BEDEL

Av neclakursun

8.1M 363K 33.6K

BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurba... Mer

BEDEL 1 *KESİTLER*
BEDEL 2 *KANA KAN*
BEDEL 3 *GERGİN BEKLEYİŞ*
BEDEL 4 *KARAR*
BEDEL 5 *İLK KURBAN*
BEDEL 6 *BENİM OLACAKSIN*
BEDEL 7 *HÜKÜM VERİLDİ*
BEDEL 8 *BEDEL DEĞİL, GELİN*
BEDEL 9 *ÖMER AĞA*
BEDEL 10 *NİŞAN*
BEDEL 11 *HAYAL KIRIKLIĞI*
BEDEL 12 *DÜĞÜN TELAŞI*
BEDEL 13 *VEDA*
BEDEL 14 *ÖMERLE İLK KARŞILAŞMA*
BEDEL 15 *HOŞGELDİN GÖNLÜME*
BEDEL 16 *YÜZÜME VURAN ACI GERÇEKLER*
BEDEL 17 *KUMA*
BEDEL 18 *ALLAH'IN EMANETİYİM"
BEDEL 19 *YENİ EVİMDE İLK GÜN"
BEDEL 20 *BEN SENİN KOCANIM*
BEDEL 21 *HAKAN*
BEDEL 22 *KAÇIŞ*
BEDEL 23 *İFTİRA*
BEDEL 24 *KAÇ CANA KIYACAKSINIZ*
BEDEL 25 *YA NİKAH YA HAPİS*
BEDEL 26 *GÜÇLÜ KADIN*
BEDEL 27 *HAMİLE MİSİN*
BEDEL 28 *BİZ EVLENİYORUZ*
BEDEL 29 *MESAFELER*
BEDEL 30 *YARAMA İLAÇ*
BEDEL 31 *ÜNİVERSİTE MEZUNU*
BEDEL 32 *SEVDA*
BEDEL 33 *EVİMİN HANIMI OL*
BEDEL 34 *İKİNCİ KAÇIŞ*
BEDEL 35 *BOĞULUYORUM*
BEDEL 36 *ASLA BIRAKMAM*
BEDEL 37 *SENİ SEVİYORUM BAŞ BELASI*
BEDEL 38 *FATİH*
BEDEL 39 *SENİ UNUTAMIYORUM*
BEDEL 40 *BENİM BEDELİMİ KİM ÖDEYECEK*
BEDEL 41 *İŞ YEMEĞİ*
BEDEL 42 *DAVETSİZ MİSAFİR*
BEDEL 43 *BEBEĞİM*
BEDEL 44 *ATEŞE PERVANE*
BEDEL 45 *ÖMERSİZ BİR GECE*
BEDEL 46 *BÜYÜK SÜRPRİZ*
BEDEL 47 *UYAN ANNECİĞİM*
BEDEL 48 *PİŞMANLIK*
BEDEL 49 *HUZURUM*
BEDEL 50 *BABA EVİ*
BEDEL 51 *GEÇMİŞİN İZLERİ*
BEDEL 52 *İSTANBUL*
BEDEL 53 *İNTİKAM*
BEDEL 54 *EVE DÖNÜŞ*
BEDEL 55 *ELİMİ TUTAN ATEŞ*
BEDEL 56 *NEFSİN ESİRİ*
BEDEL 57 *KARANLIĞIMA DOĞAN GÜNEŞ'İM*
BEDEL 58 *İHANET ETMEDİM*
BEDEL 59 *UYAN GÜZEL KIZIM*
BEDEL 60 *İSYAN*
BEDEL 61 *İMTİHAN*
BEDEL 62 *GİTMEK Mİ ZOR KALMAK MI??*
BEDEL 63 *YABANCI*
BEDEL 64 *YENİ BİR BAŞLANGIÇ*
BEDEL 65 *UMUT HİÇ BİTMEZ*
BEDEL 66 *SENLE BİR ÖMRE BİSMİLLAH*
BEDEL 67 *BİR ÖMÜR FEDA*
BEDEL 68 "ÇALINAN HAYATLAR"
BEDEL 69 *HAKKINI HELAL ET*
BEDEL 70 *AŞK 🕋🕋*
BEDEL 71 *YÜREĞİME DÜŞEN KOR*
BEDEL 72 *YARGISIZ İNFAZ*
BEDEL 73 *GİDİYORUM*
BEDEL 74 *AYRILIK*
BEDEL 76 *BİTTİ*
BEDEL 77 *VAZGEÇTİM GÖZLERİNDEN*
BEDEL 78 *GİDEMEZSİN*
BEDEL 79 *SÖYLEMEYİN*
BEDEL 80 *HOŞGELDİN KADINIM*
BEDEL 81 *BİR ADIM*
BEDEL 82 *AŞK NEDİR?*
BEDEL 83 *YÜREĞİNE MAHKUM*
BEDEL 84 *MÜEBBETİM*
BEDEL 85 *KAVUŞMA*
BEDEL 86 *BEBEK TELAŞI*
BEDEL 87 *ÇİÇEĞİM *
BEDEL 88 *HOŞGELDİN HAYATA*
BEDEL 89 *BABA OLMAK*
BEDEL 90 *CENNET*
BEDEL 91 * MAŞALLAH*
BEDEL 92 *SABRIN MÜKAFATI*
BEDEL 93 *VUSLAT*
BEDEL 94 *FİNAL 1*
BEDEL 95 *FİNAL*
BEDELİN SERÜVENİ

BEDEL 75 *BELİRSİZ BİR HAYAT*

59.3K 3.1K 297
Av neclakursun

Bölüm şarkısı: Nilüfer/ Seni Kimler Aldı

ELİF'İN AĞZINDAN

Gidiyorum.. Nereye gittiğimi bilmeden.. Gidiyorum.. Yüreğim paramparça..

Ardımda bıraktığım ev artık başkasına aitti artık. Kocam dediğim adam başkasına aitti. Hiç benim olmamıştı ki zaten.

Neden inanmıştım ki sözlerine? Sarhoşken yaptığı birşeyden nasıl bu kadar emin olabilirdi bir insan? Nasıl güvenebilmiştim? Oysaki ben, onca yaşanan şeye rağmen hiç birşey olmamış gibi davranmıştım. İçimdeki şüpheyi bir kenara bırakıp evliliğime devam etmeye çalışmıştım.

Aşiret kararını onaylanmasına bile sessiz kalmıştım. "Gelmeyecek." Demişti.. "Gelmeyecek." Gelmişti işte. Karnında Ömer'in çocuğuyla yerleşmişti eve. Üstelik bana kapıyı gösterecek cesareti bile vardı.

Sevda o eve gelmişti.. Oraya yerleşecekti.. Ömer'le nikahı kıyılacaktı.. Ömer'e bir çocuk verecekti.. Ve ben tüm olanlara seyirci kalacaktım öyle mi? Ömer bu gece bana mı gelecek diye bekleyecektim her gece! Karşımda bebeklerini bekleyişlerini izleyecektim..

Sevda hiç çıkmamıştı aramızdan. Sadece ben kendimi kandırmıştım. Hiç te çıkmayacaktı. Bir yıl boyunca Ömer oyalamıştı beni. Ben de aptal gibi her defasında kanmıştım ona. Kalsam yine bir şekilde kandıracaktı beni. Yine oyalayacaktı.

Taksiye bindiğimde hala nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi bilmiyordum. Tek bildiğim bu şehirde kalmayacağımdı. Şoföre, beni şehir dışına götürmesini söylemiştim. Bir an önce bu şehirden kurtulmak istiyordum. Belirsiz bir hayata doğru yol almaya başladım. Tıpkı evlendiğim günkü gibi. O gün de baba evinden çıkıp belirsiz bir hayata doğru yola çıkmıştım. Nereye, kime gittiğimi bilmeden, başıma neler geleceğini bilmeden binbir umutla çıkmıştım evimden. Şimdi de aynı durumdaydım. Tek fark, şimdi hayata dair hiç bir umudum olmamasıydı.

Araba mezarlığın yakınından geçerken inip kızıma veda etmek istedim ama yapamazdım bunu. Bir an önce burdan uzaklaşmam gerekiyordu. Sadece sessizce mırıldandım. "Anneni affet kızım.. Affet."

Bu kez dönüşüm yoktu, bu kez yakalanmamak için elimden geleni yapacaktım. Ömer çoktan haber alıp peşime düşmüştür.

"Tam olarak nereye gideceksiniz?" Diyen şoförün sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp şoföre baktım. Sahi ben nereye gidecektim? Sığınacak kimim vardı? Hiç kimsem! Bir tek Rabbim vardı. O da nereye gitsem vardı. O halde gideceğim yerin önemi de yoktu. Yeterki Ömer'in kolu yetişmesin bana.

"Şehirden biraz uzaklaşalım. Neresi olursa olsun."

Başımı yola çevirmemle şehir tabelasını gördüm. Nice insanları, nice hayatları bağrına basan şehir, bir tek beni sığdıramamıştı. Bir Elif fazla gelmişti, kaldıramamıştı koca şehir.

Şehrin dışına çıktığımızda bir minibüs çıkmıştı yolumuza. Önümüzde ilerleyen minibüsle aramızdaki mesafe kapanınca minibüsü durdurup binmiştim. Çevre illere yolcu taşıyan minibüslerden biriydi. Nereye gittiğinin önemi yoktu. Tıpkı benim gibi.

Birileri tarafından tanınmamak için başıma örttüğüm şalla ağzımı, burnumu kapatmıştım. En arka koltuğa oturup köşeye pusulmuştum. Peki şimdi ne yapacaktım? Yoluma nasıl devam edecektim?

Önce mümkün olduğu kadar burdan uzaklaşmam gerekiyordu. Beni kimsenin bulamayacağı bir yere gidip yeni bir hayat kuracaktım.

Arabanın aniden durmasıyla etraftaki adamları görünce neye uğradığımı şaşırdım. İçlerinden Ömer'in bir adamını tanımıştım. Bunlar beni arıyorlardı. Bu kez yakalanmamalıydım. Beni görürlerse ellerinden kurtulmam imkansızdı.

Minibüse binip aramaya başladıklarında iyice telaşlanmıştım. Bir umutla başımı eğip öndeki koltuğa yaslamıştım belki uyuduğumu düşünüp bana bakmazlar diye. Sesler yakınlaştıkça korkum büyüyordu.

Bana yaklaşan bir nefes hissedince kendimi geri çektim, fakat bu yanımda oturan adamdı.

"Bunlar seni mi arıyorlar abla?" Diye mırıldanmasıyla başımı kaldırmadan hafifçe çevirdim. Ne demeliydim şimdi ona? Güvenmeliydim, güvenecektim. Başka çarem yoktu.

Titreyen sesimle "Evet." Diyebilmiştim sadece.

"Hanımefendi, başını kaldır bir zahmet." Sesini duyduğumda istifimi bozmadan bekledim. Zorla kaldıramazlardı ya. Nefesimi tutmuş, adamdan gelecek tepkiyi beklerken yanımda oturan adam girdi araya.

"Karımı rahat bırakın. Arabadan rahatsız oluyor, uyuyor şimdi."

"Kusura bakma kardeş." Diyen sesin yanımızdan uzaklaşmasıyla tuttuğum nefesimi bıraktım. Adamlar arabadan indiğinde araba hareket etmeye başlamıştı. Hafiften başımı kaldırıp yola bakmaya çalışırken Ömer'in arabasını gördüm. Kapıyı açıp dışarı çıktığı an, ilerlememizle görüş açımdan çıkmıştı. Sadece bir anlık görebilmiştim yüzünü.

Başımı çevirip bakmak istedim ama bakmayacaktım. Ardıma bakarsam gidemezdim. Elini uzatsa boş çevrilemezdim o eli. Yine inanırdım sözlerine. Yine affederdim. Bu yola çıkmıştım artık, dönüşüm yoktu.

"Kusura bakma abla. Ben, adamlara öyle demek zorunda kaldım. Yani senin için."

Yanımdaki adamın sesiyle ona baktım. Bir teşekkür edememiştim.

"Asıl siz kusura bakmayın. Zor duruma düşürdüm sizi. Sağolun."

Araba uzaklaştıkça uzaklaşıyordum herşeyden. Ömer'den, kızımdan, evimden, geleceğe dair umutlarımdan... Uzaklaştığım şeyler arasında sadece kızım vardı bana ait olan. Geri kalan herşey Sevda'ya kalmıştı. Ömer benim herşeyimdi. Ömer'i aldıktan sonra kalan hiçbir şeyin önemi yoktu.

Minibüsün durmasıyla herkes arabadan inmeye başlamıştı. Etrafıma bakındım, heryer yabancı geliyordu.

"Nereye gideceksiniz?" Sorusuyla baktığımda yanımdaki adamın kalkmak üzere olduğunu gördüm. "Bilmiyorum." Diye mırıldanıp kalktım yerimden. Bana yol verip arkamdan inmişti. Etrafıma bakınırken yanımda belirdi.

"Eğer geri dönmek isterseniz bu minibüs sizi aynı yere geri götürür. Yok eğer gitmeye kararlıysanız şurdaki minibüsler havaalanına, tren istasyonuna gider." Diyerek uzaklaştı yanımdan.

İndiğim minibüse baktım. Geri dönersem, o hayata dönecektim tekrar. Ardımda bıraktığım herşeye geri dönecektim. Peki, orda bana ait ne vardı? Hiçbir şey! Neye dönecektim o halde? Kime?

Üzerinde 'İSTASYON' yazan minibüse doğru yürüdüm. Uzun bir yolculuk yapmak istiyordum.

Minibüse binip istasyona doğru yola çıkarken gün akşama ulaşmak üzereydi. Kısa süren yolculuğun ardından nihayet istasyona ulaşabilmiştim. Artık, geriye dönme fikrini tamamen çıkarmıştım kafamdan. Sadece gideceğim yere odaklamıştım kendimi. Neresi olduğunu bilmediğim yere!

İstasyon gişelerinden birine yaklaşıp bir bilet istedim. "Nereye?" Sorusu karşısında sessiz kalmıştım. Bugün ne kadar çok duymuştum bu soruyu. Cevabını benim bile bilmediğim soruyu soruyordu herkes bana. Sahi nereye? Gözüm, panodaki listeye ilişti. En uzak duraklardan birini seçtim. Ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi olacaktı.

Paramı kontrol ettiğimde çok param kalmadığını farkettim. Bilete yetecekti ama geri kalanı bankadaydı. Tren saati gelene kadar paramın bir kısmını çekme imkanı bulabilmiştim. Bir süre beni idare ederdi.

Bileti aldıktan bir saat sonra tren sesi yankılanmıştı kulaklarımda. Yerimden kalkıp ağır adımlarla trene doğru yürüdüm. Ve hiç tereddüt etmeden içeri adım attım.

Saat gece yarısına ulaştığında nice yollar katetmiştim. Yorgunluktan bitap düştüğüm halde uyku girmiyordu gözüme. Dün gece Ömer'in sıcacık kollarında uyurken, şimdi başımı soğuk cama yaslamış üşüyordum. Yollar önümde aktıkça Ömer'le aramızdaki mesafe de artıyordu.

Acaba Ömer ne yapıyordu? Eve gitmiş miydi? O kadın evde miydi? Söylediği sözler hala kulaklarımda yankılanıyordu.

"Kimin evinden kimi kovuyorsun?"

"Kapı orda."

"Ömer sarhoştu ama ben değildim."

"Bebeğimi babasının evinde doğuracağım."

Babası.. babası.. Sevda'nın bebeğinin babası.. Benim veremediğim bebeği Sevda verecekti ona. Benim kızımın katilleri, beni yıkıp yuva kuracaktı kendilerine.

On dört saat süren yolculuğun ardından hiç bilmediğim, sadece adını duyduğum bir şehirde bulmuştum kendimi. Yorgunluktan ve uykusuzluktan halsiz düşmüştüm. Gözüm kapandığı anda Ömer ve Sevda'yı görmüştüm hep rüyamda. Uykumu da kabusa çevirmişlerdi.

Peki şimdi ne yapacaktım? Önce, geçici olarak bir yere yerleşmeliydim. Korkuyordum.. İlk kez tek başıma yabancı bir yerde kalacaktım. Otelde kalmak korkutuyordu beni. Şimdiye kadar hep Ömer'le kalmıştım otelde. Şimdi, bilmediğim bir şehirde tek başıma otel arayacaktım. Yanımda telefonum olmadığı için internetten bir yer araştırma imkanım yoktu. Telefon almayı da düşünmüyordum. Alsam ne yapacaktım? Kimi arayacaktım? Kimim vardı ki?

Lokantanın önünden geçerken ne kadar acıktığımı hissettim. Dünden beri lokma geçmemişti boğazımdan. Yemek için içeri girmiştim fakat açlığıma rağmen zorla yiyebilmiştim.

Yemekten sonra az da olsa gücümü toparlayabilmiştim. Biraz dinlendikten sonra sokaklara attım kendimi. Özgür olmayı özlemiştim. İstediğim kadar özgürce yürüyordum sokaklarda. Ömer'in kısıtlaması olmadan, eve hapsolmadan, biri laf edecek diye düşünmeden.

Ama tadı yoktu işte. Ömer olmadan özgürlüğümün bile tadı yoktu. Beni kısıtlamasını bile özlemeye başlamıştım.

Yürüdüğüm sırada boş bir ev görünce sevindim bir an. Belki otelde kalmadan bir eve yerleşebilirdim. Zillerden birine basmamla bir kadın çıkmıştı cama. Eve bakacağımı söyleyince aşağı inmiş kapıyı açmıştı. Evin içini gezmeye başlayınca hevesim kırılmıştı. Ev bana göre çok büyüktü. Birikmiş param kiralamaya yetse de zamanla karşılayamazdım masrafını.

Çaresizce otel aramaya koyuldum. Bir yandan da ev bakıyordum sokaklarda. Vakit akşamı bulduğunda sığınacak küçük bir pansiyon bulmuştum nihayet. Odaya girip kapıyı sıkı sıkı kilitledim üzerime. Nasıl bir yerde olduğumu bilmiyordum, korkuyordum. Yorgun bedenimi yatağa bıraktığımda yorgunluğumu her zerremde hissetmeye başlamıştım. Üşüyordum. Ömer'in kokusunu, sıcaklığını arıyordum. Kendime itiraf etmek istemiyordum ama çok özlemiştim Ömer'i. Kızgındım hatta paramparçaydım ama yüreğim, onu paramparça eden adamın hasretiyle yanıyordu. Çantamdan çıkardığım, kızım kokan minik örtüyü sarıp kokladım. Kokusu geçmesin diye önlem almama rağmen yavaş yavaş siliniyordu kokusu.

Gündüz beynimi kemiren bütün düşünceler gözümü kapattığım an kabusum oluyordu. Çıldıracak hale gelmiştim. Ömer'i Sevda'yla aynı evde düşünemiyordum.

Ömer'i Sevda'ya bırakıp gelmekle hata mı etmiştim acaba? Gelmeseydim, Ömer gönderir miydi onu? Ya da elimden tutup beni evimize götürür müydü? Kabullenir miydi bebeğini?

Kabullenmese ne yapacaktı? Aşiretin kararını onaylamıştı bir kere. Üstelik benim onca ettiğim söz ne olacaktı? Her defasında Ömer'i affedip ona sahip çıkmamdan yüz bulmuştu. Sevda'ya rağmen kalamazdım o evde. Kendime güvenim kalmazdı. Kendi evimde bile rahat bırakmazdı bizi.

                   ***

Bir yandan ev, bir yandan iş arayarak günlerimi geçiriyordum. Kaldığım yer korktuğum gibi çıkmamıştı ama yine de tedbirli davranıyordum. Nihayet çalışacak küçük bir gelinlikçi bulmuştum ama ev bulmakta zorlanıyordum. Baktığım evler genelde büyük oluyordu. Çıkıp geldiğim konağın çeyreği kadar bile yoktu ama ben alışamamıştım oraya. Büyüklüğü boğuyordu beni. Ömer'in bizim için yaptırdığı ev de büyüktü ama zamanında müdahale etme imkanım olsa küçük, şirin bir ev isterdim.

Ömer, şimdiye kadar bana ulaşamadıysa artık ulaşmasının imkanı yoktu. Başarmıştım bu kez.

İtiraf etmek gerekirse mutsuzdum, yalnızlıktan üşüyordum, her gece Ömer'in kokusunu, sıcaklığını arıyordum, özlüyordum.

Ama dimdiktim.. Elif gibi.. Bu kez eğilmemiştim, yıkılmamıştım. Belki de evlendiğimden beri ilk kez Elif gibi davranmıştım. Belki ilk gün yapmam gereken buydu. Bu kadar yıpranmadan, kırılmadan, bağlanmadan... O zaman hiç acıtmazdı.

Duş almak için banyoya girip soyunmaya başladım. Saçımdaki tokayı çıkarınca uzun saçlarım serbest kalıp sırtımdan aşağı sarkmıştı. Bir haftada özen göstermemiştim saçlarıma. Ömer sevdiği için en çok saçlarıma özen gösteriyordum. Ama artık nefret ediyordum saçlarımdan. Bana Ömer'i en çok hatırlatan saçlarımdı. Okşayışı, öpüşü, elinin izleri hala saçlarımdaydı. Onun izlerini ne kadar yok etsem o kadar çabuk unuturdum.

Gözyaşları içinde makası elime alarak saçımı kesmeye başladım. Bir yandan haykırarak ağlıyor, bir yandan onun izlerini kesip atıyordum bedenimden. Ah keşke mümkün olsa da onun dokunduğu her zerremi ateşe verip yakabilseydim. Ama olmuyordu.

Rastgele makasladığım saçlarım omuzumda bitiyordu artık. Öyle özensiz kesmiştim ki bazı kısımları kısacık kalmıştı. Kurtulmuş muydum Ömer'in izlerinden? Hayır! Bir nebze olsun geçmemişti izleri.

Yere dökülen saçlarıma bakınca içim acımıştı. Yıllardır gözüm gibi bakıp özenle uzattığım saçlarım artık yoktu. Annem de çok severdi saçlarımı. Bu halimi görse ağlardı saçlarıma.

Ondan bana kalan soyadımdan da en kısa sürede kurtulacaktım. Elbet benden vazgeçecekti. O zaman bir şekilde boşanmaya çalışacaktım.

                   ***

Bir hafta olmuştu Ömer'den ayrılalı. Ömer'siz geçen bir hafta. Alışamıyordum onsuzluğa, yapamıyordum. Birkaç defa onu arayıp sadece sesini duymayı düşünsem de, beni bulmasından korkup vazgeçmiştim. Sesini duysam dayanamazdım. "Gel beni al, sensiz yapamıyorum." Derdim.

Yapacaktım.. Onsuzluğa alışacaktım. O nasıl bensiz yapıyorsa ben de yapabilirdim.

İş arkadaşımın tavsiyesiyle nihayet küçük bir ev bulabilmiştim. Bu ev önceki baktığım evlerden biriydi. Sahibi, yalnız bir kadın olduğum için ev vermek istememişti ama iş arkadaşımın tanıdığı olduğu için kabul etmişti. Baktığım çoğu evde yalnız oluşum sebebiyle geri çevrilmiştim. Yalnız yaşayan bir kadın olmak bu kadar kötü algılanmamalıydı. Namusumla yaşayıp gidecektim işte. Zor birşey değildi. Şimdiye kadar yaptığım gibi bundan sonra da hayatıma böyle devam edecektim.

Nihayet uygun bir fiyata evi tutmuştum. Vakit kaybetmeden yerleşmem gerekiyordu. Ertesi gün, eve yerleşmek işyerinden izin almıştım. Önce bankadan evin birkaç aylık kirası ve ev ihtiyaçlarını almam için yüklü miktarda para çekmem gerekiyordu. Çok eşyaya ihtiyacım yoktu. Bir halı, üzerinde yatmak ve oturmak için bir koltuk ve mutfak için birkaç eşya.

Hayatım yavaş yavaş düzene girmeye başlıyordu. Ömer'in yokluğuna alışamasam da onu silmek için elimden geleni yapıyordum.

Bankadan paramı çekip evime doğru yürümeye başlamıştım. Mesafe uzundu ama yolda alışveriş yaparak gelecektim. Bir mağazanın vitrininden içeri bakarken karşı kaldırımdan beni izleyen genç birinin yansımasını gördüm mağazanın camından. Arkamı dönüp baktığımda beni farkederek hızla uzaklaşmıştı ordan. Korku düşmüştü içime çünkü bu civarda kapkaç olayının çok olduğunu duymuştum.

Alışveriş kararımdan vazgeçip eve gitmek için durağa yürümeye başladım. Çantamı garantiye aldıktan sonra alışverişe çıkacaktım. Herşeyim çantamdaydı. En önemlisi de kimliğim ve kızımın örtüsü. Hızla durağa doğru yürürken bir yandan da çantamdakileri çıkarıp ceplerime doldurmaya karar verdim.

Çantamın fermuarını açmamla bir el ağzımı kapatmış, beni iterek ara sokağa doğru götürmeye çalışmıştı. Şoku atlatıp bağırmaya çalıştım ama ağzımı kapatan el buna engel oluyordu. Beni köşeye sıkıştırdıktan sonra çantamı çekmeye çalışmıştı ama veremezdim çantamı. Hayatım o çantanın içindeydi. Çantam giderse biterdim ben. Çırpınmam işe yaramıyordu. Çelimsiz gibi görünse de gücüm yetmiyordu elinden kurtulmaya.

Çantamı vermemek için direnirken başkası yanımıza gelip ellerimi tutarak parmaklarımı gevşetmeye çalışmıştı. Ağzımı kapatan eli ısırmamla ağzım açılmış çığlık atmaya başlamıştım. Bir anda suratıma inen sert darbeyle başım sertçe duvara çarptı.

Gözlerim yavaş yavaş kararırken güçsüz kalan bedenim yere yığılmıştı. Ama bu kez Ömer yoktu yanımda. Vurulduğum andaki gibi yere düşmeme engel olmamıştı. Bedenim onun sıcak kollarına değil sert sert zemine yığılmıştı.

Çantam parmaklarımın arasından kayıp giderken artık direnmeye gücüm kalmamıştı. Kızımın kokusunu alıp götürmüşlerdi. Yeni hayatımı alıp götürmüşlerdi. Ve başıma inen sert bir darbe daha. Sonrası karanlık..

                  ***

Herşey karanlık.. Fakat beynimde yankılanan sesler var. Kime ait olduğunu bilmiyorum.

"Adınızı hatırlıyor musunuz? Kaç yaşındasınız? Son hatırladığınız şey nedir? Şu an nerede olduğunuzu biliyor musunuz?"

Gözlerimi aralamaya çalışırken başımdaki şiddetli ağrı buna engel oluyordu. Gözlerimden sızan ışıkla ağrı şiddetleniyordu.

Işığa alışan gözlerimi tamamen açtığımda yanıma gelen genç kadının hemşire olduğunu anlamıştım. Burası bir hastane odasıydı. Ben nasıl gelmiştim? En son neredeydim?

Gözümü kapatıp zihnimi toparlamaya çalıştım. İlk aklıma gelen Ömer olmuştu. Nerdeydi acaba neden yanımda değildi? Ben neden hastanedeydim?

Zihnimde Sevda belirdi. Evime gelmişti, bebeğin Ömer'den olduğunu söylemişti. Sonra.. sonra uzun bir yolculuk yapmıştım. Bunlar rüya mıydı yoksa gerçekten yaşamış mıydım bunları?

Kapının açılmasıyla içeri iki doktor girmişti. Doktorlardan biri yanıma gelip gözlerime ışık tutmuştu.

"Ağrınız var mı?"

"Evet.. Her yerim ağrıyor. Başım çok ağrıyor."

"Adınızı hatırlıyor musunuz?"

"Evet. Elif.. Elif Esen." Hayır evlenmiştim ben. Zihnim öyle bulanıktı ki yaşadığım bazı şeylerin rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemiyordum. Not aldığı sırada düzelttim sözümü "Kıratlı.. soyadım."

"Elif Kıratlı öyle mi? Sizi hastaneye getirenler, sokakta saldırıya uğramış halde bulduklarını söylediler. Neler olduğunu hatırlıyor musunuz?"

Sokakta.. saldırı.. Olanlar yavaş yavaş zihnimde canlanmaya başladı. Kuracağım yeni hayatım, yeni işim, yaşayacağım ev için para çekmeye gidişim ve çantamı almak için bana saldıran iki kişi...

O sırada tekrar kapı açılmış, içeri bir polis girmişti.

"İfade verebilecek durumda mı hanımefendi?"

"Hayır.. henüz sağlıklı bilgiler alamıyoruz. Biraz daha kendini toparladığında ifade alırsınız. Adının Elif Esen ya da Elif Kıratlı olduğunu söyledi."

Polis, doktorun söylediğini not alıp odadan çıkarken doktor tekrar bana döndü.

"Üzerinizden kimlik ve telefon çıkmadığı için ailenize haber veremedik. Dünden beri burdasınız ama kimseniz gelmedi. Memur arkadaşlar, gelen ihbarlardan kimliğinizi tespit etmeye çalıştılar. Haber vereceğiniz kimse var mı?"

"Aklımda kimsenin numarası yok."

"Başınıza aldığınız darbe sonucu hafızanızı toparlamakta zorlanıyorsunuz. Fakat dünden daha iyisiniz. Dün uyandığınızda hiçbir şey hatırlamıyordunuz. Hamileliğinizden dolayı ağır ilaç veremiyoruz. Merak etmeyin bebekleriniz gayet sağlıklı."

Ben hamile miydim? Ne zaman öğrenmiştim bunu? Düşündüm, hafızamı zorladım. Hamileliğim hakkında çok şey hatırlıyordum ama sanırım ilk hamileliğimle ilgiliydi. Yolculuk yaptığım sırada hamileliğimi bilmiyordum sanırım. Evet bilmiyordum. Saldırıya uğrarken de bilmiyordum.

"Ben hamile miyim?"

"Evet. İkizlere hamilesiniz. Sanırım bunu da hatırlamıyorsunuz."

"İkiz mi?"

Duyduklarımla yaşadığım şok üzerine çığlık halinde çıkmıştı sesim. Ellerimi karnıma koydum. Güneş'imin boşluğunda şimdi iki can vardı. Önce sessiz akan yaşlarım hıçkırığa dönüşmüştü. Ben bu dünyaya fazlayken, canımın kıymeti yokken şimdi iki can taşıyordum.

Doktor sorular sordukça kafamı iyice toparlamıştım. Sanırım herşeyi hatırlıyordum. Tek hatırlamadığım şey, bebeklerimi bilip bilmediğimdi.

Hala vücudumda ağrılar vardı. Özellikle başım ve parmaklarım ağrıyordu. Yüzümün sol tarafında da ağrı hissediyordum. Üstelik sol gözüm bulanık görüyordu. Doktor, yüzüme aldığım darbeden dolayı gözümün geçici olarak bulanıklaştığını söylemişti.

Oda boşalınca lavaboya gitmek için yerimden kalktım. Ağrıdan zor yürüyordum. Yüzümün halini görmek için aynaya baktığımda yüzümün sol tarafının büyük kısmı morarmıştı ve ufak yaralar vardı. Ellerim de yaralanmıştı.

Tekrar yatağa girdiğimde yaşadıklarını düşündüm. Ne yapacaktım şimdi? Geri dönmekten başka çarem var mıydı? Nereye dönecektim? Nasıl dönecektim? Ömer'e dönemezdim. Ailemin yanına gidemezdim. Üstelik artık sadece kendimi değil bebeklerimi de düşünmem lazımdı.

Bebeklerim! Zor durumda olsam da karnımda taşıdığım canları düşündükçe sevinç doluyordu yüreğime. Karnıma sardım kollarımı.

"Canlarım! Yüreğime umutla geldiniz. Size söz veriyorum; anneniz sizi hiç üzmeyecek. Kimsenin üzmesine izin vermeyecek. Siz de beni bırakıp gitmeyin olur mu. Siz kalın benimle."

Hemşire, arada bir gelip serum veriyordu ve doktorlar da devamlı muayene ediyordu. Öğrendiğim kadarıyla dünden beri hastanedeydim. Ve yarın taburcu edebileceklerini söylemişlerdi.

Bir telefon bulup annemi arayacaktım. Burda bu halimle kalamazdım. Kimliğim yanımda olmadan hiçbir şey yapamıyordum. Bankada kalan paramı bile alamıyordum. Burda bana yardım edebilecek kadar samimiyet kurmamıştım kimseyle. Hemşire geldiğinde telefonunu alıp annemi çağıracaktım buraya.

Açılan kapıya başımı çevirdiğimde Ömer'in yüzü belirmişti karşımda. Yine rüyaydı işte! Hayaldi sadece. Bir haftadır her gözümü kapatışımda gördüğüm gibi yine almaya gelmişti beni. Yine gözümü açtığımda yok olacaktı. Gelmeyecekti Ömer, artık yoktu.

Fakat karnımın üstündeki elimde hissettiğim elleri, rüya olmayacak kadar sıcaktı. Bana sarılışı, boynumda hissettiğim nefesi, yüzüme değen gözyaşının ıslaklığı...

"Elif'im! Öldürdün beni gülyüzlüm. Gidişinle canımı, ruhumu, hayatımı da götürdün. Neden gittin neden? Neden beklemedin beni?"

Ömer'in, yüzümü ıslatan yaşlarına benim gözyaşlarım eşlik ediyordu. Hıçkırıklarımız birbirine karışmıştı. Bütün kızgınlığıma, öfkeme rağmen özlemiştim onu. Bu sıcaklığı özlemiştim. Rüya değildi bu. Gerçekten gelmişti. Ömer gelmişti. Yanımdaydı.

Benden biraz uzaklaşınca yüzümdeki morluğu incitmemeye çalışarak okşamaya başladı.

"Ne yaptılar sana böyle? Kim kıydı benim gülüme?"

Sarılmak istiyordum. Sımsıkı sarılmak. "Götür beni burdan." demek istiyordum.

Aklıma Sevda gelince o büyü bozulmuştu. Sarılamazdım. Kendimi bir daha ona teslim edemezdim. O Sevda'ya aitti. Bana ait olamazdı. Ben, başkasına ait olana sarılamazdım. Özlemeye bile hakkım yoktu. Sevda gibi değildim ben. Sevdiğim adam başkasına aitse onu yüreğime gömüp gitmeyi bilirdim.

Ömer'i geri itip başımı çevirdiğimde kapının önünde ağlayan annemi farkettim. "Anne!" Diyerek kollarımı açınca hızla gelip kollarıma atmıştı kendini. Ömer'i saramayan kollarımın boşluğunu annemle doldurmuştum.

"Yavrum! Ne oldu sana böyle?"

Kollarımı gevşetip kendimi geri çekerek annemin yüzüne baktım.

"Anne.. Götür beni burdan. Ben bir daha o eve dönmeyeceğim. Ya bana kapattığın kapını açıp beni evine kabul edersin, ya da bundan sonra başıma gelecek herşeyden sen sorumlu olursun."

Bölüm sonu..
Buyrun size bebek. Buyrun size ikizler. Siz istediniz şimdi
mutlu musunuz 😀
Hani hep diyorum ya burda yazdığım olayların çoğuna etrafımda şahit oldum yada yaşadım diye. Bu hafıza kaybı olayını da bizzat kendim yaşadım. Çok şükür kısa sürdü. Yani sürmüş. Ben hatırlamıyorum o geçen süreyi 😁

Fortsett å les

You'll Also Like

2.4M 104K 33
Cesur Yenerler. Merak uyandıracak kadar gizli, gizli olduğu kadar da tehlikeli bir adam. Minel Çağan. Merak uyandıracak kadar güzel, güzel olduğu k...
49.5K 2.7K 62
Uyurken ifadesi ne kadar değişiyordu. Koyu kahve, uzaktan bakıldığında gözbebeklerinin seçilemediğinden siyah gibi görünen irisleyle zıt düşen bembey...
74.5K 5.6K 31
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
90.8K 3K 21
Diğer hastalarımı kontrol edip abim yanına aşağı indim. Beraber çardağa oturup çayımızı yudumluyorduk. " Gördün mü?" " Evet" " Konuştun mu?" dediğ...