KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄BEYAZ CADI

52K 4.5K 1.9K
By endless_Q


▏₰ Alysa

Ilık meltem yüzümü yalayarak geçerken saçlarımızla birlikte kıyafetlerimiz bu akıma kapılarak göğün bağrında dalgalanıyordu. Dudaklarımın arasından dökülen sorunun nasıl çıktığının bilincine varmam zamanımı almıştı. Gümüş rengindeki irisler sorumu duymuş olmasına rağmen sessizliğini korudu. Orada öyle durmuş, birbirimizin gözlerinin içine bakmaktan başka bir şey yapmıyorduk. Sanki deveran eden akış bizim için bir süre durmayı göze almıştı. Sonunda bakışları gözlerimden farklı bir yere dudaklarıma düştüğünde neden bilmiyorum ama tüm bedenim gerildi. Parmaklarımın altındaki ağaç kökünü kavradı elim bilinçsizce. 

Bana doğru bir adım atarak yanıma yaklaştı ve önümde tek dizinin üstüne çöktü. Yapacağı şeyin stresi sarmıştı dört bir yanımı. Üzerimdeki gerginliğin kokusunu almışçasına beni ürkütmemeye özen göstererek elini yavaşça çeneme uzattı. Tenimle buluşan parmaklar alev gibi yanıyorlardı! birden bire ateşinin olup olmadığı düşüncesi düştü aklıma. 

"Yanıyorsun" yine düşünmeden konuştuğumda bir an için olsun çenemi tutan parmakları kasıldı ancak gene bir cevap alamamıştım. Baş parmağı dudağımın kenarına dokunduğunda orada baş gösteren sızıyla yüzümü ekşittim. Parmağını değdirdiği gibi elini geri çekmişti bu yüzden sızıda uzun süre kalmadı yerinde. "Başka yaran var mı?" diye sorduğunda daha önce sesini duymama rağmen tekrar kalbim göğsümde deli gibi çırpınmaya başladı. 

Ortada büyük bir gerçek vardı ki oda bu adamı tanımıyor olduğumdu! 

Çekingen bakışlarımı yüzüne çevirdim. Kaşlarını derinden çatmış, dudağımdaki yaraya bakmaya devam ediyordu. Ona bir yanıt vermediğimden olsa gerek bakışları bana doğru kaydı. Tanrım, bunlar nasıl gözlerdi böyle? donmuş bir göl gibi bir damla bile sıcaklık barındırmıyordu. Sanki buz yüzeyden ölçülemez derinliklere kadar devam ediyordu. İrisleri üstüne düşen herhangi birinin karşısında hiç şansı yoktu. Bu donmuş gölle karşılaştığınız anda etkisi altına giriyordunuz. 

Dudağının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Bunu gördüğüm anda bütün utancım tenime hücum etti. Bakışlarımı anında yüzünden kaçırdım. Lanet olsun ne kadar zamandır onu izliyordum ben?! "Ne oldu? dilini mi yuttun?" ses tonundaki alayı saklamak gibi bir derdi yoktu! kaşlarımı çatarak ona döndüm ardından yanmış olan avucumu görebilmesi için uzattım. İlk önce bana sonrada uzattığım elime baktı. Avucumun içinde, çentik şeklinde ki yanığı gördüğü anda gümüş renkli göz bebeklerinden korkutucu bir ifade gelip geçti. Dişlerini sıktığı yanağındaki göçükken belli oluyordu.

"Seni buna zorladılar mı?" diye sorarken ki tınısı saf kin dolup taşıyordu. Nereden anlamıştı beni test ettiklerini? Başımı sağa sola sallarım. "Hayır, ben yaptım" gözleri kısıldı. "Emin olmak için mi?" duraksayarak bu sefer ben aklımdaki soruları ona sormaya başladım. "Tüm bunları nereden biliyorsun? sakın inkar etme. Elimde ki yanık izinden anladın değil mi cadı olup olmadığımı sınadıklarını?"

"Bunu her seferinde yaparlar. Sadece onlar değil bu çevredeki tüm insan kasabaları bu şekilde tedbir almıştır. Herhangi bir gariplik gördükleri insanı anında cadı olmakla yada diğer ırklardan birinin izini taşıyorsa şeytanlıkla suçlarlar. Hepsinin bu gibi durumlar için özel olarak tuttukları büyücüler var. Bu büyücüler duvarlara korunmak için rünler diğer bir deyişle büyülü semboller çizerler. Böylece kim insan, kim değil anlarlar" 

Yutkundum. 

Beni yakmaya kalkışmışlardı. Ciddi ciddi başıma gelenleri bilmeden, yargılamadan kendimi bir anda suçlayan insanların içinde ve yanan odunların arasında bulmuştum. Bu korkunç bir tecrübeydi. Nefes alıp verirken hala o kirli dumanı soluyormuşum gibi ciğerlerim acıyordu. Elimi geri çekerek bacaklarıma sardım. "Sende insan değilsin öyle değil mi?" diye fısıltıyla sormama rağmen beni duyduğunu biliyordum. Garip bir şekilde, yani yaşadıklarımı da düşününce sadece insanların yaşamadığı bir yerde olduğuma dair inancım biraz daha kuvvetleniyordu. Ve ben artık yanında kalmam gereken kişilerin insanlar mı yoksa neden bana yardım ettiklerini bilmediğim - ne olduklarını da bilmiyordum- bu şahsiyetler mi bilmiyordum.    

".... Unuttun mu? seni ben kurtardım" donakaldım. Usulca ona doğru dönerken, arkasında daha önce gördüğüm kara kürklü kurt'un hayali sureti belirmişti sanki. "S.. sen o kurt musun?" başını kısaca sallayarak beni onayladı. 

"Ben Gideon Klash... Klash klanının lideriyim"

Ayağa kalkarak arkasını döndü. "Hadi gidelim. Yaralarını göstermemiz lazım"

Oturduğum yerden kalkarak şaşkınlıkla ona baktım. "Nereye gidiyoruz?"

Başımı hafifçe benden yana çevirerek "Klash'a geri dönüyoruz"...

Ormanlık alanın içinde o önden giderken bende birkaç adım gerisinden onu takip ediyordum. Yolda yürürken düşünme şansım bol bol olduğu için bazı soruların cevabını kendimden vermiştim bile. İlk olarak beni kurtara bilmesinin sebebi Yulier yada o yaşlı kadının Gideon denen bu adama, kaçtığımı haber etmiş olmalarıydı. Çünkü onlarla konuşurken bir ara bu ismin geçtiğini anımsıyor gibiydim. Kurt'a dönüşmek yerine benimle insan şeklinde yürümesiyle bir yanım rahat bir nefes almıştı. Daha yeni yeni insanlardan başka ırkların olduğunu öğreniyor ve bunu hazmetmekte ne kadar zorlansam da kabullenmeye çalışırken gözlerimin önünde Kurt'a dönüşse düşüp bayılırdım büyük ihtimalle. Anladığım kadarıyla bu yerde sadece Kurt'a dönüşen soy yoktu. Gideonun konuşmasından kendilerinden farklı başka ırklarında olduğunu sezebilmiştim. Resmen efsanelerin dolu olduğu bir ansiklopedinin içine hapis olmuş gibi hissediyordum kendimi! 

Tüm bu karmaşadan hür kalan iplikler ise beni tek bir yöne yönlendiriyorlardı. Dudaklarımı birbirlerine bastırarak "Burası benim geldiğim yer değil. Senin yaşadığın bu topraklarda ben bir yabancıyım. Bunun farkındasın değil mi?" söylediklerimden sonra Gideon durdu. Gözlerini yeniden üzerimde hissettiğimde konuştu. "Sana bakan herhangi biri buradan olmadığını gayet net anlayabilir" deyince merakla "Nasıl?" diye sordum. Ayaklarımdan başlayıp beni süzmeye başladığında dayanmak için yumruğumu sıktım. Karşımda normal biri olsa çoktan elime aldığım bir taşla kafasını ezmiştim! sabretmemin sebebi bakışlarının sapık düşüncelerle dolu olmamasından kaynaklanıyordu. Durumumuzu tescillemek istemesinden inceliyordu. "Üstündeki paçavraları buradaki kadınlar giymez" p.. paçavra mı?! 

Gözlerini kıstı. Aklını karıştıran bir şey vardı sanki. "Senin yerinde başkası olsa hapsedildiği andan beri kendini paralardı. Yanmaya götürüldüğünde karşı koymaya çalışmaz yalvarırdı" Parmağıyla dudağımı ve elimi gösterdi. "Ama bunlar savaş izleri değil mi?" ellerimi belime koyarak, çenemi dikleştirdim. "Hah! ne diye aklını cadılarla bozmuş o insanlara yalvaracakmışım ki? az bile yaptım! dua etsinler tırnaklarımda gözlerini oymadım onların!" kendi kendime homurdanmayı sürdürdüm.

"Dişi bir kurt" diye mırıldandıktan sonra önüne dönerek yürümeye başladı. Söylediklerinde bana karşı bir taktir ifadesi mi vardı yoksa bana mı öyle geliyordu? Neden bilmiyorum ama garip bir mutluluk duygusu tadıyordum. Gülümsedim ardından adımlarımı sıklaştırarak yanına koştum. "E başka neremden anladın buradan olmadığımı?" gözlerini bana değdirmeden direk önüne bakıyordu. "Birinin bunu söylemesi için ya gizli emellerinin olması, ya akıl sağlığının yerinde olmaması.." gözlerini bana çevirerek devam etti. "...Ya da gerçekten bu topraklara ait olmaması gerekir" 

"Bu bana inandığın anlamına mı geliyor?"

Ruhumu görüyormuşçasına derin bir bakış attı bana. Bu bir an için pençelerinin yönünü ruhuma uzatmış gibi hissettirmişti. 

"Sana inanıyorum"

Bana inanan biri.

Benden yana herhangi bir çıkarı yok. Beni doğru dürüst tanımıyor bile üstelik. Bu sarsılmaz inancı sözcüklerinde dahi seçebiliyorum.

Ne tuhaf bir adam.

Boğazıma oturmuş bu düğümün nedeni... ne olabilir ki acaba?



Ağaçları yontarak elde ettikleri kütüklerin başlarını ok şeklinde sivrileştirmiş sonrada yan yana dizerek yüksek surlar oluşturmuşlardı. Surun önüne neredeyse beş metre büyüklüğünde -yine kütüklerden- oluşturulmuş iki yana açılan kocaman bir kapı yapılmıştı. Kapının ardında surlardan daha yüksek inşa edilmiş gözetleme kuleleri bulunuyordu. Kulelerin her birinde bir adam nöbet tutuyordu. Ama en etkileyici kısmı burası değildi. Kapının önünde karşılıklı dikilmiş iki Kurt heykeli insanın ağzını açarak onlara baka kalmasını sağlayacak kadar büyük ve bir o kadar da gerçekçi yapılmışlardı. Kurtlar oturur vaziyette sanki tüm klanı koruyormuş gibiydiler. Daha dikkatli baktığımda Kurtlarının birinin erkek diğerinin ise dişi olduğunu fark etmiştim. Buda bu klanda sadece erkeklerin değil kadınlarında sözünün geçtiğini işaretiydi. Bu korunaklı alan iyi düşünülüp taşınmış bir yere kurulmuştu. Ormandan gelecek tehlikeler surlar ile bertaraf edilirken arkasını geniş sıradağlara bırakıyordu. 

Kapının önünde yine iki kişi nöbet bekliyordu ancak bu kişiler insan şekline değil kurt suretine bürünmüşlerdi. 2,5 metrelik kurtlar yaklaştıklarımızı gördüklerinde başlarını bize doğru çevirdiler. Sonbaharın kurumuş yaprak çeşitlerinin her rengini tüylerinde taşıyan bozkurtları bu kadar yakından görmek ve normal bir kurt'un iki katı büyüklükte olmaları elbette insanların doğuştan gelen korunma iç güdüsünü içimde harekete geçirmişti. Gideona arkasından yaklaştım. Pantolonuna kemer geçirmek için dikilmiş halkalardan birine tutundum. Bunu hissettiğinde durarak bana bakmaya başladı. Ne var?! bende buradan tutunmaktansa kol yenine falan tutunmak isterdim ancak üst tarafı hala çıplaktı!   

Tutunduğum yere bir bakış atsa da bir şey demedi. Yeniden yürümeye başladığımızda neredeyse dip dibe girmiştik. Kapıyla aramızda iki metre kala içeriden gelen sürgü sesini duydum. Herhalde kapıyı bu şekilde kilitliyorlardı. Kurtlar yanlarından geçmeden önce başlarını eğerek Gideona selam vermişlerdi. Tüm tüylerim diken diken olmuş, onlara bakmamak için kendimde savaş vermiştim. Onlar ise oldukça şaşkın görünüyorlardı. Neye şaşırdıklarını bilmesem de içeri girene kadar korkudan tuttuğum nefesimi bırakamamıştım. 

Kapılar iki yana açıldıklarında klanın görüntüsü ortaya çıktı. Vay canına! burası tahmin ettiğimden çok daha büyüktü. ilk içeri girdiğinizde sizi yere saplanmış kara flamalar karşılıyordu. Uçları iki zikzakla ayrılmış flamalar rüzgarda dalgalanırken oldukça ürpertici görünüyorlardı. Üstlerine kırmızı bir boyayla yine bilmediğim semboller çizilmişti. Ne işe yarıyorlardı acaba? çünkü gördüğüm kadarıyla bu flamalar sadece kapının önünde değil, belli bir nizama göre klanın her on metrede bir toprağına dikilmişlerdi. Önemli olmasalar sayıları bu kadar fazla olmazdı. 

Girişin hemen yanında ki sura, siyah boyayla büyük bir amblem çizilmişti. Bu amblem tanıdıktı. Gideonun sol göğsünün üzerine, bu amblem dövme şeklinde vücuduna kazınmıştı. Acaba Klashların simgesi miydi? çimenlerin üzerine ahşap ve taşlar kullanılarak yapılmış evler vardı. Sayılarını saymam imkansızdı çünkü oldukça fazlalardı. Fakat seçebildiğim kadarıyla ahşap evlerin genişlikleri orta büyüklükteydi ve her biri farklı dizayn edilmişti. Tamamen üçgen şekilde yapılmış olanı, iki katlı, tek katlı, kare şeklinde, uzun bir dikdörtgen şeklinde modelleri vardı. Evler kaba saba değil oldukça güzel yapılmıştı. İnce iş olduğu belliydi. Çember şeklinde yan yana dizilmiş evlerin amacı merkezi boş bırakmaktı. Meydanın ortasında, odunları tutuşturulmuş yüzlerce kazan kaynıyordu. Kazanların üzerinden tüten dumanlar yemek kokularını burnuma taşımıştı! neredeyse iki gündür yemek yememiştim! karnım zil çalıyordu ancak önce halletmem gereken işler olduğunu bildiğimden açlığa katlanmalıydım. Daha sonra karnımı güzelce doyurabilirdim.

Yürümeye devam ettikçe ortalıkta koşuşturan, oyun oynayan bir sürü çocuk gördüm. Sadece onlar değil kazanların başındaki kadınlar, odun taşıyan yada başka bir işle meşgul olan erkeklerde yanlarından geçtiğimiz sırada durup bize bakmışlardı. Gideonla göz göze gelenler elbette telaşla işinin başına dönmüştü ama başları eğik olsa da alttan alttan bizi gözlemeye devam ediyorlardı. İlerledikçe klanın belli başlı iş bölümlerine ayrıldığını fark etmiştim. Bir kısımda kanter içinde demir döven insanlar, ilaç satan şifacılar, kıyafet satan tezgahlar ve daha birçok çalışan görmüştüm. Daha tenha yerlerde ise tarlalar vardı! bu insanlar - kurtlar- resmen buraya bir devlet kurmuş ve onu kendi kendilerine işletiyorlardı!

Nereye baksam ağzım şaşkınlıkla beş karış açılıyordu. Burası ne kadar kabullenmek istemesem de çok güzeldi. Ve tuhaf bir şekilde bir sıcaklık barındırıyordu. İnsanlar yapmacık değildi. Hepsi canla başla iş yapsalar da mutlu görünüyorlardı. Küçükten yaşlısına kadar herkesin kıyafeti Yulier ve Gideonunkine benziyordu.   

"Seni aptal kız! ne kadar endişelendiğimizden haberin varmı?!"

Ahşap-taş bir evin merdivenlerinde duran Yulier biraz sonra ağlayacakmış gibi bana bakıyordu. Merdivenleri bir çırpıda indikten sonra koşarak yanıma gelip boynuma sarıldı. Bu samimi hareketleri karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu yüzden ellerim yukarıda kalmıştı. "Seni odada bulamayınca çok korktum. Nerelerdeydin?!" cidden endişelenmişe benziyordu. İçimde ılık ılık akan bu duyguda neydi? yıllardır tanıdığım arkadaşlarım bile beni bu kadar umursamazlardı. Günlerce benden haber alamasalar aramak akıllarına bile gelmezken daha birkaç saattir tanıdığım bu kız endişeden delirecek kadar merak etmişti beni. Bakışlarım bize hissizce bakan Gideonla buluştu. 

Buradan nefret etmek istiyordum. Bu kişilerden ama... yapamıyordum. 

"Ü.. üzgünüm" diye bir kelime çıktı ağzımdan. Yulier kollarını boynumdan çekerek gülümsemeye zorladı kendini.  "İyi olmana çok sevindim. Dışarıda ne gibi tehlikeler olduğunu tahmin bile edemezsin" dedikten sonra kaşlarını çatarak azarlamaya başladı. "Bu yüzden böyle bir şeyi bir daha sakın yapma!" bakışlarımı suçlu çocuklar gibi önüme eğerek başımı salladım.  Yeni yeni tanıştığım bu duygular kafamı karıştırıyordu. Ailemden bile bu tarz şeyler duymamıştım ben. 

Yulier Gideona dönerek "Onu sağ sağlim bulmana sevindim" dediğinde o kadar da sağlam olmadığım geldi aklıma. Kirli ve tozlu bir yerde saatlerce büyülerin işkencesine maruz kalmış ve yanmaktan son anda kurtulmuştum. O yüzden perişan halime ek olarak birazda kül bulaşmıştı her tarafıma. Gideon onu cevapsız bıraktı. Huy mudur nedir bu adam sürekli böyle yapıyordu! 

"Kahretsin! demek cezalandırılmama sebep olan kişi sensin!"

Evin arkasından, elleri üstünde amuda kalkmış bir adam yürüyerek bize doğru gelmeye başladı. Gideon kadar olmasa da kalıplı bir vücudu vardı. Keten siyah bir pantolon, asker botlarına kadar Gideonla birebir giymişti. Ancak farklı olarak bu adamın üzerinde lacivert renginde, sıfır kol, düz bir kıyafet vardı. Kıyafetin omuzlarına siyah çelikten omuzluklar geçirilmişti. Bileklerine koruyucular takmıştı. Sol kolunda, girişteki amblemin dövmesi vardı. Belinde kemer ve onun üzerinde de bir sürü bıçak bulunuyordu. Amuda kalkmasına rağmen başını bize doğru kaldırdığı için yüzünü görebiliyordum. Siyah renkli, hafif kıvırcık saçları vardı. Tepesinde ki saçlar uzun olmasına rağmen ensesindekiler çok kısaydı. Soldan uzatılmış bir tutan saç örülerek omzuna kadar iniyordu. Ucuna Yulierde olduğu gibi kurt başı olan gümüş klipsten takmıştı. Adamın sağ gözünün altında küçük bir ben vardı. Gözleri siyahtı.

Ne demek istediğini anlamamış bir şekilde baktım ona. "Ne?"

Gideona bir bakış attıktan sonra tek bir hamleyle zıplayıp kendini düzeltti. Ellerini birleştirip, yukarı kaldırdıktan sonra sağa ve sola yatarak kendini esnetti. 

"Offf! her yerim tutulmuş ya!" Yulier onun bu tepkisine kıkırdarken adam bana yeniden döndü. "Gerçekten benim nöbetçi olduğum günde mi kaçmaya karar verdin!?" parmağıyla Gideonu işaret ederek "Senin yüzünden ondan işitmediğim azar kalmadığı gibi birde bir gün boyunca amuda kalkma cezası yedim!" isyan ediyormuş gibi görünüyordu ancak hiçte ondan bana gelen bir tehdit algılamıyordum. Yulier "İşini aksatmak senin hatan. Hiçte şeyi suçlama... şeyi" herkes dönüp bana baktığında kısa "Alysa" dedim. Yulier bozmamış gibi devam etti. "Hah! işte Alysayı!"

"Tanrı aşkına nereden bilebilirdim kaçacağını!? bu tür şansızlıklar hep beni buluyor!" ellerini hararetle oynatırken düz bir ifadeyle ona bakmaya başladık. Zaten buna hazırlıklı olmadığın için nöbet tutman gerekiyor değil mi? bunu ona söylemek istesem de susmayı tercih ettim. Yulier "Tamam. Tamam. Bir dahaki sefere daha dikkatli ol" dedikten sonra bana dönerek gülümsedi. "Tanıştırmama izin ver Alysa. Bu Gideonun emrindeki en üst rütbelilerden biri olan Metus"

Metus biraz önceki olanları bir anda unutmuşçasına sırıtarak göz kırptı. "Merhaba güzellik" dediğinde onun görünüşüne rağmen çocuksu bir ruha sahip olduğunu anlamıştım. Yulier elini alnına vurarak kısık bir sesle "Aptal" dedi. Bunu ne için dediğini bilmiyordum. Diğerlerine döndüğümde Gideonun Metus'a dik dik baktığını gördüm. Metus bu bakışları görünce gözlerini kaçırarak eliyle saçını kaşımaya başladı. Anlamadığım ne dönüyordu burada?

Aramızda başka bir konu daha geçmeden Yulierin çıktığı evden bu sefer Ruby nine çıktı. Bize bir bakış attıktan sonra "Beni takip edin" dedi...

Yaşlı kadının bizi çağırmasıyla birlikte hep beraber peşine takılarak içeriye girdik. Yere serilmiş maun renkli yastıklardan başka oturacak yer bulunmadığı için her birimiz bir yastığa yerleştik. Burası kimin eviydi bilmiyorum ama oldukça sade döşenmişti. Yer yastıklarından başka sağ duvarın önünde genişçe bir kütüphane bulunuyordu. İçinde oldukça kalın, çeşit çeşit kitaplar vardı. O kadar doldurulmuştu ki kütüphanenin üzerine de kitaplar yığmaya başlamışlardı. Sol tarafa ise büyükçe bir masa koyulmuştu. Üzerine ise kalın bir kumaşı olan siyah bir örtü serilmişti. Masada bir sürü şişe, ot, altın sarısı bir tas ve tokmak vardı. İçeride ki bitki kokusu havaya oradan yayılıyor olmalıydı. Yastıkların altına oldukça geniş bir kilim serilmişti. Başımı tavana doğru kaldırarak baktım. Kalın bir zincirden sarkan orta boylu bir tekerlek vardı. Tekerlek mumlarlar çevrilmişti. Yarısı ahşaptan yapılmış bir ev için mumu aydınlanma aracı olarak kullanmak tehlikeli olacağından cam fanusların içerisine yerleştirilmişlerdi. Mum sönmesin diye de küçük küçük delikler açılmıştı fanusa. Bir, iki saate güneş batacaktı bu yüzden biz gelmeden önce odanın içi aydınlansın diye mumlar yakılmış olmalıydı. Odada göz gezdirdiğim kadarıyla tavandaki mumlar haricinde boyları uzun ve kalın mumlarda bulunuyordu ancak onlar yakılmamıştı.

Yaşlı kadın karşımızdaki mindere oturduğunda gözlerimi kaçırmadan edemedim. Bana o kadar iyi davranmalarına, yaralandığımda yaralarımı iyileştirip bana bakmalarına rağmen yine de kaçmıştım. Bir yanım beni anlamaları gerekir diyordu. Çünkü başına böyle bir iş gelen hangi aklı yerinde bir insan korkmazdı ki? hele de bir önceki gece kendini öldüren bir psikopattan kaçmışsa.

"Kaldır kafanı kızım. Burada başını öne eğecek hiçbir suç işlemedin sen" yaşlı kadın sevecenlikle konuştuğunda şaşkınlıkla baktım ona. Kızmamış mıydı? "B.. ben üzgünüm" demeye çalışırken elini kaldırarak sözümü tamamlamamı engelledi. "Korktuğumuz zaman beynimiz biz istemesek bile garip tepkiler vererek bizi korktuğu şeyden kaçırmaya meyillidir. Seninki de normal bir davranıştı. Yaralanmadan geri döndüğüne sevindim" Başka bir şey söylemedim. 

"Belli ki artık gerçekleri konuşmamın zamanı geldi. Sana bizden bahsetmeden önce başından geçenleri anlat ki buraya nasıl geldiğini bizde anlayalım"

Derin bir nefes alarak en başından olayları anlatmaya başladım. Konuştuğum falcıyı. Elbette kartlardan da bahsettim sadece biri haricinde. Falcı kadından bahsederken yaşlı kadın gülümsedi. "Bu zamanlarda, hele de yeni dünyada bir zühre yıldızı kadınına denk gelmek oldukça nadirdir. Onların söyledikleri daha çok gelecekle ilgilidir ama unutulmamalı ki seçeceğin yol hep sahibine bağlıdır" demek o kadın gerçek bir medyumdu. Bana evden çıkmamam için neredeyse yalvaracaktı ancak onu dinlemeyi ret etmiştim. Evden sadece meyve suyu almak için bir süreliğine çıkmıştım. Geri geldiğimde ise o manyakla karşılaşmıştım. Eğer beni dışarıda, daha tenha bir yerde kıstırsaydı belki de şuanda bir ölüydüm. Anlatmaya devam ettim. Evime giren adamdan, onun gözlerinden ve tırnaklarını nasıl duvara sürterek ettiği tehditlerden bahsettim. 

"Sana başka bir şey söyledi mi?" Gideonun sorusunu duyduğumda ona baktım. Gümüş irisleri derimin altına kadar işleyen ve dondurarak yakan buz parçaları gibi bakıyordu. Gözleri hislerden soyutlanmıştı ama ifadesi korkutucuydu. Bir anda bu bakışlara maruz kalmak irkilmemi sağladı. Neden birden bire etrafındaki aura değişmişti ki? Konuşamayacağımı anladığımda başımı iki yana doğru salladım. Böylece bakışlarını benden çekti. "Ondan nasıl kurtuldun?" Metusun meraklı sorusuna "Kafasına vazo geçirdim" diye cevap verdiğimde ilk önce bir afalladı ardından kahkahalarla gülmeye başladı. "Çok yanlış kadına çatmış desene" dediğinde eğlendiği her halinden belli oluyordu. Bende gülümsemeden edemedim. 

'Dişi bir kurt' zihnimde yankılanan cümleyi duyunca yanaklarımdaki baskıyı hissettim. Kimse fark etmesin diye bakışlarımı önüme çevirerek anlatmaya kaldığım yerden tekrar başladım. Ne diye şimdi bunu hatırlamıştım ki? adama araba çarpmasından, ormana dalmamdan, gördüğüm kanlı Ay'dan ve düştüğüm çukurdan sonra buradan kaçışımdan sonra Gideonun beni nasıl kurtardığından bahsettikten sonra sustum. Benimle birlikte herkes düşünceli ve sessizdi.  

"Tahminlerimiz doğruymuş. Gerçekten de Kanlı Ay'ın açtığı kapıdan geçmiş" Yulierin söylediklerini yaşlı kadın onaylamak için başını salladı. "Şimdilik tek açıklama bu" 

"Peki ya büyülerin Alysaya tepki vermesi?" Metus aklımdaki bir diğer soruyu sorduğunda yaşlı kadın duraksayarak  bana bakmaya başladı. "Seni ilk gördüğüm andan beri sıradan bir insan olmadığını anlamıştım"

Kalbim telaşla sarsmaya başladı kemikten kafesini. Ellerimle pantolonumu sıkarken "N.. nasıl yani?" diye afallayarak sordum. 

"Azıcıkta olsa sihir barındıran her bir yaratık o büyülerden etkilenir. Anladığım kadarıyla yakalandığın insanlar bu büyüleri daha çok Kara Cadılar üzerinde etki etsin diye yaptırmışlar. Ancak senin o soyla bir bağın bulunmadığı için öldürmek yerine gücünü tüketmişler. Saçlarının dönüştüğü renk bir işaret. Senin ne olduğunla ilgili bir ip ucu. Sen kötülükle beslenen bir Kara Cadı değilsin kızım sen soyu tükenmiş olan bir Beyaz Cadısın"...


დ B e n G e l d i m ! ! !

დ Karantina günleriniz nasıl geçiyor canlarım? benim oldukça dolu. Bunda bir gariplik var ama anlamadım gkfllfllddl. Neyse siz zorunlu olmadıkça evden çıkmamaya özen gösterin lütfen.

დ Sizce Beyaz Cadı ne demek? 

დ Gideonu ve Metus'u sevdiniz mi?

დ Bölüm nasıldı? en sevdiğiniz kısım neresi oldu?

დ Vote ve Yorum bırakmayı unutmayalım lütfen. Hadi görüşürüzzz!!!!

  





Continue Reading

You'll Also Like

258K 22.8K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
6.9K 793 23
Cahiliyet, halkımızı yok etti. Bu savaşta, bu özgürlük savaşında binlerce Osmanlı kazığı üzerinde asker ve duygularımı kaybettim. Padişahların kurduğ...
2.3K 188 5
M. Ö. 209 – Esik, Orta Asya Mete Han, Çin'e karşı baskısını sürdürmektedir. Boy beylerini bir araya toplayarak son darbeyi indirmeyi planlamaktadır...
1.4K 97 40
Karanlıkta boğulmak nedir iyi bilirim. Şimdi sende fazla direnme çünkü gözüküyüzünün aydınlığından çok uzaktayız. Sıradışı hikâyelere inanır mısınız...