İyi Ki Geldin!

By Nevinturgut

1.3M 74.3K 6.1K

Doğmadan önce anne babasını kaybeden bir bebek,onu kabul etmekte zorlanan ama ona sımsıkı bağlanan bir teyze... More

İyi ki Geldin!
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Açıklama
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi Ikinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz ikinci Bölüm
Otuz Ücüncü Bölüm
Duyuru
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Besinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kirk BIrinci Bölüm
Kırk ikinci Bölüm
Kirk Ücüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Yedinci Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli Ikinci Bölüm
Elli Ücüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Özür
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
FiNAL
FiNAL(Ikinci Kisim)
TEŞEKKÜR
Özel Bölüm
Özel bölüm
Selamlar

İkinci bölüm

41.6K 1.8K 100
By Nevinturgut

"Hayır." dedi birden Nilüfer. O an Zafer Bey kızına döndü bir kez daha:

"Hayır." dedi. Gülfem Hanım da toparlanmış, odadan çıkıyordu birden kızının tiz çığlığını duydu.

"Hayııııııır!"

Zafer Bey, ne oluyor diyemeden Nilüfer birden yere çöktü ağlamaya başladı. Hıçkırıklar arasında

-"Olmaz, beni bırakıp gidemez, daha ona veda edemedim daha kokusunu içime çekemedim ona onu çok sevdiğimi onsuz yapamayacağımı söyleyemedim, beni bırakıp gidemez. Baba ne olur söyle gelmesin bebek, istemiyorum, ablamı istiyorum, gitmesin ne olur söyle onlara ablam bizimle kalsın." diye içli içli ağlıyordu.

Annesi de yanına çökmüş saçlarını okşayıp onunla ağlıyordu.Zafer Bey ne yapacağını bilmez bir durumda gözleri dolu onlara bakıyordu. Bir yandan Nilüfer, eline sarılmış:

" Ne olur baba söyle onlara." diyordu. Zafer Bey kızının acısı karşısında sessizdi. Bir doktor olarak bunları istemesi kızının nasıl bir çıkmazda olduğunu gösteriyordu. Gözlerini kapamış ne yapacağını düşünürken omzuna bir el kondu, gözlerini açtığında dağlar gibi dimdik ayakta duran biricik oğlunu gördü. Ah paşam, babasının yokluğunda olduğu gibi şimdi de ailesine destek canı oğlu Cihan'ı. Ne oldu dercesine bakıyordu.Zafer Bey:

-Bebek geliyormuş, dedi.

Cihan kız kardeşinin yanına geldi eğildi ve yüzünü avuçları içine aldı:

"Cihan." dedi Nilüfer. Sonra, "Gidecek, daha zamanı gelmedi daha veda edemedim. Gitmesin, onsuz ne yapacağız? Kim bize sinirlendiği zaman "Gösteririm ben size." deyip bize isimler takıp dalga geçecek? Kim beni "Gül kokulum" diye sevecek? Yapmasınlar, onun gitmesine izin verme Cihan." dedi.

Cihan yanaklarından sicim gibi akan yaşlarla kardeşini dinledi ve ona sarıldı hiç bırakmamacasına ve kulağına fısıldadı:

-Onu bırakmak zorundayız. Artık rahata kavuşması lazım, daha ne kadar bu hortumlarla yaşayacak? Hem Mithat onu bekliyor bırakalım da kavuşsunlar hem bak bize bir armağan bırakıyor, kendi yerine küçük bir kız artık ona sarılma zamanı...

-İstemiyorum onu istemiyorum! Ben ablamı istiyorum, diye feryat etmeye devam etti Nilüfer.

Cihan''da Asu'yu bırakmak istemiyordu ama kader... Yapılabilecek hiçbir şey yoktu kabullenmekten başka. Sonunda Nilüfer'in biraz sakinleşmesi gerektiğini düşünerek doktoru çağırdı. Nilüfer'in tüm çırpınışlarına karşı bir sakinleştirici yapıldı ve dinlenmesi için yatırıldı.

Cihan tekrar anne ve babasının yanına döndü. Birbirlerine sarılmış bekliyorlardı. Gözleri ameliyathanenin kapısındaydı. Bir hayatın bitişi ve bir hayatın başlangıcını bekliyorlardı. Yaklaşık bir saat sonra ameliyathaneden bir bebek getirildi önlerine, sevinseler mi üzülseler mi bilemediler. Zafer Bey şöyle bir baktı:

-Aynı annesi, dedi.

O ana kadar gözleri kapalı olan Gülfem Hanım gözlerini açtı ve Allah'ın mucizesi küçük yavruya baktı sahiden de Asu'suna benziyordu bir anda içini bir sevinç kapladı. Tekrar ameliyathanenin kapısı açıldı ve doktor geldi. Hemşireye bebeği odasına götürmesini söyledi ve aileye döndü.

-Bebek geldiğine göre artik hastamıza veda etme vakti geldi, dedi.

Gülfem Hanım'ın kısacık sevinci yine büyük bir acıyla kayboldu. Baba Zafer Bey ve Cihan bas işaretiyle peki dediler. O sırada Nilüfer de uyanmış yanlarına gelmişti. Doktoru duymuştu, daha metindi.

-Son kez görebilir miyiz? dedi.

Doktor başını salladı. Üzerlerine özel kıyafetler giyip ablasının yanına girdiler. Önce annesi ilerledi ve kızına sıkı sıkı sarıldı, bonenin altındaki saçlarını okşamaya başladı.

- "Benim misler gibi yasemin kokan kızım, ah benim kınalı kuzum. Ben gitmeden senin gitmen yakıştı mı? Ben seni öpmeye koklamaya kıyamazken seni nasıl o karanlığa bırakayım, nasıl üzerine toprak atayım, orada üşümez misin, korkmaz mısın? Kuzum olmadı bu hiç olmadı bu ölüm sana hiç yakışmadı, gitme desem gitmesen keşke canım yavrum. Ama madem gidiyorsun gözün arkada kalmasın, kızına senin gibi bakamam ama bakabileceğim en iyi şekilde bakacağım, onun üzülmesine kırılmasına izin vermeyeceğim. Seni nasıl yetiştirdiysem onu da yetiştireceğim. Güle güle git. Mekanın cennet olsun yavrum." dedi ve odadan koşarak cıktı.

Zafer Bey kızının yanına geldi elini tuttu yanağına bir öpücük kondurup "Güle güle can özüm." dedi. Gözlerinden akan yaşlarla son kez kızına baktı, alnına da bir öpücük kondurup yavaş adımlarla odayı terk etti.

Cihan Nilüfer'i yalnız bırakmak istemediğinden önce onun vedasını bekledi. Nilüfer sessiz sessiz ağlarken sadece bakıyordu. Cihan omzuna dokununca veda sırasının kendisinde olduğunu anladı ve yanına yaklaştı ablasının elini avuçları arasına aldı ve konuşmaya başladı:

"Beni her zaman sevdin, hep korudun. Ne zaman üzülsem yanımdaydın, yastığını yorganını elbiselerini hep benimle paylaştın. En önemlisi o küçücük kalbinde yerimin hep kocaman olduğunu bana hissettirdiğin ve ablam olduğun için teşekkür ederim abla. Yolun açık olsun, güle güle git. Gözün arkada kalmasın emanetin bundan sonra bizim yaşama sevincimiz olacak. Hoşça kal." dedi sonra Cihan gelip iç içe olan elleri kendi ellerine kenetledi ve:

"Asu, bizi bırakıp gidiyorsun ama hep bizimle olacaksın. Kızının her gülüşünde her adımında hep sen de olacaksın. Bize onu bırakıp sensiz bırakmadığın için sana sonsuz teşekkürler canım kardeşim. Güle güle git." dedi ve kenetli ellerini çözmeye başladı zorla olsa da Nilüfer'in ellerini de çözdü ve onu kaldırdı. Sımsıkı sarıldı ona:

-Nilüfer, artık dimdik ayakta durma vakti. Anne ve babamı daha fazla üzmeyelim, onlara destek olalım,olur mu cimcime? dedi. Nilüfer okyanus yeşili gözlere baktı ve:

-Olur ağabey, dedi.

Kapıya yaklaştı ve durdu, son kez arkasına baktı bir damla yaş süzüldü yanaklarından, tekrar önüne döndü gözlerini sildi, abisinin kapıyı açmasını bekledi. Kapı açılınca dışarı çıktı anne ve babasına baktı onlar da endişeli gözlerle onu izliyorlardı. Yanlarına geldi önce annesine sonra babasına sarıldı ve ellerinden tuttu "Güçlü olacağız." dedi. Anne ve babasının gözlerindeki minneti görünce yine ağlamak istedi ama yapmadı, dudaklarını ısırdı ve güçlü durmaya çalıştı.

Birden aklına geldi bebek, doğmuştu, onu görmemişti.

"Bebek." dedi. Annesi gülümsedi.

-Hadi gidip görelim, dedi

Ve bebeklerin olduğu bölüme gitmeye başladılar. Arkalarından biri seslenmeye başladı. Kendi soyadlarını duyuyorlardı "Karacan" diyordu biri, döndüler ve gelenin abla ve eniştesinin avukatı Mr. Smithson olduğunu gördüler. Yanlarına geldi ve son durumu öğrendi ve onlara ertesi gün vasiyetin açıklanacağını sabah 9'da ofisinde olmalarını rica etti. Başsağlığı dileklerini iletip hastaneden ayrıldı. Onlar da gidecekleri yere, bebeğin yanına gittiler.

Bebek gelmekte acele etmişti ancak küçük olduğu için kuvöze konmuştu. Camın ardından onu izlediler. Uyuyordu, ara sıra elleri ayakları hareket ediyordu. Essiz muazzam bir şeydi bakmaya doyamıyorlardı bir de ellerine alabilseler ne güzel olurdu. Nilüfer hemşireyi çağırıp doktorla görüşmek istediğini söyledi, bebek hakkında bilgi almak istiyordu. Hoş, alımlı, güler yüzlü bir doktor geldi yanlarına. Çocuk doktoru olduğunu belirten kadın, bebeğin sağlığı hakkında bilgiler verdi. Sağlıklı olduğu ancak biraz küçük olduğu için birkaç gün kuvözde kalacağını belirtti. Akşam olduğu için kimsenin kalmasının gerekmediğini, bebeğin çoğunlukla uyuduğunu ve anne sütü alamadığı için mama ile beslendiğini burada kendilerinin şu an yapabileceği bir şey olmadığını, eve gidip biraz dinlenmelerini önerdi. Cihan tüm aileye dönüp bunun iyi bir fikir olduğunu hem de artık eşyaları toparlayıp bebek kuvözden çıkınca eve dönmeleri gerektiğini hatırlattı. Herkes çaresizce tamam deyip evin yolunu tuttular.

Eve girmekte o kadar zorlandılar ki, her yer Asu kokuyordu sanki. Herkes bir köşeye geçmiş birbirlerinden gözyaşlarını saklıyordu. Sonunda Cihan olaya müdahale etmiş, eşyaların toplanması gerektiğini söylemişti. Önce Mithat'ın restaurantından yemek ısmarladı ve yemek için herkesi zorladı. Aslında zorlamaya fazla da gerek kalmamıştı. Günlerdir kahve ve bisküvi ile geçiştiriyorlardı. Bugün yemek yemek onlar için neredeyse bir ödül gibiydi. Sessizce yemeklerini yediler ve evi toparlamaya koyuldular. Sadece özel eşyalar. Çekmeceler açıldıkça içinden anılar çıktı, fotoğraf albümleri. Bir anda hepsi kendilerini yan yana oturmuş fotoğraflara bakarken buldular. Bir yandan fotoğraflardaki olayları hatırlayıp konuşuyor bir yandan gülüyor bir yandan sessizce ağlıyorlardı.

-Bu fotoğraf burada mıymış? Ben de bunu arıyordum, dedi Zafer Bey.

Çocuklarının üçü de yan yana oturmuş, gülen yüzlerle o yaz babalarının eve getirdiği köpekle oynarken çekilmiş harika bir fotoğraftı. Zafer Bey derhal alıp gömleğinin cebine koydu.

-Burada abim beni düşürmüştü, ablam da dizime kolonya döküp sarmıştı sonra da ağlamadığım için bana annemin sakladığı çikolatalardan vermişti, dedi ve gülümsedi Nilüfer. Cihan hemen:

-Ben düşürmemiştim, senin ayağın takılmıştı. deyip kendisini savundu.

-Yok canım bal gibi düşürdün, diye yine münakaşaya girmişken Gülfem Hanım:

-Cihaaan, Nilüfeeer! dedi.

Herkes Gülfem Hanım'a dönüp gülümsedi.

-Haydi daha işimiz çok toparlamaya devam, deyip anılardan kurtuldular.

O sırada Cihan babasına dönüp:

-" Mithat'In eşyalarını n'apacağız? Bebek için özel olanları ayırırız, ya diğerleri?" dedi. Zafer Bey:

-Hepsini paketleyelim, Türkiye'ye götürelim. Bir gün biri çıkarsa veririz, dedi umutsuzca. Cihan'la bir köşeye çekilip:

-Hala anlamıyorum, nasıl sadece Mithat'ı alıp giderler? İnsan bir sorar burada onun karısı var, dedi hiddetle. Cihan babasına baktı, bir şey diyemedi, böyle bir aile olabilir miydi o da inanamıyordu.

-N'apalım baba? Herkes bizim gibi birbirine bağlı bir aile değil demek ki, diyebildi.

Biraz olsun Zafer Bey'i rahatlatmaya çalıştı. Ellerinden geldiğince toparlandılar. Türkiye'ye gidecek eşyaları bir kenara koydular. Diğerleri de Mithat'ın ortağı aracılığıyla satılacaktı. Neden sonra Asu'nun hiç kullanmadığı odaya bakmadıkları akıllarına geldi. Nilüfer odayı acınca bir anda yıkıldı. Pembeler içinde bir bebek odası duruyordu karşısında. Ne yapacağını bilmez bir halde kaldı. Annesi, abisi, babası da geldi odaya; bakakaldılar. Her şey o kadar özenli hazırlanmıştı ki, bu odaya kıyılmazdı. Nilüfer babasının gözlerine baktı. Zafer Bey o gözlerdeki isteği anladı.

-Tamam bu oda da gidecek bize, dedi.

Nilüfer öyle bir sevinçle babasına sarıldı ki Zafer Bey için dünyalara bedeldi. Baba oğul itinayla mobilyaları söküp düzgünce paketlediler. Anne kız da bütün kıyafet ve oyuncakları paketlediler ve işlerini bitirdiler.

Ertesi gün uyandıklarında sanki bir umut vardı içlerinde. Evet canları gitmişti ama minik bir can da onları bekliyordu. Erkenden hazırlanıp avukatın bürosuna doğru yol aldılar. Büroya geldiklerinde güler yüzlü sekreter onları karşıladı ve toplantı salonuna aldı. Birkaç dakika içinde Avukat Smithson da geldi.

-Hazırsanız başlayalım, dedi. Onay aldıktan sonra zarfı açmaya başladı. Bu arada:

" Mithat Bey'in ailesi yazılı bir belge gönderip Mithat Bey'in mal varlığından hiçbir şey talep etmediklerini bildirdiler." dedi.

Herkes şaşkınlık içinde birbirine baktı. Bu nasıl bir aileydi? Evlatlarıyla ilgili hiçbir şey istemiyorlardı. Avukatın sesiyle tekrar konuya döndüler. Önce mal varlıkları hakkında bilgi verdi avukat sonra bütün mal varlığının çocuklarına ait olduğunu bildirdi ve en son konu bebeğin vesayetine geldi. Avukat:

- Asu Hanım ve Mithat Bey onlara bir şey olduğu takdirde çocuklarının velayetinin Asu Hanım'ın kız kardeşi Nilüfer Karacan'a verilmesini istemişler.

-Ben mii?

Yeni bir bölümle yine karşınızdayım, umarım beğenirsiniz. Geçen bölüm, yazım yanlışları ve imla kuralları Sevgili Meleğim Merve tarafından düzeltilmiştir. Hepinize keyifli okumalar...

Continue Reading

You'll Also Like

224K 10.1K 34
Geçmişi yüzünden güven problemi olan Kadın, Kadını gördüğü anda Aşık olan adam. _________ "Sınırları aşma Yüzbaşı." dedim ciddiyetle. Aramızdaki boş...
129K 526 16
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
1.1M 49.4K 51
Ela'nın Siyah'ı...
1.6M 72.2K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...