BEDEL 79 *SÖYLEMEYİN*

62.1K 3.3K 344
                                    

Bölüm şarkısı: Mikael /Söylemeyin

Ömer kapatmıştı telefonunu. Ömer'in sesi yerine ona ulaşmamı engelleyen bir ses tırmalamıştı kulaklarımı. Ulaşmak zorundaydım. Bilmeliydi. Gitmeden öğrenmeliydi herşeyi. Hala onu sevdiğimi, onsuz nefes alamadığımı... En önemlisi de baba olacağını. Ona ait iki can taşıdığımı bilmeliydi.

Karnıma kramplar girmeye başlamıştı. Elimi karnıma koyup canlarımdan güç almaya çalıştım. Onlar için de olsa ayakta durmalıydım. Elinde telefonla birini arayan Serhat'a çevirdim bakışlarımı.

"Havaalanına gidelim. Ömer'i durdurmamız lazım. Gidemez. Nolur oyalanmadan gidelim."

"Harun Ömer'in yanındaydı, ona ulaşmaya çalışıyorum ama o da cevap vermiyor."

Kulağındaki telefonu indirince hemen havaalanına gitmek için hareket ettik. Evden çıkacakken içeri gitmek olan Samet'le karşılaştım. Meraklı gözlerle bana bakan Samet'e laf anlatacak vaktim yoktu.

"Ömer gidiyor. Onu durdurmam lazım." Diyerek merdivenlerden hızla aşağı doğru koştum. Arkamdan gelen ayak seslerinden, ikisinin de peşimden geldiği anlaşılıyordu. Bir anda arkamdan kolumu saran eller yüzünden duraksayınca sinirli bakışlarımı beni tutan Samet'e çevirdim.

"Kendini düşünmüyorsun bari karnındakileri düşün. Hamile halinle koşma merdivenlerde."

Samet'ten birkaç basamak yukarda duran Serhat'la gözgöze geldim bir an. Şaşkın bakışlarını bana kenetlemişti. Samet'in elinden kurtulunca yoluma hızla devam edip arabaya gittim. Serhat'ın kapıyı açmasını beklerken suratındaki gülümseme dikkatimden kaçmamıştı.

Yola çıktığımızda Serhat arabayı öyle süratli kullanıyordu ki midem alt üst olmuştu. Ama şuan önemli olan Ömer'e yetişmemizdi. Yol boyu hem Ömer'i hem Harun'u ısrarla aramamıza rağmen ikisine de ulaşamıyorduk.

Nihayet yarım saat içinde havaalanına ulaşınca koşarak içeri girdim. Aramadan geçmek için oluşan kuyruğu umursamadan insanları aşıp bilet kabinlerine ulaştım. Bir yandan da etrafta gözlerim Ömer'i ve Harun'u arıyordu.

"Norveç... Norveç uçağı... kalktı mı?"

Nefes nefese kaldığım için kesik kesik konuşabilmiştim. Görevli, başını kaldırıp az ilerdeki uçuş listesine bakarken ben de onla birlikte başımı listeye çevirdim.

"Uçak elli dakika rötar yapmış. Yaklaşık on dakika sonra uçuşa geçecek."

"Durdurun. İzin vermeyin gitmesine. Haber verin dursunlar."

"Hanımefendi bu imkansız birşey. Uçağı kaçırdıysanız sonraki uçağa bilet almanız gerekiyor."

"Eşim gidiyor. Gitmesine izin vermeyin yalvarırım. Haber verin indirsinler onu. Eşime ulaşmam lazım. Onla konuşmam lazım. Geldiğimi bilse gitmez."

"Hanımefendi imkansız birşey istiyorsunuz. Kapılar kapandı, uçuşa hazır durumda şuanda. Bu saatten sonra kendisi istese de inemez."

İmkansız birşey istediğimin farkındaydım. Bunlar son çırpınışlarımdı. Geç kalmışlığın, Ömer'i anlamamanın pişmanlığını yaşıyordum.

Uçağın adı panoda kaybolduğunda herşey bitmişti artık. Ayakta duracak gücü bulamıyordum kendimde. Olduğum yere çöküp elimi yüzüme kapatarak hıçkırıklara boğuldum.

Ömer gitmişti. Beni öldürüp gitmişti. Dünyamı başıma yıkıp gitmişti. O yoktu artık. Belki de hiç gelmeyecekti.

Omzumda hissettiğim dokunuşla heyecana kapılıp başımı kaldırdım. Ömer.. Ömer miydi bu? Gitmemiş miydi? Kıyamamış mıydı bana?

BEDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin