Selaaaaaam!
Özlendik mi acaba? Ben sizleri çok özledim. Nasılsınız? Yeni yıla girerken, bir bölümle geleyim ve yeni yılınızı da kutlayayım dedim.
Yeni yıl hepimize öncelikle barış ,sevdiklerimizle kazasız, belasız, yalansız, dolansız, çil çil altınlarla ,sağlıkla, mutlulukla gelir inşallah. İnadına umut edelim; umutsuz yaşanmaz.
Gelelim yeni hikayemize; bir hikayeye başladım biliyorsunuz; ilk bölümde kaldım, ama en yakın zamanda devam edip bitireceğim- haberiniz ola.
Hepinize kucak dolusu sevgiler :)))
Leyla'nin Önder'i kabul etmediği günlerden bir gün
Önder televizyonun karşısına oturmuş anlamsızca ekranı izliyordu. İşten yeni gelen Türker Önder'in emrettiği üzere yemek almıştı. Önder kapının sesini duyunca salonun kapısına baktı.
-Sen mi geldin? diye seslendi.
--Kim? diye sordu Türker ve salonun kapısında belirdi.
-Sen işte.
-Başka kim olacaktı, sevgili zeka küpüm?
-Seyfo.
-Oğlum, onun bizim evde ne işi var? Dahası, benim anahtarımın onda ne işi olabilir ki ve de bu saatte neden kapıyı açıp girmesi gereksin?
-Ya, tamam ya. Hiç çekemem seni. Getirdin mi?
-Getirdim.
-Hepsi tam mı?
-Hımm tam. Yalnız; aşağı kahvedekiler bu hafta vermeyeceklermiş.
-Neyi? dedi Önder ve dikkatle Türker'e baktı.
-Haracı.
-Türker, ne aldın abicim sen? Ameliyata girdin de, çıkarken şişenin dibinde narkoz kaldı da ziyan olmasın diye sen mi çektin? Ne haracından bahsediyorsun Allah aşkına!
-Asıl sen nasıl soruyorsun? Ne getirdim mi acaba ben?
-Tabii ki yemekleri soruyorum! Bana koskoca okumuş adam olmuş birinin bu soruyu anlamadığını söyleyemezsin.
-Haklısın kardeşim,dedi Türker usanmışçasına. Hadi gel de mutfakta getirdiklerimi yiyelim, dedi. "Getirdiklerimi" derken özellikle vurgulamıştı.
-Yorma beni mutfağa, koy şuraya burada yiyelim. İki kaşık getirsen yeter.
-Emrin olur! dedi Türker ve elindekileri masaya koyup mutfağa gitti geldi. Al, dedi kaşıkları ve suyu verdi. Ben üzerimi değişip geliyorum; sen de yemekleri bir zahmet poşetinden çıkar, deyip odasına gitti.
-Offf her şeyi Önder yapsın. Okula git Önder, ders ver Önder ,yemek yap Önder, çamaşır yıka Önder, ev ayakkabısı al Önder, yeni tarif öğren Önder, sofrayı kur Önder, bir de üstüne aşk acısı çek Önder. Allah'ım ne zaman bitecek benim bu çilem? deyip kaşığı yemeğe daldırdı.
-Hayırdır, neyin var senin? dedi Türker üzerini düzeltirken.
-Hiç, dedi masumca sanki biraz önce yakaran o değilmiş gibi.
-Oğlum az önce "Allah canımı alsın da kurtulayım" demedin mi?
-Yooo.
-Demedin mi?
-Öyle demedim.
-Ya nasıl dedin?
-Allah'ım ne zaman bitecek benim bu çilem? dedim.
-Haaa. Tamam o zaman, deyip yemeğine başladı Türker de. Biraz yedikten sonra Önder'in kendisini izlediğini gördü.
-Bu mudur yani tepkin?
-Ne yapayım? Allah' la arana mı gireyim? Tövbeee, dedi Türker gülerek. Nasılsa birazdan dökülecekti Önder.
-Sen merak etmeyebilirsin ama, ben söyleyeyim. Aşk acısı çekiyorum, aşk.
-Ne oldu, anlatmak ister misin?
-Leyla .
-Hayatına yeni biri mi girmiş, dedi Türker korkarcasına.
-Tövbee de! diyerek tahtaya vurdu Önder. Bugün yine o zibidi Murat ile gördüm onu.
-"Yine takip ettim" deme bana.
-Bıraktım ben o işi. Çok acı verdiğini biliyorsun.
-E, nerde gördün?
-Bilim fuarında, öğrencileriyle gelmişlerdi.
-Aman be; ben de mum ve keman eşliğinde yemek yerken gördün sandım.
-Yok, Türker; bugün sana bir şey olmuş. Mikrop kapmışsın sen. O sırada televizyona takıldı gözü Önder'in. Bir paravanın iki tarafında duran iki kişi vardı. Kız çok güzel, erkek de alabildiğine yakışıklıydı. Sonra paravan açıldı ve birbirlerine gülümseyerek bakıp tokalaştılar. Yerlerine oturup, birbirlerine bir şey sordular; sonra kız "Bir çay içelim" dedi, ve beraber kalkıp başka bir köşeye geçtiler. Türker de Önder'in baktığı yöne doğru baktı ve
-Bu ne? diye sordu.
-Evlilik programıymış. Bak birbirlerine baktılar, beğendiler ve şimdi çay içiyorlar. Ben de burada fuardan sonra "Leyla ile Murat ne içiyor?" diye düşünüyorum.
-Kendine işkence etmekten vazgeç, dedi Türker üzgünce.
-Haklısın kardeşim, çok haklısın deyip ayağa kalkıp laptopu'nu aldı ve bir şeyler yazmaya başladı.
Ertesi gün
Tüm ayarlamaları yapmıştı. Programa başvurduktan hemen sonra cevap gelmiş ertesi gün programa katılabileceği bildirilmişti. İzin almak zor olmamıştı, kararını Hak Dostları grubuna bildirip dualarını istemişti, onlar ise daha iyisini yapmış, sabah ezanı kapısına gelip onu almış ve beraber İstanbul yollarına düşmüşlerdi. Programın yapıldığı yere de gelmiş, hanımlar seyirci sandalyelerine otururken, kendisi üzerini değiştirmiş, makyajı yapılmış stüdyonun arkasında sırasının gelmesini bekliyordu. Daha sonra bir bayan gelip mikrofonunu yerleştirmesine yardım etmiş, sonra da bir kaç soru sormaya başlamıştı.
-Yetenekleriniz nelerdir?
-Yetenek mi?
-Evet.
-Hanımefendi acaba yanlış yere mi geldim? Ben "Yetenek Sizsiniz"'e değil, evlilik programına gelmiştim.
-Yooo, doğru yerdesiniz.
-O halde neden yetenek soruyorsunuz?
-Şimdi beyefendi, arada renkli simaların olması güzel oluyor, reyting de tavan yapıyor.
-Ne tür yetenekten bahsediyoruz peki?
-Mesela horoz gibi ötmek, vücudunuzdan garip sesler çıkarabilmek falan filan.
-Yok hanımefendi, yeteneğim yok benim.
-Hımmm anladım. Size sözlü saldırı olursa siz de saldırabilirsiniz ,çok bariz küfür olmadıkça hakaret de edebilirsiniz, ama küfür yok. Anlaşıldı mı? derken kulaklığındaki sesi dinleyip "İşte şimdi sıra sizde; bol şanslar" deyip Önder'i kameraların önüne itti kadın. Göbek atarak kendisine gelen kadını tanıdı Önder, bu programın sunucusuydu. Ona gülümseyip yerinde bekledi Önder. Kadın yanına gelip
-Hoş geldin Önder, ayy gel şöyle beraber oynayalım, dedi.
-Hoş buldum. Oynama hakkımı sonraya saklasam? Biraz heyecanlıyım da.
-Ayy yerim ben senin heyecanını! Gel otur, otur şöyle. Anlat bakalım, ne iş yaparsın, neredensin; hobin, fobin neler? Nasıl birini istiyorsun?
-Adım Önder; matematik öğretmeniyim. İzmir'de yaşıyorum. Fobim yok çok şükür, şu aralar en büyük hobim internet ortamında oyunlar oynamak. Eğer sizin de hesabınız varsa oyunlarımda yardımcı olursanız sevinirim, dedi.
-Olmaz mı, olmaz mı? Hesap mesap, her şey var bizde, yeter ki iste. Şimdi söyle bakalım, aradığın kişide ne gibi kriterlerin var?
-Sadece beni sevsin, dedi iç geçirerek Önder.
-Sadece bu mu? dedi sunucu merakla.
-Başka ne isteyebilir ki insan? Yanında onu seven biri varsa her şeyin üstesinden gelmez mi insan, dediği anda salon alkışla inledi. Önder mahcupça başını eğip ellerine baktı."Ahh Leyla, sevgim ikimize de yetmez miydi? Yetmezmiş ki sen beni unutmuşsun, diye iç geçirdi.
-Ben severim, dedi oradaki adaylardan biri. Önder ona şöyle bir baktı; o sırada birkaç kişi daha elini kaldırdı. Önder boya küpüne bulanmış bayanlara baktıkça "Ne işim var benim burada, ne yaptım ben?" diye panikleyip seyirciler arasındaki Hak Dostlarına baktı. Onlar da başlarını sallayıp olmaz diyorlardı. Tam Önder kaçıp gitmeyi planlarken:
-Bir telefonun varmış, Önder. Hadi iyisin, diyen sunucu hemen seslendi hattın ucundaki talibe.
-'' Alooo'' dedi.
-Merhaba, ben Önder bey için aramıştım.
-Önder, sen konuş; senin için aramış.
-Merhaba, dedi Önder.
-Merhaba, Önder Bey. Nasılsınız? Ben Fidan, dedi güzel bir ses.
-İyiyim, Fidan hanım. Siz nasılsınız?
-Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Eee, şeyy, ben size talibim. Sizi severim, hem de çok; oyun da oynuyorum. Çok iyi anlaşacağımızı düşünüyorum.
Önder ne diyeceğini şaşırdı. Buradan bir an evvel gitmek istiyordu ama karşısındaki kişiyi de kırmak istemiyordu.
-Ben bugün geri dönüyorum, dedi Önder. "Şimdi gelemezsiniz herhalde? dedi. Tabii gelemezdi stüdyo şehrin dışındaydı ve Allah bilir Fidan hanım nereden arıyordu.
-Yoldayım ben, bir kaç dakikaya orada olacağım. Lütfen beni bekleyin deyip telefonu kapattı Fidan Hanım.
İşte, şimdi Önder Leyla'yı kaybediyordu. Çünkü yapmaması gerekeni yapmış ve böyle bir programa katılmıştı. Başta mantıklı gelmişti, ama onun kalbinin her bir zerresi Leyla'ya aitti. Nasıl gelmişti? Niye gelmişti? Ne ara gelmişti?
O ara reklama girilmiş, Önder'in stüdyo adayları tepesine binmişti. Tuvalet bahanesiyle kaçtı ve program başlayana kadar orada bekledi. Program başlayınca yerini aldı.
-Önder, adayın gelmiş, dedi sunucu.
-Ne çabuk? dedi Önder. O sırada paravan kapandı.
-Veee Fidan geliyor, dedi sunucu ve yine göbek atmaya başladı. Kııız sen nasıl da güzelmişsin. Hoş geldin.
-Hoş buldum, dedi kız. O sırada Önder seyircilere baktı, ardından hemen kendi grubuna baktı. Hababam Sınıfı'nda tehdit ile yarışmaya katılmaktan vazgeçen öğrencilerin Mahmut Hoca'nın ''Bunlar mi sizi tehdit etti?" sorusu karşısında elleri ve omuzlarıyla yok işareti yapan öğrenciler gibi ellerini yok dercesine sallıyorlardı. Önder, "Ne var?" diye işaret ediyordu ama kadınların rengi de atmış, her an kalkacak gibi duruyorlardı. Önder onların bu davranışlarından rahatsız olup, hemen paravanın açılmasını istedi.
-Bir kaç soru sorsaydın, Önder?
-Yok hemen açalım, dedi Önder, ve ayağa kalktı. Paravan yavaş yavaş açılınca gözleri fal taşı gibi ayrıldı. "Leyla, sennn..."
-Yaa, ben! dedi Leyla da sinirle. Sonra sunucuya dönüp, "Ben elektrik alamadım; kendi adaylarıma bakacağım," dedi.
Önder sinirle
-Neee? derken sunucu da
-Ne çabuk kız, bir çay içseydiniz ?dedi
-Su bile içmek istemiyorum; kendi adaylarımı istiyorum, derken
-Ben adayım, diye bir ses duyuldu. Beyaz at üstünde bir prensti bu; Leyla ona göz süzerek baktı. "Adım Murat, bir çay içelim mi?" dedi Leyla'ya. O da "Olur," deyip ata atladı ve beraber gözden kayboldular. Önder
-Hayır Leyla! Bana bunu yapamazsın, Leyla; hayııır! derken
-Boşver sen onu; ben sana talibim, diye bir ses duydu. Arkasını döndüğünde
-Adım Vuraliye, memnun oldum diyen, Vural'ın uzun saçlı kız versiyonunu gördü.
-Nasıl yani, Şabaniye gibi mi? diye sordu.
-Aynen öyle, dedi gülümseyerek kız.
-Hayır olamaz !!!! olamaz Şabaniye, Vuraliye, Önderiye derken birden sıçradı.
-Ne oluyor Önder ?Ne Şabaniye 'si Allah aşkına.?
-Türker, ben neredeyim?
-Evdesin.
-Vuraliye nerede?
-Kim?
Önder, sağına soluna baktı ve kötü bir rüya gördüğünü ancak anladı.
-Çok şükür kabusmuş dedi.
-Ne oldu? diye sordu Türker.
-Ben ne zaman uyudum?
-Ben üstümü değişmeye gittiğimde bir de duş aldım geldim, sen çoktan yemeğini yiyip sızmıştın koltuğa; uyandırmadım, dedi Türker.
-Türker, ben bir daha kuru fasulye yemek istersem ıslak tuvalet terliğiyle ağzıma ağzıma vur kardeşim, ağzıma ağzıma anladın mı, ağzıma ağzıma.
-Anladım, ağzına ağzına vuracağım. Zevkle yapacağımdan emin olabilirsin de, kuru fasulyenin suçu ne, onu anlamadım.
-Bu kuru fasulye var ya, Türker. Beni az kalsın sevdiğimden ediyordu. Allah kimseyi sevdiğinden düşüncede bile olsa ayırmasın. Leyla benim, nokta, bitti.