MAATTEESSÜF

Autorstwa Pinktasticc

1.1M 65.9K 66.3K

Kafanızda kurguladığınız hayaller gerçek olsa ne yapardınız? Sanal bir ilişkiye ne kadar dokunabilirsiniz? "... Więcej

TANITIM
1 -Sen-
2 -Ada-
3 -Öpücük-
4 -Kağan-
5 -Hoşgeldin-
6 -Saat-
7 -Fuar-
8 -Düğün-
9 -Duyarlı ol-
10 -Nakış-
11 -Hiç-
12 -Sevgi-
13 -Aile-
14 -Terk-
15 - Bilinç
16 - Teklif
17 -Delirmenin Seyhun'cası-
18 - Piknik
19 -Görücü-
20 -Bowling-
21 -Buruk-
22 -Hoşgörü-
23 -Umut-
24 -Kahve-
24 ek -SEYHUN-
25 -Masal-
26 - üç gün üç gece-
27 -Kabak-
28 - Yalan {part1}
28- Yalan {Part 2}
29 -Sanal-
Sefa & Seyhun
30 -Hayat-
-Maatteessüf-
31 -İlk Adım-
32 -Yakınken Uzak-
33 -Evcilik-
34 -Balayı-
35 - Ateşle Vals
35/2 -Ateşle Vals-
36 -Kabussaran-
37 -Prens-
38 -Karaoke-
Yeni Kurgu
39 -Heves-
40 -Teselli-
41 - Ayyaş-
42 -Akıl ve Kalp-
42/2 -Akıl ve Kalp-
43 -Öpersen Geçer-
-Alıntı-
44 -İlkler-
45- Taktik-
46 -Böcek-
47 - Taş, Kağıt, Makas-
48/1 -Bebek-
48/2 -Bebek-
48/3 -Bebek-
49 -Bar-
50 -Seyhun-
51/1 -Benimle Gel-
51/2 -Benimle Kal-
artık MAATTEESSÜF değiliz!
52 -Hayal-
Abi -Prolog-
53 -Yeniden-
54 - Düğün Dansı & Yazarı Sensin
54 - Çifte Düğün-
Tamam mı, Devam mı?
-Kalplere Dokunmak-
56 -Huzur-
57 - Özgür -
58 -Viyana-
59 -Klip-
60 -Mutlu Sonsuz-
Final Görünümlü Mola
Biz Geldik
Bölüm Değişim Duyurusu
61 -İhtimal-
62 -Kanser-
63 -Yürek-
64 -Sadakat-
65 -Telafi-
66 -Taylan-
67 -Tanıdık Yabancı-
68 -Güven-
69/1 -Maskeli Balo-
69/2 -Maskeli Balo-
70 -İlkim-
71 -Zor-
72 - Kaos-
73 - Öpsen de Geçmez
74 -Güçlü-
74/2 -Güçlü-
75 -Ötesiz-
75/2 -Ötesiz-
76 -Belki-
77 -Hükümsüz-
78 -Beyaz-
Nerdeydik?
79 -Sümbül-
80 - Leo
...
81 -Zaman-
82 -Kriz-

55 -Seninim-

13.3K 784 497
Autorstwa Pinktasticc

Merhaba! Baya yoğun bir haftaydı ha?  Okullar açıldı herkeste bir telaş, Allah zihin açıklığı ve bolca sabır versin. Büyük adam olmak için, büyük sorunları göğüslemek gerekiyor. Haftada 5 gün, 6-9 saat. Bence bir sene daha sabredebiliriz ne dersiniz? (:

Video'da bölüm fragmanı var! @soncemre ye bu güzel hediyesi için sonsuz teşekkürler ♥ İyi seyirler.

Bölümün gecikme mazaretini de yukarıda belirtmiş oldum sanırım, o halde başlayalım.
________

Playlist:
Babazula - Bir sana bir de bana
İkiye on Kala
İndila - Biote En Argent
Dead Silence - Death is the Road
Taylor Swift - You are not sorry
Ed sheeren - Gibi me love
Nükleer Başlıklı Kız - Eğer İstersen
Enrique Iglesias - Hero

*Bölümde yetişkin içerik vardır.
__________

Parmaklarım huzurla zarif sıcak parmaklarına dokunurken dudağımı dişledim.

"Rezil olduk."

Tek eli direksiyondayken bakışları iki saniyeliğine bana dönüp tekrar yola kaydı.

"Anormal bir şey yapmadık."

"Yaa çok pervasızsın. Babam öğrendi. Kemal amca bile duydu. Off çok utanç verici. Bir daha yüzlerine asla bakamam"

Elimi sıkıntıyla yüzüme kapattım.

"Abartma Nisa."

Onun bu sakinliği ile iç çektim "Sanki çok gerekliydi o an beni öpmen"

"Gerekliydi"

Yumuşak sesiyle içimde bir şeyler eridi. Onun karşısında ne utanmak ne kızmak etkisiz kalıyordu.

Dün gece, düğünden dönüp eve çıktığımızda babamlar yemek yemişti ve yeniden kurulan sofraya gençler olarak oturmuştuk. Babamın durgunluğu üzerine Kemal amca tavla oynamayı önermişti.

"Bi el daha oynayalım." Kemal amca keyifle tavlayı babamın koltuk altına koyarken babam huysuzca itiraz ediyordu. Açıkça Kemal amcayı hiç yenemiyor yine de her seferinde inatla onunla yarışıyordu. Unutkanlığı kimden aldığım belliydi.

"Yenilen pehlivan güreşe doymazmış." Pişkince güldü. Babamı nasıl kızdıracağını biliyordu. "Bu sefer zarları mı öpeceksin Aytuğ şans getirsin diye?"

Babam taşları tekrar dizdikten sonra zarı ortaya attı.

"Kim kimi öpecek şimdi görürüz."

"Seyhun Abi'nin Nisa'yı öptüğü gibi mi?"

...

"Ah Yiğit! Bu çocuklar niye böyle patavatsız ki?"

Aklıma geldiğinde sinirle hayıflandım. Seyhun'un kahkaha atmasıyla "Komik değil!" diyerek surat astım.

"Ne kadar utansan da kabul et komikti."

"Ah..." İstemsizce gülerken elimi tekrar vitesin üstündeki elinin üstüne koydum ve nefes verdim. "Bu anı unutabileceğimi sanmıyorum."

"Sen istesen de Enes'in unutturmayacağına eminim."

"Bir de o var değil mi? Utanç verici cidden"

Elimi parmakları arasında kaldırarak  üstüne bir buse kondurdu.

"Daha utanç verici anılar yaşamaya ne dersin?"

Bedenimi aşıp geçen tahrik edici bakışları saniyeler içinde yola dönmüş olsa da söylediklerinin ruhuma verdiği tahribat inanılmazdı. Tüm vücudum bir elektrik santraline bağlanmış gibi baştan ayağa titremişti. Elim hala parmakları arasındaydı. Yola bakan simasında haylaz, samimi tebessümünü görüyordum. Arada bana kaçamak bakışlar atıyordu.

İkinci kez ihtiyaç molası verdiğimizde Seyhun'a soğuğu mazaret olarak sunmuştum. Üşümek daha çabuk tuvaletimi getiriyordu. O ise İzmir'e kadar bana su içmeyi yasaklamıştı.

Ellerim, yıkadığım suyun soğukluğu ile üşümüştü. Bedenimi titreten kışı sevmemekte haklıydım. Elinde poşet ile kapıda bekleyen Seyhun'un kollarına girdim. Bedenimi onu sıcaklığına emanet etmiş, üşüyen ellerimi nefesimle ısıtmaya çalışıyordum.

"Çok soğuk!"

"Lokantanın içindeyiz." dedi etrafa bakarak.

"Lavabo soğuktu." diye mırıldandım.

Dudaklarını birbirine bastırarak bakışlarını kaçırdığında patavatsızlığıma kızdım.

"Hem bunca insanın arasında bana sarılmaya utanmıyor musun, güzelim?"

Bu adam güzelim dedikçe ben eriyordum. Şaşkınca geri çekildim.

"A-ama ben ısınmak için... Aklımda kötü bir şey yoktu." Beni ısıtması için yine ona sokulurken kısıkça fısıldadım. "Sarılmakla öpüşmek bir mi? Sarılmak masum. Hem görürlerse görsünler, kocama sarılıyorum."

"Sarılmak masum" diye fısıldadı, sesinin tınısı kelimelerinin tam aksini iddia ediyordu. Kalbimin hızlandığı şu anda kolları pek masum sayılmazdı.

Derin bir nefes aldığında ışıl ışıl gözlerinde aşkı görüyordum. Bakışlarında birbiriyle yarışan güzel duygular, tutkular, arzular görüyordum; beni kalpten götürecek kadar yoğun... Zoraki tebessüm ederek konuyu değiştirdi.

"Acıktın mı? Yemek yemek ister misin?"

Biraz ilerideki masaları gösterdiğinde başımı sağa sola salladım.

"Yok aç değilim. Ama atıştırmalık bir şeyler alabiliriz."

Gözüm yan stanttaki krakerlere takıldığında Seyhun yüzünü buruşturdu. "Arabada yemek yenmesinden haz etmediğimi biliyorsun" Biliyordum, saçmalıktı.

"Sen bir şeyler almışsın ama" elindeki poşete uzandığımda geri çekti.

"Bu hediye. Ve arabada yenecek bir şey değil."

Düşen suratımla hışımla geri çekildim. "İyi, gidelim o zaman."

Kollarından çıktığımda bir an beni ısıtan şeyin Seyhun olduğunu fark ettim.

Çocukça sitemime gülerken dönüp tekrar elini tuttum. Kızsam da ondan uzaklaşamıyordum, bu tarifsiz bir histi. Hem sonsuz güzel, hem aşırı sinir bozucu. Tebessümle parmaklarını benimkilere geçirdi, yüzünün güzelliği sol gamzesiyle taçlandı. Dolgun dudakları aklımı masumiyetten uzak düşüncelere çekiyordu. Dilim istemsizce dudaklarımı ıslattı.

"Daha ne kadar yolumuz var?"

"Üç saat kadar."

Yolun katlanılmaz uzunluğu ile iç çektim. Oysa şu an sıcacık kollarında ısınmak, huzur bulmak istiyordum. Ve belki birkaç haylaz  şey daha...

"Bir otele falan mı gitseydik Konya'dan ayrılmadan."

Bir anda dudaklarımdan dökülen cümleyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Seyhun'un öyle bir bakışı vardı ki, nefesimi tutmama sebep oldu. Arabanın kapısını benim için açtıktan sonra yutkundu. "Şu an aklımdan geçenleri bilmek istemezsin."

Söylediği cümle gizli eylem barındırsa da gözleri arabada olmayı bile umursamayacak gibi bakıyordu. Göz ucuyla arka koltuğa baktım. Belki de... Ah, hayır. Gözlerimi kapatarak başımı iki yana salladım. Ben neler düşünüyordum böyle? Hangi ara bu kadar sapıtmıştım?

Öyle tuhaf ve uzak geliyordu ki ruhuma hükmeden duygularım. Bu hislerden iğrenir hatta nefret ederken şimdi ne haldeydim.

Aradan geçen iki saatte kah konuşmuş, kah müziğe eşlik etmiştik. Arada sessizleşip ruhumuza huzur veren hislerle sadece tebessüm ediyorduk. Seyhun'la yolculuk yapmak gerçekten güzeldi, onunla olunca her şey güzeldi ya. Eski yolculuklarımıza bir tekme basıp gönlümü neşeyle doldurdum. Bir yerde mola vererek karnımızı doyurduk. Tekrar arabaya bindiğimizde zaten sıcaklığından mahrum bırakan güneş, ışığını da alıp gitmeye yeltenmişti. Bulutların kapladığı gökyüzü, grisinin arasından süzülen kızıllıkla bir günün daha ıssız yasını tutuyordu.

Radyodaki canlı müziğe rağmen esnemeye başladım. Genelde uzun süren yolculuklarda uyurdum ama bugün içimi kıpır kıpır eden duygulardan mümkün olmamıştı.

Yavaşladığımızda Seyhun dikkatle yolun kenarını incelerken araba birden durdu.

"Neden durduk?"

"Araba çalışmıyor." Tereddüt edercesine söylediği şeyle telaşla doğruldum. "Nasıl çalışmıyor? Dağ başındayız"

Birkaç kez arabayı çalıştırmayı denediyse de başarılı olmadı. Kaputa bakıp geri döndü. Tedirgin ifadesiyle parmakları alnında gezindi. "Suyu bitmiş, su bulmamız lazım"

"Petrolü geçeli çok oldu ama"

Cebinden çıkardığı telefona baktıktan sonra sıkıntıyla kaşlarını çattı. "Çekmiyor"

Elinde bidonla arabadan indiğinde ben de peşinden çıktım.

"Gerçekten yürüyerek su bulmaya mı gideceğiz?"

"Başka fikrin var mı?"

"Arabada kalıp birilerinin geçmesini beklesek?" diye önerdim çenemi paltonun yakalarına saklarken. Dışarının ayazına rağmen araba sıcacıktı.

"Bu ıssız yolda mı? Yarım saate hava tamamen kararır ve klima çalıştıkça benzin de birkaç saate biter"

Açıklamaları ile çaresiz arkasından yürümeye başladım. Asfalt yolun iki yanındaki tarlalar karın izleriyle aka bulanmış, gökyüzü mavisini siyaha emanet ederken kırmızıdan sarıya bir renk cümbüşüyle güne veda ediyordu. Adımlarımı sağlayan kahverengi botlar, yolun sağlamlığına tezat bir tekinsizliğe doğru yürüyordu. Birkaç dakika içinde burnum ve yanaklarım soğuktan kızarmıştı. Sıkıntıyla hayıflandım.

"Su koymayı nasıl unuttun? O kadar dikkatlisindir bir de."

"Aklımı başımdan aldıysan demek" Sözleri bakışlarıyla müttefik olup kalbimi tekletti.

"Şu sözlerin varken sanırım soğuk bile beni donduramayacak"

Asfalt yoldan uzaklaştıkça tedirgin oldum, karanlık tamamen çökmek üzereydi. Yaşam belirtisi olmayan bu izbe yolda görünen tek şey, ilerideki kuru ağaçlıkların ardındaki karlı tepelerdi.

"Bu yol ormana çıkıyor gibi." Çekinerek duraksadım. Yüzüm soğuktan uyuşmuş, karda ilerlemeyi reddeden yorgun bacaklarımla birlikte buz tutan ayaklarım ve ellerim kışın rengini tenime taşımıştı.

"Umalım da yakınlarda bir köy olsun. İnsanlar bize yardım edebilir"

Rotasız ilerleyen adımlarımız karın beyazında izler bırakıyordu. Kışın soldurduğu kuru ağaçların arasında yürürken, düşmemek için Seyhun'a daha çok sokuldum. Tebessümle beni kollarının himayesine aldı. Günün ışıkları azaldıkça etraf korkunç bir hal almaya başlamıştı. Ormanlardan her zaman korkardım, şimdi ise hem soğuk, hem karanlıktı. Sessizliğin içinden kulaklarımı ürperten kıpırtılar karanlıkla artıyordu. Rüzgarın uğultusu, dalların sert hışırtısı, hayvanların birbirine karışan garip sesleri geceyle birlikte tüylerimi ürpertiyordu. Kesinlikle güvende hissetmiyordum.

"Seyhun geri mi dönsek?" Endişeyle mırıldanırken bir kurt ulumasıyla çığlık atıp Seyhun'un arkasına saklandım. Kalbim müthiş bir korkuyla çırpındı. Şu an düşünebildiğim yegane seçenek koşarak arabaya ulaşmak ve olabildiğince hızlı buradan uzaklaşmaktı. Soğuktan ve yürümekten yorgun düştüğümüz yetmiyormuş gibi karanlıkta ıssız bir ormana hapsolmuştuk. Bu gördüğüm tüm kabuslardan daha gerçek bir korkuyu damarlarıma taşıyor, kanımı donduran güvensizlikle nefeslerim sıkışıyordu.

"Arabaya dönelim. Kurtlar bizi yiyecek!"

"Şurada bir ev var." Benim aksime sakin, temkinli bir sesle az ilerideki kulübeyi gösterdiğinde fark ettiğim loş ışık, karanlığın içinde rahatsız edici bir detay olarak gözlerime ulaştı.

"Işıklar yanıyor. Umarım, evde birileri vardır."

Seyhun eve doğru yürürken gitmek konusunda kararsızdım. Göğüs kafesimi daraltan stres, karanlığın ıssızlığında saklanan bu evi güvensiz kılıyordu.

Seyhun kapıyı tıklattığında kalbimdeki sıkıntı arttı.

"Kimse var mı?"

Ahşap kapı, dehşetle büyüyen gözlerimin önünde kendiliğinden geriye gitti. Aynı anda tekrar duyulan kurt ulumasıyla hızla eve girerek Seyhun'u da peşimden sürükledim ve kapattığım kapıya yaslanıp soluklandım.

"Kurda kuşa yem olacaz yeminle. Allah'ım buraya düştüğümüze inanamıyorum. Arabamıza gidip güvenli yuvamıza dönelim lütfen, lütfen, lütfen. Amin." İçten dileklerimi iletip ellerimi yüzüme kapattıktan sonra gözlerimi araladım. Hala aynı çaresizliğin içindeydik. Bağırarak ağlamamak için kendimi zor tuttum. "Seyhuun.. Bu kabustan da beter, resmen bir ormanda mahsur kaldık ya. Hem de bu ne idüğü bel-" telaşla sıralarken gözümün takıldığı şeyle hareketsiz kaldım. "Seyhun, şömine yanıyor."

Sıcak odada nefesim buhar olup havaya karıştı. Soğuktan üşüyen yanaklarım, ani hava değişimi ile yakıcı bir hisle karıncalanıyordu. Kısık, temkinli bir sesle konuşurken etrafı inceledim. Odanın ortasında vintage bir koltuk takımı, önünde eski bir halı ve yanan bir şömine vardı. Ahşap duvarlardaki iki gaz lambasının ışığı, tavandan sarkan avizeye eşlik ediyordu.

"Işıklar da yanıyor." Sırtımı ona verdiğimde sorusunu tekrarladı.

"Kimse var mı?"

Şu an hangisi daha iyiydi emin değildim, bu ıssız orman evinde birinin olması mı, olmaması mı?

Seslenişlerimize karşılık kimseyi bulamayınca içimi huzursuzlukla birlikte dehşet kapladı. Diğer odalara bakmak için ilerleyen Seyhun'u kolundan tutarak durdurdum.

"Gitme, tehlikeli olabilir. Baksana burası kullanılan bir ev ama kimse ses vermiyor. Belki de bize pusu kurdu."

"Ya da sadece odun toplamaya falan gitmiştir" diye fikir belirtti.

"Odun" diye tekrarladım heyecanla. "Odun ateşi.. Ya bizi kesip pişirirse, ya insan eti yiyen bir yamyamsa? Belki de bir yerlerde vahşi bir hayvanı vardır, kurbanlarını bekleyen. İnanamıyorum, bir dağ katilinin evine düştük"

"Sakin ol biraz -Ne?" Ela gözler şaşkınca yüzümdeki dehşete baktı.

"Hani korku filmlerinde olur ya,  araba yolda kalır, sonra ıssız bir ev. Her zaman da bir katil vardır. Allah'ım, Seyhun ben fena işkillendim. Gidelim buradan n'olur, arabada bekleyelim. Vallahi şimdi ağlayacağım korkudan ya ben evimi istiyorum off"

"Şhiit sakinleş" omuzlarımdan tutarak dolan gözlerime baktı. Asık suratımla, zihnime dolan tüm korkunç düşünceler karşısında bir çocuk kadar savunmasızdım şu an.

"Cidden tüm bunları birkaç saniye içinde mi kurguladın? Yamyam ha? Engin hayal gücün sınır tanımıyor"

İç çekerek güldüğünde sitemle omzuna vurdum.

"Ne gülüyorsun ya? Komik değil." Ben sıkıntıdan dudaklarımı kemirirken kalkmış dalga geçiyordu.

"Çocuk gibi tepki veriyorsun. Mantıklı ol biraz, burada yamyam olabilir mi?"

Odanın bir camı kalın bordo bir perdeye örtülmüş, açık camından dışarının karanlığına beyaz kar taneleri düşüyordu. Rüzgarın uğultusu, eski evi sarstıkça içimde artan huzursuzluk ayaklarımın bağını çözüyordu. Tüm bu ürkütücü yabani ortamda sanki anormal davranan bendim.

"Ne bileyim ben, korkudan ne dediğimi biliyor muyum? Ooof ya! Şimdi ne yapacağız? Telefon da çekmiyor. Burası bir katile ait net yani başka kim yolun ortasında ormana bir kulübe yaptırır ki? Delircem, aklıma mantıklı başka bir şey gelmiyor. Böyle dağ başında, eli baltalı bi katil. Zevk için öldürdüğü cesetleri de kara gömüyordur. Ayyy!"

Gözümün önüne gelen korkunç sahneler içime bir ürperti serptiğinde titredim. Kalbim fazla mesai yapmaktan ağrımaya başlamıştı.

"Çıkalım şu evden Allah aşkına" Kapıya yöneldiğimde Seyhun elini kapıya koyarak beni durdurdu.

"Belki de öyledir." Kafamda dönenlerin dehşeti ile deliye dönmeme ramak varken o sakin bir sesle cevap verdi. "Bir katil vardır. Hatta belki;" vurgu yaparken yüzündeki ciddi ifadeyle tek kaşını yukarı kaldırdı. "O katil benimdir" İmalı bir sesle dudağının kenarı tehlikeli bakışları eşliğinde yukarı kıvrıldı.

"Bu ne demek şimdi?" Kaşlarımı çattım.

"Belki seni buraya kasıtlı getirmişimdir. Bu dağ başında seni öldürmeyi planlıyorum. Kimse duymaz; kimse benden şüphe etmez. Konya'da geçirdiğimiz günlerden sonra ben, eşi kurban edilen masum adam olurum sadece" Kendi kendine konuşur gibi delice bir ifade düştü simasına. "Odun iyi fikirdi, küle dönünce geriye kanıt da kalmaz, temiz iş."

Aldığım nefes tenimi titretti. Bana doğru sinsi, şeytani bir gülüşle yaklaşırken birkaç adım geriledim. Şok edici sözlerinin ciddiyetini sergileyen yüzündeki şeytani ifade dehşete düşmeme sebep oluyordu. Gözlerim haddinden fazla irileşmiş, kurumuş dudaklarımdan ciğerlerime ulaşmaya çalışan oksijen boğazıma düğümlenirken, güçlükle yutkundum.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Diyorum ki; orman ıssız, mevsim kış, ev sıcak..." Boğuk, kadifemsi bir sesle devam etti.

"Se-Seyhun" Tüm günün yorgunluğu endişeyle birleştikçe, tuhaflığı karşısında bocalıyordum. "Kendine gel lütfen!"

Son adımımla sırtım duvara yaslandı. Önümde durduğunda bana değen bedeni korkuyla gözlerimi sımsıkı kapatmama sebep oldu.

Yüzünü yüzüme yaklaştırmasıyla nefesini kulağımda hissettim.
"Sen cidden..." sesindeki şaşkın tınıyla yavaşça kirpiklerimi araladım. Başını sağa sola sallayarak inanamazca gülüyordu. Geri çekildiğinde gözleri gözlerime kilitlendi. "Ah, eşsiz bir güzelliksin"

Tatlı bir tebessümle parmaklarını saçlarımda gezdirdi. "Bir çocuk kadar saf, bir çocuk kadar temiz."

"Böyle bir durumda şaka yapıyorsun ben ne yapayım? Boş bulundum işte. Söylediklerini kulağın duymadı galiba senin. O sözlerden sonra sanki korkmak benim suçummuş gibi beni azarlam-"

Hararetli savunmam, söylediklerinin azarla alakası olmadığını idrak etmemle kesildi. Ağzım açık kalakaldım.

"Ha sen... " Bir süre öylece bal rengi gözlerine baktım. Hiç birşey söylemeden sıcacık bakışlarıyla beni izledi. Kaç türlü heyecandan kuş misali çırpınan yüreğim bir nebze sakinleşmeyi diledi. Neler olup bittiğini anlamakta güçlük çekiyordum.

"Burdan gitmek istiyorum, lütfen"
Yalvarırcasına mırıldandığımda koluyla beni kendine çekti.

"Korkma. Güvendeyiz. Seni buraya kasten getirdiğim doğru," Geri çekildiğimde parmakları yanağımda dolaştı. "Ama sebebi kafanda kurduğun ilginç teoriler değil. Sadece biraz baş başa kalalım istedim."

"Ama sen," hayran ses tonum bir anda siteme dönüştü. "Ya ama bu böyle mi yapılır? Nasıl korktum biliyor musun? Gecenin bir yarısı, ormanda, kurt sesleri arasında... Off, aklımdan neler geçti, senden bile şüphe edecek kadar korktum ya ben."

Sitemle karışık bir şükürle kollarımı beline dolayarak nefes verdim. Hala aynı yerde olsak da, neyse ki artık güvende olduğumu biliyordum.

"Çok kötüsün. Kafamdan bin türlü ölüm şekli geçti. Yetmez gibi kalkmış katilim diyorsun."

"Benim böyle bir şey yapacağıma inanıyor musun?"

"Olduğuna inanmadığım o kadar şey yaptın ki..."

Ani itirafımla ikimiz de sustuk. Yere düşen bakışlarını toparlayarak boğazını temizledi. Sessizliği bozduğunda sesi huzur vericiydi.

"Kaybettiğimiz her anı geri kazanmak istiyorum. Söylemekten usandım, anlamamaktan usanmıyorsun. Yaktığımız hayaller geri gelmeyecek, biz yeni hayaller kuracağız."

"Aynı anda hem bu kadar romantik olup hem beni deli etmeyi nasıl başarıyorsun?" Hayran bir dalgınlıkla mırıldandım.

Tebessüm ederken başını öne eğmesi, onu daha sempatik göstermişti. Ben de gülümsedim.

"Şimdi tüm burayı bizim için hazırlattın öyle mi?"

İki elimi avuçlarının sıcaklığına aldığında gözleri gözlerimi buldu.

"Evet. Her şeye yanlış başladık; hayallerin gibi olmadı yaşadıklarımız, hayallerim gibi olmadı. Acılar çektin, acılar çektim. Kötü günler geçirdin biliyorum, çoğunun da sebebini ben bildin, ama özür dilememi bekleme. Ben her zaman tanıdığın Seyhun'dum. Hep de öyle olacağım.... Sana bu ilişkide yanlış gelen ne varsa, ben doğru bildiğim şeyi yaptım."

"Ne demek istiyorsun?"

Son sözleri ile allak bullak olan kafam, cambazlığa vurduğu sözleri çözemedi. Bakışları birkaç saniye üzerimde dolaştı, aralanan dudakları tereddütünü ortaya döktü. Ardından vazgeçerek zihninde dolaşan tilkileri kendine sakladı. Hızla değiştirdiği ifadesiyle bakışlarını kaçırdı, dudakları beceriksizce yukarı kıvrıldı.

"Ben arabadan eşyalarımızı getireyim."

Evden çıkmak için birkaç adım uzaklaştığında aklıma takılan sorularla onu durdurdum. "Seyhun!"

"Efendim."

"Beni burada yalnız mı bırakacaksın?"

Bakışlarım tereddütle odada gezindi. Eski olmasına rağmen düzenle dizilmiş oda bir o kadar yabancıydı.

"Araba uzak değil, bilerek yolu uzatmıştım."

Ah! Kapıdan çıktığında nefes vererek kendimi kanepeye bıraktım. Ne geceydi ama, iki dakikada hayatımın adrenalini yaşatmıştı bana. Film gibi...  Duraksadım. Tıpkı hayallerimiz gibi... Seyhun, bu eşsiz adam, bana hayallerimi yaşatıyordu; hiç beklemediğim zamanda hiç fark etmediğim şekilde hem de. Yeni hayaller kuruyorduk birlikte, yeni hayatlar ve anılara sahip oluyordum her saniye. Göz pınarıma ilişen bir damla yaşı parmağım ile sildim. Mutluluktan ağlamak ne güzeldi. Allah'ım şükürler olsun!

Evin sıcaklığı dışarının soğuğuna baskın geldiğinde üstümdeki paltoyu çıkarıp yandaki tekli berjerin üstüne bıraktım. Korkularımdan bir nebze sıyrılan bir gözle bakınca, aslında burası gerçekten güzel bir yerdi; ahşap duvarları, süslü şöminesi içinde yanan odun ateşi, şık antika eşyalar ile samimi nostaljik bir atmosferi vardı. Yamyam demişti ya..  Ah, neler geçmişti aklımdan..

Düşüncelerle duraksadım. Seyhun, her şeye yeni başlıyoruz derken burayı bizim balayımız olarak hazırlatmış olmalıydı. Özür konusunda söyledikleri bir kez daha aklımı karıştırdı. Bana çektirdiği onca şeyde, hiç suçu olmadığını mı düşünüyordu? 'Ben hep aynı adamdım' demişti. Benim tanıdığım düşünceli Seyhun, bu konuda sorumsuzca kaçmazdı.

Çok geçmeden valizlerle döndüğünde düşüncelerimi sonraya erteledim.

....

"Arabayı da bilerek mi bozdun?"

"Aslında bozuk değil."

"Yani beni kandırdın." hayıflanırken "Sürpriz yaptım." diye düzeltti.

Koltukta sırtımı göğsüne yaslarken yolun tüm yorgunluğu sıcak sinesinde eriyip gidiyordu. Gözlerimi tekrar odada gezdirdiğimde yüzümdeki tebessümü gizleyemedim. "Dağ başında bir ev nerden aklına geldi?"

"İnsanlardan uzak kalmaya ihtiyacımız olduğunu düşündüm, tüm o kalabalıktan sonra"

"Bu yüzden de yol ortasında bir orman seçtin?" Soru dolu bakışlarımı ona yönelttiğimde "İzmir'den uzak değiliz" cevabını verdi tatlı sesi.

"İyi bir oyuncusun Seyhun Özdoğan. Bir kez daha kandım sana işte. Sanırım hep kanacağım. Oysa sana kızmam gerekir öyle değil mi? Hatta belki kavga çıkarmalıyım tam da şu anda bana yaşattığın korku için"

"Haklı olabilirsin." Sesindeki samimiyet ona kızmamı engelliyordu.
"Sanırım kadın olmayı beceremiyorum"

Cevap vermek için dudaklarını araladığında hızla atıldım. "Peki kurtlar? Kurt sesleri gerçekti ama değil mi? Her şeye rağmen ıssız bir ormandayız"

Güldü.

"Seni korkutması için kurtlara rüşvet vermiş değilim. O tamamen vahşi doğanın inisiyatifiydi."

Güldüm.

"Bir ormanda ev ayarlayacak kadar kaçkın bir romantiksin. Katilden daha korkutucu esasen"

Kolunu uzatarak kanepenin yanındaki sehpadaki kutuyu aldı.

"Pişmaniye?"

Arabada göstermemek için ısrar ettiği paketi önüme uzattığında doğrulup memnuniyetle gülümsedim.

"Pişmaniye mi almıştın? Hani bu başkasına hediyeydi?"

"Başkasına aldım demedim. Arabada yemeyeceğiz dedim."

"Ne kıymetli araban var!" Açıklamasına çok da aldırış etmeden paketi açarak çok sevdiğim pişmaniyeden bir tane ağzıma attım.

Yumuşak pamuksu tat ağzımın içinde erirken, çok sevdiğim lezzeti ile hoşnut bir mırıltı döküldü dudaklarımdan. "ımm..."

"Güzel mi?"

"Harika. Çok tazeymiş." Dudaklarıma bulaşan pişmaniyeyi dilimle yalarken bir tane de Seyhun'un ağzına uzattım. "Tadına bak."

"Olur."

Parmaklarım arasındaki pişmaniye yerine dudakları benimkilerin tadına baktı. Beklenmedik hamlesiyle nefesim kesildi. Aynı tadı paylaştık. Hafifçe geri çekildiğinde yüzünde kocaman hoşnut bir gülümseme vardı.

"Gerçekten harikaymış. Sanırım bir taneyle yetinemeyeceğim."

Kıkırtılarım eşliğinde yine kışı aleve vermişti aşkımızın ateşi. Ellerimiz usta yankesiciler misali birbirinin mahremine el uzatırken bedenlerimiz arasındaki amansız savaşın galibi meçhuldü.

Kanepede beni üstüne aldığında ellerim ikimizin arasındaydı. Dirseklerimden destek alarak yüzünü görebilmek için biraz geri çekildim. Heyecanla çarpan kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Gülüşümde aşk dolaştı, bakışlarım çekingen olduğu kadar haylaz parıltıları gözlerine taşıdı. Belimden aşağı inen parmakları inkar edilemez bir gerçeği zihnimin tam merkezine getirip attı. Baş başaydık ve daha ileri gitmememiz için hiç bir sebep yoktu.

Arzularım arasına, gizli bir casus gibi süzülen tedirginlikle konuşmaya çalıştığımda beni susturan kelimeleri oldu.

"Nasıl mükemmel bir kadın olduğunu görmek ister misin?"

Sarının en güzel tonlarıyla ışıldayan arzu dolu bakışlar göğüs kafesimi zorladı.

"Gel benimle" Ayağa kalktığında uzattığı eli tutarak adımlarını takip ettim.

Şöminenin yanında, birkaç basamaktan oluşan küçük merdiveni aşarak bir odanın kapısına geldiğimizde ahşap kapının kolunu usulca indirdi.

Gözlerimin önüne serilen odaya hayretle baktım. Odanın içine attığım adımlar, ahşap zemindeki renkli ışıkları takip etti. Odanın duvarlarını sarmaşık gibi dolaşan minik sarı ampuller loş bir aydınlık sağlamış, aynı loş ışıltı yerde yol çizerek odanın ortasında büyük beyaz bir çadıra ulaşıyordu. Zihmimin farkındalığı arttıkça ruhuma fazladan mutluluk taneleri yağıyordu.

Arkamı dönerek şaşkınca Seyhun'a baktığımda tebessüm etti. Kollarını sırtımdan ve dizlerimin altından geçirerek beni kucağına aldı. Sakinleşmesini beklediğim kalbim, şiddetli atışlarını uzaya füze yapmak niyetindeydi.

Bedenim kolları arasında taşınırken bakışlarımı ondan alamadım. Koyu kahve saçları bir süvari gibi alnının yukarısında dalgalanıyor, kavisli kaşları altında kısa gür kirpikleri bal rengi hareleri çevreliyordu. Düzgün burnu ve dolgun dudakları bebeksi yüzünde kusursuz bir uyumla tüm erkeksi cabizesini gözlerime sunuyordu. Burayı bizim için mi hazırlatmıştı? Hayallerimiz kadar eşsiz bu odayı. Aklımda kuyrukları birbirine dolaşan tüm tilkiler sessizce bir köşeye çekilmiş, Seyhun olanca güveniyle ruhumu korkudan emin kılmıştı.

"Bu bir rüya mı?"

"Dokunduğun her şey gerçek." Bakışları kalbinin üstünde duran elimi gösterdi. Çadıra girerken başını eğerek beni usulca hemen önümüzde duran yatağa bıraktı. "Gelini yatağına taşımak adettendir."

Üstümdeki günlük kıyafetlerle geline benzemiyordum ama içime dolan heyecan, ilk gecesini bekleyen bir gelinle yarışır cinstendi. Aklıma yersizce evlendiğimiz ilk gece geldi. Hatırlamamaya çalışarak zoraki tebessüm ettim.

"Bu hayal edebileceğimden daha güzel."

Yaklaşarak alnımdan öptü. "Sana çok daha fazlasını vereceğim. Her şeyi en baştan en güzel şekliyle yaşayacağız."

Gözleri samimiyetle parlarken usulca yanağımı okşadı, öpücükleri saçlarımda, yanaklarımda gezindi. Sakinleştirmek için sarf ettiği güzel cümlelerle heyecanım artarken telaşım da peşinden koşuyordu. Hayallerimin gerçeğe dokunduğu şu anda, hayal edemeyeceğim kadar mutluluk zerrelerime işliyor, aşkı yudumladığımız saniyeler zihnimde değişik yankılar uyandırıyordu.

Parmakları nazikçe hırkamın omzunu aşağı düşürdü. Zihnimde alarm veren gerçekle, ilk kez yakınlaşmış gibi tedirgin oldum. Bedenimde kıpırdanan duyguların aksine nasıl karşılık vereceğimi bilemeden öylece nefesimi tuttum.

Gözleri gözlerimden ayrılmadan ellerimden tutarak avuç içimi nazikçe okşadı. "Korkma."

Sesindeki şefkat adeta ruhumu okşuyordu. Kalbim göğüs kafesini zorlarken ona bakmakla yetindim. Bu bile şu an büyük cesaretti. "Bana güveniyor musun?"

Bedenim engellenemez bir titremeye tutulmuşken başımla onayladım.

"Biz çok şey yaşadık, çok şey paylaştık Nisa. Birbirimizin acılarına şahit olduk, anılarına şahit olduk. Biz birbirimize yabancı değiliz güzelim." yüzüme düşen saç tutamını parmakları ile kulağımın arkasına iteledi. "Birbirimizin hayallerine dokunduk, gerçeklerine dokunduk, şimdi bana dokunmaktan korkma."

İki eliyle sağ elimi kaldırarak göğsüne bastırdı. Kalbinin şiddetli çarpışı avuç içimde zonkluyordu.

"Bu kalp, bu ruh, bu adam... Ben, her şeyimle," Bakışlarını ellerimizden gözlerime kaldırırken ellerimizi benim göğsüme taşıdı. "Seninim."

Göğsümdeki ellerimizin tenimi aşan sıcaklığıyla eridim. Ellerinin kontrolündeki elimi tekrar kendi göğsüne götürdü.

"Sen de benimsin."

"Seninim." diye tekrarladım titrek sesimle.

"Her şeye ve herkese rağmen. Tüm geçmişimize rağmen."

"Her şeye ve herkese rağmen."

Soluğu soluğuma karıştı usulca, telaşsızca, aşkla, huzurla. Ruhumu ruhuna teslim ettim heyecanla, umutla, ürpertiyle.

Tutkunun dozu arttıkça üstümüzdeki fazlalıklar azaldı bir bir. Daha yalın, daha yakın, daha engelsiz kaldı tenlerimiz. Parmaklarımız birbirini keşfetti ürkek bir heyecanla. Ellerimi avuçları arasında başımın üstüne çıkardığında, bir anda büyü bozuldu. Üstümdeki varlığının gözümün önüne getirdiği anıyla gözlerim doldu. Sarhoş olduğu geceyi... Boğazımdan çıkan yersiz hıçkırığa engel olamadım.

Seyhun şaşkınca geri çekilerek temkinlice yüzümü inceledi. Saklamaya çalıştığım sıkıntılı ifadeyle aniden üstümden kalktı. Bedenini sırt üstü yatağa bıraktığında ikimiz de birbirimize bakamıyorduk. Düzensiz nefeslerimiz havayı ciğerlerimize taşımakta başarısızdı.

"Özür dilerim..."

Buruk pişmanlığına cevap veremedim. Şu an, neden ilk gecemiz için beni eve göremediğini anlamıştım. Bundan korkmuştu, bana o korkunç anıları hatırlatmaktan... Tüm nezaketine karşı zihnim geçmişi bugünümüze karşı koz yapmıştı bir kez daha. Verdiğim tepki kesinlikle kasti bir şey değildi, ondan korkuyor değildim, söylediğim gibi tiksinmemiştim de ama bir an o kötü gece kalbimi sızlatmıştı. Yanağımdaki birkaç damla yaşı elimin tersiyle silerek sakinleşmeye çalıştım. Duygularımı kontrol etmeye çabalarken onun yataktan doğrulduğunu fark ettim.

"Düşüncesiz davrandım, biraz zamana-"

Uzaklaşmasına izin vermeden uzanıp elini tuttum. Nemli gözlerim gözlerine cesaretimi fısıldadı.

"Gitme. Ben zaman istemiyorum..." derin bir soluk dudaklarımdan azat oldu. "Korkularımın üstüne gitmemi söyleyen sen değil miydin? Gel tamir et yıktığın ne varsa."

Yatağa geri oturduğunda yaşlarımı engelleyip onu bekledim. Dizlerimin üstünde ona dönük otururken bana bakmayan bakışlarıyla bir hamle yapmayacağını anladım. Gergin bedeni arzusunu tüm haliyle ortaya seriyorken beni incitmekten çekiniyordu. Cesur olma zamanı Nisa. Üstünde sadece boxerı kalmasına rağmen kucağına oturarak sıcak dudaklarına ıslak bir buse kondurdum. Mideme ılık ılık akan tutku dudaklarımda inilti oldu. Şiddetle inip kalkan göğüslerimiz birine değiyor, kalbimdeki acı hatıralar, kışkırtıcı arzularla yarışıyordu. Sarhoş bir gecenin bedelini bu aşka ödetemezdim. Ödetmeyecektim. Biz bu anı çok zor elde etmiştik.

Temkinli dokunuşlarımız birbirinde hayat buldukça, acılar tutkuya yenik düşüyordu. Anılar aşkın alevinde küle dönüyor, duygular en baştan yazılıp geçmişin karanlığını birbirinde hayat bulan nefeslerin güneşi yıkıyordu her saniye.

Kalbim bedenimi aşan bir tutkuyla çarparken, içimde pek çok duygu birbiri ile yarışıyordu. Her saniye dokunuşlarını engellemek ve daha fazlasını talep etmek arasında mekik dokuyordum. Sıcak buseleri tenimi arzuyla kıvrandırken, daha sonra bu edepsiz düşüncelerim için utanacağıma emindim. Ama şu an  umrunda değildi. Aşkla kıvranıyor, pervasızca istiyordum. Kalbimden parmaklarıma yol çizen zehirli bir şerbet gibiydi tutku; çekindiğim kadar istiyor, kendimi geri çekmeye çalıştığım kadar hakimiyetimi kaybediyordum.

Bir savaşta gibiydik; sessiz sedasız kıpırtılarda, topsuz tüfeksiz, iki tarafın da can verip can bulduğu, kazananı belirsiz bir savaş.

Bel boşluğumdan bacaklarıma inen zarif parmakları öyle yavaş hareket ediyordu ki, içimde alev alan tutku, endişeyi öldüren bir komutan gibi mantığımı saf dışı bırakıyordu. Kontrolün beynimde mi, kalbimde mi, yoksa hormonlarımda mı olduğunu bilmiyordum. Aşk, tutku, şüphe, korku, heyecan, arzu... Hepsi bedenimde can bulmuştu. Eliyle bacaklarımı araladığında bir duygu diğerlerine ağır bastı; korku. Tedirginlikle büyüyen gözlerimle, ellerimi göğsüne dayayıp durmasını sağladım.

"S-Seyhun... Nazik ol"

Göğsünde duran elimi avucunun içine alıp öptü, gözlerimden ayırmadığı gözleri samimiyetin rengiydi, şefkatin ve merhametin tonuyla sımsıcak sarmalamıştı beni güvenli bakışlarına. Ağırlığını vermeden eğilip alnıma sıcak bir buse kondurdu. Öyle narin davranıyordu ki, öyle hassas, bir güle dokunur gibi yumuşak ve usulca. Dudaklarıma sakince dokunurken gözlerimi yumdum. Kasıklarım engellenemez bir ihtiyaçla zonkluyordu. Şu kısacık öpücük dahi ruhumu bedenimden ayırmaya yeterdi. Dudaklarıma kondurduğu iki saniyelik dudakları kalbimi ona teslim etmeme sebepti.

Hafifçe yüzünü geri çektiğinde, hissettiğim sessiz komutuyla gözlerimi açtım. Ela gözleri aşkla ışıldıyordu. Tek eliyle yataktan destek alırken, diğer eliyle şefkatli bir ifadeyle yanağımı okşadı.

"Nazikçe yapmayacağımdan şüphen mi var güzelim?"


_____

Görülmeme ihtimaline karşı bir sorum olacak? Biz kaç kişiyiz? İster oyla ister yorumla bana kendinizi belli edin lütfen. ♥

Sosyal medyadan yeni bölüm kesitleri ve paylaşımları takip etmek isteyenler için;

İnstagram: pinktasticc
facebook grubumuz: Zamansız Düşler / Wattpad (Maatteessüf)

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

24.8K 3.1K 42
Teen Wolf Fanfiction | Sterek Ve eğer Stiles isterse Derek ona özgürlük alacak. Ona dünyaları verecek. Stiles'a bir gökyüzü alacak, ona onu sevdiğini...
25.6K 1.9K 37
'Bırakın.' Ağzımdan çıkan tek kelime buydu. O an sadece beni tutmayı bırakmalarını kastetmiyordum. Bulunduğum yeri, durumumu bırakmak istiyordum. Büt...
1.3K 91 5
tw // suicide ''Don't resent me, and when you're feeling empty, keep me in your memory. Leave out all the rest.''
332K 20.5K 49
Vahşi bir hayatın içine düşmüş narin bir beden, yabani bir adamla baş edebilecek miydi? Burası dışarıdan bakıldığında hipnotize edici eşsiz bir güzel...