KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️KAYBOLAN MÜHÜR

22.7K 2.8K 946
By endless_Q


Üniversite işlerini hallettiğim için bölüm biraz geç geldi kusura bakmayın neler olduğunu unutanlar hatırlamak amaçlı bir önceki bölümü okuyup sonra bu bölümü okusalar daha iyi olur.

Oy sınırı: 2200

▏₰ Alysa

Gideon'un göğsüne sığınmış bir şekilde gökyüzündeki yıldızları izlerken onun sıcaklığıyla sarmalanmanın, onun kokusuyla içimin dolmasının ve varlığını o yokken bile yanımda hissetmenin benim için nasıl bir lütuf olduğunu anlatamıyordum. Sevgisiz büyütüldüğüm için bazen bu adamın aşkı yüzünden, bu adama olan aşkım yüzünden tökezliyordum. Hiç sevgi görmemiş bir çocuğa öyle bir aşk bahşetmişti ki... yanlış ilaçla tedavi edilmeye çalışıldığı için olduğundan daha beter hale gelen bir hastadan farksızdı durumum. Bu aşkın beni iyileştirmesini beklediğim için ondan vazgeçememiş ancak vazgeçemediğim için de harap olmuştum.

Benim yara aldığım kadar yara almıştı.

Bazen düşünüyordum da acaba hangisi daha çok acı vericiydi?

Doğduğun günden beri sevgisiz büyütülmek mi yoksa on yaşına kadar sana verilen sevginin bir anda senden çalınması mı? Sevginin yerinin nefretle doldurulması mı?

Aldığım nefesteki en ufak değişimden ruh halimi çıkaran adamın titreyen göz bebeklerimi görmesine mani olmak için gözlerimi yumdum. Belki teselli sayılmazdı ama en azından benim ailem beni öldürmeye çalışmamış ya da gözlerimin önünde intihar etmeye kalkışmamıştı.

Acımız denk olmasa da sevgimiz denkti.

Severek iyileştirecektik birbirimizi.

"Ne düşünüyorsun?"

Gözlerimi açmadan "Senin de hayallerin var mıydı Gideon?" diye sordum. Saatlerdir belimi saran kolu tüm ağırlığımı taşıyordu. Şimdiye dek kolunun uyuşması lazımdı buna rağmen herhangi bir rahatsızlık belirtisi göstermemişti. Karnımda duran eli sorumla birlikte harekete geçerek kıyafetimin üzerinden göbek deliğimin etrafında daireler çizmeye başladı. 

Benim aksime gözleri gökyüzündeydi.

Bu gece bütün yıldızlar bizim için semada belirmişti sanki.

"Var olduklarını bile unuttum." Kirpiklerimi araladım. Elalarımda bir kırılma meydana gelse de göğsüme oturan ağırlığı ona sezdirmedim. Birkaç kere üst üste yutkunduktan sonra "Biliyor musun bende hiç hayal kurmadım." dedim. Çünkü hayal kurmak için bir sebebim yoktu şimdiyse sen geldin. Peşine bir sürü hayal takarak hem de. Garip olansa... o hayallerin hepsinin bana ait olmasıydı.

Hepsi seninle alakalı şeylerdi.

"Savaştan sonra... birlikte hayal kuralım mı?" Duyduğum kelimeler ağzından zoraki dökülse de gözlerim sonuna kadar açıldı. Gideon içinde yaşadığı hisleri kelimelere aktarmakta acemiydi. Nedense söylerse biri ondan bu mutluluğu alacakmış gibi davranıyordu o yüzden içinde yaşamayı tercih ediyordu. İşittiklerimin heyecanıyla yattığım göğsünden hızla kalkıp üstüne çıktım. Karnına oturarak ellerimi göğsüne yaslayıp yüzüne eğildim.

"Söz verdin bak!" Bozuk kalbimin ritimleri hızlanarak göğsüme vururken Gideon ilk bir şaşkınlık yaşamış sonra gülmeye başlamıştı. Güldüğü için gümüşleri kısılmıştı... ahh ne harika bir manzaraydı bu böyle? Kara kurt bana gülmeye devam ederken hafif bir meltem eserek saçlarımı dalgalandırmaya başladı. Bunu gördüğünde güldüğünde beliren beyaz dişleri minik bir tebessümün arkasına saklanmıştı.

Baş başa kalmak için beni doğum günümde getirdiği tepeye gelmiştik. Gideon uçuşan saçlarımdan bir tutamı parmaklarının arasına alarak incitmekten korkar gibi okşarken "Gerçekten de gökyüzüne aitsin sen." demişti. Anlamadığım için hafifçe kaşlarım çatılmıştı. Birdenbire bir şeye sinirlenmişçesine o da kaşlarını çatınca bu sefer de afallamıştım.

"Yanılmışım."

"Ne?"

"Yıldız değil Alysa... eğer yıldız olsaydın gökyüzüne ait olurdun, benden ırak olurdun. Görüyorsun ya ben gökyüzüne en uzak şeyim, yeraltına ait olsam da yeryüzünde yaşıyorum. O yüzden saçların bana ancak kar tanesini anımsatabilir." Kendisine bilenmiş bir şekilde "Nasıl olurda bunu bu kadar geç fark ederim? Gökyüzünde doğuyorsun ancak zamanı geldiğinden gökyüzünden yere düşerek yeryüzüne iniyorsun, bana geliyorsun." diyerek beyaz bir haleyle kaplı saç tutamımı dudaklarına götürüp öptü. Öpücüğüyle iç çekmiştim. "Kayan bir yıldızsın sen Aşinam, benim için gökyüzünü terk edip yer yüzüne inmiş bir yıldız."

Ellerimle yanaklarını tutup dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Fısıldayarak "Geçmişte de..." deyip sesimi yükselterek devam ettim. "Şimdi de, gelecekte de yalnızca sana aitim Gideon Kalash. Kalbimde, aklımda, ruhumda ve hayallerimde seninle beraberim."

Ölürken dudaklarına konup orada eriyeceğim Kara kurt.

Sana son kez kış öpücüğü vererek.

"Yarın ki savaşta dikkatli olacaksın."

Kafamı aşağı yukarı sallayarak "Olacağım." dedim.

Kurtların kutsal topraklarında gerçekleştirdiğimiz evlilik töreninden sonra ertesi sabah kampa geri dönmüştük. Gideon evliliğimizi sürüsüne ve ittifak üyelerine duyurduğunda ortalık bağırışlarla, alkış ve ıslıklarla ayağa kalmış; bizde tebriklerini kabul etmiştik. Akşamına bizim için küçük bir kutlama gerçekleştirmişlerdi. Uzun zamandır alkol almadığım için ikinci bardaktan sonra başım dönmeye başlamıştı. Metus bir ara alkol fıçısına ağzını dayayarak içmeye kalkışınca Hyuga küfrederek onu fıçıdan uzaklaştırmıştı. Gideon altını çize çize savaşta olduklarını bu yüzden de fazla alkol almamalarını tembihlemişti. Sözünü dinlemeyecek olanları bizzat cezalandıracağını söyleyince sürü korkudan bir bardaktan fazlasını içmemişti. Tabii Metus onu takmamıştı orası ayrı. Nöbetçiler ağızlarına bir damla alkol sürmemiş olsalar da kara kurt tedbiri bırakmak istememişti.

Kutlama akşam yapıldığı için sabahına komuta çadırında -bizim kaldığımız çadır- yapılacak saldırının planının son kez üzerinden geçilmişti. Şafakta işgali püskürtmeye başlamak için dört bir yandan saldırıya geçip merkeze hücum edecektik. Aramil ve Elfer, Kara Elflerin bölgesine saldıracaktı. Hyuga eski sınır bölgesine dönüp oradakilerle en yakınındaki düşman hududuna saldıracaktı. Tengular gökyüzünde haber akışını hızla sağlayıp bir yandan da savaşa Harpialarla birlikte katılacaklardı. Avcıların lideri Kalia, İttifak üyeleriyle birlikte başka bir yere saldıracaktı. Gideon, Metus, ben ve sürü ise direkt merkeze yönelecektik. Şahların komutasındaki gölgeler ise kalan yerleri alacaklardı.

İnalih'i düşmandan kurtarma operasyonu sabahın ilk ışıklarında başlayacaktı.

"Kendini tehlikeye atmak yok, güçlerini kullanırken aşırıya kaçmak yok ve en önemlisi beni korumaya çalışmak yok cadı."

Gülerek "Tamam dedim ya Gideon. Hem artık güçlerimi aşırı kullansam bile en fazla bayılırım eskisi gibi olmayacak, artık bedenim güçlerimi taşıyabilecek kadar güçlendi." dediğimde dişlerini sıkarak "Alysa!" diye bağırınca ciddiyeti karşısında şaşırmıştım.

Bileğimi sıkan parmakları sıkıştı, gümüşleri sertçe bana bakarak "Seninle liderin olarak konuşuyorum; eğer benim sürümdensen dediklerimi harfi harfine uygulayacaksın." deyince kaşlarımı çatmıştım. Rica etmiyordu, emrediyordu. Üzerimde kurmaya çalıştığı ilk baskı değildi ancak uzun zaman sonra ilk sert çıkışı olduğundan öfkelenmeden edememiştim. Savaşta bir delilik yapacağım diye endişelendiğinden böyle yapıyordu biliyordum. Benim onun için korktuğum gibi o da benim için korkuyordu zira yarın ki savaştan ikimizin de sağ çıkacağı kesin değildi. Yine de endişesini bu şekilde göstermek zorunda mıydı?

Üstelik etrafta otoritesini sarsabileceğim birileri de yoktu. Bileğimi parmaklarının arasından hızla çekerek hiç bir şey söylemeden gözlerimde yanan öfke ateşiyle ona bakmayı sürdürdüm. Gümüşleri bir süre daha sürünün lideri olduğunu gösterir biçimde baskın bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. Orada gözlerini üzerime dikmiş kara kurdun siluetini görebiliyordum bana 'Laf dinle.' diyordu. Bakışarak geçirdiğimiz saniyelerin ardından gümüşleri usulca yumuşayarak "Şimdi de kocan olarak konuşuyorum..." deyip alnını omzuma yasladı. "Lütfen."

Buz kesmiş uzuvlarım sonunda duymak istediği şeyleri işittiğinde eriyince kollarımı boynuna doladım. Gideonun hem liderim hem de kocam olduğu gerçeğini kabul etmezsem kavga edip duracaktık. Ne demişler; özel hayatla iş hayatını birbirine karıştırmamak lazım. Yine de buna gıcık olduğum barizdi. Eh o da birden fazla kes benim başına buyruk hareketlerime müsamaha göstermişti.

"Bir yere kaybolmayacağım tamam mı?"

Göğsümde kıs kıs gülerek "Kızdın." dediğinde tırnaklarımı ensesine geçirmiştim. Acıyla inleyerek "Kesinlikle kızmışsın." demişti. Tırnaklarımı ensesinden çektiğimde "Beni dinlemeyeceğini biliyorum yine de dinle istiyorum Alysa. Lütfen, kendini riske atma. Lütfen, beni savaştayken bir delilik yapar mı acaba diye düşünmek zorunda bırakma." dediğinde dudağımın kenarını suçlu çocuklar gibi ısırarak "Mührün gücüyle sürekli iletişim halinde kalırız olur mu?" dediğimde "Olur cadı." demişti.

Yarının ne getireceğini bilemesem de bu savaştan ikimizin de canlı çıkabilmesi için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

Hayal kuracaktık biz daha.

Dağın tepesinden aşağıya yedi-sekiz kişinin ittiği devasa kayanın süratle üzerimize doğru yuvarlandığını gören sürü ve ittifak üyeleri korkuyla birbirlerine bakmışlardı. Kayayı durduramazsak eğer bizi bowling labutları gibi etrafa dağıtacağı kesindi. Düşmanın kullandığı güçle dakika da bilmem kaç metre hız kazanmış kayayı aynı denkteki güçle durdurmak imkansızdı. Kayanın önüne onların yaptığı gibi yedi-sekiz kişiyi koymaya çalışsak kayayı frenlemeyi bırak ezilerek dümdüz olurlardı. 

İttifakın önünde bütün heybetiyle duran kara kurt "On metre geri çekilin." emri verdiğinde istisnasız herkes verilen emre uyarak geri çekildi. Gideon öne doğru çıkınca kaşlarımı çatsam da karışmayacaktım. Umarım kafasından manyakça bir fikir geçmiyordur.

Geçiyormuş!

Ne yapacağını anladığımdan huzursuz bir şekilde yerimde kıpırdanmaya başlayınca sırtına bindiğim Khafra'da gergince patisi bir ileri atıp bir geri çekiyordu. Yanına gitmek istiyor ancak Gideondan korktuğu için yerinde durmaya gayret gösteriyordu. 

İki ayağını dengesini bulmak amacıyla açarken yumruğunu sıkarak bütün gücünü orada toplayıp kolunu geriye doğru çekti. Kaya son süratle yaklaşmaya devam ederken dağın yolları kayanın yarattığı sarsıntı yüzünden titremeye başlamıştı. Kalbim ağzımda Gideona yaklaşan kayayı izlerken Kara kurdun etrafında kara bir aura toplanmaya başlayarak kıyafetlerini ve saçlarını yumuşakça dalgalandırmaya başladı. Herkes önünde gerçekleşen olayı nefesini tutmuş bir şekilde izliyordu. Kayanın Gideona çarpmasına ramak kala Kara kurt geriye doğru çektiği yumruğunu kayanın gövdesine indirdi. 

Kaya yuvarlanarak Gideonu geçmeye çalışsa da nafileydi, durmuştu. Gideonun yumruğunun üzerinden sürtünmeden kaynaklı oluşan sıcak bir buhar yükseliyordu. Kara kurt devasa kayanın önünde beklerken bir saniye sonra kulaklara çatlama sesleri dolmaya başladı. Yumruğunu vurduğu yerin altından derin çatlaklar örümcek ağları gibi ilerleyerek kayanın üzerinde yürüyüp en sonunda onun dağılmasını sağlamıştı. Parçalanan kayayı gören ittifak üyeleriyle sürü bir anda coşkuya kapılarak savaş nidaları atıyor kurda dönüşenler ise uluyordu.

Düşmana gözdağı veriyorlardı.

Kimse onları durduramayacaktı. Önlerine çıkan her şeyi, herkesi yıkıp geçeceklerdi.

Gideon yumruğunu geri çekerek duruşunu düzeltti. "İlerleyin." Dediğinde ona en yakında duran kurtlar hızla yanında geçerek dağı tırmanmaya başladılar. Diğerleri de koşarak onlara yetişmeye çalışıyorlardı. Bacaklarımla hafifçe gövdesini sıkıştırınca Khafra yürümeye başlayıp Gideonun yanında durdu.

"Hani delice bir şey yapmak yoktu?" Tek kaşımı kaldırarak sorduğumda dudağının kenarı hafifçe yukarı doğru büküldü. "O senin için geçerli cadı." Diyerek önden gittiğinde arkasından gülerek "Bu haksızlık!" desem de beni takmamıştı. Khafra'nın başını okşayarak "Bütün alkışların babaya gitmesine izin veremeyiz bebek tilkim. Hadi onlara kim olduğumuzu gösterelim." dediğimde Khafra kafasını sallayarak bana katılırcasına "Kyuu!!!" diye bağırarak ileri fırladı.

Kızıl kurt kamp alanımıza üç buçuk, dört km uzaklıktaki Artos isimli bir dağın tepesine kale dikmişti. Kale dediysem öyle şatafatlı bir şey değildi tabii. Tarihte kalenin ilk şemalarını hatırlatan bu yapıda emir-komuta zincirini devam ettirdiğini öğrenmiştik. Daha güneş doğmadan yola çıkmış ve yedi-sekiz saatte buraya ulaşmıştık. Düşman bizi gördüğü anda alarma geçmiş, dağı tırmanamayalım diye önümüze türlü türlü engeller koymuşlardı. Onlarda bizde bunun son savaş olduğunu biliyorduk. Ya düşmanı yenip İnalih'i kızıl kurdun gazabından kurtaracaktık ya da yenilerek köleye dönüştürülecektik. 

Kaleye girene dek önümüze çıkan müfrezeleri teker teker alt ederek ilerliyorduk. Khafra ağzını açarak kükrediğinde başının tepesinde ters yarım daire şeklinde mavi ateş topları oluşturarak aynı ateş topunu ağzının içinde de biriktirmeye başladı. Elalarım parladığında elimi havada süzülen ateş toplarına doğru salladım. Gülle büyüklüğündeki ateş topları benim onlara kattığım güçle birlikte iki katı büyümüştü. Khafra ateş toplarını düşmanın üzerinde peş peşe yollayarak aralıksız saldırırken ben avucumu kapatarak mavi ateşimi yok ettim.

Bebek tilki ile hizmetçi anlaşması yaptığımız için ben mavi ateşi elde edince onda da bir takım değişiklikler meydana gelmişti. Hizmetçi sözleşmesinin temsilcisi olan kırmızı dövmeler benim alnımdaki ateş sunağı gibi maviye boyanmıştı. Ateşi eskisine nazaran daha kuvvetliydi. Üstelik bebek tilki yetişkin formunu artık on beş dakika boyunca tutabiliyordu. İkizimin sağladığı bilgiler sayesinde ona enerjimi vererek bu formunu beş dakika daha sürdürebileceğimi öğrenmiştim. 

Kısacası Khafra artık yirmi dakika boyunca yetişkin halinde kalabiliyordu.

Kurtlar hırlayarak düşmanlarının boyunlarına dişlerini geçirirken hırıltıları eş zamanlı yükseliyordu. Bana doğru koşarak gelen beş kara Elfe bakarken gözlerimi kısmıştım.

Kimseye acımak yoktu.

Elimi savurarak mavi ateşin ters bir yay çizmesini sağlayıp üzerlerine savurduğumda ateş yayı direkt karınlarına çarparak onları metrelerce öteye uçurup yere yapıştırdı. Cam kırılma seslerinden sonra yükselen çığlıkların arasından biri uyarı amaçlı "Ölü mana! Kara Elfler ölü mana kullanıyorlar!" diyerek bağırdığında dişlerimi sıkarak "Khafra indir beni." demiştim. Khafra kafasını eğerek beni indirdiğinde gözlerimde parlayan ateşle "Demek kirli oynayacaksınız öyle olsun!" diyerek kara mana ile zehirlenen kişilerin yanlarına koştum. Bu sırada kemerimden avcı bıçağımı çıkarmıştım.

Gideon gözleriyle beni ararken Khafra'yı bulup üzerinde olmadığımı görünce kaşlarını çatmıştı. Zihnimden telepati yoluyla "Ölü Mana ile zehirlenenlerin yanına gidiyorum." dediğimde anında yerimi bulan gümüşleri bana hoşnutsuz bakışlar atmaya başladı. Bütün savaş boyunca Khafra'nın üzerinde oturamazdım ya!

"Bana şöyle bakmayı keser misin? Beni buraya savaşı izleyeyim diye getirmedin herhalde. Üstelik ölü mana ile bir tek ben baş edebilirim unutuyorsun kara kurt!" 

"Baş belası!"

"Bende seni seviyorum hayatım." Ona göz kırptığımda başını iki yana sallayarak savaşmaya geri döndü. Hız kesmeden ölü mana yüzünden yerde kıvranan kişilerin yanına gittim. Damarları şişerek patlama noktasına gelmiş bir kurdun gövdesine elimi koyarak gözlerimi kapattım. Avucumun içinden damarlarının içine gönderdiğim mavi ateşin ölü manayı yakarak yok ederek ilerlemesini tv ekranında izliyormuşum gibi izledikten sonra temizlendiğine emin olup elimi geri çektim. Kurt kıvranmayı bırakıp rahat nefesler almaya başladı.

Safkan bir beyaz cadı olduktan sonra öğrendiğim ikinci bilgi ise ateşin titalarının ölü manayı yakabilme yeteneğine sahip olduklarıydı. Artık ölü mana bize zarar veremezdi tabii elimi çabuk tutmak zorundaydım. O yüzden oyalanmadan bir diğer hastaya koşmaya başladım. Eh sanırım bir süre savaş alanında sıhhiyeci rolü oynayacaktım.

Kara Elfler ölü mana ile zehirlenen kişilerin ben yanlarına gittikten sonra sapasağlam ayağa kalktıklarını görünce kendi dillerinde küfrederek -bence küfretmişlerdi- önlerindeki problemi halletmek için harekete geçmişlerdi.

Buradaki problem tabi ki de ben oluyordum. 

Hedefleri ben olduğum için diğer düşmanları görmezden gelen kara elfler ellerindeki türlü silahlarla yaklaştıklarında işittiğim ıslık sesinin hemen ardından Khafra hırlayarak önüme geçip kara elflere ölümcül bakışlar atmaya başladı. Islığı çalan Gideon'du. Khafra'ya beni yalnız bırakmamasını tembih ediyordu. Bebek tilkinin düşmana gösterdiği dişler ince olsa da oldukça keskinlerdi. Diğer tarafımdan da yeri dövercesine yürüyerek kocaman cüssesiyle gelen bir bozkurt vardı. Başını kaldırıp gövdesini daha da heybetli hale getirip hırladı. Bozkurdun pençeleri Khafra ile aynı anda yeri tırmalayarak onlara doğru hücum ettiler.

Bozkurt; Metus'tu.

Kara elfleri yarışıyormuşçasına parça pinçik etmelerini yüzümü buruşturarak izledikten sonra ölü mana yakma işime kaldığım yerden devam ettim. 

Buradaki işimiz bittiğinde aşama aşama dağı tırmanmaya devam ettik. Belli başlı bölgelerde saklanmış türlü ırkla savaşıp en sonunda kale kapısına dikildiğimizde koç başlarına gerek kalmadan Gideon demir kapıyı tekmeleyerek yıkıp sürüsünün içeri girmesini sağladı. İçeri de bizi dışarıda karşıladığımız düşmandan çok daha tehlikelileri bekliyordu zira merkezde öteki diyara sürgüne gönderilmiş en azılı suçlular bekliyordu. Deruth'un havarileri tıpkı bizim yaptığımız gibi İnalih'te bölge bölge ordu başlarında komutanlık yapıyorlardı. Burada sadece bir, iki tanesinin olduğunu düşünüyordum. Ayrıca havarilerle birlikte bir adet kızıl kurt, yıkım derecesinin son seviyesine ulaşmış ve ölümsüzlüğe kavuşmak üzere olan bir kara cadı bekliyordu.

Pekala, liste bayağı kalabalıktı.

Kaynağını yok etsek de kaçakçıların kara elflere ne kadar ölü mana sattığını bilmiyorduk. Tek başıma herkese yetişmeye çalışsam da kara elfler ölü manayı har vurup harman savurdukları için etkilenen çok fazla kişi vardı. Hepimizin üstü başı kan içerisindeydi. Kaleden içeri girerken arkamızda ceset yığınları bırakmıştık. 

"Vay vay vay kimleri görüyorum böyle?" Elaxi otuz iki diş gülümseyerek kalenin surlarında dikilirken ellerini ceplerine sokmuş bana bakıyordu. Demek havarilerden geride kalan oydu. Elini şıklatarak gökyüzünde yüzlerce kara delik açtı. Kara deliklerin etrafından tutarak dışarı çıkan onlarca Nefilim gökyüzünde toplanmaya başlarken insan formuna dönüşen Metus ağzının kenarlarındaki kanla "Şu şeyleri her görüşümde bir tuhaf oluyorum." demişti. Bende Nefilimlere bakarken aynı duygular içerisindeydim. Kutsal bir varlığın bozulmasından doğan bu yaratıklar ürkütücüydü.

Işık ve karanlığın birbiriyle çarpışarak etraflarında oluşturdukları aura gündüz vakitlerinde olduğumuz için çokta dikkat çekmiyordu. Tengu ve Harpiaların sonunda öne çıkacakları an gelmişti. Nefilimler fırsat bulduklarında yeryüzündekilere de saldıracakları lakin yapacak bir şey yoktu gökyüzüne karşı da kendimizi savunmak zorundaydık. 

"Elaxi'yi ben alırım sen Gideonla içeri gir."

"Tamam."

"Aa unutmadan Alysa!"

"Efendim?"

"Hayatta kalacağız tamam mı? daha yaban mersinimle evlenmem lazım benim." İlk afallasam da sonradan gülümseyerek "Haklısın, yoksa seni kurt tava yapar." dediğimde gülerek kafasını sallayıp tekrar kurt formunu alarak Elaxi'ye doğru koşmaya başladı. Eira avcılara eşlik etmek istediği için bizimle değil onlarla gitmişti. Şuna mecbur kalmıştı desek daha doğru olur. Avcılar Eira'nın ırkını ihmal edip sürekli bizimle savaşmasından hoşnut olmadığı için onlarla birlikte gitmeye karar vermişti. İç çektim. Umarım arkadaşlarımın hepsi iyidir. Khafra'nın yirmi dakikalık yetişkin süresi dolduğundan bebek versiyonuna geri dönerek omzumda oturuyordu.

Başını şefkatle okşadım. "Hadi şu savaşı bitirip evimize dönelim Khafra."  

"Kyuuu!"

Gideon, Khafra ve ben kalenin ana kapısına doğru giderken avluda bizi durdurmak için önümüze çıkan ırkları Gideon pençeleriyle doğruyordu. Diz kapağının arkasına attığı tekme ile rakibinin diz çökmesini sağlamış, savurduğu pençesiyle de boğazını parçalamıştı. Adamın gırtlağında beliren beş yarıktan fışkıran kan etrafa sıçrayarak ıslak bir ses çıkarmıştı. Onun gözünden kaçan ya da ilgilenemeyecek kadar meşgul olduğu zamanlardaysa kalanları ben hallediyordum. Onları ateşimle yakıp kül ediyordum öyle ki kemiklerden dahi iz kalmıyor yalnızca durdukları yerin zemininde ufak bir is kalıyordu. Kalenin ana kapısına yaklaştığımız halde önümüze havarilerin ya da kızıl kurdun çıkmaması tedirgin olmamı sağlamıştı. En azından içlerinden birinin içeri girmemizi engelliyor olması lazımdı.

Bir dolaplar dönüyordu.

"Öylece girmemize izin mi verecekler yani?"

Kara kurt avucunu tahta kapıya yaslayarak "Bizi bekliyor zaten." diyerek gücüyle tahta kapıyı patlatarak paramparça etti ve içeri girdi. Eski iki dostun, şimdiki iki düşmanın son savaşı az sonra başlayacaktı. Gideonun arkasından giderek kalenin içerisine girdiğimde daha çok karanlıkta kalan tahtta oturan adamı gördüm. Bir ayağının topuğunu diğer bacağının üstüne atarak elindeki kılıcın ucunu yere dayamış döndürüyordu. Diğer eli ise tıpkı Gideonun dediği gibi bizi bekler şekilde çenesine yaslıydı. 

Kalenin içi boştu.

Zehir yeşili gözlerin yüzünün yarısı gölgeler tarafından gizlendiği için yalnızca irisleri parlıyordu. Tahtın hemen yanında ayakta dikilen kadının açık turuncu renkli gözleri üzerimize dikilmişti. Teni soluk bir beyaz renginde olsa da hastalıklı bir duruşun aksine sağlıklı bir şekilde parlıyordu. 

"Bende tam Selestia'ya daha ne kadar bekleriz acaba diye soruyordum, sıkılmaya başlamıştım."

"Kusura bakma köpeklerin tahmin ettiğimden daha çok oyaladı bizi." Deruth kahkaha atarak "Öteki diyarın sakinlerini hafife almamak gerekiyor." dedi. Gözleri kara kurdun üzerinden kayarak bana düştüğünde "Hım... demek safkan bir beyaz cadı böyle görünüyor." demişti. Sahte bir şekilde gülümseyerek "Daha hiç bir şey görmedin." cevabını vermiştim. Gideona yaptıklarını unuttum sanma kızıl şeytan. Müsaade edeceğini bilsem seni ben gebertirdim.

"Bana öfkelisin... olmalısın da. Sevdiğin birini kaybetmenin acısı hep aynıdır ancak bir kurt olmadığından mühürlünü yitirmenin bize nasıl hissettirdiğini anlayamazsın. Bunu sana değil yanındaki şerefsize tattırmak istemiştim aslında ama görüyorsun ya istediğimiz her şey olmuyor." Konuşurken gözleri kırık mühründeydi. Mührün üzerindeki yarıkların ilk gördüğüm zamana kıyasla daha da genişlediğini fark etmiştim. 

Pek zamanı kalmamıştı.

Selestianın göz bebeklerini bir dalga misali dalgalanarak bir an için derin bir hüzünle kızıl kurdun mührüne baktığını yakalayınca şaşırmıştım. Kaçamakça attığı bakışlar liderini takip etmek için tutkuyla cayır cayır yanan bir havariye ait değildi. Üstelik bildiğim kadarıyla yıkımın kara cadısı Deruth'un ilk havarisiydi. Havarilerin Deruth'u takip etmelerinin birden fazla sebebi olduğunu tahmin edebilsem de bu kadının ki tek bir sebebe dayanıyordu belli ki.

Deruth oturduğu yerden kalkarak "Başlasak mı?" dediğinde Selestia'nın öne çıkarken ayağındaki topukluların sesi yankılanmıştı. Açık turuncu rengindeki gözleri parlarken etrafından siyah dumanlar yükseliyordu. Beni yıldırmak için gözdağı vermeye çalışmasına dudaklarımdaki alayla karşılık verdikten sonra alnımdaki Tita sunağı gözlerimle beraber ışıldamaya başladı. 

Ayaklarımın altından fışkıran alevler beni içine aldı ve Tita'ya bürüdü. Yüzümde, burnumdan yukarısını ve kafamın yarısını kaplayan altın sarısı bir miğfer belirdi. Miğferin önünde kar tanesini andıran beş köşeli iğneler bulunuyordu. Bu iğneler bir cetvel büyüklüğündeydi. Ateş yüzümden çekilerek aşağılara doğru indiğinde üzerimde imgelerimde hep gördüğüm beyaz cadıların giydiği beyaz elbise belirdi. Elbisenin üst kısmı göğsümü sıkıca sarıyordu. Dökümlü elbise aşağıya doğru "∧" şeklinde ayrılarak savaşırken kolaylık sağlıyordu. Omuzlarımı pelerinimsi bir şekilde kaplayıp belimde biten ikinci bir ince kumaş vardı. Bu kumaş cam iplikten dokunduğu için parlaktı ve üzerine kar taneleri işlenmişti. Ayaklarımda ise düz, beyaz topuklu ayakkabılar belirmişti. 

Elbisemin üzerini boynumu genişçe sarıp omuzlarımdan aşağıya doğru inen altın zincirler sarmıştı.

Aldığım görüntü Ekil'in kurganında gördüğüm odanın duvarına çizilmiş kadının görüntüsüydü.

O kadın Tita'ya bürünen beyaz bir cadıya aitti.

Ateş beni Tita'ya bürüdükten sonra geri çekilerek aura halini alıp etrafımda dalgalanmaya başladı. Miğfer gözlerimi örttüğü için normalde hiç bir şey görememem lazımdı ama ben gözlerim açıktaymışçasına etrafı görebiliyordum bu da büyünün işiydi elbette. Sadece Deruth ve Selestia değil Gideonda merakla beni süzüyordu zira o da ilk kez beni böyle görüyordu. Bir elimde mavi ateşten bir ok belirirken diğer elimde Gideonun bana hediye ettiği yay belirdi. Ateş okunu yaya gererek ucunu Selestia'ya çevirdim.

"Gel, kara cadı!" Selestia kaşlarını çatmış az önce kendine güvenen kadının aksine düşmanını iyi tanıyan temkinli bir cadıya dönüşmüştü. Elini öne doğru uzattığında etrafındaki kara aura avucuna doğru akarak cisimleşip siyah bir kırbaca dönüştü. Kırbacı havada birkaç kere şaklattığında Deruth Gideona saldırdı. Gideon kemerindeki avcı bıçağını çıkararak kızıl kurdun kılıcını engelledi. Selestia ise kırbacını bana doğru savurduğunda etrafımda dönerek saldırısından uzaklaştım. Kara cadı havaya zıplayarak bu sefer kara kırbacını tavana vurdu, tavan aldığı darbe ile yıkılarak geniş bir delik açtığında oradan uçarak gökyüzüne yükseldi. Bende peşinden gitmeden evvel birbirlerine öldürme niyetiyle saldıran iki kurda bakıp tavandan dışarı çıktım.

Oklarımı birbiri ardına üzerine yollayarak onu bir şekilde vurmaya çalışsam da ateş oklarından kaçınmakta üstündü. Eh boşuna yıkımın kara cadısı olmamıştı elbette. Oklarımdan fırsat bulursa kırbacını devreye sokarak bir açıklığımı yakalıyor ancak o da pek başarılı olamıyordu. Etrafında yükselen kara dumanlar o kadar fazlaydı ki sanki gökyüzünde karanlık bir varlığı kovalıyor gibi hissediyordum. Son oktan kaçarak şeytani bir şekilde kıkır kıkır gülmeye başlayınca kaşlarımı çatmıştım.

"Dedikleri kadar varsın ancak çabuk sevinme beyaz cadı. Kara büyü senin düşündüğünün aksine savaş odaklı bir büyü değildir. Kara büyünün aslında nasıl bir şey olduğunu sana göstermeme izin ver." Avuçlarını yukarı kaldırdığında gözleri daha güçlü parıldamaya başlamıştı. Aurası saçlarını ve kıyafetlerini dalgalandırırken yeryüzünde, yeraltından çıkıyormuşçasına yükselen ince dumanlar belirmişti, bu dumanlar simsiyahtı. 

Selestia uzun siyah tırnaklarını avuçlarına kapattığında aşağıda savaşan sürüden birkaç kişinin ve bizden tarafta olan ırklardan birilerinin daha, biri onlara büyü yapmışçasına dona kaldıklarına şahit oldum. Öyle ki düşmanlarından birinin üstüne atlayan bir kurt ağzı açık bir şekilde havada asılı duruyordu. Kara cadının avucunu sıkmasıyla birlikte dona kalan bu kişilerin boyunları kendi kendine hızla dönerek kemiklerinden kütürtüler çıkarmış ve boyunları oracıkta kırılmıştı. Ölenler hala yerlerinden kıpırdamasa da göz bebekleri yukarı doğru kayarak ruhlarının serbest kalışlarını anbean bana izletmişti.

"Kara büyü ölüm büyüsüdür." İsterse buradaki herkesi öldürebilirdi. 

Tırnaklarımı avuç içlerime saplayarak dolu dolu gözlerle ölen arkadaşlarıma baktım. Boğazıma takılan yumru yüzünden yutkunamıyordum. Onların aileleri, sevdikleri, çocukları vardı. Hepsi dua ederek sağ salim gelişlerini bekliyorlardı. Bu anlamsız savaş yüzünden kaçı hayatları boyunca derin bir azaba çarptırılmıştı? Gözlerimin önüne Gideonun öldüğü zaman, onu ölü evinde ziyaret edişim, ondan kalanları yitirirken akıttığım göz yaşları geldi. 

"Daha bitmedi, kara kurt yeteri kadar bedel ödemedi! Onu deliliğe sürüklemesinin bedelini bir kez öldüğü halde ödeyebileceğini mi sanıyordunuz? Ahmaklar! Buradaki herkesi seninle birlikte öldürsem dahi yetmeyecek!"

"Sen Deruth'un intikamını almıyorsun ki." Sıktığım dişlerimin arasından konuştuğumda kalbine gömdüğü öfkenin derinliği ansızın gözlerinde belirdi ancak yıllardır içinde büyüyen kini bastırdığı için şimdide saklaması kolay olmuştu.

"Ne biliyorsun ki sen?"

"Sen sadece kendi intikamın için uğraşıyorsun Selestia."

"Kes sesini!"

"Abelia'nın gölgesi bile olamıyorsun ki... onun yanındasın ama seni görmesini sağlayamıyorsun. Sevdiğin adama seni seviyorum bile diyemiyorsun, istediğin gibi sarılamıyor, öpemiyor ya da bir kez olsun adını sevgiyle anmasını sağlayamıyorsun. Kızıl kurt senin için değil mühürlüsü için bu savaşı başlattı. Onun uğruna deliliği kabul edip hıncını Gideondan çıkardı. İçten içe bunun kaza olduğunu bilse de gerçeği görmezden geldi. Niye? Çünkü suçlayacak birilerine ihtiyacı vardı. Gideon ise onu suçlamasına sesini çıkarmadı. Deruth'un bütün öfkesini üzerine çekti. Kızıl kurt bu delilikten onu bir tek kara kurdun kurtarabileceğini biliyor. Tüm bu denklemde sen neredesin peki Selestia?" 

Her bir cümlemle birlikte gözleri koyulaşıyor etrafındaki aura daha da kararıyordu. Öfkesiyle üzerini örttüğü kırgınlığı, hüznü açığa çıkıyordu. Bu kadın sevilmek istemişti ama hiç sevilmemişti. 

"Bana ölmek için yalvaracaksın beyaz cadı." Konuşurken sinirden sesi titremişti.

"Hayır, bana yalvaran sen olacaksın kara cadı."

Dudaklarında beliren sırıtma bir süre sonra kahkahalara dönüşmüştü. Gülüşleri etrafta yankılanırken parmağını şıklatınca birdenbire dört bir yanımızda kurt ulumaları duyuldu. Sadece biz değil aşağıda savaşanlarda afallamışlardı sonra aklıma Gideonun dediği bir şey geldi.

Deruth'un da sürüsü var.

Talu klanının kurtları.

Dağ başında olduğumuz için kurt ulumaları olduğundan daha yüksek sesle çıkıp, yankılanıyordu. Her bir kayanın, girintinin, köşenin arkasından çıkan kurtlar hırlayarak bizimkilerin etrafını sarmaya başladı. Gökyüzünde Nefilimler, yeryüzünde öteki diyarın kaçaklarıyla birlikte Deruth'la ittifak kuran ırklar varken birde şimdi işin içine Talu sürüsü girmişti. 

Dezavantaja düşmüştük.

Ya da onlar öyle olduğunu sanıyordu.

Sürü avını köşeye kıstırmışçasına bizimkilerin etrafında dönerken Selestia yüzündeki şeytani sırıtmayla bana bakıyordu. Metus Elaxiyle savaştığı için diğerlerine emir veremiyordu. Nefilimler onlara zaten zorluk çıkarırken bir yandan da öteki diyarın kan dökmek için sabırsızlanan manyaklarıyla uğraşıyorlardı. Talu klanının sürüsünü bir şekilde oyundan çıkarmamız gerekiyordu. 

"Gör! Gör ve daha çok umutsuzluğa kapıl beyaz cadı! İşte kızıl kurdun gücü bu!" 

Gözlerimi kapatarak zihnimi cadı çekirdeğimin olduğu mekana gönderdim. Mavi ateşle yanan cadı çekirdeğime bakarken burnumdan nefes alıp ağzımdan vererek soluklarımı belli bir dengede tuttum. Etrafımdaki aura kıpırdanarak dalgalanmaya başladığında gözlerimi açtım. Elalarım kor bir ateşmişçesine yanıyordu. "İçimde yanan ateşin gücü çağrıma kulak versin." Selestia'nın dudaklarındaki gülümseme yavaşça silinerek yerini ihtiyatlı bir ifade aldı.

Evrenin yasaları çağrıma kulak vererek titremeye başladığında benim gibi cadı olan birinin bunu sezememesine imkan yoktu. 

"Ne yapıyorsun?" Okuduğum her cümleyle birlikte cadı çekirdeğimdeki ateşi biri harlıyormuşçasına alevler daha da kuvvetli yanıyor hatta nadiren de olsa patlamalar gerçekleşiyordu. Evrenin yasalarıyla kurduğum bağ sayesinde gücün akışını damarlarımda hissedebiliyordum.

"Aldığım her nefes sana hayat versin." Kısık sesle büyüyü okumama rağmen sanki sesim dört bir yanda yankılanıyormuş gibi çıkıyordu. Herkes suspus olmuş merak edip beni dinlemeye koyulmuştu. "Kanım sana güç versin." Yeryüzü zelzele oluyormuşçasına sallanmaya başladığında savaşanlar korkuyla birbirlerinden geri çekilerek neler olduğuna anlam vermeye çalışıyor, etraflarına sonra da bana bakıyorlardı. Sallanan tek yer yeryüzü değildi, gökyüzü de hatta kainat yaptığım büyüyü kaldırmaya çalışırken zorlanıyordu. 

Nefilimlerin hepsi başını kaldırıp gökyüzüne bakmaya başladı. Bu ürkütücü görüntüye tanık olanların korkuyla göz bebekleri küçülmüştü zira uzaydan dünyaya yaklaşan gölgelerin neler olduğuna anlam veremiyorlardı. Elimdeki yayla oku ortadan kaldırarak kollarımı iki yana açıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Yükselen auram yüzünden saçlarım ve kıyafetlerim fırtınaya kapılmışçasına dalgalanıyordu.

"Gökyüzünün ateş kapısı açılsın." 

"D... Dur! Hemen durdur şu büyüyü!" Selestia beni durdurmak için öne atılsa da artık çok geçti. Son sözleri söyleyerek büyü için attığım düğümleri bitirdim.

"Meteor yağmuru bana karşı koyan herkese ölüm getirsin."  Gökyüzünden büyük bir hızla yaklaşan meteorlar peşlerinde sadece yıkımı değil görkemli bir ateşi de getiriyordu. Bana bakan biri hemen arkamda neredeyse güneş boyutundaki meteor taşlarını görebilirdi. Elimi sallayarak sürünün ve ittifak üyelerinin üzerine meteorlardan korunmaları için yeni bir büyü yaptım. Düşman inanamaz bir şekilde üstlerine gelen meteor taşlarına bakarken dillerini yutmuşlardı. Kimisi daha erken kendine gelerek kaçmaya çalışmış diğerleri de onlara katılınca büyük bir izdiham meydana gelmişti. Meteor taşlarından ilki bir nefilime vurarak onu yere yapıştırıp açtığı çukurda cayır cayır yakmaya başlamıştı. Sonra diğeri geldi... bir diğeri daha... biri daha... ardından biri daha.  

Sonu gelmeyen meteor taşları düşmanını bir bir indirirken yeryüzü komple ateş almış gibi yanıyordu. Sürü ve ittifak üyeleri gördükleri karşısında nasıl bir tepki vereceklerini bilemediklerinden yalnızca şok olmuş bir şekilde düşmanlarının yok oluşunu izliyordu. Selestia sinirden çığlık atarak bana öldürme arzusuyla bakarken onun işini de meteor taşlarından biriyle halletmeyi düşünüyordum. Her taş gücümden götürdüğü için kısa sürede kanter içinde kalmıştım. İlk kez böylesine devasa bir büyü yapıyordum.

Meteorlar benim kontrolümde olduğu için birini tam Selestia'nın üzerine göndermek üzereyken "Onu öldürme!" diyen Gideonun sesini telepatiyle işittim. Gözlerimi kaleye çevirdiğimde kara kurtla kızıl kurdun savaşı yüzünden neredeyse yerle bir olmak üzere olduğunu fark ettim. Tavan komple aşağıya inmiş duvarların çoğu ya yıkılmış ya da çatlamıştı. Deruth elindeki mızrağı Gideona saplamak için türlü yollar denerken Gideon her seferinde onu alt ediyordu. Kızıl kurdun böğrü deşilmişçesine kanayarak üzerindeki kıyafeti koyu bir kırmızıya bürümüştü. Gideonun ise vücudunun belli başlı yerlerinde derin çizikler mevcuttu. Kızıl kurt bu dünyadaki bütün savaş aletlerini kullanabildiği için kılıçtan mızrağa geçmişti. 

"Ne demek onu öldürme! Buraya ne için geldiğimizi unuttun mu?"

"Onu canlı yakala Alysa. Selestia...." Aldığım haberle birlikte gözlerim kocaman oldu. Öfkemi yatıştırmaya çalışarak alev almış elalarımla Selestia'ya baktım. Meteorlardan kaçayım derken nefes nefese kalmıştı ayrıca yakınından çok fazla meteor geçtiği için yüzünde ve açıktaki kollarında isler oluşmuştu. Bu kadar meteora dayanması bile gücünün göstergesiydi. Meteorların kavurucu sıcaklığı yüzünden havanın sıcaklığı birdenbire kat kat yükseldiğinden nefes alıp vermek bile insana ateş soluyormuş gibi hissettiriyordu.

"Sen ne zaman başlayacaksın?"

"Birazdan."

Gözlerimi asabım bozulmuş bir şekilde yumup geri açtım. Yaşamayı hak etmiyordu, hiç bir şeyi hak etmiyordu ama öğrendiğim bu bilgi elimi kolumu bağlamıştı. Her şey plana göre gidiyordu. Düşmanın kanatlarını kırmıştım, dağıldıkları için tekrar bir araya toplanmaları çok zordu. Geriye kara cadıyı yoracak kadar gücüm kalmıştı. 

Gideon'a zaman kazandırmam lazımdı.

"Dua et beni uyardı yoksa şimdiye cesedini önüne atmıştım." Selestia anlamamış bir şekilde bana bakarken gözlerim istemsizce karnına kaymıştı bunu gördüğü anda göz bebekleri ardında dek açılıp geri çekildi.

Hışımla üzerine giderek "Pes et, benden kaçamazsın." demiştim.

Ben diyene kadar hiç bir yere gitmiyorsun kara cadı.

Gideon sıçrayarak geri çekildiğinde sırtında beliren kara kanatlar onu on metre yükseklikte sabit tutuyordu. Göz aklarını yutan karanlık bir mürekkebin suya damlatılışında olduğu gibi hızla ilerleyerek gümüşlerini de yutup gözlerini tamamen karanlığa boğdu. Göz çevresindeki damarlar kabararak bir solucan gibi kıpırdarken içleri ziftle dolmuştu. Pençeleri uzayarak sivrileşti ve parmak uçlarından dirseklerine dek teni kömür karasına bulandı. 

Kara kurt şeytan versiyonuna dönüştüğünden gökyüzünde olmasına rağmen ayakları yeryüzüne temas ediyormuşçasına altındaki toprak kuraklaşarak öldü ve çevresini siyaha boyadı. Etrafına saldığı şeytani aura yüzünden metrelerce ötedeki bir ırkın dahi tüylerinin kabarmasını sağlayarak onlara şu mesajı verdi; burada bir şeytan var.

Kızıl kurt ilk kez Gideonun şeytan halini görüyordu. Kara kurt Deruth'un afallamasının yarattığı boşluktan faydalanarak uzay-boşluk yüzüğünde önceden bizzat hazırlayıp kan büyüsüyle mühürlediği mızraklardan ilkini eline aldı. İlk mızrağı, büyüyü başlatacak ilk dayanağı Deruth'un neler olduğunu anlamasına izin vermeden fırlattı. Mızrak Deruth'dan üç metre öteye saplandığı anda gökyüzünden inen bir şimşek kulakları sağır edecek güçte yeryüzüne inerek mızrağın demir başlığına vurdu. Şimşeğin yere inmesiyle oluşan ışık iki saniyeliğine herkesi kör etmişti. Işık o kadar yakıcıydı ki neler olacağını bilen ben bile gözlerimin acımasına mani olamamıştım. 

Kızıl kurt gözlerine siper ettiği kolunu indirdiğinde kaşlarını çatmış bir vaziyette üç metre ötesindeki mızrağa baktı. Mızrak hala elektrik akımına kapılmış bir şekilde çatırdıyor ve beyaz akımlar üzerinde bir yılan gibi kıvrılıyordu. "Siktir, ıskalamadın. Sen ıskalamazsın... Amacın ne?" Gideon oyalanmadan çıkardığı ikinci mızrağı da ilkinin bir metre ötesine attığında yeni bir şimşek daha ikinci mızrağa vurdu. Deruth sinirlenmiş bir şekilde "Sokarım böyle işe!" dedikten sonra mızraklardan uzaklaşmaya çalıştığında olanlar oldu. İki mızrak devreye girerek üzerlerindeki elektriği kızıl kurdun üzerine boşalttıklarında çarpılan adam acıyla bağırarak dizlerinin üstüne düşmek zorunda kalmıştı.

Kıyafetleri tütsülendiği için üzerinden sıcak dumanlar yükselirken bile acısını görmezden gelmiş, nefretle gözlerini havadaki Gideona dikmişti. "Beni böyle durdurabileceğini mi sanıyorsun?" Kara kurt ona karşısında kim olduğunu hatırlatır bakışlar atarken üçüncü mızrağı ikincisinin bir metre ötesine atarak halkanın yarısını tamamlamıştı. İlk ikisine nazaran üçüncü mızrakta gözlerini kapatmayı ret eden kızıl kurdun gözleri şimşek yüzünden yanmış ve kılcal damarları şişerek kızarmıştı. Bölgede dolaşan elektrik akımı yüzünden efendilerine yaklaşamayan düşmanlar ancak neler olduğunu izlemekle yetiniyorlardı. Nefilimlerin neredeyse yarısı öldürülmüştü. Metus Elaxi'yi yaraladığı için gazabın kara cadısı zor zamanlar geçiriyordu. 

"Ihmmm!!!!" Kollarımı birbirine dolamış bir şekilde yanımda bağlı duran yıkımın kara cadısına baktım. Gideonun emrinden sonra onu canlı yakalayarak mavi ateşimle onu bağlamıştım. Bayağı mücadele ettiği için ikimizin de birçok sıyrığı ve yarası vardı. Ona konuşamaması için büyü yaptığımdan Deruth'un başına gelenleri yalnızca içinden bağırıp çağırarak izlemekle kalıyordu. Gözlerinden akan yaşlarla sevdiği adamın mühürlenişini izlemek kalbini parçalıyor olmalıydı. Kızıl kurt Gideonun ne yapmaya çalıştığını anlamasa da Selestia anlamıştı zira Kara kurdun yaptığı büyü kan mührü diye adlandırıp kan büyüsüne girse de aslında ucundan kara büyüye de dokunuyordu.

O mızrakların üzerine şeytan alfabesini bizzat oymuştu. Sonrada oyduğu harflerin üzerine kendi kanını sürmüştü. Gideon kan büyülerini ve kan mührünü şeytanların kralından öğrenmişti. Bu öyle güçlü bir büyüydü ki evrenin yasalarının inkarla kırılma noktasına geldiğini sezebiliyordum. Yeryüzü şeytanların varlığını inkar ettiği gibi onlara ait olan her şeyi de reddediyordu. Bu büyü kızın kurdun ruhunu zorla bedeninden ayıracaktı. Bununla da bitmiyor, Deruth'un ruhu asla huzur bulmayacaktı zira mızraklar onun ruhunu paramparça edip özümseyeceklerdi. Ruhun parçalanışı öyle bir azap getirirdi ki çoğu kişi ruhundan olmaktansa intihar etmeyi seçerdi. 

Olaylara farklı bir bakış açısıyla bakacak olursak bu büyü esasen bir lanetti.

Gideon istese bu zamana kadar Deruth'u öldürmenin binlerce çeşit yolunu bulup her yolda da başarılı olurdu ama yapmamıştı, yapmak istememişti. Başlarda düzeleceğini düşünerek onun tüm nefretini kabul etmişti. Eskisi gibi olmayacağını kabullendiğinde ise bu seferde verdiği söz onu kızıl kurdu öldürmekten alıkoymuştu.

Evet, Gideon Abelia'ya Deruth'u öldürmeyeceğine dair söz vermişti.

Bu sözü sırf benim için bozmuştu.

Çünkü kızıl kurt artık sadece onun peşinden değil benim peşimden de gelecekti.

"Seni hiç anlamıyorum." Selestia onunla konuştuğumu anlayarak bana baktı. Gözlerinden yaşlar akıyor olmasına rağmen bana olan nefreti daha baskın geliyordu. Sadece onun duyabileceği bir sesle "Neden onun mührünü kırmadın? Sen yıkımın kara cadısısın, bunu yapabilecek kadar gücün var." dediğimde ilk duraksamış sonra bakışlarını yenilmişlikle aşağıya indirmişti. Alberunun bilgileri, dövüş deneyimi tümüyle bana ait olduğu için kara cadılar hakkında da ne kadar çok bilgiye sahip olduğunu anlayıp şaşırmıştım. Eh mutlak düşmanımızı araştırıp zayıflıklarını, güçlü yönlerini bilmememiz kadar doğal bir şey yoktu tabii. Kara cadıların hepsi çok güçlü olmasa da işin işine yıkımın cadıları girince Titalar bile onlardan çekiniyordu. 

Kara büyü artık özleriyle birleştikleri için alt kademeler için ölümcül olabilecek büyüleri onlar çerez niyetine kullanabiliyorlardı. Mühür kurtlar için yok edilmesi imkansız bir şeydi ama kara cadılar isterseler bunu başarabilirlerdi. Alberunun anılarında yıkımın kara cadılarının ceza niyetine kurtların mühürlerini kırdığına dair hatırlara bulunuyordu. Hatta bazıları bunu eğlenceye bile dönüştürmüştü.

Susmaya devam edince "Fazla zamanının kalmadığını biliyorsun değil mi? Ölecek Selestia." dediğimde tekrar bana baktı. "Neden korkuyorsun ki? Mührü kırarsan seni öldürür diye mi? Zaten en başından bu riski alarak yanında olmadın mı? Ya da ne? Seni artık sevmez diye mi korkuyorsun?" Biraz acımasız olduğunu düşünsem de onu harekete geçirmek için kışkırtmaya devam ettim. "Seni ne zaman sevdi ki?" Debelenerek mavi ateşin halatından kurtulmaya çalıştığında gözlerinden beni öldürmek için aklından bin bir çeşit senaryo geçirdiğini görebiliyordum. Zihninde beni milyonlarca kes katletmişti.

Yaklaşarak omzunu tutup kulağıma eğildim. "Deruth'un haberi olmaması için onu büyüledin. Aklından ne geçiyordu ki? Kızıl kurt öldükten sonra uzaklara gidip karnındakiyle yeni bir hayata başlamak mı? Ahh kara cadı cidden bunun her şeyi yoluna koyacağını mı sanıyorsun? Sen saf biri değilsin Selestia. Kalbindeki kini o çocuğa yansıtıp onu dolduracaksın ve bir gün bizden intikam alması için yollayacaksın. Kim bilir belki de onu birilerine terk edip sen düşeceksin peşimize. Gerçekten istediğin gelecek bu mu?"

Yutkundu. Gözleri bana 'Ne demeye çalışıyorsun?' dermiş gibi bakıyordu. Elalarımı turuncu irislerine dikerek "Kır mührünü." dediğimde gözleri büyüdü.


Kızıl kurt ölen toprağa son kez saplanan mızrağın üzerinde şeffaf bir kalkan meydana getirdiğini idrak ettiğinden sinirden sıktığı dişlerinden gıcırtılar çıkıyordu. Üzerlerinde elektrik akımı dolaşan mızraklar çember tamamlandığında daha da güçlenmiş gibi görünüyorlardı. Gözlerini nefret ettiği gözlerden çekmeyi ret ettiğinden her yeni mızrakla inen şimşeğin yakıcı ışıkları korneasını mahvetmişti. Kılcal damarları patlayarak gözlerini kan çanağına döndürmüştü. Kaçamayacağını kabullendiği anlaşılıyordu lakin sevdiği kadını öldüren adamın elinde can vermeyi kendine yediremiyordu. Yumruğunu görünmez kalkana indirdiğinde kalkan dalgalansa da kırılmamıştı. 

"Senden de böyle bir şerefsizlik beklenirdi zaten. Cesaretin varsa karşıma dikil de savaşarak beni yenmeye çalış bu dalaverelerle ancak vicdanını tatmin edersin sen!" Alayla sırıtarak "Gerçi içindeki şeye dönüşmüşsün zaten baksana." dedikten sonra kalkana tekme atarak "Çıkar lan beni buradan! Ölsem de sana rahat yok kara kurt anladın mı beni! Benim karımı öldürdün sen! Kız kardeşim dedin lan ona! Kız kardeşinin kanı ellerine sürüldü senin!" diyerek bağırmaya devam etti.

"Durmayacaksın. Mühür seni iyice delirtiyor görmüyor musun Deruth? Daha kaç kişinin sen tatmin ol diye can vermesi gerekiyor? Daha kaç kişiyi sevdiğin kadının öldüğü bahanesiyle öldüreceksin lan sen!?" 

Sinirden artık titreyen kızıl kurt "Buna dönüşmeme kim sebep oldu peki?! Söyle! Beni bu canavara kim dönüştürdü!" ses telleri yırtılacakmışçasına haykırdıktan sonra gözlerinden taşan kan damlaları yaşı andırarak yanaklarından yere dökülmeye başladı. Yüzü buruşarak ifadesi derin bir ızdıraba evrildi. 

"Niye yaptın lan? Dostum demiştim oğlum ben sana... niye yaptın? Niye ihanet ettin bana? Niye Abelia'yı benden uzaklara götürdün? Yıllardır göremiyorum lan ben onu... yıllardır kokusu benden uzakta... yıllardır sesini duyamıyorum... o çok sevdiğim gülüşünü hatırlayamıyorum. Her gün ondan bir şey daha unutuyorum... Ben onu unutuyorum orospu çocuğu!"

Bir saniye önce ortalığı yakıp yıkmak istercesine bağıran adam bir saniye sonra demlenmişçesine sesini kısıp hesap sormaya başlamıştı. Kim bilir belki de yıllardır bunu istiyordu. Dostum dediği adamla kanlı bıçaklı olsalar da bir kez olsun ona sormak istemişti; Neden yaptın?

Kızıl kurt beyaz kurdu özlüyordu.

Atıldığı cehennemde onunla birlikte herkes yansın istemişti.

Belki de bu düşünceleri ona geçiren kırık mührüydü.

Gideon kafasını sağa sola sallayarak "İsteyerek yapmadım. Biliyorum kulağa bahane gibi geliyor ama sende kendimde olmadığımı biliyordun, gördün Deruth... gördüğün halde inkar ettin." dedi. O da Deruth gibi yıllardır kız kardeşim dediği kadını öldürdüğü için kendini suçlayıp duruyordu. Kızıl kurt sanıyor muydu ki Gideon bunun için kendisini affetmişti? Hayır, Deruth ona affettim dese de hatta Abelia'nın kendisi bile bunu söylese de kara kurt kendini asla affetmeyecekti.

Kızıl kurt acıyla hahlayarak "Mazeretini sikeyim." dedikten sonra zehir yeşili gözlerinde yılların getirdiği bir yorgunluk belirdi. Bu öyle bir yorgunluktu ki ölümü ister cinstendi.

"Belki de pes etmenin zamanı gelmiştir." Diye mırıldansa da onu herkes gayet net işitmişti. Kalkandan geri çekilerek "Çabuk hallet." dediğinde aslında Gideona öldür beni artık diyordu. Karşı koymayacaktı... Selestia tüm duyduklarına rağmen çıtını çıkarmamışken Deruth'un ölümü kabullenişi işittiğinde delirmişçesine çırpınmaya başladı. 

Hak etmiyordu. Ne Deruth ne de Selestia bunu hak etmiyordu ama vicdanım 'Karnındaki o çocuk için.' deyip duruyordu. Kızıl kurdun ölmesine göz yumup o çocuğu Selestia'nın büyütmesine izin verirsem öngördüğüm gibi olacağını biliyordum o yüzden elimi şıklatarak konuşamaması için yaptığım büyüyü kaldırdım. 

"Hayır, ölemezsin! Ölemezsin!" Selestia'nın çığlıklarını işiten kızıl kurt ona sevecen bir gülümseme göndererek "Artık vazgeç Selestia." dediğinde Selestia hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayarak sayıklarcasına "Hamileyim. Hamileyim. Hamileyim." dedi. Bunu duyan Deruth'un göz bebekleri küçücük kalmış, vücuduna inme inmişçesine bir süre yerinde nefes dahi almadan durmuştu.

"N.. Ne dedin sen?"

Deruht'un en büyük hayali baba olmaktı.

Kara cadı titreyen dudağını ısırarak "Hamileyim, bizim... bizim bebeğimiz olacak." dediğinde ufacık bir yanı bebeği istemez diye korkudan titriyordu. Deruth'un gözleri direkt karnına inerek "Ama nasıl?" dediğinde ne demek istediğini anladığım için Selestia'nın ona yaptığı büyüyü yok ettim. Büyüyü kaldırır kaldırmaz gözleri daha ne kadar açılabilirse o kadar çok açılmıştı.

Bebeğin kalp atışlarını duyabildiği o anda anladım.

Avucunu gözlerine kapatarak delirmişçesine gülmeye başladı. İyice kafayı sıyırdığı belli oluyordu. Gülüşleri mutluluktan mı yoksa tam tersi yüzünde mi çıktığı anlaşılmıyordu, anladığım tek şey bundan nefret etmediğiydi. Selestia Deruth'un onu sevdiğini düşünse de ben gerçeğin tam olarak bu olmadığını düşünüyordum. Kızıl kurt mühürlüsü yüzünden İnalih'i altüst etmişti böylesine seven bir adam karısının ölüsüne ihanet eder miydi? Hayır, etmezdi. O aptal bile farkında değildi belki ama Selestia'dan hiç hoşlanmasaydı onunla yatmazdı. İçimden bir ses bu kara cadının sorgusuz sualsiz onun yanında olup intikamı için kendisinden bile vazgeçmesinden etkilendiğini söylüyordu. Selestia'ya seni görmüyor bile desem de aslında öyle değildi kızıl kurt onu görüyordu.

Elimi sallayarak mavi ateşten oluşan halatı çözdüğümde Selestia anında harekete geçerek kalkandan içeriye girdi buna Gideonun izin verdiğini biliyordum yoksa kalkandan geçmeyi bırak yanına dahi yaklaşamazdı. Selestia Deruth'un mühür olan kolunu tutarak "Bunun için beni muhtemelen ömrün boyunca affetmeyeceksin ama yine de yapacağım. Bu çocuğun babasına ihtiyacı var." dediğinde kızıl kurt hala şokun etkisinden çıkamamış bir şekilde sersemce Selestia'ya bakıyordu. 

Kara cadının irisleri parladığında elinden akan siyah dumanların Deruth'un mührüne ilerlediğini gördüm. Siyah dumanlar açılan yarıklardan içeri mühre girdiği gibi mühür camdan yapılmışçasına kırılarak parçalara ayrılmış ve kızıl kurdun kolundan silinmişti. Kızıl kurt yutkunarak on yaşından beri taşıdığı mührün kayboluşunu izlemişti. Mührün yok oluşuyla Abelia'ya karşı hissettiği şeyler yok olmayacaktı ancak delilik mührün gidişiyle birlikte zihninde hiç var olmamışçasına son bulacaktı.

Belki biraz daha aklı başında düşünmeye başlarsa yaptıklarının neye mal olduğunu anlardı.

Gideon elini uzatarak mızrakları yerinden söküp hepsini yüzüğüne depoladığında Deruth ikinci bir şok daha yaşamıştı. "Ne yani öylece gitmeme izin mi vereceksin?" Derken bu ne sikim iştir dermiş gibi çıkmıştı ağzından kelimeler. Ne ben, ne Gideon ne de Deruth'un yaptıkları yüzünden acı çeken insanlar onları affetmemiştik ancak masum bir hayat için içimizdekileri kalbimize gömecektik.

Mecburduk.

"Sadece onun için..." Gideon Selestia'nın karnına bakarak konuştuktan sonra tekrar kızıl kurda dönüp "Son bir şans daha tanıyacağım." dedi. Gökyüzünden aşağıya inerek yanlarına geldikten sonra avucunu sertçe Deruth'un sol göğsünün üzerine vurdu. Deruth acıyla inleyip iki büklüm olmadan evvel Gideonun elinden çıkan siyah dumanların göğsünden içeriye sızdığını görebilmiştim. Selestia endişeyle "Efendim iyi misiniz?!" diye sorduğunda kızıl kurt nefeslenerek "İyiyim, merak etme." deyip kara kurda ne yaptığını açıklaması için bakmıştı.

Bir şey yaptığını biliyordu.

"Kalbine kara bir tohum ektim. Şayet bir kez daha suçsuz yere birini öldürürsen ya da tekrar intikam peşine düşersen bu tohum filizlenerek dikenlerini kalbine batırıp seni öldürecek."

Kızıl kurt gülerek "Tamda senden beklendiği gibi hiç bir işi şansa bırakmıyorsun." dese de aslında yeni bir hayatın o kadar da kötü olmayacağını düşünüyor olmalıydı. 

"Yine de senden hala nefret ediyorum."

"Hislerimiz karşılıklı."

● 

Gideon savaşın bittiğini ve zaferin onların olduğunu ilan ettiğinde sürü ulumaya başlamış, ittifak üyeleriyse silahlarını havaya kaldırarak bağırmışlardı. Selestia biz onlara yeni bir şans tanısak da herkesin bizim gibi düşünmeyeceğini öngördüğünden güçlerini kullanarak kendisiyle birlikte Deruth'u bilmediğimiz bir yere ışınlamıştı. Elaxi'de olanları görünce kaçmıştı. Tengular hızla savaşı bizim kazandığımıza dair diğer cephelere haber göndermişlerdi. Arkadaşlarımızla buluşmadan evvel buradaki cesetlerden kurtulup öteki diyarın hayatta kalan kaçaklarını tutuklayarak bizimle beraber götürmemiz gerekiyordu. Kutlamalar günlerce süreceğinden herkes sevinmeyi bir kenara bırakıp işe koyulmuştu.

Gideonun kafasının üzerindeki yerini alan Khafra bana bakarak mutlu mutlu "Kyu! Kyu!" diyerek savaşı kazandığımız için böbürleniyordu. Kara kurt yaklaşarak kollarını belime dolayıp kafasını omzuma yasladıktan sonra sıkıca bana sarıldı. Bende ayaklarımın üzerinde yükselerek kollarımı boynuna doladım. 

"Yarın yeni hayatımızın ilk günü olacak." Dediğinde onun yaptığı gibi kokusunu derince içime çekip gözlerimi kapattım. "Yarın hayal kurmaya başlayabiliriz değil mi?"

"İstediğin kadar." 

Kapalı olan gözlerimi açtığımda aklıma Selestia'nın Deruthla birlikte gitmeden önce bana söylediği şeyler geldi. 

'Bana yeni bir hayat bahşettiğin için sana söyleyeceklerimi ödeme olarak kabul et. Dikkatli ol beyaz cadı onlar seni arıyor.'   

Beni kimler arıyordu? Ne için bana ihtiyaçları vardı?

Gideon'a daha sıkı sarıldım.

Belki de hayal kurmak için daha erkendi.


დ Ayy bir ara bu bölüm bitmeyecek diye düşünmedim değil ay yazarken çok zorlandım yaaa :/

დ Siz Gideon ve Alysa'nın kararları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence Deruth ve Selestia için en iyi son buydu. Bebeğe dua etsin onlar :/

დ Son savaşı da hallettiğimize göre şimdi daha kötü günleri yazmakta sıra :D :D

დ Bölümde en sevdiğiniz yer neresi oldu? Ay Alysa'nın güçleri nasıldııııı?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee :*






Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 398 21
Ersin ve erol Adeta meslek edilmişlerdi Kendilerine Beladan belaya koşarak böyle yaşamayı Erol 'un amcası Milletvekili hüseyin bey Elbet Birgü...
YAMALI RUH By athena

Teen Fiction

7.6K 2.5K 45
Yaralanmış, darbe almış ruhuma bir yarabandı yapıştırdım. Eskisi gibi olur sandım, sanki yaşananlar hiç yaşanmamış gibi olur, iyileşir sandım. Ama ya...
6.9K 793 23
Cahiliyet, halkımızı yok etti. Bu savaşta, bu özgürlük savaşında binlerce Osmanlı kazığı üzerinde asker ve duygularımı kaybettim. Padişahların kurduğ...
15.4K 908 69
⚜️ WATTYS 2022 KAZANANI ⚜️ -Hükümdar Serisi- Tanrıça, evrenin parçalarından altı kadın yarattı. Onları yüce kıldı. Evreni doğumla ödüllendirdi. Yara...