İyi Ki Geldin!

By Nevinturgut

1.3M 74.3K 6.1K

Doğmadan önce anne babasını kaybeden bir bebek,onu kabul etmekte zorlanan ama ona sımsıkı bağlanan bir teyze... More

İyi ki Geldin!
İkinci bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Açıklama
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi Ikinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz ikinci Bölüm
Otuz Ücüncü Bölüm
Duyuru
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Besinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kirk BIrinci Bölüm
Kırk ikinci Bölüm
Kirk Ücüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Yedinci Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli Ikinci Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Özür
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
FiNAL
FiNAL(Ikinci Kisim)
TEŞEKKÜR
Özel Bölüm
Özel bölüm
Selamlar

Elli Ücüncü Bölüm

14.4K 1K 147
By Nevinturgut


Selam,

Yeni bölüm hazır. Bu bölüm bana yardımcı olan sessiz kıyılar ve kitiara20'ye çok çok teşekkür ederim. Bu bölüm "naciyehakan" ithaf olunmuştur. Haydi bölüme.

Keyifle okuyun...

Nilüfer, Kütahya'ya gideceğini söylerken Cihan da Meltem ile bahçeye henüz girmişti. Kız kardeşinin kararını can-ı gönülden destekledi, ancak anne ve babasının ne diyeceği konusunda pek emin olamadı. "Eve gidince neler olacak bakalım?" dedi içinden.

Pazar günü de yine keyifle geçti. Hep beraber denize girildi, beraber yemekler hazırlanıp sohbetler edildi. Füsun ve Harun bu gece de kalıp ertesi gün daha önceden rezervasyon yaptırdıkları otele geçeceklerdi. Nilüfer o geceyi de orada geçirmek istemişti ama ertesi gün is günüydü. Saatler gece yarısını gösterdiğinde hepsi yollara düştü.

Türker pazartesi sabahı uyanıp Nilüfer'e günaydın mesajını gönderdikten hemen sonra evi aradı. Annesinin sabah namazından sonra uyumadığını biliyordu, babası da erkenciydi.

-Oğlum.

-Annnnemmmm...Nasılsın?

-İyiyim oğlum. Sen nasılsın?

-Ben de çok iyiyim, anne.

-Çok şükür, oğlum. Çok sevindim.

-Bu saatte ne için aradığımı sormayacak mısın?

-İnsanın annesi babasını aramasının saati mi olurmuş? Ne zaman istersen o zaman ararsın. İyi ki aramış benim paşa oğlum.

-Anne, Cuma günü müsait misin?

-Müsaidim, oğlum. Hayırdır?

-Ben geleceğim.

-Oğlum, ne zamandan beri müsait olup olmadığımı soruyorsun evine gelirken? Yeni mi çıktı bu?

-Ama yalnız gelmeyeceğim, onun için soruyorum.

-Başımızın üstünde yeri var misafirinin.

-İyi, o zaman torununun yatağını hazırla. Elinizi öpmeye gelecek.

Karşıda bir an sessizlik olunca "Anne?" dedi Türker

-T-Türker, doğru mu söylüyorsun, oğlum?

-Evet, anne.

-Yani Cuma günü torunumu mu kucaklayacağım?

-İnşallah, anne.

Türker, arkadan gelen babasının sesini işitti; sonra da babasının ahizeyi annesinin elinden alıp

-Oğlum, kim geliyor? diye heyecanlı heyecanlı sormasını zevkle dinledi.

-Günaydın, baba. Torunun geliyor. Müsait misin?

-O nasıl laf öyle? Elbette müsaidiz. Kalk hanım kalk, hemen çarşıya çıkalım. Hadi Türker, oyalama bizi. Hayırlı işler oğlum, dedikten sonra Türker'in cevap vermesini beklemeden kapattı Ömer Bey telefonu. Türker gülümsedi; en az ailesi kadar heyecanlıydı o da.

Nilüfer de hafta sonu Kütahya'ya gideceğini Pazartesi akşamı anne ve babasına söyledi. Zafer Bey biraz huysuzluk etti. Onların gelmesini istedi ancak Nilüfer, Naz'ın küçük olduğunu ve büyüklerini ayağına getirtmenin doğru olmadığını söyledi. Zafer Bey bir kez daha gurur duydu kızıyla; nasıl da doğru yetişmişti. Şükürler etti.

-Peki, kızım. İstersen biz de gelelim, dedi annesi ve babası da onayladı.

-Gerek yok, anneciğim. Zaten yakında onlar gelecekler, dedi utanarak.

Zafer Bey ve Gülfem Hanım birbirlerine bakıp gülümsediler. Nilüfer odasına gittiğinde

-Ne çabuk büyüdü bu kız, hanım, dedi Zafer Bey gururla ama biraz buruk ve biraz hüzünlü.

-Naz onu büyüttü, dedi Gülfem hanım da iç çekerek.

Çarşamba günü Nilüfer eve geldiğinde annesine Mithat'ın eşyalarını sordu, onları ailesine teslim etmek istiyordu. Annesi ile arayıp buldular. Onları tutmak bile çok ağır geldi yüreklerine. Ertesi gün Nilüfer iş çıkışı Türker ile buluştu. Bir yerlerde yemek yediler ve Nilüfer Türker'den ayrılırken eniştesine ait eşyaları Türker'e verdi.

-Bunlar ne, tatlım? diye sordu Türker.

- Mithat abimin eşyaları, dedi Nilüfer gözleri dolu dolu. Türker, Mithat'ın olduğunu duyunca elinden kaydı kutulardan biri. Eğilip toplarken Nilüfer devam etti,

-Amerika' da evi toplarken özel eşyalarını ne yapacağımızı bilemedik. Biz de topladık belki ilerde almak isteyen olur diye. Bir kutu hiç açılmamıştı. İçinde ne olduğuna hiç bakmadık. Sen bakar, Naz için önemli olanları onun için ayırırsın, olmaz mı? dedi.

Türker ne diyeceğini bilemedi, sadece kafasını salladı. Nilüfer ona yardım edip ertesi gün buluşmak üzere vedalaştı. Türker eve giderken çok sessiz ve huzursuzdu. Sanki arabasında bir bomba vardı. Eve vardığında Önder yoktu. Kutuları alıp odasına geçti. Önce üzerini değişti. Yere tam kutuların karşısına oturup bir süre baktı, sonra derin bir soluk çekip bir kutuyu açtı. İçinde abisine ait üniversitede aldığı başarı belgeleri, fotoğraflar ve her zaman övündüğü ödülleri vardı. Gülümsedi. Bir diğer kutuyu açtı. İçinden kitaplar, Mithat'a ait saatler, ve bolca üniversite fotoğrafları çıktı. Son kutuyu açtığında nefesini tuttu Türker. Bu kutu sadece ailesiydi, Kütahya'ydı. Annesi ve babasının evlilik fotoğrafları, kendi bebekliği, çocukluğu ve Türker ile bir sürü fotoğraf. Fotoğraflardan birinde Türker ve abisi ellerini birbirlerinin omuzuna atmış gülümsüyorlardı. Türker bu fotoğrafı neredeyse hiç hatırlamamıştı. Eline alıp uzun uzun baktı. Kendisinin bir dişi yoktu ve ikisinin de saçları asker tıraşıydı. Arkasında şöyle yazıyordu:

Canım kardeşim

"Canım abim," dedi Türker fotoğrafı yerine koydu. Sonra bir sürü fotoğraf daha ve en altta siyah kaplı bir defter. Türker eline aldı defteri ve bunun bir günlük olduğunu gördü. Bakmalı mıydı? Bu abisinin özeliydi. Bakmamalıydı ama dayanamadı. Tam günlük gibi değildi. Ara sıra yazılmıştı- sanki önemli olaylar yazılmış gibiydi. Günlük, Ruth ile tanışması ile başlıyordu ve Kütahya'da olanlar ayrıntılarıyla yazılıydı. Türker onları okumamayı seçti. Başka bir tarihe geçti.

Ruth iki gündür ortalıkta yoktu, bulamıyordum. Bugün telefon açtı ve başkasını sevdiğini söyleyip kendisini aramamamı söyledi. Bütün evi götürmüş, bana sadece bir yatak ve kişisel eşyalarımı bırakmış. Kütahya'dan geldiğimizden bu yana birbirimizi kırıyorduk, ayrılmamız kaçınılmazdı ama böyle olmamalıydı. Ben onun için ailemi karşıma aldım.

Bir kaç gün sonrasının tarihiyle başlıyordu sonraki yazı

Olamaz; paramı da almış adi kadın. Kütahya'dan gelen payımı bir çırpıda çekmiş. Çok şükür şimdiye kadar biriktirdiklerim duruyor ayrı hesap olduğu için. Bugün kendi işimi kurmak için beğendiğim bir yeri kiralamak üzere bankaya gittim ve hesabımda yeterli para olmadığını öğrendim. İş yerime kendi işimi kuracağımı söylemiştim ve onlar da yerime yeni birini bulmuşlar. Ayrılmam gerek. Tam bir kâbus, ne yapacağım bilmiyorum.

Türker okuduklarına inanamıyordu. Demek Ruth'un iyi bir insan olmadığını abisi de anlamıştı ama anlaması çok acı olmuştu.

Yeni bir şehir ve yeni bir başlangıç. Çok sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir iş buldum ve çalışmaya başladım. Kendime küçük bir yer kiraladım. Güzel bir şehir burası, alıştım. İşim de iyi. Tek sorun aileme yaptığım yanlışın her gece yakama yapışması. Onların karşısına böyle çıkamam. Önce onlardan aldığım parayı denkleştirmem gerek, ondan önce de kendimi affetmeliyim.

Ve aylar sonra yazılmış başka bir sayfa:

Bugün bir kızla tanıştım. Çok, ama çok tatlı. Tüm gün aklımdan çıkmadı. Umarım yine gelir.

Tam bir hafta geçti ve bugün yine geldi. Kalbim yerinden çıkıyor sandım. Galiba âşık oldum.

Türker, abisinin anlattığı kişinin Asu olduğunu tahmin ediyordu ve tebessümle sayfaları çevirmeye devam etti. Abisinin acemice arkadaşlık teklifini ve hemen bir hafta sonra evlilik teklifini mutlulukla okudu. Sonra Naz'ın olacağını öğrendiği anı okurken abisinin duygularına ortak oldu ve gözünden bir kaç damla firar etti. Bir de kızı olduktan sonra memlekete gideceğini, anne babasından af dileyeceğini yazmış, Allah'a şükür etmişti. Sonra sayfalar bostu. Bir şey yazılmamıştı. Türker, abisinin kendilerinden vazgeçmediğini öğrenince çok mutlu oldu. Ama bekleyerek ne kadar da yanlış yaptığına çok üzüldü.

Ertesi gün is çıkışı Nilüfer ve Naz'ı almaya geldiğinde Zafer Bey,

-Önce Allah'a, sonra sana emanetler, Türker, deyip sırtına vurdu.

-Merak etmeyin, gözüm gibi bakacağım, dedi.

-Hiç şüphemiz yok, Türkerciğim, dedi Gülfem hanım da. Nilüfer, Naz'ı koltuğuna yerleştirdi. Çantasını kontrol etti, anne babası ve Emel ablasına sarılıp veda etti. Cihan eve gelememişti. İşlerinin uzayacağını bildiği için sabah Nilüfer ve Naz ile vedalaşmış,

-Telefon hep yakınında olacak; arayacağım, demişti.

Türker ile yola çıktılar. Diğer tarafta da Önder ve Leyla Bursa'ya gidiyordu. Başta Nilüfer'e biraz kızsa da Leyla her zaman Nilüfer'i peşinden sürükleyemeyeceğini anladı. Önder de ondan aşağı kalmıyordu. Arabaya bindikten 5 dakika sonra Türker'i arayıp

-Türker, yollarda sorun yok ama sen yine de dikkatli git, tamam mı? Varınca beni ara, aklım sizde kalmasın. Yorulursan bir yerde dinlen.

-Sabah da aynı şeyleri söyledin, hatta biraz önce gömleğimin cebinde bir not buldum; söylediklerinin hepsi harfiyen yazıyordu.

-Çantanı açmadın demek.

-Hangi çanta?

-Kıyafetlerini koyduğun çanta. Orada da bir not vardı.

-Ah, kusura bakma, onu görmedim. Acaba annemlere de bir telgraf çekerek oraya da benim adıma not bırakmış olabilir misin?

-Yok artık; ama iyi fikirmiş. Neyse dikkatli ol. Terli terli su içme, sonra ben çekeceğim.

-Tamam, anne.

-Türker, Şahika annem ne çok sevinecek Naz'ı görünce. Keşke ben de orada olsaydım.

-Keşke, dedi Türker de.

-Dediklerimi unutma. Herkese selam söyle. Dikkatli gidin.

-Siz de dikkatli gidin. İyi yolculuklar. Leyla ya da selamlar.

-Aleyküm selam.

Türker, Önder'in dediği gibi bir yerlerde durmayı düşünüyordu ancak yarı yolda Naz huysuzlanınca Nilüfer yanına geçmiş ve onu sakinleştirip uyutmuştu. Naz'ı arabada bırakamayacakları için Türker yola devam etti. Yollar sakin olduğu için de süreyi epey kısaltmışlardı.

Kütahya yazısını görüp şehre girdiği andan itibaren Nilüfer bir tedirginlik hissetmeye başladı. Hava sıcaktı ama elleri donuyordu. Yol boyunca hiç susmamış olmasına karşın şimdi tek kelime edecek ne aklı, ne de gücü kalmıştı. Bir ara arkasına dönmüş ve mışıl mışıl uyuyan kuzusuna bakmıştı. Doğruyu yaptığını biliyordu ama tanımadığı insanların yanına gitmek zordu. Hele bu insanlar ölen eniştesinin ve kendi sevdiği adamın anne ve babası olunca heyecan ve hüzün birbirine karışmıştı.

Türker bir kırmızı ışığa denk geldiğinde Nilüfer'in ellerini kavradı öpmek için ama soğuk olduğunu görünce,

-Nilüfer, üşüyor musun? diye sordu.

-Hayır, dedi Nilüfer.

-Ne oldu, bir şeyin mi var?

-Hayır, yok! diye tekrar kısa cevap verince bir şeyler olduğunu sezen Türker yeşil ışık yanınca hareket edip müsait bir yerde arabayı durdurdu. Naz'ı uyandırmamak için kısık sesle konuşmaya başladı.

-Neyin var, Nilüfer?

-Çok karmaşık hisler içindeyim, Türker. Sanki bir panik dalgası beni sarıyor. Türker, Nilüfer'in yanaklarını iki avucu arasına alıp,

-Nilüfer, seni anlıyorum. Annem ve babam da en az senin kadar karmaşık duygular yaşıyorlar ama bu duyguların içinde en baskını özlem ve mutluluk. Abim yok ama özlemlerini giderecek bir torunları var ve bu mutlu olmalarına yetiyor. Ama kendini rahat hissetmezsen şu an İzmir'e geri dönebiliriz ve sen ne zaman istersen o zaman geliriz, dedi Türker ama biraz üzülmüş gibiydi.

-Hayır, hayır; onlara ve Naz'a haksızlık edemem. Gidelim, iyiyim ben, deyip dudaklarıyla mühürledi sözlerini.

Türker sevinçten ve aşkının yoğunluğundan Nilüfer'i bırakmak istemese de Nilüfer yavaşça geri çekildi,

-Hadi geç kalmayalım; daha fazla merak etmesinler, dedi.

-Biraz daha geç kalalım, lütfeeen, dedi yalvarırcasına Türker.

-Türkeeer, dedi Nilüfer tatlı sert azarlar gibi.

-Off, tamam ama bitmedi; en yakın zamanda görüşeceğiz.

-Bekliyorum, dedi Nilüfer gülümseyerek.

Yol boyunca Türker elini Nilüfer'in elinden çekmedi. Nilüfer de bir yandan şehri izliyor, bir yandan da Türker ile olmanın mutluluğunu yaşıyordu.

-İşte geldik, dedi Türker güzel bir evin önünde park ederken. O sırada kapı açıldı. Uzun boylu bir erkek ve başörtülü bir kadın kapıda belirdi. Nilüfer çantasını alıp arabadan indi. Arkaya geçip Naz'ın kemerini çözdü. Türker hemen yetişti.

-Bana bırak, ben alırım, dedi. Nilüfer, Türker'in Naz'ı almasının ardından kapıya doğru Türker'in arkasından ilerledi.

-Hoş geldiniz, dedi titreyen sesiyle Türker'in annesi.

-Hoş bulduk, anne, dedi Türker sessizce.

Hem annesi, hem babası Türker'in kucağında melekler gibi uyuyan Naz'a bir mucizeye bakar gibi bakıyorlardı. Bu arada annesinin gözlerinden yaşlar isyan edercesine akıyordu.

-Canımın parçasını getirdin, Türker! dedi annesi ellerini Naz'ın saçlarına değdirirken.

-Getirdim anne, dedi Türker de. O sırada sessizce bakan Ömer Bey bir an sendeledi ve kapıya yaslandı. "Baba!" dedi Türker.

-İyiyim ben, iyiyim, dedi Ömer Bey ve o sırada arkada duran Nilüfer'e bakıp "Kusura bakma kızım, seni de kapıda bıraktık. Hoş geldin. Lütfen içeri buyur" dedi.

-Estağfurullah, Hoş buldum, dedi Nilüfer gülümseyerek ve Ömer Bey ilk anda Nilüfer'e ısındı. Şahika Hanım da utanarak özür dileyip içeriye buyur etti Nilüfer'i. İçeri girdiklerinde Nilüfer Naz'ı yatırmak istediğini söyleyecekti hemen ama o özlem dolu gözleri görünce hiç ses etmedi; varsın bugün Naz uyumasındı.

Ama Şahika hanım hemen

-Türker, oğlum yatıralım yavrucağı; yol yorgunu, düzenini de bozmayalım, dedi ve hangi odaya gitmesi gerektiğini söyledi. Türker Nilüfer ile odaya çıktı ama Şahika hanım ve Ömer Bey de yanlarındaydı. Türker odayı görünce şaşırdı- oda tamamen bir kız çocuğuna aitti. Her şey yeniydi, türlü türlü oyuncağa kadar her şey alınmıştı.

-Bilemedik ne lazım olur, biz de aklımıza geleni aldık, dedi Şahika hanım.

-Çok güzel olmuş dedi Nilüfer ve Naz'ın çoraplarını çıkarmaya başladı. Şahika Hanım ve Ömer Bey dikkatle izliyorlardı. Minicik ellerine ve ayaklarına bakıyor, gülümsüyorlardı. Sonra Nilüfer saçlarındaki tokaları çıkarıp yolda giydirdiği pijamalarıyla yatağa yatırıp üzerini örttü. Onları Naz ile yalnız bırakmak istiyordu.

-Müsaade ederseniz ben bir ellerimi yıkayayım dedi Nilüfer. Türker lafı annesine bırakmadan

-Ben sana yolu göstereyim, Nilüfer, dedi ve odadan çıktılar. Odadan çıkar çıkmaz "Teşekkür ederim bi'tanem," diye de ekledi.

-Neden? dedi Nilüfer.

-Onlara dünyaları verdin, dedi ve sarıldı. Nilüfer önce sarıldı, sonra

-Türker şimdi görecekler, ayıp! Banyo nerede? dedi.

Türker yolu gösterdi. Nilüfer ellerini yıkadıktan sonra kapıda bekleyen Türker ile arabaya gidip eşyalarını aldılar. İçeri girdiklerinde annesi mutfaktaydı Türker'in. Nilüfer mutfağa yardım etmeye gitti, Türker de çantaları odalarına bırakıp geldi. Sonra hep beraber sofraya oturdular, yemek yediler. Yemekten sonra çaylarını içerken Ömer Bey ailesini sordu, Nilüfer de selamlarını iletti. Sonra Ömer Bey

-Ben çok özür dilerim. İnan ki hiçbir şey bilmiyordum. Bilsem gelinimi yalnız bırakmazdım. Ne, ne diyeceğimi bilemiyorum, dedi utanarak. Türker bir an panikledi- ya Nilüfer ateş püskürürse ne yapacaktı?

-Yapmayın, Ne olur; bunları konuşmanın ne size, ne de bize bir faydası olmaz. O günleri hatırlayıp sönmeyen ateşimizi harlamayalım, içimizi tekrar tekrar yakmayalım. Naz'ı en iyi şekilde büyütelim, sevgimizi verelim; tek gayemiz bu olsun. Ablam ve Mithat abim de huzurla yatsınlar, dedi. Türker çok mutlu oldu.

-Haklısın kızım, her şey Naz ve sizin için, dedi Ömer Bey. İşlerinden de biraz bahsettikten sonra saat çok geç olunca Nilüfer'e yatması için ısrar ettiler ve Nilüfer Naz'ın odasındaki büyük yatakta uykuya daldı.

Ertesi sabah Naz ile uyandı Nilüfer. Diğerleri çoktan kalkmıştı anlaşılan, sesler geliyordu. Nilüfer, Naz'ın ve kendisinin elini yüzünü yıkayıp Naz'a güzel bir elbise giydirdi, saçlarına süslü tokalarını taktı, ayakkabılarını giydirip oturttu ve kendisi de giyindi. Bu arada konuşup nerede olduklarını, dedesine ve babaannesine geldiklerini söylüyordu. Odadan çıktığında Türker ile karşılaştı. Türker bu iki güzelliği öpücüklere boğdu ve salona geldiler. Ömer Bey arkası dönük bir şekilde bir koltukta oturmuş gazetesini okuyordu. Şahika hanım da mutfakta kahvaltılıkları hazırlıyordu galiba. Nilüfer Naz'ı yavaşça yere indirip kısık bir sesle

-Bak dede, dedi Ömer Bey'i göstererek Naz paytak adımlarla ilerlerken

-De- de, dedi Naz. Ömer Bey elindeki gazeteyi düşürürken mutfaktan bir iki tabak ve bardağın kırılma sesleri geldi.


Continue Reading

You'll Also Like

96.9K 9.7K 19
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere ba...
Haz By 🍀

Romance

245K 3.1K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
308K 5.2K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
612K 25.5K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...