlük işlerinin çoğunu halletmiş klan ahalisi yavaş yavaş toparlanıyordu. Ellerimdeki titremeyi durdurmayı defalarca kez denemiştim fakat her seferinde başarısız olmak, onları sadece saklamakla idare etmemle sonuçlanmıştı.

"Alysa?" Yulier'in afallamış sesini duyduğumda başımı ondan tarafa çevirdim. Yeşilin en koyu tonunu taşıyan irisleri yüzümde geziniyordu. Endişesini soluya biliyordum. Hızlıca yanıma gelerek koluma dokundu. "İyi misin? ruh gibi olmuş suratın" şuanda en görmek istemediğim siluete beni benzetmesi şaka gibiydi! kolumdaki elini yavaşça uzaklaştırarak "İyiyim" diyebildim. İyi falan değildim!

Yulier'in bakışları çıktığım eve kaydığında yüzündeki ifade anlayışla yumuşadı. Ardından öfkeyle  "İnanamıyorum! Ruby nine olsun, Gideon olsun asla kendilerini geri tutmuyorlar! daha ilk günün olmasına rağmen seni böyle korkutuyor!" diyerek ayağını hırsla yere vurdu. Aklımı gördüklerimden başka yere yormaya çalışarak "Neden Gideonla mukayese ediyorsun ki şimdi?" diye sorduğumda biraz önceki öfkesini unutarak "Sana söylemedim mi? Gideon, Ruby ninenin torunu" diyerek izah etti. Dış görünüş olarak pek andırmasalar da ikisinin de benzer renkteki saçları aralarında bir kan bağı olduğunun göstergesiydi. 

"Gideonun anne babası nerede?" diye birden soruverdim. Klanda yeniydim ve o kadar tanıştığım kişi arasında bu sıfata sahip birilerini görmemiştim. Hem Gideon da yalnız yaşadığını söylemişti. Yulier gözlerini benden kaçırdığında parmak basmamam gereken yere bastığımı hissetmiştim. Zira bu sorudan pek hoşlanmadığı belliydi. "Sana bunun hakkında bir şey söylemek bana düşmez fakat nasihatimi dikkate al Alysa ve sakın bu soruyu Gideona sorma" ses tonu baştan aşağıya uyarıyla çınlıyordu. 

Hafiften kaşlarımı çattım. 

Kalbimdeki kış beraberinde hiç durmayan bir kar fırtınasının mahsuru altındaydı. Donmuş buzların altındaki iz Yulier'in kelimeleriyle kendini hatırlatmak istercesine kaşınmaya başlamıştı. Kabuk tutmuş yaram yeniden açılarak kanamak istiyordu. Göğsümde ki ağrı bundandı.

Onunla neden bu kadar benziyorduk? 

Yaralandığımız yerler bile eşti. 

Anladığımı göstermek için başımı aşağı yukarı salladım. 

İrdelemek istediğimden değildi ancak bir an, sadece bir an... gerçekten Gideonun geçmişini öğrenmek için güçlü bir istek duydum. Yine de sorsam da bir cevap alamayacağımı kabullenmiştim. Bu ucu kopuk arzuya ters ters baktım.

Dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Yulier'e de tam bunu söylemek üzereyken havayı kesen kanat seslerini işittim ardından üzerimizden koyu bir gölge gelip geçerek anlık karanlığa boğdu bizi. Başımı yukarı kaldırarak neler olduğunu anlamaya çalışırken, simsiyah kanatlara sahip bir yaratığın üstümüzden süratle uçarak klanın içinde bir yere indiğini gördüm. Kirpiklerimi kırpıştırarak kala kaldım. "O şeyde neydi öyle?" diye afallayarak sorduğumda Yulier'in çoktan çatılmış kaşları yaratığın indiği yere çevrilmişti. 

"O bir Ulak. Gel, gidip neler olduğunu öğrenelim" yaratığın indiği yere doğru yürümeye başladığımızda ben hala tedirgindim. Zararsız olmalı ki Yulier yanına gitmekten çekinmiyordu. Yine de bu elimin ayağımın buz kesmesini engelleyememişti. Bu tarz durumlara en kısa sürede alışmam gerekiyordu. Zira hala benim için tuhaf seçeneğinden çıkamamışlardı.

"Bahsettiğin şu Ulakta ne oluyor?"

"Klanın içinde kendi kendimize yetinsek de dış dünyada hala insan parasına ihtiyacımız var. Bu yüzden Gideon arada sırada insanların başının sıkıştığı problemlere el atıyor. Bunun karşılığında da ödeme alıyoruz tabiki"

Tek kaşımı kaldırdım. "İnsanlardan hoşlanmadığınızı sanıyordum"

Omuz silkti. "Bu garip düşmanlığı yaratan bizler değiliz Alysa. Klash klanı her zaman tarafsız olmuştur. Lakin insanlar bizden haz etmeseler bile başları sıkıştığında bize başvurmaktan da sakınmıyorlar. Bir nevi çıkar ilişkisi olarak düşünebilirsin. Ulaklar ise insanlar ve Klash klanı arasında -yada diğer klanlarla- köprü vazifesi görürler. İletişimimizi böyle kuruyoruz"

"Hmm..." bir süre duraksadıktan sonra aklımdan geçeni söylemeden rahat edemedim. "Yine de sen ulağın gelişine sevinmiş görünmüyorsun?" şüphemden bahsettiğimde Yulier yürümeyi bırakarak bana bakmaya başladı ardından bıkkınlıkla iç çekti. "Gideon sıradan olaylara bakmaz Alysa" 

"Nasıl yani?"

"Ulak bizden önce öteki klanları dolanır. Haberi kabul edene götürür ve klandakiler sorunun olduğu yere giderek çözüm ararlar. Bu böyle devir devran eder. En sonunda meseleyi çözemeyeceklerine kadar verdikleri vakit ulak son çare olarak bize gelir. Peki bu ne demek biliyormusun?" başımı iki yana sallayarak "Hayır" yanıtını verdim. 

Kasvetli bir bakış attı. 

"Bu bela demek"...

 ◈

Son konuşmamızdan sonra ikimizde sessiz kalarak tamamladık yolu. Çıktığımız bu yol bizi klanın merkezine getirmişti. Hani şu daha çok dükkanların olduğu kısma. Kimsenin olmadığı, tenha köşede dört kişi hararetli bir konuşma içerisindeydi. Klandaki kişiler gelen ulağı alışkan olduklarından olsa gerek sakinlikle karşılamışlardı. Arada onların olduğu tarafa ufak bir bakış atıp işlerine geri dönüyorlardı. Hyuga ve Metus'un aldıkları haberler karşısında kaşları sıkıntıyla çatılmıştı. Gideonun ise gözleri boşluğu deler gibi bakıyordu, düşünceliydi de. 

Karşılarında, onlara olayları anlatmaya devam eden yaratığı görünce gözlerimi sonuna kadar irileştirdim.

Aman Tanrım!

Bir buçuk metre uzunluğundaki kanatları her an uçacakmışçasına, genişçe açıktı. Kaburgalarından uzanan kanatlar sırtından geriye doğru uzanıyordu. İçindeki tüyler kuzgunu bir siyahtı. Tıpkı karganın kanatlarını andırıyorlardı. Sırtındaki devasa kanatlar hariç tamamen insana benzeyen ulağın yüzünü örten bir maske vardı. Maske karganın ağzına benzer şekilde öne doğru uzanıyordu. Yüzünün sadece bir kısmını örtüyordu. Deri olduğunu tahmin ettiğim kumaşın üstünde altın sarısı geçişler buluyordu. Uçlarına ise siyah tüyler eklenmişti. Giydiği kıyafetler savaşa gidiyormuşçasına hafif zırhla donatılmıştı. Üzerindeki ceketin kenarları hayvan postuna benzer bir kürkle dikilmişti. Sesi kalın ve toktu bu sayede onun bir erkek olduğunu idrak edebilmiştim.  

"Nasıl? baş edebileceğinizi düşünüyor musunuz?" diye sorduğunu duyacak kadar onlara yaklaşmıştık. Gideon bakışlarını boşluktan alarak elini öne doğru uzattı. Ulağın maskesinin altındaki siyah renkli irisler Gideonun eline odaklanmıştı. "Sormam hataydı" diyerek kendini düzeltip, Gideonun elini sıktı. Sesinde ki alay çetindi. Sanırım bu anlaştıkları anlamına geliyordu. Belindeki sarımtırak kağıdı çıkararak Gideona uzattı. Gideon rulo şeklinde, üzeri kırmızı bir balmumuyla mühürlenmiş kağıdı kabul ederek aldı. 

Ulak geri çekilerek "Dikkatli olun. Bu olay yüzünden çok kişi can verdi!" ağzından dökülen uyarı tehlike hissiyatını buram buram yükseltti. Sonra kanatlarını çırparak bir anda gözden kayboldu. Kanatları onu yükseltmeden hemen önce adeta havayı dövmüştü. Gideon onun gidişine tepki vermedi. Sık kirpiklerinin arasındaki gümüş renkli göz bebekleri elindeki kağıda odaklanmıştı. Sonra hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti. 

Ay kadar derinliği olan gözlerini kaldırdı ve bakışlarımızın buluşmasını sağladı. Soğuk bakışları içimi delip geçiyor gibiydi. Saniyeler aktı fakat o gözlerini benden uzaklaştırmadı.

Onun üstlendiği görevler her ne kadar büyük oranda ölümcül olsa da buna alışık olduğundan umursamaz olacağını sanmıştım, yanılmışım. 

Bu bakışlar fazlasıyla agresifti...


"Tengu bu mevzudan fazlasıyla rahatsızdı"

"Daha önce bize getirdiği hangi işte rahattı ki?"

Sözünü ettikleri 'İş'  konusunu tartışmak için Gideonun evine gelmiştik. Burası klandan uzak ve kimsenin bizi kolay kolay rahatsız edemeyeceği tek yerdi. Biraz evvel Hyuganın rahatsız olmuş haline kıyasla, Metus söylediği şeyin önemsiz olduğunu beyan ederken oldukça rahattı. Neden benimde bu konuya dahil olduğumu anlamıyordum. Yulier onları takip ederken beni de kolumdan çekiştirerek ortama sokmuştu. Hyuganın ulağa sesleniş tarzı ilgimi arttırmıştı. O karga kanatlı şeyin geldiği soya böylemi hitap ediliyordu?

"Sikeyim her boku böyle hafife alma! bir gün hepimizi öldürteceksin!" Hyuga Gideona karşı öfkeyle bağırdı. Bilgilerime dayanarak söyleyebilirim ki Klanın liderine karşı çıkmak isyan etmekle eş değer sayılırdı. Hele de yaşadıkları çağı düşünürsek. Kavga edeceklerini hatta Gideonun sinirlenerek Hyuga'nın boğazına yapışacağını sanmıştım lakin o beni şaşırtarak ifadesizliğini korudu. Aklıma Yulier'in Metusu benimle üst rütbeli olarak tanıştırması geldi. Gideonun ona karşı anlayışı Hyuganın da Metustan aşağı bir konumda olmadığının kanıtıydı. 

Yulier havada ki ağırlığı dağıtmak için konuyu değiştirmeye çalıştı. "Ee, kim kim gideceksiniz?" kavga etmeleri tamamen saçmaydı. İş zaten çoktan kabul edilmişti! şimdi boşu boşuna karşı koymak ortamı germekten ileri gitmiyordu. Buranın kurallarından bihaberdim ancak yapılan antlaşmanın bozulması hoş karşılanacak bir durum değildi. Bu iki tarafında birbirine olan güvenini zedelerdi. Şüphe uyandıracak bir iş ortağını hiç kimse istemezdi. 

Zihnimdeki tükenmek bilmez düşüncelerden başımı kaldırarak Gideona baktım. 

Şurası da var ki; O... yakınındakileri boş sebeplerle tehlikeye atacak bir adam mıydı?

"Gideceksiniz mi? sen gelmiyor musun?" Metus Yulier'e bakarak sorduğu sordu. Demek gittikleri işlere Yulierde eşlik ediyordu. 

"Hayır. Yakında meclis toplanacak. Tüm işleri kim halledecek sanıyorsun? Ruby ninenin de bu sefer size yardımcı olabileceğini sanmıyorum" 

"İyide ikiniz birden gelmezseniz o lanet olası insanlarla kim anlaşacak?! bizden yardım dilenirken bile bizi gördükleri anda vebalı gibi kaçıyorlar. Ayrıca gidişat Ruby ninenin güçlerine ihtiyacımız olan bir hal alırsa ne yapacağız? Kahretsin! kesinlikle öleceğiz!"

"Hah! bir dakika önce 'Bize hiç bir sikim olmaz!'  tavrında davranana da bakın siz!" Hyuga kızdığında ağzını bozan tiplerden olmalıydı. Bulduğu fırsatta Metus'a giydirmekten sakınmıyordu. Nedense aralarında ki bu itişip kakışma bir taraftan komikti. Metus, Hyugaya kötü kötü baktı nitekim verecek bir cevap bulamamış olmalı ki ağzını açıp açıp, kapattıktan sonra burnundan öfkeyle nefes verdi. Hyuganın gözlerinde Metus'un bu halinden keyfi alan bir parıltı vardı. İrisleri 'zafer!' nidasıyla yanıyordu. 

"İkinizin de gelmemesi bizi zor sokacak. Kadınlar topluluğu idare etmekte bizden daha iyiler"

Metus kollarını birbirine dolayarak "Zaten nasıl o kadar lafa ve itiraza geliyorsunuz anlamıyorum. Bana deli gibi bağıran bir adamın iki saniye sonra yüzüne yumruğu geçiresim geliyor" diyerek ciddi bir meraka bırakmıştı kendini. Yulier ona göz devirerek "Belki de sizin aksinize sorunları kavgaya başvurarak değil de konuşa konuşa çözme taraftarı olduğumuz içindir"  

"Sen biraz önce laf mı soktun bize?" Metus kıstığı gözlerinin arasından kanaate varırcasına Yulier'e bakarken, Hyuga "Kimin karısı be! konuş yavrum! anlasın bu andaval! belki o zaman kavgayı ilk başlatan taraf olmaktan azda olsa gocunur!" diyerek Yulier'i yüreklendirmişti. Yulier'in yüzünde genişçe bir gülümseme belirdi. Birbirlerine bakarken göz harelerinde beliren ışık yabancısı olduğum duygular barındırıyordu.

"Siz karı kocadan nefret ediyorum. Boşansanıza siz!" somurtarak söylediklerinden sonra ikisi de kahkahalara boğulmuşlardı. Tebessüm ettim. Bıkkınla söyledikleri başına bu durumun birden fazla kez geldiğinin habercisiydi. 

Metus onları umursamamaya çalışarak Gideona döndü. 

"Ee ne yapacağız şimdi?"

Daha bir cevap alamadan omuzlarımda hissettiğim ellerle bir, iki atım öne çıkarıldım. "Neden Alysa'yı yanınıza almıyorsunuz?" Yulier'in önerisini duyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. 

Ne?!!

Üç adamında bu ihtimali tartan ifadelerini yüzlerinde gördüğümde konuşma ihtiyacı hissetim. "S.. saçmala Yulier! ben tanımadığım insanlarla falan konuşamam! üstelik olanlara yarardan çok zarar getiririm!"

"Ahhh lütfen Alysa! sende tıpkı onlar gibi insansın. Bence bir Kurttansa kendilerinden biriyle konuşmayı tercih edecekleri bariz. Hem nasıl onlara ayak bağı olabilirsin ki? sen Ruby ninenin çırağısın. Bu tarz işleri yadırgamaman gerekiyor. Elinde sonunda birine zaten gidecektin bunu biraz daha erkene alıyoruz o kadar" bu kıza biri daha Ruby nineden sadece bir ders aldığımı hatırlatmalıydı!! içimden Gideonun kabul etmemesi için dua ederken onun "O halde Alysa'nın hazırlanmasına yardım et" dediğini işitince tüm hayallerim yıkılarak üzerime düştü. 

Benimle dalgamı geçiyordu bunlar?!


დ Ya ben sizi yerimmmm amaaaaa!!!! sıkıştığım için bölüm geç gelecek dedim ve siz hep arkamda olarak yanımda durduğunuzu öyle güzel hissettirdiniz ki... çok teşekkür ederim <3 ama ne yazık ki bu gecikmeler haziranın ortasına kadar devam edecek maalesef. Üniversite finalleri ve bütleri sistem üzerinden ödev şeklinde yapma kararı almış. Bütler temmuza kadar uzuyor ama o zaman o kadar da meşgul olacağımı sanmıyorum. Bölümü kontrol etmeden atıyorum yanlışım varsa kusura bakmayın. I LOVE YOU GUYS :* :* :*

დ Kış Öpücüğünde öyle sahneler geliyor ki aklıma yazmak için heyecanlanıyorum! biraz sakin geçiyor ortalık diye düşündüm ve birkaç bölüm aksiyon birazcık korku ve oldukça kavgalı yazmaya karar verdim :D 

დ Sizce Klashların aldığı görev ne?

დ Ruby nine diğer alem derken Alysa'ya ne öğretecek? ilk günden Alysa'yı korkutan şey ne olabilir?

დ Bölümü sevdiniz mi? en sevdiğiniz kısım neresi oldu?

დ Bu sıkışık halde bile size bölüm atmak için çok zor hallerde zaman ayırıyorum. O yüzden lütfen ufak bir YORUM VE VOTEYİ çok görmeyin. 

G Ö R Ü Ş M E K  Ü Z E R E ! ! !


Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 299K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
6.9K 793 23
Cahiliyet, halkımızı yok etti. Bu savaşta, bu özgürlük savaşında binlerce Osmanlı kazığı üzerinde asker ve duygularımı kaybettim. Padişahların kurduğ...
145K 6.2K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
2.3K 188 5
M. Ö. 209 – Esik, Orta Asya Mete Han, Çin'e karşı baskısını sürdürmektedir. Boy beylerini bir araya toplayarak son darbeyi indirmeyi planlamaktadır...