Keşke Olsaydı

Da bidesvu_

206K 12.9K 9.8K

Sadece keşke olsaydı dediklerimiz... YavBah #1 Altro

☘ 51'den devam 1 ☘
☘ 51'den devam 2 ☘
☘ 51'den devam 3 ☘
☘ 51'den devam 4 ☘
☘ 51'den devam 5 ☘
ꕥ 51'den devam ꕥ
ღ 51'den devam 1 ღ
ღ 51'den devam 2 ღ
ღ 51'den devam 3 ღ
Yazarınızı Tanıyın
Bölüm 17
Bölüm 17 / 2
⌘ 51'den devam 1 ⌘
⌘ 51'den devam 2 ⌘
⌘ 51'den devam 3 ⌘
⌘ 51'den devam 4 ⌘
❅ 12'den devam 1 ❅
❅ 12'den devam 2 ❅
❅ 12'den devam 3 ❅
✮ 45'ten devam 1 ✮
✮ 45'ten devam 2 ✮
◈ 49'dan devam 1 ◈
◈ 49'dan devam 2 ◈
◈ 49'dan devam 3 ◈
✢ 43'ten devam 1 ✢
✢ 43'ten devam 2 ✢
✢ 43'ten devam 3 ✢
✢ 43'ten devam 4 ✢
✢ 43'ten devam 5 ✢
✢ 43'ten devam 6 ✢
✠ 39'dan devam 1 ✠
✠ 39'dan devam 2 ✠
✠ 39'dan devam 3 ✠
✠ 39'dan devam 4 ✠
✠ 39'dan devam 5 ✠
❀ 25'ten devam 1 ❀
❀ 25'ten devam 2 ❀
❀ 25'ten devam 3 ❀
❀ 25'ten devam 4 ❀
Sadece bir şey...
✧ 66'dan devam 1 ✧
✧ 66'dan devam 2 ✧
✧ 66'dan devam 3 ✧
✧ 66'dan devam 4 ✧
〄 51'den devam 1 〄
〄 51'den devam 2 〄
〄 51'den devam 3 〄
〄 51'den devam 4 〄
〄 51'den devam 5 〄
❁ 41'den devam 1 ❁
❁ 41'den devam 2 ❁
❁ 41'den devam 3 ❁
❁ 41'den devam 4 ❁
❁ 41'den devam 5 ❁
ÖNEMLİ
❁ 41'den devam 6 ❁
❁ 41'den devam 7 ❁
❈ 23'ten devam 1 ❈
❈ 23'ten devam 2 ❈
❈ 23'ten devam 3 ❈
❈ 23'ten devam 4 ❈
❈ 23'ten devam 5 ❈
❈ 23'ten devam 6 ❈
❈ 23'ten devam 7 ❈
❈ 23'ten devam 8 ❈
❈ 23'ten devam 9 ❈
❈ 23'ten devam 10 ❈
❈ 23'ten devam 11 ❈
❈ 23'ten devam 12 ❈
❈ 23'ten devam 13 ❈
❈ 23'ten devam 14 ❈
❈ 23'ten devam 15 ❈
❈ 23'ten devam 16 ❈
❧ 51'den devam 1 ❧
❧ 51'den devam 2 ❧
❧ 51'den devam 3 ❧
❧ 51'den devam 4 ❧
♧ Özel Bölüm ♧
§ Mini-Özel Seri 1 §
§ Mini-Özel Seri 2 §
§ Mini-Özel Seri 3 §
§ Mini-Özel Seri 4 §
§ Mini-Özel Seri 5 §
§Mini-Özel Seri 6§
§Mini-Özel Seri 7§
DUYURU (10.12.2023)
KO-1
KO-2
KO-3
KO-4
KO-5
KO-6
KO-7
KO-9
KO-10
KO-11
KO-12
KO-13
KO-14

KO-8

328 28 44
Da bidesvu_

21.02.2024

Herkese merhabaa 💁🏻‍♀️

Şu son 2 haftadır ciddi manada duygusal bir patatese dönüştüm ve bu duygusallığın şu an bana verdiği yetkiye dayanarak bölüme geçmeden önce bir ufak vaktinizi çalacağım.

Bu seriye başlarken ciddi manada kafamda ben yazmak istedim yazdım, hadi paylaşayım da okumak isteyen okusun düşüncesi vardı ve okunma, oy, yorum umurumda değildi açıkçası pek. Ama seriyi yayımlayınca aslında pek de öyle olmadığını fark ettim. Hala bir yavbah okuru kitlem vardı ve ben de her yazar gibi oy ve yorum isteği duymaya başladım. Özellikle de yorum.

Tamam, bu seriyi yazdım ve yayımladım ama insan ister istemez beğeniliyor mu düşüncesine giriyor. Beğeniliyorsa beğenildiğini bilmek istiyor insan. Bundan motive duyarak yeni bölümler atmak istiyor. Beğenilmediyse de kendini geliştirmek için beğenilmeyen noktaları görmek istiyor. Şimdiye kadar bu seriden kaç bölüm yayımladım ben ve bu bölümlere özellikle bir okurum, onun dışında nadir eklenen bir maksimum iki okur dışında asla bir dönüt gelmedi. Ve bu beni aşırı derecede demoralize etti. KPSS kıskacından kaçabildiğim tek yer burasıyken...

Duygusal patatesliğimin bana verdiği yetkiyle gelen yazar sitemi bitti.

İyi Okumalar.

§

Uzun bir zaman sonra ilk defa güne gözlerim bu kadar dinç açıldı. Gece boyunca deliksiz ve rüyasız bir uyku çekmiştim. Çok huzurluydu uykunun kolları. Ya da Yavuzun kolları... Bilmiyorum. Ama çok huzurluydum bu gece.

Yavuzun ailesinin evinde ilk defa kalıyordum. Tanımadığım bir ortamda tanımadığım evde Yavuzsuz hareket etmekten biraz çekinsem de o da kim bilir kaç gündür benim gibi düzgün uyku çekmiyordu. Şimdi ise o kadar huzurlu gözüküyordu ki uykusunda onu uyandırmak istemedim.

Yavuzu uyandırmadan yataktan çıktım. Ne kadar duşa girmek istesem de yabancısı olduğum bu evde çekindim. Ama saçımı da yıkamam gerekiyordu. Bu yüzden valizden bana lazım olacak eşyalarımı alıp kimsenin uyanmamış olması için dua ederek hemen yan tarafımızdaki banyoya girdim.

Hızlı ve sessiz bir şekilde banyodaki işlerimi halledip saçımı yıkadım. Başımdaki saç havlusuyla, hızlıca normalde Zeynep ve Barışın İstanbul'a geldikçe kaldıkları ama misafir olduğumuz için bize verdikleri odaya geri geçtim.

Sessiz olmaya özen göstererek önce saçlarımı açıp taradım ve argan yağı sürdüm. Hızlı kuruması için saçlarımı biraz havalandırıp valizin önünde dikeldim.

Valizden yüksek bel, bol paça Jean ve siyah bir bluz alıp giydim. Bluzumun kolları normalden uzun olduğu için sol bileğime fular dolamadım. Onun yerine belimdeki kemerimle uyumlu bir saat taktım.

Aynanın karşısına geçtiğimde saçlarımı geriye atıp Yavuzun bende bıraktığı izlere baktım.

Yani tamam boyun zaafı olan bir çift olabiliriz ama bu kadarı da fazla. Ben Yavuzun boynunu öpüp koklamayı tercih ederken o benimkini öpmüyor sömürüyor resmen. Oysa ben onun boynuna değil omzuna izlerimi bırakıyordum. Çıplak olmadığı sürece de izler gözükmüyor. Bu konuda asla acıması yok Yavuzun. Her yerimi morartıyor resmen.

Bir gün ben de senin boynunu morartayım da gör.

Görme.

Kesin Yavuz kapatmadan çıkar. Dolanır öyle etrafta. Mahremiyet diye insan içinde öpmez ama mor boyunlar dolanır dengesiz.

Bıkkın bir nefes verdiğimde nefesim oldukça yüksek çıkmıştı. Yavuzu uyandırmaktan korkarak elimle ağzımı kapattım ama nefesi çoktan vermiştim. Şimdi ağzımı kapatsam ne değişecekti?

Bakışlarım ürkekçe Yavuza döndü. Neyse ki uyanmamıştı.

Makyaj çantamı alıp gardıroptaki aynanın önüne oturdum. Önüme gelen ıslak tutamlarımı geriye doğru gelişigüzel topladım. Boynumdaki Yavuz morluklarını ve gözaltımdaki yorgunluk morluklarını kapattım. Her zaman yaptığım gibi hafif bir makyaj yaptım. Saçlarımın doğal dalgalarını belirginleştirip biraz köpükle destekledim.

Kulağıma en sık kullandığım küçük halka küpelerimi takarken kulağıma Yavuzun uyku mahmurluğuyla "Sevgilim."deyişi doldu. Sessizce hazırlanmaya odaklandığım için sessizliğin içinden yükselen sesle irkildim.

Omzumun üzerinden yatakta elinden destek alarak doğrulmuş gözlerini zorlukla açan adama gülümsedim. "Günaydın." Sesimin bu kadar enerjik çıkmasını asla beklemiyordum.

"Günaydın da..."dedi. Yüzünü ovarak devam etti. "Sen erkenden ne yapıyorsun?"

Makyaj çantamı hızlıca toplarken "Hazırlanıyorum."dedim.

"Çok erken değil mi daha?"

Makyaj çantamı, köpüğümü ve tarağımı kucaklayıp aynanın önünden kalktım. "Burası düğün evi sevgilim. Düğün evinde gün erken başlar."

"İyi de düğün yarın."dedi kendini geriye atarken.

Kucağımdakileri valizin içine atıp bir çorap aldım.

"Tamam, ama sonuçta bugün de düğünden önceki gün. Çok düğün görmedim ben. Bir Pınarınkini gördüm. Onda da tüm akrabaları bir gün önceden gelmişti eve. Yakınlar, akrabalar gelir, kız kıza bakımlar falan yapılır. Gün erken başlar o yüzden."

Çok yakından şahit olduğum tek düğün Pınarın düğünüydü. Düğün için onların memleketlerine gitmiştik ve köyde kalan akrabaları hep düğünden bir gün önce gelmişti. Ev dopdoluydu o gün. Halaları, teyzeleri, amcaları, dayıları hep vardı. Koşturmayla geçmişti gün. Pınarın heyecanı, düğün bakımı derken çok yorucu olmuştu.

Elimde çoraplarla yatağa oturduğumda huysuzca "Bana ne? Geleni gelin düşünsün."diyen Yavuzun elini kolumda hissettim. Beni geriye çekip başım karnının üstüne gelecek şekilde zorla yatırırken "Ben karımla uyumak istiyorum."dedi.

Yedi yaşında bir çocuğa dönüşen kocamla kıkırdadım. Kolu göğsümün altından bedenimi sararken soluma doğru döndüm biraz. Bedenimi yukarıya çektim. Sol kolumu karnına koyup destek alarak durdum üstünde.

Hareketimle iki koluyla birden sardı bedenimi. Gerçekten uykusuna böyle kaldığı yerden devam edecek gibi gözüküyordu.

Sağ elim dağınık saçlarına ulaştı. "Sevgilim."dedim hayranlıkla yüzünü incelerken. Bu adam nasıl bu kadar masum, nasıl bu kadar tatlı olabilir? Hem de kaslısından...

"Hım."diye mırıldandı.

Güldüm. "Gece muhtemelen erken kaçılacak yataklara. O zaman uyuyalım."

"Olmaz."diye mırıldandı elini enseme koyup yatmam için beni baskılarken.

"Ama ayıp olacak. Tıkırtı sesleri geliyor. Kahvaltı hazırlıyorlar muhtemelen. Yardım etmem lazım."

Memnuniyetsiz bir ifadeyle gözlerini araladı. "Güzelim misafiriz biz. Misafire iş yaptırılmaz." İkna olmam için belki yeterli bir açıklamaydı ama ikna olmadım. Sonuçta yardım etmezsem ayıp olacaktı. Saygıydı bu.

"Olmaz."diye reddettim onu hemen. Saçlarını sevmeye devam ederken "Sen biraz daha yatacaksan yat ama ben gideyim."dedim.

Huysuzca homurdanarak bedenimi saran kollarını çözdü.

Gülerek "Huysuz."dedim. Bedenimi biraz daha çekip Yavuzun boynuna sokuldum. Derin bir öpücük kondururken ruj sürmediğim aklıma geldi. Geri çekilirken "Çok uyuma ama sen de."dedim. "Uzun süre sensiz kalmaya çekinirim."

"Uyumayacağım."dedi. Yattığı yerden kalkarken çocuklaşarak küstü mü diye baktım yüzüne. "Sensiz uyumak istemiyorum." Yataktan çıkıp tişörtünü düzeltirken "Akşama çok sevme sözünü alırım ama."dedi çapkınca göz kırparak.

Gözlerimi belertip baktım Yavuza. "Misafirlikte olduğumuz evde asla. Aklından bile geçirme." Sözlerimin kesinliğini destekledi ses tonum.

Yüzündeki arsız sırıtma yerini korurken "Kendi evimize gideriz."dedi. Ne kadar da yapıcı bir adam bu?

Zeka küpü kocama göz devirdim. "Aynen, sevgilim."dedim alaylı bir tınıyla. "Burada kalırken pat diye biz gidiyoruz deyip gidelim."

Bir dakika kendi evimiz mi dedi o? Bizim? Kendi? Evimiz?

Annesinin evi. Bizim evimiz. Ama ağlarım ben buna.

Omuz silkerek "Neden olmasın?"dedi. Dizini kırıp yatağa oturdu. "Hem sen demedin mi az önce gelen giden çok olur diye. Şimdi yengemin akrabaları falan gelir. Evimiz varken burada kalabalık etmeye ne gerek var?"

Kurduğu cümleler çok masum ve iyi düşünülmüş bir şeydi. Bu benim aklıma hiç gelmemişti. Bu düşüncesi çok ince olsa da altında yatan asıl neden koluna bir tane patlatıp hadi lan oradan palavracı, deme isteğimi kamçılıyordu.

Yani şimdi düşününce de çok doğru bir düşünce Yavuzunki. Kesinlikle bugün kendi evimizde kalmalıyız biz. Ama kabul edersem de hemen sevişmek için olduğunu sanır bu adam.

İşaret parmağımı Yavuza sallayarak "Sakın sevişmek için kabul ettiğimi düşünme."dedim tehdit eder gibi. Dudağım büzülüp sesim yumuşarken devam ettim. "Ama haklısın. Ev varken burayı doldurmayalım. Kalacak başka yeri olmayanlar kalsın burada."

Yüzündeki sırıtma çarpık bir hal alırken yüzüme yaklaştı. "Ama sevişeceğiz de."dedi. Dudaklarını çenemin altına bastırdı. Gözlerim kapanırken "Özledim."dedi.

Yavuzla sevişme fikri aklımı karıştırırken kendimi toparladım. "Pazarlık yapma benimle."dedim.

Dudaklarını tenime sürterek "Niye?"diye mırıldandı. "Fena mı olur çokça sevsem seni?"

Kadife dudakları beni kendimden geçirirken omzuna tutundum. "Boynum mosmor zaten."diye mırıldandım. "Kapatmak için ne kadar uğraşıyorum ben onları. İnsafın yok ki."

Dudakları boynumun ve yüzümün bir orasına bir burasına değerken "Sen karşımda böyle dururken gel de sen insaflı ol, olabiliyorsan."dedi.

Eli ensemden nemli saç diplerime çıktı. Parmak uçları saç diplerimi, dudakları çene kemiğimi okşadı. Neyse ki emmiyor sadece öpüyordu.

"Sadece boynum Yavuz."dedim dokunuşları beni etkisi altına alırken olabildiğince isyankar bir şekilde. "Ben, gözükmesin diye kendimi zar zor tutup senin boynuna iz yapmıyorum bak."

Dudaklarını tenimden ayırdı. Arsızca sırıtarak "Evet, sen sırtıma çalışmayı tercih ediyorsun."dedi.

Yavuzun sırtındaki dokunuşlarım aklıma düşünce içimdeki arsızlık kendini ortaya çıkarttı. Bel hizasından sırtına doğru tırnaklarımla kendime yol bulmak ve sırtını, o kaslarını, kendime yuva etmek... Onu en çok tahrik eden üç şeyden birisi buydu.

Alt dudağımı ısırarak arsız bir gülümseme yolladım ona. "Hoşuna gitmediğini söyleyemezsin ama."

Bakışları dudaklarıma kayarken "Asla."dedi. Dudaklarıma yaklaşmaya başladığında sesindeki netlik yok olurken "Senin tırnak izlerin için bile kurşun atar kurşun yerim ben."dedi.

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onun öpüşüne karşılık vermeden önce ağzının içine doğru "Biliyorum."dedim boğuk bir sesle.

Asi öpüşleri arasında beni yatırmaya çalıştığında elimi geriye attım. Yatarsam üstüme çıkardı. Üstüme çıkarsa severdim. Çok severdim.

Bir elimle yatmamak için yataktan destek alırken Yavuzdan ayrılmak istedim. Ben ayrılmak istedikçe onun dudakları dudaklarımdan kopmadı. Bırakması için boştaki elimle omzuna vurmaya başladım kendimi geriye çekmeye çalışırken.

En sonunda dudaklarımızı ayırdığımda istediği olmayan bir çocuk gibi öfkeyle "Sevelim diyorum, hayır. Öpeyim diyorum, hayır."dedi. Yataktan kalktı. "Benimki de can ama."

Yavuzun haline gülerek "Senin lakabın Huysuz Komutan olmalıymış sevgilim."dedim.

Bana ters bakışlar atıp homurdanarak odadan çıktı.

Yavuzun bana çok tatlı gelen bu haline gülerek yatağın üzerine düşen çorabımın bir tekini aldım. Diğer tekini de bulduğumda hızlıca ayaklarıma geçirdim. Yavuz odaya geldiğimde yatakta olmamak benim için daha iyi olacaktı.

Çoraplarımı giyince sürmeyi unuttuğum rujumu sürerken Yavuz geri geldi odaya. Aynadan bana attığı ters bakışları gördüğümde kıkırdadım.

Bana bir şey demeden valizden kıyafetlerini aldı.

Rujumu sürdükten sonra aynı benim gibi siyah bir üst ve kot pantolon giyen kocamı giyinirken izledim. Gözüm onun sağ bileğine kaydığında "Saatini sağa tak."dedim.

Fermuarını çekerken "Sen beni mi izliyorsun?"diye sordu şaşkınca.

Kollarımı önümde bağlayıp omuz silkerek "Evet."dedim. Hep o mu izleyecekti beni?

Başını yana çevirerek güldü. Ağzının içinden bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini merak etsem de sormadım ve onay almak için "Tamam mı?" diye sordum.

"Sağ tersime gelir sevgilim. Takamam ki sağa."

"Bileğin kızarık Yavuz."dedim hatırlatmak isteyerek.

Sağ kolunu kaldırıp "Üstüm uzun kollu sevgilim."dedi. Yine sırıttı. Yavuzun bu sırıtması ben pis bir şeyler söyleyeceğim, diye bağırırken iki elimi de ona doğru uzattım. "Sus." Yüzümü memnuniyetsizce buruşturup "Duymak istemiyorum şu an aklından geçenleri."dedim. Eğlenir bir şekilde gülerken "Kolunu çok gösterme orada burada."dedim.

Odada çok oyalandığımı düşünerek kapıya yöneldim. Yanıma ulaştığında elini belime attı. Beni daha fazla zorlamadan "Emredersin yavrum."dedi.

Birlikte odadan çıkmadan önce "Evet, ederim."dedim poposuna bir tane vurarak.

"Bak."diye ters ters baktı anında. "Hani bir daha vurmayacaktın? Dün öyle demedin mi?"

Kapıyı açarken hin bir gülümsemeyle "Dizimle vurmayacağım demiştim."dedim. Bilmiş bir ifadeyle "Ayrıca da iptal o dediğim. Bırakmadın beni dün."dedim.

Yüzünü buruşturup taklidimi yaptığında odadan çıkmış olmamızı umursamadan bir tane daha vurdum.

Kocamın poposuna istediğimde istediğim gibi vurmayacaksam neden kocam?

§

Hayatın herkese eşit davranmadığını çok erken yaşta öğrendim.

Sürekli kavga eden bir anne baba ile aynı evde kalmak bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şeydi. Ve ben bunu yaşamıştım. Dünyaya gözlerimi açtığımda onların kavgalarıyla karşılaşmıştım sanki. Ne çok korkardım birisi sesini yükselttiğinde. Hala da korkuyorum. Birisi bana bağırsa oturup ağlayabilirim. Dilim tutulur, haklıysam bile o an hakkımı savunmakta çok zorlanırım.

Psikologlara göre bunun iki nedeni var. Birisi hiç kavga ortamı görmemiş olmak. Diğeri ise sürekli kavga ortamında olmak...

Hatırladığım ilk anlardan biri dört ya da beş yaşımın anısıydı. Çok küçük bir anıydı benim için. Silik bir andı ama vardı. Annemle babam kavga ederken ağlayarak yemek masasında duruyordum. Bu anım bile yeterliydi büyüdüğüm ortamı anlatmaya.

Ben tüm bu kavga gürültülerken kaçmak için evde hiç konuşmazdım. Babam zaten annemden boşanmasa da gitmişti evden. Annem desen varlığı yokluğu birdi benim için. Çok zor olmamıştı suskunluk benim için.

Susarak geçirdiğim zamanlar yüzünden sosyal olarak zayıf bir insana dönüşmüştüm. Kimi zaman o dönemde az da olsa arkadaşımın olmasına bile şaşırıyorum.

Ben üniversiteye başlayana kadar sevilmeyen, konuşmayan ve arkadaşı olmadığı için sohbet edemeyen, arkadaşı olsa içini dökecek kadar yakını olmayan bir birey olarak büyümüşken şimdiki yaşadıklarım büyük bir hediyeydi.

Sevilmediği için nasıl sevmesi gerektiğini bilmeyen bana, hayat öyle birini verdi ki ben sevmeyi öğrendim. Sevmek sanki doğamda varmış da saklanıyormuş gibiydi. Onu gördüğümde birden çıkıp gelmişti saklandığı yerden. Sanki biri beni çok sevmişti ve ben sevmeyi biliyordum ama o duyguyu unutmuşum gibiydim.

Deli gibi sırıtan dudaklarıma inat dudaklarımdan bir içli hıçkırış daha koparken "Yia Yavuz."dedim bir kez daha.

"Canım."dedi derinden. Belimdeki kolu sıkılaştığında sağ kolumu tekrar doladım omzuna. Yüzümü boynuna sakladım. Mutluktan ölebilecek gibiydim şu an. Dudaklarımdan coşkulu bir kahkaha koparken kahkaham tekrar içli bir hıçkırığa karıştı.

Günlerdir döktüğüm gözyaşları hayal kırıklığımın, üzüntümün ve daha nice beni yıpratan duygunun bedenimden uzaklaşmaya çalışışıyken şimdiki gözyaşlarım... Bunlar tamamen mutluluktandı. Aşktandı...

Yüzümü Yavuzun boynundan çekip çenemi omzuna yaslayarak arkasındaki elbiseye tekrar baktım. Dudaklarım arasından tekrar bir hıçkırık kopmasın diye dudaklarımı Yavuzun omzuna bastırarak ses çıkmasını engelledim ama omuzlarım sarsılıp gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu.

"Bir tanem, gülüşünden mutluluktan olduğunu anlasam da akıtma o yaşları artık."dedi. Dudaklarını saçlarımda hissettim. "Kıyamıyorum ben sana."

"Gel de sen ağlama."dedim ağlamamın arasında.

İçimdeki Yavuza aşık olan kız çocuğu gözyaşlarını tutamayarak benimle birlikte ağlıyordu. Kalbi acıyordu biraz o kızın ama. Ailesi bile onu sevmezsen, başka birinin onu seveceğine olan inancı yıkılmışken karşısına çıkmıştı Yavuz. Ailesi onu sevmezken bir el adamının onu sevmesi kalbindeki ebeveyn yaralarının dikişlerini patlatmıştı. Ama yine de çok mutluydu o da. Başardık, diyordu mutluluktan ağlarken. Biri bizi çok seviyor ve hayat bize de onu sevmekten başka bir şey bırakmıyor.

Yaptığımız kalabalık aile kahvaltısından sonra Yavuz bir işimiz var bizim, deyip evden eşyalarımızı alıp çıkartmıştı. İnsanlarla doğru düzgün vedalaşamazken Yavuza çok kızmıştım. Yarın düğün olan bir evdi orası ve biz düğün için gelmişken işimiz var deyip çıkıp gitmek neydi? Bizim o insanlara yardım etmemiz gerekiyordu. Bu değil miydi akrabalık?

Yavuz, Barışın arabasına da el koyarken Yavuza sinirle söylenip durmuştum. Benim aksime o asla konuşmamış ve beni daha da deli etmişti.

Ama şu an yaptığı sabah beni çıldırttığı her saniyeye değmişti.

Yavuza söylenmelerim mezarlığa geldiğimizi görmemle anında kesilmişti. İşimiz var diyeceğine geleceğimiz yeri söylese asla bu kadar söylenmezdim ona.

İstanbul'a bir önceki gelişimizde de annesini ziyaret etmiştik. Ama ben onda Yavuz'u ve annesini baş başa bırakmak amacıyla biraz geri durmuştum. Uzaktan selamlaşmıştım onunla. Uzaktan demiştim ona oğlunuzu çok seviyorum, onu bırakmayacağım, hep elini tutacağım, diye.

Bu gelişimizde ise elimi sıkı sıkı tutmuştu. Beni yanından bir an bile ayırmadan anne, demişti. Sana hep anlattığım o kadınla geldik bu sefer, demişti. Karım, demişti.

Yavuzu annesinin yanında büründüğü hali içimi acıtmıştı. Onun yanında dururken annesiyle konuşan sevgilime ayak uydurup konuşmuştum ben de onunla. Gözümüzde yaşlar varken gülmüştük kimi zaman.

Mezarlıktan çıktığımızda bana bir sürprizi olduğunu söylemişti.

Şu an bana gerçekten büyük bir sürprizdi.

Beni adını sıkça duyduğum ve çok beğendiğim bir düğün fotoğrafçısına getirmişti. İlk geldiğimizde Buket için geldiğimizi sansam da elimi tutup gözlerimin en içine bakarak kurduğu cümleler beni daha arabadan inmeden ağlatmaya başlamıştı.

'Sevgilim. Hayat seni benim hayatıma, benim için çok zor geçen bir dönemde soktu. Öyle ki ben hiç aklımda yokken seni severken buldum kendimi. Korkularım çoktu. Onların üstesinden gelip seni sevdiğimi kendime bile itiraf edemezken evlendik biz. Ne doğru düzgün bir evlenme teklifi ettim sana ne de gelinlik giyebildin. Çok ters ilerleyen bir ilişkimiz var, evet. Ama ben ters olsa da eksik olsun istemiyorum. Sırası karışık olsa da tam olsun istiyorum. İçinde hiçbir ukde kalmasın istiyorum.' Cebinden bir kutu çıkartmıştı. Yüzünde heyecanlı bir gülümseme varken yüzük kutusunu açmıştı. İçindeki küçük aydınlatma sistemiyle tektaş yüzüğün taşı parıl parıl parlayarak kutudan bana göz kırpmıştı. 'Canımın en içi... Benim tüm benliğim, tüm ruhum olanım. Benimle evlenir misin? Benimle gerçekten evlenir misin?'

Gözlerimden sicim gibi yaşlar inerken kabul etmiştim teklifini.

Aldığı tek taşı takacak parmağım kalmadığı için yüzüğü takmak için kutusundan çıkartırken bocalamıştı. Yanağımı yaşlar ıslatırken gülmeye başlamıştım.

Ben bir doktorum ve ne zaman hasta geleceği belli olmuyordu ve eldivenler de yüzükle takılmıyordu. Bu yüzden Yavuzun annesinin yüzüğünü çıkartmak zorunda kalıyordum. Çıkartıp bir yere atacağım diye çok korkuyordum. Bunu da Yavuza söylemiştim zaten. Bunu da göz önüne alarak sağ elimde tektaşım, sol elimde de alyansım yerini almıştı. Annesinden yadigar kalan yüzük ise kutuya girip koruma altına alınmıştı.

Teklifinden sonra Yavuzun aylar önce bana kurduğu eğer gerçekten karım olsaydın lafıyla başlayan cümlesinde karısı olmam için gerekli gördüğü ikinci maddeyi de yerine getirmek için inmiştik arabadan.

Bizi hemen kapıda karşılarlarken benim hazırlanmam için gösterilen odaya gitmiştik birlikte. Fotoğraf çekiminde giyeceğim elbiseyi gördüğümde kendimi tutamayıp tekrar yaşlar akıtmıştım yanağıma. Bizimle birlikte olan iki kadından utandığım için bağıra bağıra ağlayamamıştım. Yavuz biraz müsaade istediğinde ise kendi topuğuna sıkmıştı.

Hayatımda ilk defa mutluluktan gülerken bir yandan da yanağıma sicim gibi yaşlar akıtmaya başlamıştım.

Bir süre daha sevdiğim adama sarılı içimdeki tarif edemediğim hislerle gözyaşı akıttıktan sonra beni kendinden ayırdı. Koca elleriyle yüzümü avuçladı. Yanağımdaki yaşları başparmağıyla silerken "Tamam, artık ağlama."dedi. Yanağımdaki ıslaklıkları sildi. "Fotoğraflarda kırmızı kırmızı çıkacak şimdi gözlerin."

Söylediği hiçbir şey ağlamamı durdurmazken son söylediğiyle gözümden yaşlar anında akmayı bıraktı. Bunlar düğün fotoğrafıydı. Düğün. En güzel halimle olmam gerekiyor. Fotoğraflarda ağlak çıkmak mı? Allah'ım sen koru.

"Tamam."dedim anında. "Ağlamıyorum." Yavuz bana küçük bir kahkaha atarken nemlenen burnumu çektim. Gözlerimin altındaki ıslaklığı sildim. "Çık sen o zaman."dedim. "Hazırlanayım ben."

İçimde aniden bir telaş belirirken ani değişen ruh halime bile şaşırmadım.

Dudaklarıma derin bir öpücük kondurup odadan çıktığında elbiseyi tekrar incelemeye başladım. Bu elbiseyi gerçekten Yavuz mu seçmişti? Balerin olsam beni havaya kaldıran herkesin kolunu kıracağını söyleyen adamdı sonuçta Yavuz. Ve bu elbise de derin göğüs ve sırt dekoltesi olan bir elbiseydi. Bel kısmında da penceresi vardı.

Bunu Yavuza sorup aklında değilse bile dekolteleri aklına sokmayacaktım. Zira çok ama çok güzel bir elbiseydi.

Ben elbiseyi incelerken odaya profesyonel bir ekip girip beni hazırlamaya başladı. Önce makyajım yapılmıştı. O abartılı düğün makyajlarından değil daha doğal duran bir makyaj yapılmıştı. Makyajdan sonra elbisemi giymiştim. Giyerken de Yavuza bir posta söylenmiştim.

Dekolteden gözüken izleri ne yapacağım ben?!

Utana sıkıla Yavuza söve söve izlerimi kapattım.

Fotoğraf çekiminde iki saç modeli kullanacaktık. Birisinde saçlarım açık olacaktı diğerinde de toplu. Bu yüzden ilk saç modelim kolaylık olması açısından wag maşası yapılarak açık bırakıldı, saçıma bir aksesuar takıldı.

Tüm aşamalarda hazırlanmama yardımcı olan Asya ve Rukiye ile sohbet etmiştik. Bana eş yönünden çok şanslı olduğumu söylemişlerdi. Tüm bu ayarlamaları iki günde telefonla yapmış meğerse. Bana verdiği değerin büyüklüğü, çekim öncesi ve çekim sırasındaki her detayı büyük bir titizlikle ayarlamasından belliymiş.

Kızlar konuştukça Yavuza sahip olduğum için bir kez daha şükrettim.

Hazırlıklarım tamamen bittiğinde üzerinde siyah bir damatlıkla odaya giren sevdiğimle kalbim mümkünmüş gibi daha da hızlı atmaya başladı. Kalbimin atışlarımı tüm bedenimde hissederken onun beni ilk gördüğündeki o büyülenmiş bakışları hafızamın en korunaklı köşesine kaydedildi.

Fotoğrafçı da kaydetti sanırım. İkimiz birbirimize kilitlenmişken odada ne olup bittiğini asla anlayamadım.

İkimiz de bu dünyadan soyutlanmış birbirimize bakarken adımları bana yaklaşmaya başladı. Bana doğru attığı her adımda içimdeki küçük kız çocuğu heyecanla çığlıklar atarak etrafta koşturmaya başladı. Kalbim göğüs kafesimi delip dışarı fırlamak istiyor gibi çarptı.

Tam karşımda durduğunda elleri belimdeki yerini aldı. Hayranlıkla beni süzerken "Çok güzelsin."dedi hayran bakışlarına yakışacak bir ses tonuyla.

Heyecanlı bir gülümsemeyle "Sen de hiç fena sayılmazsın."dedim.

Yakışıklı diyeyim de kıçı mı kalksın şimdi? Zaten onun sömürüsü yüzünden utançtan ölmüştüm.

Yüzünde bir zamana kadar çok nadir gördüğüm, bir zamandan sonra ise bana çekinmeden sunduğu o içten gülümsemesi vardı. Onun bu gülümsemesi her seferinde içimde saklı kalan ve ne olduğunu anlayamadığım bir yere dokunuyordu. İçimdeki dokunuşu beni deli gibi mutlu ediyordu.

İçimde gizleyemediğim, gizlemek de istemediğim bir coşku varken çekimin yapılacağı alana geldik.

Kendimi Yavuzla nikahımızın kıyıldığı günkü gibi heyecanlı ve mutlu hissediyordum.

O zamanlar Yavuz da ben de evliliğin kağıt üzerinde olduğunu bastırarak ne kadar dile getirmiş olursak olalım o anki hissim dile döktüğümüz o iki kelime kadar basit değildi. Evliliğimiz o an için kağıt üzerinde olsa da sevdiğim adamdı Yavuz. Ve ben onunla evlenecektim.

Yavuzun benim kalmamı istediği için benimle evlendiğini düşünerek umutlanmıştım o zamanlar. Sevildiğimi hissetmiştim ve bu his benim yıllardır aradığım o histi.

Ama o gece evde tek başıma gecenin bir vakti düşündüğümde kendime acımıştım. Boşuna umutlandığımı düşünmüştüm. Umutlandığım için kendime kızmıştım. Salaktım ben. İçimdeki nikah kıyılırken ki sevince sövmüştüm. Hislerim yüzünden kendime acımıştım.

Ben o gece kendime acıdığım için duvarın dibine çöküp sabaha kadar ağlamıştım.

Şimdiyse sabaha kadar ona hissettiğim duygular yüzünden ağladığım adam gözlerime öyle bir bakıyordu ki bana seni seviyorum demese de olurdu. Çünkü gözleri bana fazlasını söylüyor, fazlasını veriyor.

§

"Yavrum, şu an ben sırtımı dönüp uyumuş olsam kafamı kırardın."

Yavuzun sitemle kurduğu cümleye hızla cevap verdim. "Arkamdan nasıl işler çevirdiğini öğrenmeye çalışıyorum sadece."

Yavuzun pantolonunun cebinden çıkarttığım telefonla yatağa adımladım. Kollarını bana açıp beni göğsüne çağırırken "Duyanda kötü bir şeyler karıştırdım sanacak."dedi.

Yatakta sevgilimin göğsünde yerimi aldığımda üstümüzü örttü. Ayakucumdaki battaniyeyi teperek ayaklarımı açığa çıkarttım. "Olsun."dedim telefonun ekran şifresine odaklanmışken.

Yavuzun elinin sıcaklığı üzerimdeki gömleğinin kumaşını delip tenimi yakmaya devam ediyordu. Yanağımı çıplak göğsüne sürterek boynuma değip gıdıklayan saçları çektim.

Telefonun şifresini girip ekranı açtığımda direkt benim canım kocam ve canım arkadaşım Pınar'ın mesajlaşmalarına girdim.

Bugünkü sürprizinde ona yardım ve yataklık yapan kişi Pınar'mış. Günlerdir bana doğru düzgün mesaj atmamasından ve benim nerede olduğuma dair ortalığı ayağa kaldırmamasından bir sorun olduğunu zaten anlamıştım. Ama aklıma hiç Yavuzun sürprizine yardım ettiği ve beni de kaçırdığını bildiği için bana bulaşmadığı gelmemişti.

Hain!

Ama tatlı bir hain...

"Yavrum, yardım istedim sadece. Neden bu kadar merak ettin anlamadım."

Başımı göğsünden kaldırıp gözlerine baktım direkt. "Pınar'ın seni çiğ çiğ yiyişini..."dedim oldukça net bir şekilde.

Pınar düşüncelerini aman o kırılmasın, bu kırılmasın diye içinde tutan bir kadın değildi. Açıkça söylerdi her şeyi. Ta en başından beri Yavuzla aramdakileri her detayına kadar bilen kişi Pınardı ve Yavuzu son olanlardan dolayı dövmek istiyordu.

Anında güldü. "Mesajda değil telefonda yaptı onu." Kaşlarını çattı. "Sen her şeyi anlatıyor musun ona ya? Hiç mi özelimiz yok bizim?"

Ne kadar Pınarla yakın olsak da o da ben de evliydik. İlişkimiz hakkında konuşsak da ikimiz de neyi ne kadar anlatması gerektiğini bilen, özele saygısı olan insanlardık. Yavuz da bunu gayet iyi biliyordu.

Yavuza takılarak "Sevişmelerimizi anlatmıyorum."dedim. "Onlar mahremimiz."

Göz devirip "Allah razı olsun."dedi alayla.

İkimizin sesindeki eğlenir tını kendini gösterirken içinde doğruluk payı yüksek olan cümleleri de araya sıkıştırdım. "Her genç kızın ve kadının her şeyini anlattığı ve asla yargılamayan bir arkadaşı vardır. Biz de öyleyiz. Nasıl ben onun yediği her haltı biliyorsam o da benimkini bilir."

Anlamsızca baktı. "Kadınları ölsem anlamayacağım sanırım."dedi. "Birbirinizin dolabındaki her kıyafeti ezbere bilişinizi, yediğiniz yemeği bile anlatışınızı falan... Garip..."

Ciddiyetle "Sen tek beni anla yeter."dedim. "Kadınlar falan olmuyor."

Yüzündeki gülümsemeyle "Emredersin."dedi. Yüzündeki gülümseme öyle bir gülümsemeydi ki gel de aşık olma.

Yavuzu gülüşünden öpüp tekrar göğsüne yattım. Kilitlenen ekranı tekrar açarken "Ne kadar seninle tanıştığımız ilk günden beri içinde biriken kini bana her fırsatta kusuyor olsa da çok yardımcı oldu. Sağ olsun. Bir teşekkür hediyesi seç de alalım."dedi.

Mesajları açıp en üste çıkarken "Sen teşekkür edeceksin, ben değil."diye mırıldandım odağım telefondayken.

"Doğru düzgün tanımıyorum ki sevgilim. Ne alayım?"

Yavuzun attığı ilk mesajın tarihine ve saatine baktım. Dün öğlen ben uyurken atmıştı mesajı. Sadece kısacık bir sürede mi ayarlamıştı bunca şeyi?

Ben buna erir biterim işte.

Merhaba Pınar. Müsait değilsindir diye direkt aramak istemedim. Müsait olduğunda arayabilir misin?

Ama bu adamın kibarlığını yerim ben.

Yaklaşık yirmi dakika sonra Pınardan cevap gelmişti.

Bahar yanında mı? Niye açmıyor telefonlarımı? İyi mi o?

Kaçırdım arkadaşını. Gayet iyi. Telefonu evde kalmış. Müsait misin? Bir konuda yardımına ihtiyacım var. Bahar uyanmadan halledersek çok güzel olur.

Bu mesajdan sonra muhtemelen konuşarak devam etmişlerdi çünkü bir saat boyunca başka mesaj yoktu. O bir saatlik süreden sonra ilk mesaj Pınar'dan gelmişti.

Baharın en seveceği elbiseler bunlar.

Mesajın ardından altı tane elbise fotoğrafı atmıştı.

Yavuz elbiselerden iki tanesini beğenmediği için elemiş. Kalan dört elbiseden benim bugün çekimde giydiğim elbise Pınar tarafından Yavuza tekrar atılmış.

En beğeneceği bu olur.

Emin misin? Onu daha önce bu kadar dekolteli bir şey giyerken görmedim.

Karabayırda ne kadar dekolte giyebilir SARI KOMUTAN?!

Yalnız onu demezsen hoş olur.

Neyi?

Sarı komutanı.

Bunu bile anlattı mı ayrıca sana?

Anlatmadığı ne var ona göre hareket edeyim?

Bak açtırma yine bana ağzımı.

Sinirimi de bozma yardım etmem bak.

Senden istediğim tek yardım elbiseydi onu da hallettin bile.

İstediğin kadar sinir olabilirsin.

Oğlum sen klavye delikanlısı mısın?

Az önce süt dökmüş kedi gibi dinliyordun.

Burada kedicik kaplan oldu.

(Görüldü)

Ulan yeminle hödüksün.

Bahara diyeceğim yine eve almasın seni.

Kapıda kal!

Yalvar!

Kapıda yat!

SÜRÜN

Kırarım kapıyı ne sürünmesinden bahsediyorsun sen?

Kafanda kırılsın bir dahakine o kapı.

Bana bak bu sefer eminsin değil mi hislerinden?

Kesin kabul ettin Baharı sevdiğini.

Bir daha ağlatırsan onu yemin ederim ben vururum seni.

Benim Bahara olan sevgimi sorgulama Pınar.

Teşekkürler Pınar.

İyi günler Pınar.

Allah Ersana sabır versin Pınar.

(Görüldü)

Yavuzun attığı son mesajı da okuduğumda kıkırdayarak telefonu bıraktım. "Mesajları Pınarın sesiyle okudum resmen." Mesajları böyleyse telefonda en az yirmi dakika boyunca Yavuzun başını şişirmişti.

Saçlarımı severek "Boş ver sen Pınarı şimdi."dedi. Neşeli sesi ciddileşirken devam etti. "Bir şey soracağım ben sana."

"Sor."dedim onun ciddileşen sesi beni biraz korkuturken.

Allah'ım bu güzel günde lütfen bizi üzecek bir şeyler olmasın.

"Bahar."dedi. Elini çenemin altına koyup "Baksana bir bana."dedi.

Konunun baya ciddi olduğunu fark etmemle yüzüm düştü. Bizim ciddi konuşmalarımız genelde en az birimizden birini üzen ya da sinirlendiren bir konu hakkında oluyordu.

Kendimi gelebilecek her şeye hazırlayarak üzerine doğru döndüm. Kolumu göğsüne koyarak çıplak göğsünün üzerine uzandım.

"Dinliyorum."

Duyacağım her şeye hazır şekilde mavilerine bakarken bakışlarındaki tereddüdü çok net gördüm.

Dudakları tereddütle aralandı. "Bunu dolandırmadan sormaktan başka nasıl sorabileceğimi bilmiyorum."

Kaşlarım Yavuzun tereddüdüyle çatıldı. "Neyi?"

"Biz seninle bunu daha önce hiç konuşmadık Bahar."dedi. Dolandırmadan diyeceğim demişti ama dolandıracak gibiydi lafı tereddüdünden dolayı. Onun bu hali beni endişelendirse de sabırla konuya girmesini bekledim. "Anne olmak konusunda, bizim bir bebeğimiz olması konusunda ne düşünüyorsun?"

Hiç beklemediğim yerden gelen soruyla bocaladım. Bocalamış halim yüzüme ve hareketlerime yansırken huzursuzca kıpırdandım.

Üzerinde her sevişmemizden sonra uzunca düşündüğüm bir konuydu bu. Ve oldukça büyük tereddütlerim vardı.

Tereddütlerimin bir kısmı da Yavuzdan kaynaklanıyordu aslında. Onun çok tutarsız davranışları olabiliyordu. Bu da beni ikilime düşürüyordu. Benim kendi içimde bu konuda daha net olabilmem için Yavuzun net olması ve benim onun düşüncesini bilmem gerekiyordu.

"Sen ne düşünüyorsun?"diye sordum düz tutmaya çalıştığım sesimle.

Bakışları yüzümde dolandı bir süre. Ne hissettiğini ve ne düşündüğünü anlayamadım.

"Açıkçası ben istiyorum."dedi beni dumura uğratarak. "Ama sonuçta onu karnında taşıyacak olan, doğuracak olan ve bebeğin benden çok muhtaç olacağı kişi sensin. Senin düşüncen benim isteğimden daha önemli."

Yavuzun çocuk istemesinin şaşkınlığıyla baktım yüzüne bir süre. Havalanan kaşlarımı indirdim. "Açıkçası senin istemene şaşırdım."diye itirafta bulundum bunun şaşkınlığını üzerimden atamadığım için.

Kaşları çatıldı. "Neden?"

Üzgünce "Gözlerime bakarak önce Çolak'ı yakalamak sonra da ölmek istediğini söyledin sen Yavuz. Çok emindin söylerken de."dedim. Geçmişe gitmek, o zamanki duygularımı anımsamak boğazımda bir yumruk oluşturdu. "Uzun yaşam planları olmayan bir adamın çocuk isteyeceğini düşünmezdim."

Kederle "Sen yoktun."dedi. "Ailem yoktu. Yuvam yoktu bunları söylerken." Buruk bir gülümsemeyle alnımdan önüme dökülen saçlarımı geriye atarken "Ben senin benim hayatımda çok başka bir yere sahip olacağını anladıktan sonra farkında bile olmadan şekeri bıraktım, sevdiğim."dedi.

Sözlerine sarılan sesi ve onlara eşlik eden bakışları bana birkaç kelimeden daha fazlasını anlattı.

Yavuz artık ölmek istemiyordu. O mutlu bir yuva kurmak istiyordu, sevdiğiyle. Benimle.

"Sen istiyor musun?"diye sordu beklentiyle.

Bocaladım.

Bir çocuğum olmasını istiyorum ama korkularım da var. Bu korkularımdan kaçmak için hep Yavuzun tutarsız davranışlarının ve çocuk sahibi olmak istemeyeceği düşüncesinin arkasına saklanmışım. Şimdi bakınca bebek sahibi olma konusunda kaçtığım asıl şey kendimdim.

Anne sevgisi görmemiş bir kadın anne olabilir miydi? Başarabilir miyim bunu? Annem gibi bir anne olmamak için çok çabalarım ama bu çaba da o çocuğu yıpratabilir. Bilemiyorum.

Bir çocuğumun olmasını istiyorum ama korkularım var. Karabayır'da sürekli bir ateşin ortasından kalıyorduk. Hadi Yavuz neyse ben neyse bir şekilde çok şükür yara alsak da hayatta kalabiliyoruz. Kendimizi koruyabiliyoruz. Bir şekilde bunu başarıyoruz ama minik bir bebeği koruyabilir miyiz? Bunu başarabilir miyiz?

Şimdi bile o alçak terörist yüzünden hala canım birileri için oyuncakken bir bebeğimiz olsa...

İçimdeki karmaşayla derin bir solup aldım. Soluğumu verirken "Bilmiyorum."dedim. Bu konu bizim ailemizi derinden ilgilendiren bir konuydu ve ne kadar açık olursak o kadar iyiydi. "Aslında istiyorum." Gözlerinin içi parladı. Heyecanlı tebessümü "Ama..."dememle yüzünde dondu. "...kafam da çok karışık... Emin değilim."

Bu ciddi konuyu yatarak konuşmak istemedim. Kalktım üzerinden. Olduğum yerde bağdaş kurarak oturduğumda kuruyan dudaklarımı ıslattım. Parmaklarımla oynayarak "Korkuyorum."dedim.

"Neyden?"diye sordu. O da yattığı yerde doğruldu, oturdu. Kucağımda kendi parmaklarıyla oynayan elimi tuttu. "Anne olmaktan mı?"

"İyi bir anne olamamaktan."dedim üzüntüyle. Benim yaşadığım şeylerin birazını bile istemeden de olsa çocuğuma yaşatma ihtimali bile kalbimi acıttı. "Ben sevgi görmeden, kendi kendini büyütmüş bir kadınım Yavuz. Ben nasıl anne olunur bilmiyorum."

Şefkatli eli yanağıma değdi. "Ben de nasıl baba olunur bilmiyorum." İçten bir gülümsemeyle "Birlikte öğreniriz."dedi. "Biz evliliği birlikte öğrendik, biz iki insanın birbirini canından çok sevebileceğini birlikte öğrendik, kötü günlerden geçip birbirimizi üzsek de günün sonunda hep el ele kalmayı birlikte öğrendik... Bunu da birlikte öğreniriz."

Yavuzun kalbime dokunan sözleri içimdeki duygu karmaşasına karıştı. Dudaklarım ağlamaya hazırlanırken şefkatle "İçimizdeki eksik çocukları da bebeğimizle birlikte büyütürüz."dedi. Gözlerim dolmaya başlarken "Yapabilir miyiz ki?"diye sordum.

"Yaparız."dedi inançla. "Neden yapamayalım?" Ağlamaklı havamı değiştirmek için eğlenir şekilde devam etti. "Hem bir özel kuvvetçiyi hafife almaman gerektiği gibi kendini de hafife almamalısın." Burnumun ucuna vurup "El adamı olan beni bu kadar güzel sevmişsin sen. İkimizin yarım ruhlarının tek bedende birleşip bu dünyaya gelmiş halini mi sevmeyeceksin? Ona mı güzel bakamayacaksın?"

Yavuz beni güldürmeyi başarmış olsa da içimdeki son zamanların tüm duygu karmaşasıyla yanağıma bir damla yaş aktı. "Gerçekten yapabilir miyim?"diye sordum sesim titrerken.

Diğer eli de yanağımı buldu. Oradaki yaşı sildi. "Yeri gelir kendi babalığımdan şüphe ederim ama senin anneliğinden şüphe etmem."

Öyle güzel bakıyor, öyle içten dökülüyordu ki kelimeler dudaklarından ona inanmaktan başka çarem kalmıyordu.

Bu yaşıma gelene kadar nasıl anne olunmaz sorusu için model olmuş bir anneyle büyümüştüm. Onun yaptıklarını yapmayarak, gerçekten kalbimden geldiği gibi ona yaklaşırsam iyi bir anne olurdum.

Olurdum.

Daha dünya üzerinde var olmayan bebeğimi koruyamamaktan korkuyordum ben. Onun fikri bile beni heyecanlandırıp ona zarar gelebilme ihtimali beni deli gibi korkuturken olurdum bence iyi bir anne.

Olurdum.

Ellerim yüzümü avuçlayan elin bileklerine tutundu. Ağlamaklı bir ifadeyle "Peki koruyabilir miyiz onu?"diye sordum. Dile dökülenler daha çok can yaktığı gibi insana bazı şeyleri dank ettiriyordu da. "Sen askersin ben doktor... Karabayır'da yaşıyoruz. Her yerimiz silahlı adam dolu. Sürekli bir tehlikenin içindeyiz. Onu koruyabilir miyiz Yavuz?"

Yüzüne o hüzün bulutları çöktü. "Evet ya da hayır diye kesin bir şey diyemem." Onun içinde de korku vardı. Bu korkuyu gözlerinde görüyordum. "Ama sizi korumak için canımı bile veririm gerekirse."

Gözümden akan yaş eline çarpıp dururken "Ben canını vermeni istemiyorum ama."dedim. "Onu korurken hep yanında olalım, elini tutalım istiyorum. Korktuğunda güvenle sığınabileceği insanlar olalım istiyorum. Onun ardında değil yanında olalım istiyorum." İçimdeki acıyla yanağıma ardı ardına düştü. "Ben çocuğumuzun Ömer ya da Ahmet Kartal gibi olmasını istemiyorum."

Evet, şehit olmak vatanını seven birisi için çok güzel bir şeydi ama ya geride kalan çocuklar... Şehit çocuğu olmak onlar için bir gururdu belki ama burukluktu da. Bir çocuğun annesi ya da babası şehit olmasa ama ölmüş olsa da burukluk olurdu içinde. Bir de derinlerinde var olan ama aslında olmayan anne babayla büyümüş çocuklukların burukluğu ve hayal kırıklığı vardı.

Ben bunların hiçbirinin olmasını istemiyorum. Ben çocuğumla ve kocamla yıllarca mutlu mesut yaşadıktan sonra yaşlanınca ölmek istiyorum.

§

Bölüm Sonu.

Evett, bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümler ilerledikçe hem Baharın içindeki yaraları onun dilinden okuyoruz hem de Yavuz efendinin Bahara karşı olan sevgisini, ona verdiği değeri, onun ailesi oluşunu okuyoruz.

Bu arada ben tektaşla alyansın arka arkaya takıldığı görüntüyü sevmediğim için Bahar'ın parmağını bence gayet haklı bir gerekçeyle boşalttım. Şimdi aile yadigarı yüzük kaybolur falan. Aman Allah korusun nvjşnbuwrıehtuı

Aslında Baharın fotoğraf çekiminde giydiği elbiseyi tek koyacaktım ama nereden olduğunu bulamadım. O yüzden gerçek bir gelin mi yoksa model mi olduğunu bilmediğim fotoğrafları bırakıyorum buraya. Bu pozlardan hoşunuza gidenleri Bahar ve Yavuz gibi düşünebilirsiniz. Ha bir de ben boy takıntısı olan bir insan olarak kitapta hep Baharı 1.75 Yavuzu 1.87 olarak falan düşünüyorum. Siz de benim gibiyseniz boy farkını bu şekilde düşünebilirsiniz.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum canlarımm ✨

Tekrardan görüşene kadar hoşça kalınnn 💕

Continua a leggere

Ti piacerà anche

274K 21.9K 15
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
790K 64.8K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
13.5K 990 14
Normal bir mahalle aşkında abinin arkadaşı kıza aşık olur ve kızı aşkına inandırmak için elinden geleni yapar. Ya kız bu adamı sevmezse? Ya ona zorla...
144K 13K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...